SİYASET 19 Mart 2018
56b OKUNMA     959 PAYLAŞIM

İnsanlar Neden Genellikle Dominant, Bağıran ve Gaddar Siyasetçileri Yüzyıllardır Seçiyor?

İnsanların lider seçerkenki tercihlerine bakarsak bu durumun çok uzun zamandır var olduğunu görebiliriz. Cevabı ise "conflict theory" denilen bir teoriyle açıklanıyor (conflict: çatışma, zıtlık). Nedir bu conflict theory, öyleyse?
Fotoğraf: Cage Skidmore/Flickr

sokrates'in savunması kitabında anlatıldığı üzere meletos, anytos ve lykon gelmiş geçmiş en büyük felsefe dehasını kafirlikle, gençlerin fikirlerini etkilemekle, onları saptırmakla suçlar. şu anda bile çağımızın ilerisinde bir deha nasıl oldu da bağnaz, radikal adamlar tarafından idama mahkum edildi ve yunan halkı buna razı geldi?

sadece sokrates değil

- insanlığın (bkz: troçki) ve (bkz: stalin) arasında bir karar vermesi gerekiyordu ve insan stalin'i seçti.

- insanlık (bkz: trump) ve (bkz: hillary) arasında seçim yapması gerekiyordu ve insan trump'ı seçti.

bunun gibi eminim tarihte sayısız örnek vardır. insanlar her daim daha saldırgan, bağırıp çağıran, tutucu, aşağılayan, ilkel bir düşünceye sahip zorbaları, entelektüel zeki, ılımlı, anlayışlı çağın ötesinde dehaya sahip kişilere tercih ediyor.

(bkz: hitler'in yükselişi) ya da suriye savaşı'nın milyonları yok etmesini insanlık görmesine rağmen nasıl oluyor da avrupa'da sağ iktidarlar yükseliyor ve insan asla geçmişinden ders çıkarmıyor? şiddet neden tek düzen sağlayıcımız? çünkü insan dediğimiz mekanik yaratığın çok ilkel bir beyni var. beyin ilkel fikir üretiyor.

bunun anatomisine inecek olursak

şu belgeseli açıp izleyin. (bkz: alpha erkek) dediğimiz bir kavram var. bunu ayrıntılı şekilde anlatıyor. bugünkü bütün kadın-erkek ilişkilerinden, ekonomiye, siyasetten, spora aynı doğa kanunu kusursuz işliyor. fakat kimse farkında değil.

bu belgeselde de işlendiği üzere insan primat atalarından yaklaşık 6 milyon yıl önce ayrılmış durumda. o zamandan beri beyin anatomimiz kortex kısmında değişikliğe uğrasa da en ilkel dürtülerimiz arasında bir fark yok. zaten gelişmiş kortex'e sahip olduğumuz için primatlardan farklıyız. ancak işleyen beyin sistematiği aynı. primat yaşamına şöyle bir göz atarsak, gruplar halinde yaşarlar, genelde bir erkek lider vardır. sürü dişisinde sınırlama yoktur. primatlarda erkek tüm sürüden sorumludur, korumayı o üstlenir dolayısıyla aslanlar, otçul canlılar gibi başka sürü gruplarından çok daha şiddetli bir "alfa male" baskısı söz konusu bizlerde. milyonlarca yıldır bu kanun öyle bir işlemiş ki hem günümüz kadını hem de günümüz erkeği yani insan olan homo sapiens medeniyeti bunun üstünde şekillenmiş. her zaman daha güçlü olmak zorunda olduğumuz gibi "güçlü olanı seçen karar mekanizmamız" da aktif.

doğada iki erkek karşılaşır. işte bu karşılaşma çok önemli çünkü bebeklikte anne-baba yüzü tanımak kadar önemli bir güdümüz bu karşılaşmaya karşı harekete geçiyor. ormandasınız bir sürüye aitsiniz. lideriniz bir başka erkekle şiddetli bir kavgaya girdi. sürü gözlemlemek zorunda kalıyor. ve bu saat gibi işleyen sistem "en güçlü kim" sorusuna yanıt aradığından kavga eden liderler dışındaki sürü üyeleri "iyi olanı" seçmek zorunda.

bu seçmeyi şu kriterlerle gerçekleştiriyor

- cüsse yani büyüklük
- bağırmak ve kükremek yani ses şiddeti
- gri tüy yani gri saç(bilgeliği tetikliyor)
- bonobo maymunlarına göre "problem solving" (sorun çözüldü)

bu kriterlere göre rakip erkekler kavga ederken sürü üyelerinin zihinleri "aksiyona" kitleniyor. bu aksiyona kilitlenip karar verme kısmı çok önemli, alışverişte bile bu sisteminizi kullanıyorsunuz. dolayısıyla inanın elinde olmayan çok ilkel bir güdü aksiyonu takip etmek ve kimin kazanacağını seçmek.

