İkili İlişkileri Akla Gelebilecek Tüm Boyutlarıyla İnceleyen Dev Bir Romantik Filmler Listesi
Aşk Üçgeni İçerenler
Casablanca (1942)
sinemada henüz klişe diye bişey olmayan zamanlarda çekilmiş bir sinema klasiği; final sahnesinde yeni bir film başlayacakmış gibi olması ise humprey bogart'ın dışında hiçbir oyuncunun filmin final sahnesi olduğunu bilmeden oynamasıymış; yönetmen martin curtiz'in dehası...
Doctor Zhivago (1965)
ayn rand'ın we the living romanına oldukça benzettiğim film.
mevsimler değişirken çalan müzik muhteşem. konu inanılmaz insancıl. izlerken o kötü koşullarda bile kitap okuma yada kültürle ilgili ihtiyaçları olmasına şaşırdığım aynı zamanda imrendiğim karakterler içeren film.
Goodbye Again (1961)
ingrid bergman, gencecik bir anthony perkins ve yves montand... film 'goodbye again' adıyla gösterime girmiş... romandaki havanın neredeyse başarıyla yansıtıldığını söylemek mümkün. sadece perkins nasıl desem, biraz kavruk kalmış... holivud tarafından her an hatırlanıp yeniden çevrimi yapılabilir.
Evdeki Hesap Çarşıya Uymaz Diyenler İçin
The Brothers Bloom (2009)
içinde barındırdığı oyuncuların sergilemiş olduğu oyunculuk performansı ve zaman zaman sağa bir o kadar da sola yatıran senaryosu ile gayet başarılı olmuş bir film. son zamanlarda orjinal bir senaryo görmemiş bünyelerde ilaç etkisi yarattığı da söylentiler arasında.
Love and Other Drugs (2010)
izlerken fazlasıyla sweet november tadı aldığım bir film oldu. sweet november meets soft porn da diyebiliriz. anne hataway sevenler kaçırmamalı her yerini gördük ve artık gizlimiz saklımız pek yok anne ile.
İlişkilerinde Sevdikleri Kişi ile Arkadaş Olanlar, En İyi Arkadaşı Sevdikleri Adam Olanlar İçin
The Way We Were (1973)
robert redford'un ilahi, insanın yüreğini titreten yakışıklılığının en iyi şahidi. oyunculuklar, barbara, müzikler, konu hepsi harika ama ben bu filmden sonra değiştim ve bu filmden sonra artık hiçbir erkek yakışıklı değildi.
One Day (2011)
ilişkilerin dejenere olduğu bir dönemde "gerçek aşka inanmak" ve bir erkeğin kadından ne kadar geç olgunlaştığını görmek ve hep kadınların ilişkilerde acı çektiğini görüp daha da üzülmek.
Çocukluk Aşkları İçin
Jeux d'enfants (2003)
tek kelimeyle mükemmel ama mutsuz eden film. aile ilişkilerini, aşk ilişkilerini, her şeyi sorgulattı, düşündürdü, biraz da acı çektirdi. ama o iki saati daha iyi nasıl yaşardım bilmiyorum. gidilip izlenesi.
Little Manhattan (2005)
aşk üzerine izlediğim en güzel film. birileri bana, hakkında bu cümleyi sarf edeceğim filmin başrolünde çocukların olacağını ve bu filmin ancak 2008 tarihinde çekilebileceğini söyleseydi gülerdim. şu an da gülüyorum, daha doğrusu gülümsüyorum ancak sebebim başka.
(bkz: mutluluk)
Flipped (2010)
pazar akşamı eksilerde olan moralimi aldı tavana vurdurdu bu film. uzun zamandır ilk defa bir film bitmesin istedim. senaryo, kurgu ve yönetmenlik böyle birşey işte. en bilindik konu hiç bilinmedik oyuncularla mükemmel bir film için yeterli olabiliyor. afferim rob.
Türk Filmi Gibi Sizi Ağlatacak Filmler
Love Story (1970)
şu hayatta beni en çok ağlatan film.
ağlamaktan bitap oluyorum müziği bile yetiyor eskiden kötü bile yeterince kötü değildi...
aşk bu bence hayallerde böyle bir şey ya da...
