İnsanların Birbiriyle Nasıl Uzun İlişkiler Yaşadığını Açıklayan Aşkın Nörobiyolojisi
aşk, ne tamamen romantik ne de sadece cinsellikten ibaret
bireyler nasıl uzun-süreli romantik ilişkiler içine giriyor ve nasıl buna bağlı olarak kıskançlık gibi diğer davranışları sergiliyorlar? ilişkileri istedikleri gibi sonuçlanmadığında neden depresyon benzeri istenmeyen sonuçlara katlanıp acı çekiyorlar? neuroscience (nörobilim) alanında daha önce benzeri görülmemiş gelişmeler yaşanırken, insan romantizmi ve diğer sosyal davranışlarının nöral mekanizmaları da açıklanmaya başlandı. süreci henüz tüm detayları ile anlayamamış olmamıza rağmen, elde edilen bilgiler yakın gelecekte heyecan verici ve hatta korkutucu gelişmelere tanık olabileceğimizi düşündürüyor.
evrimin türümüze kazandırdığı en güçlü duygulardan biri olan aşk, medeniyet ve kültürümüzü her yönü ile şekillendirdi
aşk insan türüne özgü bir fenomen ve tüm yönleri ile ele alındığında oldukça karmaşık. ancak, insan romantik ilişkilerini spesifik komponentlerine parçalamak süreci anlamayı kolaylaştırıyor. dahası, her ne kadar bu duygu insan için eşsiz olsa da, hayvanlar krallığında aşkın evrimsel öncüllerini görmek mümkün. örneğin, insan romantik ilişkileri, monogami (tek eşlilik) gösteren türlerdeki eşler arasında bağ oluşumunu ifade eden “pair bonding” üzerine kurulu görünmektedir. entry boyunca pair bonding ifadesi çiftler arasındaki bağı tanımlamak için kullanılacaktır. tek eşli deney hayvanlarından elde edilen bilgiler sayesinde sinirbilim, insan romantik ilişkilerinin nöral mekanizmalarını çözümlemeye başladı. özellikle, tek eşli kır sıçanı microtus ochrogaster türünde yapılan çalışmalar sayesinde son yıllarda insanın sosyal davranışları üzerine önemli bilgiler elde edildi. microtus ochrogaster türünde erkek ve dişi uzun süren bir bağ oluşturur (pair bonding) ve hem erkek hem de dişi yavrunun bakımını sağlar (biparental caring). pair bonding’in gerçekleşmesi çiftleşme ile kolaylaştırılır ve gerçekleştikten sonra hayvanlar birlikte zaman geçirmeyi tercih ederler.
her ne kadar pek çok mekanizma evrimsel süreçte korunmuş olsa da, deney hayvanlarından elde edilen bilgilerin insan için geçerli olup olmadığı hala araştırılmayı beklemekte.
yazı boyunca model hayvanlar üzerindeki çalışmaların bulguları 3 aşamada ele alınacaktır
- aşkın nörokimyası: antik nöropeptidler (oksitosin, arjinin vazopressin)
- romantik ilişki yaşanan partnerin beyindeki nöral temsilinin beynin ödül sistemine bağlanması
- partner ile bağın kalıcı hale getirilmesini sağlayan sinaptik plastisite mekanizmaları
oksitosin
hipotalamus bölgesinde paraventriküler ve supraoptik çekirdeklerde sentezlenen oksitosin periferde doğumda uterus kasılmaları ve emzirmede süt ejeksiyonunu sağlarken, merkezi sinir sisteminde annelik davranışlarının ortaya çıkışı gibi fonksiyonlara aracılık eder. oksitosinin annelik üzerine etkisi tüm memelilerde mevcuttur ve pair bonding sürecinin evrimsel kökeni olabilir. dişi hayvanlarda beyin içine oksitosin verilmesi hayvanın yabancı bir yavruya karşı annelik yapması gibi davranışlara yol açar. aynı şekilde, microtus ochrogaster'de beyin içine oksitosin verildikten sonra erkek ve dişi çiftleşmemiş olsa bile aynı ortamda bulunmaları halinde pair bonding geliştirir. oksitosin reseptörlerinin bloke edilmesi ise hayvanların pair bonding geliştirmesini engeller.
