TARİH 3 Ekim 2018
113b OKUNMA     1030 PAYLAŞIM

İrlandalılar ve İskoçlar Aslen Yozgatlı mı?

Başlığı okuduğunuzda muhtemelen şaka zannettiniz ama o işler tam olarak öyle değil.

bugünkü iskoç ve irlanda halklarını oluşturan keltler, bundan 4000 yıl önce ana vatanları orta avrupa'dan göç etmeye başladılar. bu hadise birkaç bin yıl sonra türklerin başına da gelecek olan kavimler göçü ve orta asya'dan anadolu'ya göç hadisesiyle büyük benzerlik gösterir. bu göçler ekseriyetle avrupa içlerine dağılmaya bağlı olarak gerçekleşmiştir. keltler; ispanya'ya, italya'ya, galya'ya(fransa) ve bugünkü vatanları britanya'ya göç edip durmuşlar. savaşçı ve göçebe bir kavim olduklarından dolayı sürekli birileriyle çarpışma halinde olduklarından göçler sırasında yunan ve etrüsk kolonilerine saldırmaya başladılar. zaman içerisinde avrupa'nın her yerine ayak basan keltler, o dönemler gücünü en üst düzeye taşıyan roma imparatorluğu için ciddi bir tehdit unsuru oluşturuyordu. zira roma'nın ilk palazlanmaya başladığı dönemlerdeki en büyük düşmanı olan galyalılar da keltlerin bir uzantısıydı. uzun yıllar boyu galyalılarla savaşan romalılar, barbar topluluklardan nefret etmekteydi. mö 390 yılında galyalılar, brennus komutasında roma üzerine bir sefere çıkarlar. roma ordusuyla şehir merkezine birkaç kilometre kala savaşmaya başlarlar ve roma'yı ağır bir yenilgiye uğratırlar. işin ilginçliği de burada başlar. barbar ve acımasız olan bu topluluk, şehre girmeyi birkaç gün erteleyip romalıların bir yığınak yapmasına ve kadınların, çocukların saklanmalarına izin vermişlerdir. şehri yağmalayıp, 500 kilo altın alarak geri dönmüşlerdir. bunun nihayetinde yapmadıkları katliamın bedelini birkaç zaman sonra acımasızca göreceklerdir.


roma yıkılmış şehrini yeniden inşa etmeye, kaybettiği gücünü yeniden toplamaya başlar. roma-galya çarpışmaları eski şiddetine kavuşur. julius caesar'ın gelip galya'yı komple fethine, keltlerin efsanevi liderleri vercingetoriks'ın mağlup olmasına kadar galyalılar bölgelerinde sabit dursalar da tekrar doğu'ya doğru hareket etmeye başlarlar. önce macaristan'da daha sonra yunanistan'da bazı şehirleri yağmalayan ve dur durak bilmeden aşağıya doğru inen keltler, burada byzantion'ı tehdit etmeye başlarlar. bir tepeye kamp kurup beklemeye başlarlar. bu esnada, kardeşiyle büyük bir taht mücadelesine tutuşmuş bitinya kralı nikomedes ortaya çıkar. hazır bir şekilde 10.000 savaşçı kelti kendi safına çekmek, taht yarışında onu kardeşinden üstün bir konuma taşıyacaktı. nihayetinde öyle de oldu. byzantionlar uzun pazarlıklar sonunda, bitinya kralı nikomedes'in de ara buluculuğuyla keltlerin adapazarı'na yerleşmesini kabul ettiler. tabii bir şartları vardı. o da şehri surlarla çevirmeyeceklerdi. hatta istanbul boğazı'nı aşmalarına da byzantionlar yardım edeceklerdi. bir kışı daha kamp yaptıkları tepede geçiren keltler daha sonra adapazarı'na geçtiler. tabii 20.000 kişi, kadın ve çocuk karışık şekilde olan keltlerin bazıları yapamadı ve o tepede kaldılar. asimile olup orada yaşamaya başladılar. bugün o kaldıkları tepeye hala galata denir. sebebi de keltlerin galya kolundan olan bu kavim, buraya geldikten sonra galat olarak anılmaya başladılar ve bizim galatlar olarak bildiğimiz grubu oluşturdular.

