BİLİM 7 Şubat 2022
96,7b OKUNMA     490 PAYLAŞIM

Hz. İsa'nın Bir Baba Olmadan Dünyaya Gelmesi Bilimsel Açıdan Mümkün mü?

Kutsal kitaplarda Hz. İsa ve başka kişilerin dölleyici bir baba olmadan dünyaya geldiği söylenir. Peki gerçekten mümkün mü böyle bir şey?

üst not: amacım kimseyi kırmak değildir. bilim bu konuyu nasıl irdelemektedir, bir bakalım istedim. hemen hemen herkes isa'nın doğumuyla ilgili olan hikayeyi bilir. hatta kutsal kitaplarda da bununla ilgili metinler, ayetler mevcuttur. yazımıza örneklerle başlayalım.

matta incili 1:18-25

annesi meryem, yusuf'la nişanlıydı. ama birlikte olmalarından önce meryem'in kutsal ruh'tan gebe olduğu anlaşıldı. nişanlısı yusuf, doğru bir adam olduğu ve onu herkesin önünde utandırmak istemediği için ondan sessizce ayrılmak niyetindeydi. ama böyle düşünmesi üzerine rabbin bir meleği rüyada ona görünerek şöyle dedi: "davut oğlu yusuf, meryem'i kendine eş olarak almaktan korkma. çünkü onun rahminde oluşan, kutsal ruh'tandır. meryem bir oğul doğuracak. adını isa koyacaksın. çünkü halkını günahlarından o kurtaracak." bütün bunlar, rabbin peygamber aracılığıyla bildirdiği şu söz yerine gelsin diye oldu: "işte, kız gebe kalıp bir oğul doğuracak; adını immanuel koyacaklar." yusuf uyanınca rabbin meleğinin buyruğuna uydu ve meryem'i eş olarak yanına aldı. ama oğlunu doğuruncaya dek yusuf ona dokunmadı. doğan çocuğun adını isa koydu.

luka incili 1:26-38

elizabet'in hamileliğinin altıncı ayında tanrı, melek cebrail'i celile'de bulunan nasıra adlı kente, davut'un soyundan yusuf adındaki adama nişanlı olan bir kıza gönderdi. kızın adı meryem'di. onun yanına giren melek, "ey tanrı'nın lütfuna erişen kız, selam! rab seninledir" dedi. söylenenlere çok şaşıran meryem, bu selamın ne anlama gelebileceğini düşünmeye başladı. ama melek ona, "korkma meryem" dedi, "sen tanrı'nın lütfuna eriştin. bak, gebe kalıp bir oğul doğuracaksın, adını isa koyacaksın. o büyük olacak, kendisine 'en yüce olan'ın oğlu' denecek. rab tanrı o'na, atası davut'un tahtını verecek. o da sonsuza dek yakup'un soyu üzerinde egemenlik sürecek, ve egemenliğinin sonu gelmeyecektir.

meryem meleğe, "bu nasıl olur? ben erkeğe varmadım ki" dedi.

tarihte daha başka örnekler de vardır

örneğin genesis rabbah metnine göre yaşı dolayısıyla artık üreyemeyecek olan sarai, kutsal bir dokunuş ile üreyebilir hale gelmiştir ve israiloğullarının üç önemli büyüğünden biri olan ishak'ın doğumu mümkün olmuştur .

yine benzer bir şekilde 2 enoch'ta anlatıldığına göre kral melchizedek, nir'in eşi ve nuh peygamberin erkek kardeşi sofonim isimli kadından, bakire doğum yoluyla, babasız bir şekilde doğmuştur.

ayrıca tarihteki bazı büyük karakterler olan büyük iskender ve kral sezar gibi isimlerin, bazı tarih yazarları tarafından bakire doğum yoluyla dünyaya geldiği söylenmiştir. örneğin antik mısır yazıtlarından elde edilen metinlere göre büyük iskender, amon cenneti'ne yolculuk yapmış ve burada "tanrı'nın oğlu" olarak kutsanmış ve bu sayede mısır'ın haklı kralı haline gelmiştir.

yine hinduizm'de de benzer hikayeler bulmak mümkündür. örneğin krişna; anlatılara göre daha önceleri tanrı vişnu olarak varlığını sürdürmekteydi ve daha sonra, dünya'ya karşı sempati beslediği için devaki'nin rahmine inerek, krişna adıyla doğmuştu.


peki bilim bu konu hakkında ne söylüyor, bir bakalım

bu duruma yani bakire doğuma (ilişkiye girmeden oluşan) biyolojide partenogenez adını vermektedir. partenogenezi kabaca açıklayacak olursak, döllenme (yani dişi ve erkek birey birleşmeden) olmaksızın gerçekleştirilen üremedir. hayvanlarda ve bitkilerde döllenmemiş bir dişi gametin gelişip yeni bir birey meydana getirmesi olayıdır. doğada bu duruma çokça rastlamak mümkündür. örneğin bazı böcekler, komodo ejderi, bazı köpek balıkları, bazı yılanlar ve hatta farelerde (laboratuvar koşullarında) partenogenezi gözlemledik ve yapabildik.