The Notebook (2004)
izledikten sonra insan bir kendine bakıyor bir allie'ye bakıyor, bir sevgilisine bakıyor bir noah'a bakıyor ve nerede hata yaptığını düşünmeye başlıyor. işte böyle bir film.
Hayatınızın Top 5 Listesini Yaptıracak, Özellikle Romantik Filmleri Hiç Sevmeyen Erkeklerin Bayılacağı Film
High Fidelity (2000)
gerçek bir erkek filmi, ve sadece erkeklerin değil, bütün kadınların izlemesi tavsiye olunur (idi) yaşlanma korkuları olan benim gibileri huzurla huzursuzluk arası bir yerlerde bıraktı. sevinsem mi üzülsem mi bilemedim.
gözden kaçan bir oyuncu da norveçli iben hjejle idi- ki laura rolüne cuk oturmuştu. eh bu isimle de gözden kaçmayı hak ediyor tabi.
Bir Erkek ve Kadın Arkadaş Olabilir mi?
When Harry Met Sally (1989)
en yakın arkadaşlarından birine aşık olup, anlamsızca aşk acısı çeken kişinin (ki bu ben oluyorum) kafasını duvarlara vurarak izlediği filmdir...filmin en güzel yanı da, yıllar sonra sevdicekle birlikte tekrar seyretmek ve "bunu bilmem kaçıncı izleyişimde hep aklımda sen vardın, beni sevmediğini düşünüyordum" diyerek eski günleri yad etmektir...
Made of Honor (2008)
sadece muhteşem iskoçya görüntüleri için bile izlenebilecek olan romantik komedi. fragmanıni izledikten sonra çok klişe bulup izlememeye karar vermiştim ama filmi izleyince öyle olmadığına karar verdim.eminim film sadece amerika'da geçse son derece bayık bir modda devam edebilirdi film ama işin içine iskoçlar ve adetleri girince coşmamak elde değil. en çok da colin'in ağır iskoç aksanıyla konuşan teyzesine hasta oldum. velhasıl tavsiye edebilirim bu filmi. 7.5/10
Benny & Joon (1993)
aşık olacağı erkeği iskambil oyununda kazanan deli bir kızın ve o kızı ütü masasında yaptığı tostlarla besleyen bir adamın hikayesi. kısaca aşkın en güzel tasvirlerinden biri.
"Aşk Acısını Geçirmek Mümkün Olsaydı" Diyenler İçin
Eternal Sunshine of the Spotless Mind (2004)
bende enteresan bir anısı ve obsesif bir yönü olan film.
bu filmi ilk izlediğimde yıl yanlış hatırlamıyorsam 2006 falandı, izlediğim gün tam 14 şubattı. rastgele gelişti bu tesadüf... filmin konusu ile de paralellik gösterdi haliyle... o gün bugündür her 14 şubatta bu filmi izlerim. 8 yıldır hiç şaşmadım.
işte bu da böyle bir anımdır.
İlişkiler İçin Teoriler Üretenler İçin
Someone Like You (2001)
izlediğim en iyi romantik komedilerden biri. başından belli olsa bile hatunun kiminle olacağı tadı harikaydı filmin. keyifli bi seyirdi. zırlatıyor bi de azıcık haberiniz ola.
Yolculuk Aşkları İçin
Before Sunrise (1995)
filmin son sahnesi en alıcı bölümüdür. gece boyunca gezilen eğlenilen anılar edinilen mekanların sabah gün ışığıyla birlikte yerini ıssız neşesiz ve durgun haline dönmesi insanı vurur bi yerlerden. aynı terapi tatil zamanları yola çıkmadan önce sabah sabah gece eğlenilen mekanların gezilmesi şeklinde gerçekleştirilirse aynı etki sarsar sizi.
Before Sunset (2004)
ne zaman başladın ve niye bittin filmi. hayır, uçağın o kadar erken kalkamaz, niye geceye almadın ki biletini? "geceden önce" olaydı adın... ya da aslında iyi ki olmamış, damakta öyle güzel bir tat bıraktın ki... celine, öyle güzel dans ettin ki... ve sen, sonda gelen kara ekran, öyle güzel bir anda geldin ki...
