SİNEMA 25 Kasım 2019
68,5b OKUNMA     768 PAYLAŞIM

İyi Film Yapma Kültürünün Pek Yerleşmediği Türk Sinemasının Asıl Sorunu Nedir?

Açalım: Gişe filmlerinin yanında genel izleyicinin kabul ettiği yüksek nitelikli filmler yapma kültürü ve endüstrisi neden Türkiye'de pek gelişmiş değil?

türk sineması'na baktığınızda kötü filmlerin çok izlendiğini, iyi filmlerin ise gişede başarısız olduğunu görürsünüz. ilk bakışta temel sorun buymuş gibi görünür ancak problem aslında bundan çok daha derindir.

çünkü kötü film dünyanın her yerinde vardır. mesela george melies gibi bir insanın çıktığı fransa'dan 2014 yapımı rastgele izleyeceğiniz bir komedi filmi buradaki youtuber filmleriyle eşit derecede kötüdür. dünyanın en ünlü sinema sektörünün bulunduğu amerika, tyler perry gibi insanların film yaptığı bir yerdir aynı zamanda. konuyu anlatı olarak genişleteceksek eğer yüzlerce binlerce kötü manga ve animenin yapıldığı japonya aynı zamanda hayao miyazaki, hiromi arakawa ve satoshi kon'a da ev sahipliği yapar. bu nedenle türk sinemasının gelişmemesini sadece seyirci faktörüyle açıklayamayız.


sinema, 7 sanat içinde endüstri olmaya en yakın olanıdır

ulaştığı izleyici sayısı nedeniyle bazı insanların bu işi tamamen ticaret olarak görüp kâr elde etmeye çalışması (desteklemiyorum ama) anlaşılabilir bir durumdur. çünkü yaratım kaygısı olmayan bir insan eğer film yaparak milyon liralar kazanma ihtimali görürse bu işi yapar. bu kaçınılmazdır.

bu işi yaparken tamamen tüccar zihniyetiyle çalışacağı için az maliyet çok kâr mantığıyla hareket edecektir. bu yüzden senaristlere, görüntü yönetmenlerine, mekanlara, set işçilerine düzgün paralar ödenmez. gerekirse yan roller amatör oyunculardan seçilir. bu yüzden bu filmlerin sinemayı geliştirmesi de beklenemez. en fazla birilerinin cebini doldurur.

diğer yandan türk sanat sineması dünya çapında başarılı olsa da ülke içinde yeterli izleyici sayısına ulaşamaz . çünkü bu filmlerin ekseriyeti "eğlenceli" değildir. bu nedenle filmden beklentisi (herkesin film izlerken beklentisi aynı değildir ve bu durum son derece normaldir.) iki saat güleyim, duygulanayım, heyecanlanayım olan insanlar genelde bu tür filmleri izlemezler.

bu tür filmler yapan insanlar da genelde bireyin sıkışmışlığı, aldatma, evlilik içi çatışmalar, baba figürüyle yaşanan sıkıntılar gibi aşırı bireysel konular seçerler. bu yüzden konuları "sıkıcı" bulan insanlar bu tür filmlere ilgi göstermezler. ki zaten hayat mücadelesi içinde kendisine bir iki saat içinde ancak vakit ayırabilen insanların bu zaman içinde daha "eğlenceli" filmler tercih etmeleri anlaşılabilir bir durumdur.


peki sorun nerede yatıyor?

türk sinemasının temel sorunu, sinemanın ticaret kısmıyla sanat kısmının asla bir araya gelmemesidir. yani türkiye'de çok kazanan ancak anlatımına özenilmeyen filmler ile çok az insanın izlediği ancak güzel hikaye anlatan başka filmler vardır. ancak hem elindeki hikayeyi yeterince derin işleyip hem de gişede başarılı olacak filmler yok denecek kadar azdır.

peki bu durumdan sadece izleyiciler mi sorumlu? bence tam olarak durum böyle değil. çünkü sanat filmi yapanlar da gişe filmi yapanlar da (türkiye'de çok kazanan filmler tam olarak gişe filmi kavramına uymuyor ama olsun) belli bahanelerin arkasına saklanıyor gibi.

hikaye anlatma becerisinden yoksun ama çok kazanan filmler yapan insanların söylediği hep aynı şeydir "izleyici bunu istiyorsa ben ne yapayım?" ancak bu yeterli bir argüman değildir. çünkü türkiye'de titanic, the matrix, saving private ryan gibi büyük bütçeli filmler de gayet izlenir ve sevilir. ancak bu insanlar bu tür çabalara girmek istemezler çünkü bu tür filmler için yapılacak dekor, kostüm gibi şeyler onlar için sadece masraftan ibarettir. 