peki insana geldiğimizde böyle bir olasılık mevcut mudur?

araştırmalara baktığımızda bir dizi nadir olayın yakın bir şekilde art arda gerçekleşmesi gerekir ve bunların hepsinin gerçek hayatta olma şansı neredeyse sıfırdır. bir bakirenin hamile kalması için, yumurtalarından birinin kendi başına döllenmenin göstergesi olan biyokimyasal değişiklikleri üretmesi ve ardından sperm dna'sının eksikliğini telafi etmek için anormal şekilde bölünmesi gerekir.

birincisi, bir memelinin yumurta hücresi, spermden bir sinyal alana kadar genellikle bölünmez. ikincisi, çoğu memeli yumurtası, gelişim için gerekli olan kromozom sayısının sadece yarısına sahiptir. bu engellerin her ikisi de laboratuvarda veya rastgele mutasyon yoluyla potansiyel olarak aşılabilir. (bir japon ekibi, bir çift anne genini ortadan kaldırarak, partenogenez yoluyla, baba tarafından damgalanma eksikliğinden görünüşte etkilenmeyen, yaşayabilir bir bebek fare yaratmayı başardı.)

ilk olarak bir yumurta ancak hücresel bir kalsiyum artışı algıladığında bölünmeye başlayacaktır. bu normalde döllenme sırasında bir spermin yumurta hücresine girişinin bir sonucu olarak ortaya çıkar. ancak yumurtada kendiliğinden bir kalsiyum sıçraması meydana gelirse, döllenmiş bir yumurta gibi tepki vermeye başlayacaktır.

yani dna'sı olmayan kusurlu bir sperm, sahte bir kalsiyum artışı üretebilir. laboratuvar koşullarında bilim insanları, döllenmemiş yumurtalara basitçe kalsiyum enjekte ederek döllenme sonrası süreci başlatmışlar. bu sahte döllenme meydana geldiğinde, yumurta, sperm dna'sına yer açmak için genetik materyalinin yarısını kaybettiği mayoz ii olarak bilinen hücre bölünmesine girer ve tamamlar.

ancak sperm yoksa, bölünen yumurta hücresinin her bir yarısı kısalacak ve ölecektir veya partenogenez gibi bir aşamaya girip gelişim sürecine başlayacaktır. fakat organ gelişiminin kökleri başladığında örneğin karaciğer, diş, göz, sinir sistemi ve saç gibi birçok farklı doku türünden oluşan bir tümöre yol açar.


yani insanlar partenogenez olduğu hiçbir zaman canlı embriyo üretmez, çünkü döllenmemiş yumurtalar spermden gelen gen ekspresyonu hakkında özel talimatlardan yoksundur. genel olarak, hücrelerimizde her bir genin biri anneden diğeri babadan gelen iki işlevsel kopyası bulunur. normal şartlar altında hem yumurta hem de sperm hücrelerindeki dna, bazı genlerin daha aktif hale gelmesi, bazıları ise baskılanmasını sağlar. yumurta ve sperm bir embriyo oluşturmak için birleştiğinde, bu izler birlikte çalışarak gerekli tüm proteinlerin doğru miktarlarda üretilmesini sağlar. bir yumurta hücresi, sperm hücresi izi olmadan kendi kendine çoğalmaya başlarsa, yavru çok uzun süre hayatta kalamaz.

işte spermin bu etkisine genomik damgalama denmektedir. araştırmaya göre babadan sperm yoluyla gelen genlerden, aktif olan 30'dan fazla damgalanmış gen olduğu ortaya çıkmıştır ve böylece genomik damgalama, insanlar dahil tüm memelilerde bakire doğumu engelleyen bir durum oluşturmuştur.

ayrıca son söz olarak şunu da şunu söylemekte fayda var

meryem bakire olduğuna yemin ederken, böyle bir iddiayı kanıtlamanın bir yolu yoktur, çünkü kızlık zarı cinsel olmayan aktivitede zarar görebilirken, cinsel ilişkiye girilmesi takdirde her zaman bozulmaz. pediatrik adolesan tıp arşivi'nde yayınlanan 2004 tarihli bir araştırma, "geçmişte cinsel ilişkiye girdiğini kabul eden deneklerin vakaların %52'sinde hala bozulmamış, sağlam kızlık zarına sahip olduğunu" bulunmuş.

tabii ki karar size kalmış. saygılarımla.

kaynak: popular science, the conversation