Kadere İnananlar İçin
Yeopgijeogin Geunyeo (2001)
hollywood'un tatsız, eğreti duygusal filmlerine taş çıkartan, salya sümükten arındırılmış, seks ile aşkı birbirinden ayırarak seksiz de aşk ve duygusallık olabileceğini gösteren, kore kültürünün, türk kültürüne amerikan kültüründen daha yakın olduğunu öğreten, neşeli, komik, duygusal bir film.
dikkat! kore sinemasına bağımlılık yapabilir. bu kadar başarılı bir film daha bulma çabasıyla bir sürü kore filmi seyrettirir.
Only You (1994)
marisa tomei'nin bir sempati ve güzellik abidesi olarak izleyenleri kendine aşık ettiği film. yönetmenin "araya iki, üç italya'nın dağı taşı altındır, ormanı yeşil suyu mavidir tadında manzara sıkıştıralım izleyen mest olsun" düşüncesiyle filmin arasına serpiştirdiği sahneler yüzünden seyircide önlenemez bir doğa insanı olma arzusu uyandırır. potansiyel sevgiliyle izlenesi bir filmdir.
Serendipity (2001)
sıcak ve/veya yorucu bir günün akşamında klimalı sinema salonunda keyifle izlenecek bir film.romantiklere ve ruh eşini arayanlara tavsiye olunur... filmin girişindeki "jazz" ve gece buz pateni sahasındaki kar yağışı altında iki sevgilinin buluşma sahnesi
muhteşemdi, çok romantikti... yüzünüzde bir tebessümle çıkıyorsunuz filmden...
Los Amantes Del Círculo Polar (1998)
"hava soğuk olduğunda pek çok şey daha hızlı olur, rastlantılar mesela..." cümlesine sahip julio medem filmi... kutup çizgisi ve muhteşemlik sınırlarında...
My Last Five Girlfriends (2009)
alain de botton'un essays in love isimli kitabından uyarlandığı söylenen julian kemp'in yönettiği film.
Letters to Juliet (2010)
yüzlerce klişeye aldırmadan çok da beğenerek izlediğim film. önemli olan aşkı ve severmiş gibi yapmayı güzel bir şekilde ayırmasıydı benim için. ayrıca kızın bütün elbiselerine bayıldım. bir de saçlarını kıskandım onu da itiraf edeyim. ayrıca romantik filmlerden zaten gerçekçilik beklemiyorum ve klişe olmasını da fazlasıyla bekliyorum. ben izlerken mutlu oldum mu? oldum. o kadar.
Sevdiklerini Kaybedenler İçin
P.S. I Love You (2007)
öyle pek romantizm, aşk hikayesi tadında filmleri sevmem fakat bu filmin bir sahnesi var ki, hönkürerek ağlatıyor. aşkla bağlı olduğu kocasını kaybeden zavallıcığım kadın, cep telefonundan evi arayarak telesekreter mesajında konuşan kocasını dinleyip duruyor. bu nasıl bir çaresizlik, nasıl bir acı durumdur. insan da kendini bir o kadar çaresiz hissedip zırıl zırıl ağlamaya başlıyor kadınla birlikte.
Playing by Heart (1998)
çok iyi oyunculuklar seyredebileceğimiz, parçaların birleşmesinden oluşan ama klişeye kaçsa da, parçalarının toplamından daha fazlasına sahip film.
"my mind has an endless capacity for useless information."
Sessiz Aşklar İçin
Bin-Jip (2004)
kim ki duk'tan festival izleyicisine sürpriz bir film. tadı damağımızda kalmıştır... "güney kore sineması, hatta belki de dünya sineması yeni bir sinema büyücüsüne daha kavuştu" diye düşünmeme-sevinmeme neden olmuştur.
Aynı İnsanla Defalarca Evlenenler İçin
The Marrying Man (1991)
bir zamanlar kanal 6'nın sık sık yayınladığı, 1995 yapımlı kim basinger ve alec baldwin'in oynadıkları romantik komedi. kim hanım her zaman ki gibi arzu unsuru olma konusunda oldukça başarılı, mafya babasının sevgilisi, şuh bir şarkıcıdır. alec baldwin ise kendi halinde hım-hım bir kimsedir. bunlar film boyunca bir şekilde evlenip evlenip boşanırlar. en sonunda da mutluluğu yakalayıp mesut olurlar. türkçesi yanılmıyorsam "bir aşk dört nikah" gibi bir şeydi.