en eski insan toplulukları göçebeydi, gene bir lider vardı muhtemelen onun dediği oluyordu ancak sürü ya da o grup işleyişi primatlara benzer şekildeydi. burası çok önemli; insanın gelişmiş kortex'e sahip olduğunu söyledik. maymunlardan 4 kat daha büyük. özellikle insanı insan yapan beyin kısmı ön lob yani (bkz: frontal lob). peki frontal lob'un primatlardan yegâne farkının ne olduğunu biliyor musunuz? maymun türlerinin zaten diğer hayvanlara göre konuşma kabiliyetleri yüksekti. sonra insanın ön lobunu geliştiren en ana etmen ise, konuşma ve yazı olarak görülüyor. yazı ne zaman çok önemli olmuştu peki? kalıcı kaynaklar bırakılabildiğinde. yani (bkz: tarım devrimi) gerçekleştikten sonra insan yerleşik hayata geçiyor. yazılı kaynaklar da nesiller arasında iletişim kurulmasına yarıyordu. bunun evrimsel sürecimizde çok şiddetli bir etkisi olduğu düşünülüyor. bu yüzden insan 6 milyon yıl öncesi orman kanunlarının birkaç versiyon üstünü kullanıyor aslında günümüzde.

tarım devrimi siyasal sınırları ve dolayısıyla savaşlar doğurmuştu. (bkz: sınır) denilen kavram ve onun ele geçirilmesi, hükümdarlık yani hükmetme güdüsü. sonuçta ormanda iki gorilin "alfa erkek" savaşı insanlık tarihinde hükümdarların savaşı olarak geçiyor. imparatorluklar birbiri ile savaşıyor kazanan söz sahibi oluyor peki değişen ne? politika tabi ki.

ancak şunu unutmayalım ne olursa olsun 6 milyon yıl öncesi işleyen zihnimize bağlıyız. ulus devletler de durum nasıl işliyor? ormanda bir alfa erkek var sürüyü kontrol eden, genç bir erkek geliyor onunla savaşıyor. insanlığın yarattığı kavramlar din, ırk, milliyetçilik artık tarım devrimi ile birlikte geldiği için. ulus devletlerde alfa kavramı başkalaşım geçiriyor. mevcut lideri indirmeye kalktığında yalnızca ilkel maymun kavgaları yaşanmıyor. mevcut lider mevcut değerlerini korumak için saldırganlaşıyor. milliyetçilik gibi, din gibi, ekonomi gibi doğada olmayan insanın yarattığı bu kavramlar üzerinden siyaset yapılıyor. çoğunlukla da yaşlı goril'in ölmesi gibi veya er ya da geç pes edip genç lidere koltuk kaptırması gibi. modern siyasette de bana göre "statüko her zaman devrilmeye meyillidir". değişim kaçınılmaz oluyor. sırf (bkz: teorisyenlik) bunun için var. kendi yarattığımız kavramların hangisinin doğru olduğunu seçmeye çalışıyoruz ve en ilkel karar mekanizmamız burada da devreye giriyor.(bkz: conflict)


başa dönecek olursak sokrates'in ölümüyle, hitler'in yükselişi, stalin ve trump'ın tüm bunlarla ne alakası var ?

hayatta her zaman gelenekselcilik-yenilikçilik çatışması olmuştur. bunu hayatın her anında görebilirsiniz, mevcut enerji kendi konumunu korumak ister. bozunmak istemez. her şey kendi ivmesini sabit kılmak ister. kalıcı olmak evrenin en temel varlığı. hidrojen ve helyum (bkz: füzyon)'u düşünün. her şey değişime ve etkiye kapalı. mevcut enerji kendisini korumak istiyor. ancak hayatın değiştirilemez bir başka kanunu ise (bkz: entropi) değişim her zaman yaşanacak. yenilikçilik ve etki her zaman gerçekleşecek. (bkz: conflict)

işte insanlık tarihinin özeti bu. zaten evreni evren yapan hatta maddeyi madde yapan da bu. zıtlık. (bkz: dialektik). zıtlık hayatın her anında var. yani çatışma. atomların zıt parçacıklarında bile. (bkz: ying yang) görüşünde bile her zaman siyah ve beyaz karşı karşıya. işte insan bu ayrımı yapmaya 6 milyon yıldır devam ediyor. ve büyük ihtimalle ondan önce milyonlarca canlı da yapıyordu. bu çatışma zeminini taraf seçerek kendi doğrusunu yaratmaya (bkz: conflict theory) deniliyor. sinema filmlerinden, (bkz: show business) magazin programlarından siyasete bu insanın en büyük zaafı ustaca kullanılıyor.

bu çatışma hayatımızda nerelerde kullanılıyor?

