İşe Bisikletle Gidip Gelmek İsteyenler İçin Çok Faydalı Tavsiyeler
işe 5 aydır idealtepe - kızıltoprak arası 10 km gidiş 10 km dönüş olarak bisikletle gidip geliyorum. geçtiğimiz kış amsterdam'da takım elbiseleriyle, topuklu ayakkabılarıyla o soğukta bisikletle işe gidip gelen insanları görünce "ben neden yapmıyorum ulan?" deyip işe koyuldum.
bisiklet işine gönül veren, ek iş olarak klasik bisiklet yapıp satan kuzenimden yardım istedim. önceki bisikletimden parçalar kullandık, karaköy'den zevkime uygun boya, aksesuar, deri sele, hasır sepet, ince lastik, ahşap kasa vs aldık. su yeşiline boyadık birlikte. sonra parçaları birleştirdi ve sonuç çok güzeldi. kendisi çok tatlı işler peşindedir. ilgilenenler için buyrun amme hizmeti;
https://www.instagram.com/velespitbike/
tekrar konuya dönecek olursam;
sıcak havalarda nasıl katlandığımı soranından tutun o kadar yolu nasıl yapıyorsun diyenine kadar abartı tepkiler alıyorum. bunu yapan insanlar genelde 15-20 dakikada yürüyebileceği yolu yürümeyip otobüse binen üşengeç eğri götlü tipler. evet hava sıcak fakat senin sıkış sıkış toplu ulaşımda terlediğin kadar terlemiyorum emin ol. rüzgar püfür püfür yüzüme yüzüme vuruyor. işe gidiş ve dönüş saatlerimde güneş tam tepede olmadığı için aşırı terlemiyorum kardeşim. zaten aşırı terleyen biri değilim. yanımda yedek kıyafetimi getiriyorum. yok tatlım bacağım da aşırı kaslanıp kalınlaşmadı. dünya bisiklet şampiyonası adayı değilim, tin tin gidip geliyorum işte. benim olayım keyif. düz bir yolda sürüyor olmam, yokuş olmaması ve bisiklet yolu olması da avantajım diyebilirim. tek avantajım bu değil tabii ki..
sabah ne kadar yorgun uyanırsam uyanayım o pedalları çevirmeye başladığım anda canlanıyorum. sahilde sıkışan trafiği ve otobüslerin içinde yapışık insanları gördüğümde halime şükrediyorum. mangalcı, karı dikizlemeci, gürültücü, bisiklet yolundan yürüyen insanlar o saatte sahilde değiller. yaşlısından gencine bisiklete binenler, yürüyüş yapanlar, koşanlar, yoga yapanlar var sahilde. belli bir süre sonra birbirine aşina oluyorsun, selamlaşıyorsun.
dalga ve martı sesleri eşliğinde ilerlerken işe gittiğimi bile unuttuğum oluyor mutluluktan. bazı sabahlar küçük sürprizlerle karşılaşıyorum. geçen ay caddebostan sahilde tek başına dalıp çıkan, sanırım yolunu kaybetmiş bir yunus balığı gördüm mesela. kıyıya çok yakındı. durup biraz izledim, sonra yoluma devam ettim. o günkü mutluluk sebebimdir kendisi.
otoparkında bisiklet ve motorsikletliler için de yer ayıran bir şirkette çalıştığım için de şanslıyım sanırım. öyle olmasaydı da bağlayacak yer bulurdum. hareket etmenin nasıl güzel bir terapi olduğunu yaşayarak öğrendim bir kere, bırakmam peşini kolay kolay. kendi kas gücünle bir yerden bir yere ulaşmanın hazzını hiçbir motorlu araç veremez..
bir laf var; gelişmiş ülkeler, fakirlerin de arabaya bindiği değil zenginlerin de toplu taşıma kullandığı ülkelerdir diye. aynen öyle durum bir ülkenin gelişmişliğini anlamanın ölçütlerinden biridir bisikleti hangi sınıfın kullandığı. başbakanı, iş adamı, sanatçısı vs. kullanıyorsa durum farklıdır.
neyse, işe bir dönem bisikletle gelip giden biri olarak tavsiyelerim
*iş yeriniz uzaksa sırt çantası alın ve içinde yedek çamaşır bulundurun.