tek eşli kır sıçanı microtus ochrogaster ile ona yakın ama çokeşlilik gösteren diğer türlerin beyinlerinin karşılaştırılması oksitosinin pair bonding gelişmesinde hangi beyin bölgelerini hedef aldığı hakkında fikir sahibi olunmasını sağlamıştır. tek eşli ve çokeşli türler arasında oksitosin reseptörlerinin beyindeki dağılımı farklılık gösterir. tek eşli türlerde nucleus accumbens, medial prefrontal cortex ve amigdala bölgelerinde oksitosin reseptör yoğunluğu daha fazladır ve spesifik olarak bu bölgelerde oksitosin reseptörlerinin bloke edilmesi pair bonding gelişimini engeller. bu beyin bölgelerinde oksitosin reseptör yoğunluğu bireyler arasında da farklılık gösterir ve bireylerin ilişkilerinde partnerleri ile ne kadar güçlü bağ kurabileceğini açıklıyor olabilir. nucleus accumbens’de yüksek oksitosin reseptör yoğunluğu gösteren kır sıçanları yabancı yavrulara annelik yapma (alloparenting) gibi davranışlar gösterir.
ilgili beyin bölgelerinde oksitosin reseptör yoğunluğu genetik kontrol atındadır. oksitosin reseptörünü kodlayan gendeki tek nükleotid polimorfizmleri (single nucleotide polymorphisms) reseptörün ne kadar yüksek seviyede eksprese edileceğini belirlenmesinde önemli rol oynar. bu tip genetik farklılıkların, çiftlerin evliliklerinin ne kadar sağlıklı olabileceğinin tahmin edilmesinde kullanılabileceğini gösteren bilimsel çalışmalar mevcuttur.
vazopressin (avp)
kimyasal yapısı oksitosine benzeyen avp erkek kır sıçanlarında pair bonding gelişimini kolaylaştırır. oksitosin reseptörlerinde olduğu gibi tek eşli ve çokeşli türlerin beyinlerinde farklı dağılım gösterir. avp reseptör yoğunluğu nucleus accumbens ile ilişkili olan ventral pallidum bölgesinde tek eşli türlerde daha yüksektir. çokeşli bir sıçan türünde, genetik müdahaleler ile ventral pallidum’da avp reseptör yoğunluğunun artırıldığı bir deneyde sıçanların tek eşli davranışları göstermeye başladığı ortaya konmuştur.
avp sisteminin pair bonding halinde olan erkeklerin iyi bilinen, eş koruma (mate-guarding) davranışından sorumlu olduğu gösterilmiştir. avp reseptörlerinin bloke edilmesi eş koruma davranışının ve pair bonding’in ortadan kalkmasına yol açar. eş koruma davranışı pek çok memeli tarafından gösterilen bölge koruma davranışından evrimleşmiştir.
son olarak, tıpkı oksitosin reseptöründe olduğu gibi bireyler arasında beyinde avp reseptör seviyeleri farklılık gösterir. reseptör yoğunluğu yine genetik kontrol altındadır ve tek nükleotid polimorfizmleri reseptör seviyelerinin belirlenmesinde rol oynar.
dopamin
dopamin beynin ödül merkezinde kritik rol oynar. nucleus accumbens üzerine etki ederek belirli davranışları ödül sistemi ile ilişkilendirir ve o davranışın tekrar gerçekleştirilmesi için gerekli motivasyonu sağlar. dopamin sistemi oksitosin ve avp sistemi ile bağlantılıdır ve partner ile ilgili nöral girdilerin ödül sistemini aktive etmesini sağlar. nucleus accumbens’de farklı dopamin reseptör tipleri bulunmaktadır. d2-tip reseptör aktivasyonu pair bonding’i güçlendirirken, d1 tipi reseptör zayıflatır.
erkek deney hayvanlarının dişiler ile aynı ortamda kalması d1-tipi dopamin reseptörü seviyelerini artırır. bu artış erkek hayvanların hem dişi hem de erkek yabancılara karşı saldırganlık geliştirmesini sağlar. böylece erkek hem potansiyel partnerleri reddeder hem de dişiye karşı koruma sağlar. bu mekanizma türümüzdeki, halk arasında kıskanma olarak tanımlanan davranış ile benzerlik gösterir. d1-tipi dopamin reseptör sayısındaki artış madde bağımlılığı sırasında da görülür. madde bağımlılığı ve romantik ilişkiler arasında büyük benzerlikler bulunmaktadır. ancak aradaki önemli bir fark madde bağımlılığının sonuçları her zaman negatifken, romantik ilişkilerin sağlık üzerinde olumlu etkilerinin olmasıdır.