1) siyaset

yukarıdaki sebeple gelenekselciler geçmişlerine saplantı bir bağlılık duyarak, yenilikçi düşünceyi benimseyemez. reddeder. kendisini korumaya almaya kalkar. yukarda sayılan "sağ liderler"'e bakarsanız. korku ve endişeden yaratıldıklarını görürsünüz. kendi korkularını dışarı şiddetle yansıtmışlardır. ne sokrates'i, ne troçki'yi, ne marx'ı anlamıyorlardı. neyden bahsedildiğini bile bilmiyorlardı. tıpkı (bkz: galileo) gezegen hareketlerinden bahsederken engizisyon'un bilmemesi gibi.

bağnaz bir lider zorba olabilir. hatta tüm güzel şeyleri yok etmek isteyebilir. fakat kitleler niye engel olmadı, insanlar neden "aydın" kişilerin yenilmesine her zaman ön ayak oluyor. ya da susuyor, neden? daha zeki olanı neden seçemiyorlar, medeniyeti ileriye götürecek olanı?

yazımızın başına dönerek "alpha male" kavramına tekrar bakalım

orman kanunlarının başkalaşım geçirerek günümüzde aynı şekilde işlendiğini söylemiştik. sağ liderlere bakarsanız her zaman mevcut geleneği korumak için karşı tarafa bir "suçlama" vardır. asla kendi hatalarını kabul etmezler. karşıt görüşleri aşağılayarak, abartarak suçlarlar. tetdit olarak görürler. bu bir noktadan sonra hedef göstermeye döner. aşşağlarlar. ezerler. kitleleri korkuturlar. ve toplum "anlayamadığı" şeyden korkar. gelecekte olanlardan çekinir buna en güzel örnek (bkz: george orwell) (bkz: hayvan çiftliği) kitabıdır. snowball yenilikçidir devrimci bir liderdir. çiftlik hayvanlarına eşitlik getirir ancak napolyon gelenekçidir. snowball'ın değirmen projesini bile anlamaz. anlayamadıkları şeyden korkarlar. napolyon snowball'ı şeytani hedef olarak gösterir. kitleleri korkutur en sonunda şiddete başvurur. buradaki "şiddet" kelimesine dikkat. ormanda goriller nasıl lider oluyordu?

ayrıca politikacılara bakarsanız gri saç etkisini görürsünüz. "politika genç damarların değil ihtiyarların işidir" gibi bir algı vardır. fakat tüm kriterler arasında en önemlisi ilkel maymunların haberleşmesi ve insan beyninin gelişmesine en büyük etkisi olan "konuşma" ve "yazı". kelimeler ve bunların söylenişi o kadar önemlidir ki... (bkz: hitabet) aslında tüm canlılar arasında en önemli üstünlük belirtisi sestir. kükreme. haykırma. bağırma. bu güç belirtisi toplumun karar mekanizmasını anında etkiliyor. kelimeler bazen tek cümlelik hatta tek kelimelik sloganlar insanın aklını alabiliyor.

bugün hangi politikacı eline mikrofonu alıp bağırıp çağırıyorsa, sürekli bir tehditte bulunuyorsa, yenilikçiliğe karşıt yaklaşımı varsa bu teori üzerinden ilerliyor demektir. trump'ı tanımazdım. aday olduğunda baktım biraz, konuşmalarına denk geldim "bu adam net alır" dedim. herkes ihtimal vermeyip modern dünyayı nasa enstitüsü zannederken ben insanın içinde ki vahşeti biliyordum. nitekim ikinci bir hitler baskın şekilde kazandı.

