YAŞAM 27 Kasım 2017
39b OKUNMA     793 PAYLAŞIM

İnsanın İçinde Bulunduğu Anlamsız Koşuşturmayla Varoluşsal Krize Adım Adım Sürüklenişi

En ağır depresyon sebebi olarak da gösterilen varoluşsal kriz, insana yaşadığı dünyanın anlamsızlığını sorgulatır. Bu anlamsızlıkla beraber yaptığı her eylemin onu ileriye götürmekten ziyade olduğu yerde çakılıp kalmasını sağlayan bir durum olduğunu benimseten krizin alt metnini inceleyelim.
iStock


varoluşsal krizin altında yatan sebep, yaşamın anlamsızlığı veya ölümlülük bilinci değildir aslında.

sebep, hayatta yapmaktan gerçek mânâda zevk alınan hiçbir şey yokken, gün boyunca insanoğlunun yarattığı mantıksız kurallar ve angaryalarla başbaşa bırakılmaktır.

bir tür cost-benefit tutarsızlığıdır bu.

çocuk yaşta başlar kriz. o sevmediğiniz dersi dinlerken. o sevmediğiniz arkadaşlarınızla o sevmediğiniz oyunları oynarken. eve geldiğinizde anne ve babanızın o sevmediğiniz tartışmalarını dinlerken başlar.


yaş büyüdükçe problemler de büyür. olaylar gelişir, hayat daha çekilmez bir hâl alır, fakat karşılığında size hiçbir haz sunmaz. diğer insanların nasıl her gün trash tv izleyerek, oradan oraya gezip tozarak, seks yapacak birilerini arayarak, boş kariyer hedefleri için kendilerini yıpratarak, ihtiyaçları olmayan eşyalar satın alarak mutlu olabildiklerini merak edersiniz. bunların hiçbiri, bu saçma sapan dünya'da var olmak için yeteri kadar tatmin edici bir sebep olamaz çünkü.

yaşamanızın tek nedeni, o yenemediğiniz ilkel hayatta kalma içgüdünüzün kölesi olmanızdır. uzaydan düşmüş bir robot gibi izlersiniz dünya'yı, bazen de ay'ı ve yıldızları. merak edersiniz evrenin uzak köşelerinde varoluşun daha çekilebilir kılındığı başka medeniyetlerin mümkün olup olmadığını.


arkadaşlarınız size haftasonlarının nasıl geçtiğini heyecanla anlatırlar, dinliyormuş gibi yapıp kafa sallarsınız, sonra elinize aldığınız bir dergide eritre'de açlıktan ölen çocuklara dair bir makale görür, içtiğiniz şaraplar için kendinizi suçlu hissedersiniz.

dünya'dan tiksinirsiniz. kendinizden tiksinirsiniz. hafta sonunu hâlâ ısrarla anlatmakta olan arkadaşınızdan, akşam buluşmak isteyen sevgilinizden, aramadığınız için darılan annenizden ve babanızdan. herşeyden.

sonra "değer mi?" sorusu yine aklınıza geliverir, ve siz, en mantıklı cevabı içten içe biliyorsunuzdur zaten. sadece itiraf etmesi zordur kendinize her sabah ve her gece.

bomboş kalır içiniz. ne günler derman olur bu boşluğa, ne aylar ne de yıllar.