*ilk zamanlar daha çok terleyeceksiniz aldırmayın, bir süre sonra terlemeden işe vardığınızı göreceksiniz.
*günlük hava durumunu takip edin. sabah günlük güneşlik olabilir ancak akşam dönüşte yağmur olması tadınızı kaçırabilir. bu yüzden mutlaka o çantada yağmurluk bulundurun ve bisikletinizde (mtb de olsa) çamurluk olsun.
*rahatsız oluyorsanız bisikletinizi iş yerinize daha uzak bir yere kilitleyebilirsiniz. (ne de olsa işe otomobille gelip-giden insanların statü sembolü olduğu bir ülkede yaşıyorsunuz)
en çok da iş çıkışı otomobilleriyle trafikte sıkışan, toplu taşımaya binmeye çalışan insanların arasından, rüzgarı yüzünüzde hissede hissede geçtiğinizde doğru karar verdiğinizi anlayacaksınız. bisiklete binmek güzeldir. ve emin olun hep güzel şeyler gelecek başınıza.
istanbul'da bisiklet kullanmak öyle sanıldığı kadar da kolay değil, haliyle işe bisikletle gidip gelmek isteyenler için bu tavsiyelere uymak akıllıca olabilir
kaldırımlar her yerde engelli vatandaşların geçişine göre yapılmaz. bu ülkenin yüzde onundan fazlası engelli olsa bile yapılmaz. o yüzden kaldırıma çıkış ve inişlerde dikkat gerekir. uzun uğraşlar ve çocukluğun verdiği aşırı enerjiyle kaldırımlara iki tekeri aynı anda zıplatarak çıkmayı öğrendi bazı bisikletçiler. gidonu tutup yukarı ve ileri çekerken siz de zıplıyorsunuz. iki teker de aynı anda kalkıyor. 40 km hızla giderken bir kaldırımdan uçup diğerine geçmeyi hız kesmeden yapabiliyorsunuz. araç sürücüleri bilir, her yeniden kalkış, uzun yolda 4- 4,5 litre olan harcamanızı 25-30 litre civarına yükseltiyor. bisiklette de her yeniden kalkış kaç kilometrelik enerjiyi harcamanıza neden oluyor; o yüzden hoplayıp zıplıyorsunuz kaldırımlarda.
şimdi niye yolda gitmiyoruz da kaldırımda gidiyoruz? birincisi bisikletlileri arabayla sıkıştıracak kadar ezik insanlar var. ben şahsen iki hafta yatmış bir insan olarak artık arabaları geçmiyorum. çünkü adam kompleks yapıp beni duvara sokuyor. üç kemiğimde ezik, çeşitli dokularımda kayıp olduktan sonra traktör sürecek zihniyette insanların sürdükleri araçlara yaklaşmıyorum. (bir de engin ardıç'a laf sokuyorum köylüleri aşağılıyor diye)
vaktiyle yenibosna'dan beşiktaş`taki işyerime bisikletle giderdim. kolsuz tişört (ki atlet denebilir) ve kısa şortla ihlas holding'te mesaime başlıyordum. beni kovmaya çok niyetli bir müdürümüz vardı ama işler bana baktığı için kovamıyordu (geek küstahlığı). bir arkadaşın arabasıyla ölçtük, 26 kilometre ediyor. ben 45 dakikada bisikletle gidiyorum. belediye otobüsü ise 1,5 saatte gidiyor. soruyorlardı nasıl o kadar hızlı gelebildiğimi. ben de "durakta durmuyorum, yolcu almıyorum" diyordum. aslında şehir ulaşımı araçlar için çok dertli. ismet berkan'ın yazısını okuduysanız bilirsiniz. çevre yolundan basıp işine gitmesine rağmen 2 ayda 34,2 kilometre ortalama hızı varmış. arabasının bilgisayarı öyle söylüyor. yani istediği kadar hız yapsın boş yolda, sonuçta saatte 34,2 kilometre gidiyor.