adapazarı'na yerleştirilen keltler, bitinya kralı nikomedes'e tahtın kapılarını sonuna kadar açmıştı. artık kardeşi saf dışı olmuştu. ancak bu yetmiyordu, adapazarı'ndan alınan keltler bugünkü yozgat ve ankara tarafına yerleştiriliyordu. bunun amacı bitinya - selevkos arasındaki bölgeye de tampon oluşturulmasıydı. olası bir selevkos saldırısında keltler bölgenin hakimi oldukları için onlar cevap vereceklerdi. bu yerleştirildikleri bölgeye de zaten ilerleyen yıllarda galatya adı verilecekti. hatta ankara'nın adı bile bu dönemden kalmadır. keltçe ankyra'dan gelmektedir. "durduran" manasına gelir ki sebebi de yukarıdaki selevkos hadisesidir. tabii yozgat konusuna değinemiyorum, onun adı nerden nasıl olmuş gelmiş orası ayrı mesele. yıllar, yüzyıllar geçtikten sonra millattan sonra birinci yüzyılda anadolu'ya roma hakim olur. galatya da haliyle roma egemenliği altına girer. artık yaşadıkları bölge bir roma eyaleti olmuştur. yerleşik bir hayata geçen ve maziyi unutmak isteyen galatlar, aziz paulus'un da iteklemesiyle hristiyanlığı kabul ederler. böylelikle anadolu'da ilk hrisitiyanlığı kabul eden halk galatlar olur. 1071'deki malazgirt savaşı'na kadar da önemli bir olaya girişmezler. 1071'de romen diyojen'in malazgirt'e götürdüğü orduda yer alan roussel de bailleul isimli bir paralı asker komutan, sefer güzergahı muş'a doğru ilerlerken yozgat'ta verilen bir molada yöre halkını gözlemleme fırsatı bulur. aslen normandiyalı olan roussel de bailleul frank kökenli ve frank kültürüyle büyümüş bir adamdır. bölgedeki halkın da benzer bir kültüre sahip olduğunu görünce kafasından bazı şeyler geçmeye başlar. zira o gün gördüğü halk, yüzlerce yıl önce onun doğduğu topraklardaki galyalı bir kavimin devamıdır.

roussel de bailleul ve bizans ordusu yozgat'tan ayrılıp malazgirt ovası'na doğru yürürken, bir gece emrindeki 3000 ağır zırhlı süvariyle birlikte bizans kampını terk eder. garibim romen diyojen'e vurulan ilk darbe de bu değildir. ordunun ana hattında görev yapan bu tecrübeli askerler ayrıldıktan sonra bir de ordunun önemli bir kısmını oluşturan peçenekler ve kıpçaklar malazgirt savaşı'nda saf değiştirip alp arslan'ın tarafına geçerler. yıllardır tarih kitaplarında anlatılmayan bir eksik nokta da roussel de bailleul'un ihanetidir aslında. zira bizans'ın, o dönemin askeri dünyası içindeki en büyük yok edici güç olan cataphract süvarileri savaş başlamadan elinden uçup gitmişti. roussel, adamlarıyla birlikte galatya eyaletine gelip ; ankara-eskişehir-afyon-yozgat-çankırı bölgelerini kapsayan galatya krallığı'nı kuruyor. romen diyojen yeniliyor ve bu da galatya krallığının önünü açıyor. zira anadolu'nun hakimi olan bizans gittikçe zayıflamış bir devlet haline geliyor. bu da roussel'ın iştahını iyice kabartıyor. roussel'in konstantinopolis üstüne sefere çıkacağını öğrenen bizans imparatoru yedinci mikhail, yannis dukas'a bir ordu verip roussel'in üstüne gönderdi. iki ordu eskişehir civarında savaşmaya başladılar. yannis'in ordusundaki franklar da roussel'i görünce saf değiştirip, dejavu yaşatarak galatya safına katıldı. bizans yenildi. yannis ve oğlu esir düştü. bu zaferden sonra gaza gelen roussel, istanbul boğazı'na kadar ordusuyla birlikte yürüdü. üsküdar'a ilerledi falan filan. daha sonra roussel'in film gibi hayatı, film gibi bir sonla idam edilerek sona erdi. önemli olan roussel değil tabii bu noktada.

ardından gelişen olaylar dizisinde yedinci mikhail, alp arslan ve kutalmış oğlu süleyman ile ittifak yaparak galatya krallığını yıkmak için anlaştılar. bölgeyi türkleştirmeye çalıştılar. galatlar ne kadar tarih boyunca asimile olmuş gibi gözükse de asla asimile olmuyorlardı. kökenlerinin dayandığı galyalılar, roma'nın boyunduruğu altında asimile olmuşlardı. ancak bu adamlar neredeyse bin yıl geçmesine rağmen hala kendi varlıklarını ve kültürlerini yaşatabiliyorlardı. bunun üzerine bazı galatlar, bizans ve selçuklu baskılarından sonra yozgat ve ankara'dan toplaşıp en iyi bildikleri işi yaparak tekrar göç ettiler. önce konstantinopolis'e. daha sonra tekrar avrupa'ya. keltlerin en bilindik yurdu olan britinya beşinci yüzyıla kadar kelt kalsa da anglo sakson akınlarıyla benliğini kaybetti. elbette galler, iskoçya, irlanda gibi oluşumlar oldu ancak varlığını en çok hissettiren güç ingiltere oldu. tabii bunda hunların, kavimler göçü'nü başlatmasının da etkisi büyük. neyse konumuza dönecek olursak, bir kısım galatyalı tekrar bir şekilde yolunu bulup britanya'ya geldiler ve sonsuz yurtlarında yaşamaya devam ettiler. bir kısmı da anadolu'da kalıp gerçekten asimile oldu. tabii sarı saçlı, mavi gözlü bir iç anadolulu adam görürseniz nereli olduğunu artık biliyorsunuz. tabii bir de dublin'e, belfast'a gidip gördüğünüz ilk sarı saçlı adama sarılıp "topraaam" diye bağrınıza da basabilirsiniz. orası size kalmış. lakin hakikat ve gerçek böyle. bu adamlar aslen yozgatlıdır.

MÖ 3. Yüzyılda Avrupa'dan Göçüp Yozgat'ta Karar Kılan Kavim: Galatlar