çünkü çatışma doğanın kaçınılmaz kanunu. liderler birbiriyle tartışmaya başladığında daha çok sesi çıkan, esip gürleyen, saldırganca konuşan tıpkı gorillerin orman kavgası gibi öne geçiyor. ve toplum yani ormanda alfaların kavgasını izleyen sürü üyeleri bizler, daha iyi olanı seçmek için geliştiğimizden bu en ilkel davranışı "doğru" olarak yorumluyoruz. bu elimizde olan bir şey değil, uyku gibi cinsellik gibi acıkmak gibi insan mekanizmasının çalışma prensibinden birisi.

bu çatışmayı toplum gördüğünde tıpkı ormandaki kavgayı izleyen maymun gibi aksiyona kilitleniyorlar. bu aksiyona kilitlenme yani çatışmayı takip etme fanatizmi doğruyor. bizim fanatik düşüncelerimize "futbol takımı ya da ideoloji" bakarsanız doğruluğunu savunduğumuz düşünceler olduğunu görürsünüz. size göre doğru olan gerçekten doğru mu yoksa siz bu zıtlık içeren dialektik zeminden kendinize yakın olanı mı seçtiniz ?

insan aksiyonu takip etmeye güçlü olanı doğru gibi yorumlamaya meyilli olduğundan sonuç odaklıdır. kitleler bu yüzden her daim yarınını düşünür. bundan bıkan ya da bunun bir rüya olduğunu gören pek az insan (bkz: carpe diem) mottosunu belirler. fakat kitlelerin geneli yarınların iyi olacağına inandığından politikacılarda her daim yarınları vaat eder. doğru seçimi yapan kitle fanatikleşir. ancak gelişmiş frontal lob ve yazının icadı kelimelerin etkili kullanımı ile birlikte. entellektüel aydın kişilere bakarsanız kalemlerinin de çok güçlü olduğunu görürsünüz.

ilginçtir despotlar ve diktatörler silah ile istediklerini yaptırırlarken gelişmiş beyne sahip yani frontal lob'unu üstün kullanan aydın kişiler gene frontal lob'un getirisi olan yazıyı kullanarak devrimlere ön ayak oldu., silahlarla değil kitaplarla gerçekleştirdiler. çok ilginç değil mi ? silah kaleme karşı.

(bkz: jean jacques rousseau)-(bkz: toplum sözleşmesi)

(bkz: karl marx)-(bkz: komunist manifesto) gibi.

daha eminim sayısız ideolojinin kitabı vardır. özellikle felsefe kitapları ideolojilerin aktarılmasında nesiller arası iletişimde siyaset dahil her şeyi etkilemiştir.


2) ekonomi 

daha iyi olanı seçmek zorundayız değil mi? peki hangisi daha iyi? 

apple-samsung, facebook-twitter, intel-amd, canon-nikon...

gördünüz mü ? zıtlıktan yola çıkarak ekonominin tam da kendisi size doğru olanı seçtirmeye çalışıyor ki fanatikleşesiniz diye. tyler durden abimiz burada devreye giriyor."sahip oldukların artık sana sahip oluyor"

marka ve reklamların olayı da budur. hepsi daha iyi olmaya çalışır ve bizlere en iyisini satmaya çalışırlar. ancak tek marka çoğunlukla pazarda büyüyemez bir rakibe ihtiyaç vardır. tıpkı evrenin her noktasında zıtlık olmasından bahsettiğimiz gibi. reklamlar bu işe yarar, tıpkı 6 milyon yıl önce ormanda alfa kavgasını izleyip hangisinin daha iyi olduğuna karar vermemiz gerektiği gibi, reklamların birbirlerini övmeleri, kelime oyunları ve rekabeti ile bizlere iyi olduklarını anlatmaya çalışıp istediklerine sahip olmaya çalışıyorlar.

bir seçim yapmak için çatışmayı yani (bkz: conflict) görmek ve gözlemlemek zorunda. bu bizim zihin açıklarımızdan biri. daha iyi olanı seçmek üzerine kurulu olduğumuz için (bkz: tüketim toplumu) sana daha iyiyi pazarlamaya çalıştıkça, daha iyisini isteyeceksin. çünkü kontrol edemediğin bu güdünü sana karşı kullanıyorlar.

3) show business

survivor'da neden kavga var sanıyorsunuz ? izdivaçta neden damatlar gelinler güzellik olarak kıyaslandı? neden acun abimizin her programında puanlama sistemi ya da eleme var? neden internete "like" tuşu geldi? neden "fav" kazanmak için iyi enrty'ler giriyoruz?

soru soruldu cevap verilsin. sokakta olan bir kavgayı izlemek gibi televizyon içersinde bulunan yarışmalar ya da filmlerin izlenme sebebi de budur. survivor fragmanlarına bakarsanız her zaman bir tartışma ve bir kavga yaratılır işte asıl izleme nedenimiz bu. gene 6 milyon yıl önce ki davranışımıza kadar gidiyoruz. bu show dünyasında her zaman daha iyi olma daha fazla like alma çabasının nedeni de bu. rekabet var çünkü. rekabet etmek üstün olmayı tetikliyor. örneğin "diss" olayları. bir kişi kendi emeğiyle bir yere gelebilir ancak bir başkasıyla polemiğe girerse, kavga ederse ya da siyaset başlığında yazdığım gibi "aşağlama, ezme, suçlu gösterme" yöntemlerini kullanırsa çok daha hızlı büyümektedir. (bkz: magazin) (bkz: paparazi). bu bir pazarlama stratejisidir, televizyonda olan olayların hepsi pazarlama stratejisidir.