mutlaka kask takın. kask takınca "o ne lan öyle, uzaya mı gidiyorsun %&@#!" diyebilirler. ama takın. aman takın. beyninizin ön lobunu yere düşüp çarpabilirsiniz, ağaca çarpabilirsiniz, bencileyin karayolu köprüsünün bacağına çarpabilirsiniz, şaka yapmak için sopa uzatan adamın sopasına çarpabilirsiniz. istanbul her cinsten delinin olduğu bir yer.
yedi tepedir. az gelirse adalara gidin, orada da tepeler var. onları tırmanın. ama tepe tırmanmaksızın pek çok yok katedebilirsiniz. her yerin kısa bir yolu ya da düz bir yolu var.
yokuş çıkarken vites düşürmeyin. şimdi şöyle diyelim, elinkini görmeyen kendininkini sahra topu sanırmış. ben yola göre vites değiştirip bacaklarımın hızını sabit tutmaya çalışırdım. bir ara bebek sahilde gidiyorum. iki bisikletliye rastladım. peşlerine takıldım. rüzgar altında gidiyorum. adamların bir özelliğine dikkat ettim. ben her yola göre vites değiştirirken bunlar sabit en yüksek viteste gidiyorlar. dur kalk hariç. ondan beridir her yolu en yüksek viteste gidiyorum. son ölçtüğümde bacaklarımın çevresi gram yağ olmaksızın 62 santimdi. pek çok hanımın belinden kalındır. tabii rumeli feneri'nden de yukarı en yüksek vitesle çıkmayın. ya da ortaklar yokuşundan. onlar ayrı. onları oric istanbul'un yokuşları altında incelemişti. buradan buyrun: (bkz: istanbul'un en dik yokuşları)
anadolu yakasında sahilde bisiklet yolları var. avrupa yakasında (tezata bak, avrupa diyoruz) yok. (her gelişmiş boka avrupa dersek olacağı bu zaten) anadolu yakasında var da ne oluyor? birincisi, sonbahar mevsiminde dalları kesiyor budama ile görevli işçiler. onları "nasıl olsa bu heriflerin arabası yok, bunların yoluna atalım" diye bisiklet yoluna atıyorlar. inanmayan budama mevsiminde gidip baksın sahile. bisiklet yolu gayrı resmi nüfusu 20 milyonu bulmuş bir şehirde hemen hemen yok. 20 milyon da laf mı diyor sanırım yöneticilerimiz. 20 milyon bu sene çin'in mezun etmeyi planladığı bilgisayar programcısı sayısı. "gezsin pezevenkler sahilde yaya yolunda" diyor olmalılar. bisiklet gezi aracı. kaç kişi küresel ısınmayı dert edip de işine bisikletle gidiyor? "gidenin de" diyor yönetenler, "gitmeyi düşünenlerin de"... sanki aynı kuraklıktan ikimiz de etkilenmeyeceğiz gibi.
bisiklet, kilometre başına en verimli ulaşım aracıdır. her arabada tek başına gidip, benim 45 dakikada gittiğim yolu istanbul içinde 1,5 saatte giden bir kişi bana göre bir şeylerin karşılaştırmasını doğru yapamıyordur (bak salak demedim, düşünememiş dedim). küresel ısınmaya katkısı gittikçe artmakta, benzine verdiği parayla döviz harcamakta, kalp krizi geçirme riski daha düşük yaşlara inmektedir.
gün gelse de bu topraklarda yaşayanlar dese ki "bisiklet ata sporumuzdur".