İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, Amaçladığı Gibi Olumlu Bir Etki Yaratmayı Başarabildi mi?
insan hakları evrensel bildirisi, günlük hayatımıza bugüne kadar ciddi bir yansıması olmamışsa da insanlığın genel gelişim tarihinde önemli bir adım olduğunu düşündüğüm bir bildirgedir.
hukuku iktidarın yaptığı yasalara indirgeyen pozitivist hukuk okulunun ölüm ilanı gibi geliyor bana. modern devlet'in ortaya çıkışından beridir (yaklaşık 2 yüzyıl mı demek lazım?) tu kaka edilmiş olan tabii hukuk anlayışı'na bir tür dönüş sürecinin başlangıcı gibidir. yani ki insanın bir kültürel, politik ya da yasal aidiyetinden değil sırf insan doğmuş olması sebebiyle hakkın ve hukukun konusu olduğuna olan inancı "niyet" bağlamında da olsa imzacı devletlerin çok hoşuna gitmese de tekrar gündeme getirmiştir. yani sonuçlarıyla olmasa bile doğurduğu tartışmalarla önemlidir. ama bütün bu dediklerim de dört dörtlük bir bildirge ve insanlık faaliyetine muhatap olduğumuzu düşündüğüm anlamına gelmiyor tabii ki. 200 yıldır dünyanın her yerinde iktidar olan ve yönettikleri üstünde tarihteki en büyük kralların firavunların padişahların bile ulaşamadığı bir mutlak gücün sahibi olan modern devlet(ler)in 20. yüzyılda sahneye koyduğu en büyük oyunculuklarından biridir bu bildirge bir başka açıdan bakınca. bu rol yapma özelliğiyle oscarlıktır, dört yıldızlıktır.
ikinci dünya savaşının yıkımıyla, insan hakları konusunda topu ele geçiren sivil toplumsal taleplere karşı, modern devletin kayarak müdahalesi ve topu tekrar ele geçirmesidir. topu orta şut karışımı bir vuruşla tribünlerin gündeminin arkasına aşıran modern devletin bu hareketiyle epey zaman kazandığını yaşayarak gördük. evet bu kadar yıl geçince anladık ki sayın bildirge insan haklarını şimdiye, hayatımıza dair bir "sahici ve mutlak talep" olmaktan çıkarıp, müphem ve ütopik bir "ideal" haline getirmiştir. aynı demokrasi gibi. demokratlık iddiası en bağnaz örgütlerden en kapalı toplumlara, en kanlı diktatörlerin konuşmalarından en ucuz parti bültenlerine kadar herkesin ileri sürdüğü bir iddiaydı. karşı olanı pek görmedik. herkes demokrasiyi hedeflemişti ama işte kahrolasıca iç ve dış gerçekler bu canım teoriyi bi türlü fiiliyata dökmeye izin vermiyordu. bütün bir yüzyılı pencerede demokrasiyi bekleyerek geçirdik. gelmedi. şimdi bu deneyimlerime bakarak bu bildirgenin de işlevinin insan haklarını herkesin mazeretsiz olarak şu anda sahip olması gereken haklar olmaktan çıkarıp, "valla olsa iyi olur, insanlarımız en iyisine layıktır. binaenaleyh bu hedefe ulaşmak için ne lazımsa yapılacaktır" tadında bir "ideal hedefe" dönüştürmüştür.
örneğin bildirgenin 25. maddesi. "herkes, beslenme, giyim, konut, tıbbi bakım ve gerekli sosyal hizmetler dahil blah blah blah... (sosyal) güvenlik hakkı vardır" cümlesi:
madde 25:
1. herkes, beslenme, giyim, konut, tıbbi bakım ve gerekli sosyal hizmetler dahil, kendisinin ve ailesinin sağlık ve refahını temin için elverişli yaşama standartları hakkına, ve işsizlik, hastalık, maluliyet, dulluk, yaşlılık hallerinde ya da geçim olanaklarından kendi denetimi dışındaki koşullardan doğan diğer yoksunluk durumlarında, (sosyal) güvenlik hakkı vardır .
2. analık ve çocukluk özel bakım ve yardım görme hakkına sahiptir. tüm çocuklar, evlilik içinde ya da dışında doğsunlar, aynı sosyal korumadan yararlanırlar.
bunlardan bir sürü serpiştirilmiş. biz de okudukça ne düşünceli adamlar, neleri neleri düşünmüşler" diye etkileniyor durmadan kalbimizde şukela butonlarına basıyoruz. bir an için bu adamların tebası olduğumuzu unutup titreyip özümüze dönüp insan olduğumuzu hatırlayalım. bir insan gibi düşündüğümüzde yukarıdaki cümlenin ne kadar süslü olursa olsun bir gerçeklikten çok bir "niyet" bir "ideal" olduğunu anlayabiliriz sanıyorum. yani o cümledeki şeyler elbette olması lazım gelen şeyler ama tarih 1948, gerçi o konularda bi değişiklik yok tarih 2003 diyelim ama "ya bu bildirge şimdi herkese konut ver, sigorta verin, ücretli tatil gibi güzellikler olsun diyor. şimdi hemen bugün bunları verelim de sayın bildirgeye yamuk yapmış olmayalım" diye düşünen bir tane imzacı devlet var mıdır? yoktur.
ne olmuştur sonuçta?
bildirgeye gerçekleşmesi zamana bağlı ekonomik ve sosyal güvenlik hedefleriyle doldurularak, bildirgenin başında bir yerlere serpiştirilmiş, insanın bugün burada ve şu anda sahip olması gereken vazgeçilmez ve hiçbir gerekçeyle ihlal edilemeyecek hakları (mesela yaşam hakkı, mesela insan bedeninin kutsallığı, işkence edilemezliği, düşünce inanç ve ifade özgürlüğü) gibi sivil ve politik haklarının verilmesini de zamana bırakılarak ahlaki zorlayıcılık alanının dışına çıkarılması sağlanmış, "bir gün gerçekleşse iyi olacak" tadında ütopik bir ideale dönüştürülmüştür. bu arada devletin topu tekrar ele geçirirken yaptığı faulü ise hakem ve tribünler görmediği için oyun devam etmiştir.