aynısını film enüstrisi de yapıyor. filmlerde ne kadar aksiyon varsa izleyiciyi o kadar ekrana kilitler. sinema dersindeydik hocamız bir kere bir asya filmi açtı ama adamlar havada uçuyor kılıç fırlatıyor taklalar atıyor falan. normalde o sınıfta kimse ders dinlemezken o kadar çok yüksek aksiyon vardı ki pür dikkat izledik. bu teoriyi o zaman kesinleştirdim. insan'ın aksiyona olan bağlılığı.

özetle filmlerde "kahraman başarabilecek mi? mottosunun temeli ve kahramanı kavga ettirmelerinin nedeni hatta matrix'te bol aksiyon bulunmasının nedeni de bu.yarışmalarda yaşanan kavgaları bile lanse ettirmelerinin en temel nedeni bu, conflict theory.

Transformers.

4) kadın-erkek ilişkileri

red pill denen şey zaten evrimsel insan biyolojisi üzerinden bu ilişki kuramlarını ortaya atmış. ancak şunu söylememde fayda var. erkek doğada testosteron üzerinden şekillenir. bu hormonun kızışmasıyla birlikte er kişi agresifleşir ve amigdaladaki garip etki ile. tehdit butonu aktif olur.(bkz: feromon) yorumlaması ile erkek dişiyi etkilemeye çalışır. dişi her daim seçicidir. yukarıda ekonomi başlığında kadınların tamamen tüketim toplumundan daha sert etkilendiğini söylemiştim. ayrıca "conflict theory" olarak geçmişi yorumlarsak kadınlar politik kararlardan da çok çabuk etkilenip paralyze oluyorlar bana göre. neden ? yukarıda anlattığım her şey kadınlarda daha etkili oluyor çünkü doğalarında ki "daha iyiyi seçme" güdüsü daha aktif.

kadınların kaslı erkek düşkünlüğü de bu yüzden. kas doğrudan güç demek. büyük ihtimalle (bkz: bodybuilding) salonlarında ağırlık kaldırırken bağıran erkekler, kadınların akıllarını baştan alıyordur. neden? şu alfa kavgasında ve siyasette bağıran kişinin manipüle edebildiği ve korkuttuğu için olmasın. mesela kadınlar bir erkeğin duruşundan da etkileniyor. başınız bükük, küçük emrah gibi yürürseniz, ya da herhangi bir ortamda sandalyede içinize kapanık, omzunuz düşük ya da pasif düşük tonda konuşan biri olursanız kadınlar sizi istemez.

çünkü bu davranış doğada dayak yiyip kaçan ve sürüden dışlanan primat davranışı. bacak bacak üstüne atın. biraz ilgi çekici kıyafetiniz olsun. sesiniz çevrenizi bastıracak kadar tonunuzu yüksekte tutarsanız. şöyle sigaranızı yakıp çevrenize baktığınızda gözlerin sizin üstünde olduğunu görürsünüz.

çünkü dostum 6 milyon yıl önce de bu böyleydi. insan hiç değişmedi. frontal lob'un yarattığı tüm kavramlara rağmen. bu modern dünya sen ve onlar diye ayrılıyor unutma. onlardan olursan ormanda alfa gorilin himayesinde sadece aksiyon izleyen kraldan çok kralcılardan olur, kızları kaybeder, "kral çıplak!" diyemeyenlerden olursun. ancak "bu orman benim" dersen gözler senin üstünde olur.

(bkz: bıçak), (bkz: keleş), (bkz: barut), (bkz: tabanca), (bkz: araba) icatlarını saymazsak tabi. bunlar yukarıda saydığım işi biraz bozuyor. yani türkiye'de güzel bir kadının yanına gidip "merhaba bebeğim ben alfayım benim ol" dersen alfa goril seninle yumruk yumruğa, tırnaklarıyla kavga etmez. türkiye'deyiz. kafana sıkıp molozlara atarlar. lise çıkışlarında "benim gariya yazmışsın la gevşek" deyip bıçaklanabilirsiniz. hele rantçı ya da siyasal birine çatarsan zindanlarda mit dişlerini sökerken "alfayım ben alfayım hülooğ" demenin de bir mantığı yok.

çok uzadı bu kadar olacağını beklemiyordum. sürç-i klavye ettiysek affola.