oksitosin, vazopressin ve dopaminin pair bonding sürecindeki rolü görece daha iyi anlaşılmıştır. ancak, serotonin, opioidler, ve corticotropin-releasing factor(vücudun stres cevabını aktive eder) gibi diğer sistemler de önemli roller üstlenmektedir.
partnerin beyinde temsili
pair bonding gerçekleşmesi için beyinde iki nöroplastisite sürecine ihtiyaç vardır:
1. beyinde partnere ait özel bir nöral temsilin oluşumu. bu sayede partner basitçe karşı cins olarak algılanmaktan öte, eşsiz bir birey olarak kodlanır.
2. partnere karşı uzun süreli bir çekiciliğin oluşması. partner ile ilgili nöral temsil beyinde kalıcı hale getirilmelidir, bu sayede çiftleşmeden sonra dahi bireyler aynı partnerleri tercih etmeye devam eder.
partnerler arasında bağ oluşumuna aracılık eden nöral mekanizmalar türler arasında büyük farklılık gösterir ve her tür kendi biyolojisi tarafından belirlenen bir strateji izler. kemirgenlerin partnerleri ile bağ oluşturma ve diğer sosyal davranışları için kullandığı öncelikli duyusal sistem koku almadır. oksitosin bu süreçte de önemli roller üstlenir. kemirgenlerde oksitosin, beynin kokunun yorumlanması ile ilgili kısımlarına etki eder ve partnere ait bilgilerin seçici olarak güçlendirilmesini sağlar. buna aracılık eden nöral mekanizma oksitosinin baskılayıcı internöronları uyarmasına dayanır. baskılayıcı internöronların aktive olması beyinde sürekli mevcut olan arkaplan gürültüsünün azalmasını sağlar ve böylece beyne gelen uyarılar daha keskin bir şekilde işlenir.
oksitosinin duyusal sistemlerdeki rolü sadece koku ile sınırlı değildir ve duyu sisteminde genel bir rol üstlendiği düşünülür. örneğin, annelerin iyi bilinen davranışlarından olan yavrularının sesine geliştirdikleri hassasiyet oksitosinin işitsel korteks üzerine etkisine bağlıdır.
partner ile ilgili duyusal bilgiler amigdala’ya iletilir. amigdala partnerden gelen duyusal bilgilerin duygusal cevaplar ile bütünleştirilmesini sağlar. amigdala’da oksitosin reseptörleri yüksek seviyededir ve partner ile bağın kalıcı hale getirilmesine katkıda bulunur. amigdala’da oksitosin aracılığı ile güçlendirilen partner ile ilişkili cevaplar nucleus accumbens’e iletilir ve partnerin nöral temsilinin beynin ödül merkezi ile ilişkilendirilmesi sağlanır.
amigdala ile birlikte duyusal bilgilerin işlendiği önemli bir diğer beyin bölgesi uzun-dönem bellekten sorumlu primer bölge olan hipokampusdur. hipokampusun bazı bölgelerinde oksitosin reseptör seviyesi yüksektir ve daha önce koku sisteminde ele alınana benzer bir mekanizma ile oksitosin hipokampusde partner ile ilişkili bilgilerin güçlendirilmesini ve kalıcı hale getirilmesini sağlar. kemirgenlerde partner ile ilgili temsili kodlayan nöron grupları partner ile tekrar karşılaşıldığında tekrar aktive olur, böylece belirli bir nöral yol spesifik olarak partner için ayrılmış olur. hipokampüs ve amigdala’da, oksitosin, vazopressin ve dopaminin etkisi ile ortaya çıkan değişiklikler sayesinde, partner ile ilgili duyusal girdi nucleus accumbens’de ödül cevabı ile doğal olarak bağlı hale getirilir ve bireyin uzun-dönem boyunca partner ile birlikte olmaya yönelmesini sağlar. ilginç olarak, bu mekanizma cinsellikten bağımsızdır ve oksitosin, vazopressin ve dopamin ekseni partner ile herhangi bir pozitif etkileşim ile aktive olabilir.
insan çalışmalarında tek eşli ilişkiler içinde olan erkeklere partnerlerinin fotoğraflarının gösterilmesi nucleus accumbens’in aktivasyonuna yol açar. ancak, bu artış aynı seviyede çekici olan diğer kadınların fotoğrafları gösterildiğinde meydana gelmez.