Eskimeyen Aşk Filmleri için
Breakfast at Tiffany's (1961)
her izleyişimde george peppard'ın gördüğüm en yakışıklı erkek, audrey hepburn'un ise gördüğüm en güzel kadın olduğunu düşündüren, izlemekten bıkmayacağım film...
An Affair to Remember (1957)
eğlenceli ve tam benim sevdiğim tarzda diyaloglara sahip olan film. ayrıca bende pembe şampanyayı deneme isteği uyandırmıştır.
Stop Motion Sevenler İçin
Corpse Bride (2005)
buram buram tim burton kokan, vaktin nasıl geçtiği anlaşılamayan nadir filmlerden biri. hayatımda ilk defa şarkı söz kısımlarını fast forward etmedim, onların bile havası tadı ayrı.
ucundan da grim fandango tadı vermektedir, özleyenlerin bilgisine.
Anime Sevenler İçin
Sen to Chihiro no kamikakushi (2001)
bazı sahneleri hala aklımdan çıkmayan anime, özellikle de chihiro'nun trenle seyahat ettiği sahne. ne kadar enfes bir sahnedir o, tren, akşamüstü, ışıklar, sular, müzik..... daha güzel olamazdı kesinlikle...
Gake no ue no Ponyo (2008)
sinemadan tatlı bir gülümsemeyle çıkmanızı sağlayan depresyon ilacı gibi bir filmdir. renklerin güzelliğinin ve karakterlerin şirinliğinin sizi sarıp sarmaladığı büyülü bir dünyada kayboluyorsunuz âdeta.
"İlişkilerde Yaşın Bir Önemi Yok" Diyenler İçin
Hwal (2005)
görsel anlamda fazlasıyla tatmin edici... ana karakterler bu filmde de konuşmadığı için sadece mimiklerine odaklandım ve gene birçok şey duydum. kim ki duk'u en çok bu yüzden sevdim...
La fille sur le pont (1999)
"saatlerce tüm fotoğraflarına baktığına değil, tek bir fotoğrafına saatlerce baktığın kişiye aşıksındır." cümlesi ile seni senden alan filmdir.
The Rebound (2009)
düşük beklentiyle izlenildiğinde hiç de fena gelmemiş, "aa güzel film çıktı" dediğimiz film.
İlişkilerde Zaman Tutmazlığı İçin
The Lake House (2005)
tam bi kış filmi... elde kahveyle sinemaya girilir, seyredilir ve kabanın yakası yukarıya kaldırılarak sinemadan çıkılır... lakin bunu yapamadım işte ağustosta gittiğimden... iki sene önceki bugünüme şimdiden mektup yazmaya koyuldum bu filme kışın git diye...
The Time Traveler's Wife (2009)
öncesinde the notebook sonrasında bu filmi izlediğinizde önünüzde rachel mcadams'a aşık olmanızı durduracak bir engel bulunmuyor.
güzel bir filmdir. yalnızlar için 14 şubat gecesi izlenmesi tavsiye edilir.
Tarantino Elinden Çıkma Romantizm İçin
True Romance (1993)
tarantino'nun ''hiç aşk filmi yazmayacak mısınız?'' sorusuna ''yazdım ya'' cevabını verdiği filmdir. kendisinin aşk anlayışı budur. helal olsundur.
not: soru ve cevap uydurma değil.
Oğlan Aşık Olur, Kız Olmaz
500 Days of Summer (2009)
aşık olunan kişinin ilgisiz tavırlarının farkedilememesine binaen aşık olan kişinin herşeyi toz pembe gördüğünü çok güzel bir şekilde işlemiş olan film.
Ve Son Olarak; Ezber Bozan, Defalarca İzleyebileceğim Bir Romantik Komedi
Love and Other Disasters (2006)
orlando bloom ve gwyneth paltrow'un "göründüğü", geneli brittany murphy, matthew rhys, santiago cabrera, catherine tate tarafından götürülen cici bir alek keshshian filmi. brothers and sisters'daki ailenin en yıkılan ve en gay üyesini canlandıran matthew phys ile heroes'da insanüstü olmasına bir saniye bile şaşırmadığımız isaac mendes'i canlandıran santiago cabrera'yı aynı kadraja sokan herkese kucak dolusu sevgiler gönderiyor, cennette yeriniz hazır diyorum.