oksitosin ve bağın korunması
pair bond bir kez oluştuktan sonra sürdürülmesi sadece oksitosin-dopamin ekseninin pozitif tecrübesine bağlı değildir, aynı zamanda corticotropin-releasing factor (crf) ile başlatılan stres cevaplarının negatif etkisine bağlıdır. pair bond geliştirmiş hayvanlar birbirlerinden ayrıldığında depresif davranışlar sergilerler, adrenal bezlerinin kitlesinde artış görülür ve bu stres cevabının aktif olduğunu gösterir. ek olarak, ağrı duyarlılıkları artmıştır. pair bond sonrası kemirgenlerde görülen bu bulgular kardeşler birbirlerinden ayrıldığında görülmez ve cevabın spesifik olarak eşlerinden ayrılan hayvanlarda görüldüğünü gösterir. bu stres durumu ve depresif davranışlar, herhangi bir sebep ile eşlerinden ayrılan insanlarda görülen yas tutma ve depresyon gibi cevaplara benzemektedir.
ilginç olarak, crf seviyelerindeki artışı başlatan süreç ayrılık ile değil, pair bond oluşumu ile başlar, ancak partnerden ayrılma gerçekleşene kadar stres cevabı sessiz kalır. oksitosin ve crf sistemi birbiri ile ilişki içindedir: pair bond oluşumu sırasında artan oksitosin, crf sentezini artırır. ayrılık gerçekleşirse crf sistemi aktive olur ve daha sonra crf hem stres cevabını başlatır hem de oksitosin salgısını baskılar. oksitosin salgısının baskılanması ise romantik ilişki sırasında beyinde gerçekleşen tüm olumlu tecrübelerin tersine dönmesine neden olur, nucleus accumbens’deki ödül cevabı sonlandırılır. bu süreç madde bağımlılığında bireylerin maddeyi arzulamasına benzemektedir. ayrılık sonrası ortaya çıkan bu cevaplar partnerlerin tekrar bir araya gelmesini sağlamayı amaçlıyor görünmektedir. bu şekilde, birlikteliğin pozitif etkisi ve ayrılığın negatif etkisi çiftlerin birlikteliklerini sürdürmesini sağlar.
entry boyunca büyük ölçüde tek eşli kemirgenler üzerinde yapılan, farmakolojik, genetik ve davranışsal deneylerden elde edilen pair bonding’in nöral mekanizmaları tartışılmış ve insan romantik ilişkileri ile bağlantılar kurulmaya çalışılmıştır. mekanizmalar arasında belirli bir seviyeye kadar bir örtüşme olduğunu düşünmemiz için ciddi kanıtlar bulunuyor olsa da, bulguların insanlar üzerindeki geçerliliği doğrulanmayı beklemektedir. ek olarak, insan neokorteksinin etkisini gözardı edemeyiz ve hayvan deneyleri bize bunun hakkında bir bilgi vermiyor. yazı, genel okuyucu kitlesini hedef aldığı için bilimsel detaylara inilmemiştir, isteyenleri en son verilecek olan kaynaklara yönlendiriyorum.
giderek artan miktarda kanıtlar aşkın sinaptik plastisitenin bir ürünü olduğunu düşündürüyor. öğrenme ve bellek, alışkanlıklar, koşullanma, kronik ağrı, madde bağımlılığı gibi süreçlerin de sinaptik plastisite mekanizmaları ile açığa çıkıyor olması plastisiteyi beyindeki fonksiyonel değişikliklerin biyolojik dili haline getirmektedir. neuroscience ise bu dili anlamayı hedeflemektedir.
aşkın, madde bağımlılığı ile benzerliği özellikle dikkat çekici ve bireylerin partnerlerine karşı davranışları sıklıkla bu düşünceyi destekliyor. gelecekteki çalışmalar ile crazy little thing called love üzerine çok daha tatmin edici bilgilere sahip olacağız ve belki de aşkı güçlendirebilecek veya zayıflatabilecek farmakolojik ajanlar elde edeceğiz.
kaynaklar ve daha ileri okuma için
- young, larry j., and zuoxin wang. "the neurobiology of pair bonding." nature neuroscience 7.10 (2004): 1048.
- young, larry j. "being human: love: neuroscience reveals all." nature 457.7226 (2009): 148.
- walum, hasse, and larry j. young. "the neural mechanisms and circuitry of the pair bond." nature reviews neuroscience (2018): 1.