peki yurt dışında sırf maddiyat için yapılan vasat filmler varken neden bu durum türkiye'de sorun oluyor?

birincisi bu durum artık yurt dışında da problem olmaya başladı. hatırlarsanız martin scorsese baya eleştirmişti marvel filmlerini. ikincisi de yurt dışında yerleşik bir "iyi film yapma" kültürü var. mesela michael fassbender'dan örnek verelim. bu oyuncu x-men serisi gibi gişe filmlerinde oynuyor ancak aynı zamanda slow west gibi bağımsız filmlerde de rol alıyor. hollywood'daki oyuncuların geneli de kariyerlerinde bu şekilde ilerlerler zaten. bu oyuncular hep büyük filmlerle hatırlansalar da imdb'den listelere bakarsanız, neredeyse her üç dört yılda bir böyle derin konuları işleyen filmlerde rol aldıklarını görürsünüz.

Slow West'te Fassbender.

ayrıca bu insanlar gişe filmi yaparken ne yaptıklarının gayet farkındadırlar. mesela scorsese'nin eleştirilerine karşı marvel tarafı "insanlar eğlensin diye yapıyoruz bu filmleri." gibi açıklamalar yapmıştı. yani adamlar yeni the godfather'ı yaptık biz demiyordu. burada ise ticari kaygılarla yapılan işler yılın en iyi "filmi" diye tanıtılıyor insanlara.

bu kısımda filmden para kazanmak isteyen ancak hiçbir sanatsal kaygı gütmeyen insanlardan bahsettik. ancak bu demek değil ki sanat filmi yapan insanlar sinemanın gelişmesini sağlıyor. öncelikle dediğim gibi çok önemli ödüller alan sinemacılarımız var. onları ayrı tutuyorum çünkü mesela nuri bilge ceylan'a başka bir film yap da geniş kitlelere ulaşsın diyemezsiniz. çünkü nuri bilge'nin sinemasının temelinde bir insanın düşünce dünyası ve hayat ile ilgili çekişmeleri var. mesela yalnızlık konusunu alırsanız nuri bilge'nin film yapma amacını da ortadan kaldırmış olursunuz. 

peki burada problem kim?

sanat filmleri dünyasında asıl problem olan insanlar -mış gibi yapan yönetmenlerdir. bu insanların yaptıkları filmler genelde ölümüne sıkıcı, içine gerekli gereksiz bir yığın göndermenin konulduğu ve yüksek gişe rakamlarına ulaşamayacağı garanti filmlerdir. bu filmler tahmin edileceği üzere çok başarılı olmaz ancak bu yönetmenler bir azınlık tarafından yere göğe sığdırılamazlar ve "inadına kendi filmimi çektim." demek onlar için iyi bir imaj çalışmasıdır. ayrıca "yetenekli ancak değeri bilinmiyor" gibi kullanabilecekleri statüler kazanırlar. ki bu durum bu tip yönetmenler için filmin tutmasından daha önemlidir. çünkü onlar hikaye anlatmaktan çok bohem, çok yetenekli ancak ideallerinden vazgeçmediği için para kazanamayan bir insan olarak anılmayı tercih ederler. 

peki bu sorun nasıl çözülecek?

bu sorunun kısa vadede bir çözümü yok. çünkü cannes, uluslararası ödül ve tarkovski üçgeni yeni yetişen insanları öyle bir etkisi altına almış ki gişede başarılı olan film kötüdür, bir film ne kadar az kişiye hitap ederse o kadar iyidir gibi bir mantık gelişmiş. bu yüzden yeni yetişecek sinemacıların arasından bu sefer tarkovski'yi değil de ne bileyim bir ridley scott'ı örnek alacak insanların çıkması gerekir.

ancak tabi özenmekle ridley scott olunmuyor. bunun için hem maddi hem bilgi anlamında sektörel birikim lazım. bunun için de en azından başlangıçta düşük bütçeyle bile hem genele hitap edecek hem de sanatsal kaygıyı bir kenara bırakmayacak insanlar gerekiyor. hatta amerika'daki gibi steven spielberg, martin scorsese, brian de palma, george lucas gibi hem kitleye ulaşabilen hem de iyi hikayeler anlatabilen bir kuşağa ihtiyaç var.

Scorsese, günümüzün en üretken auteur'lerinden.

bu iki nedenle önemli. birincisi bu tür filmler sektöre nakit sağlar. böylece zamanla kostüm, dekor, makyaj gibi temelinde maddiyat yatan işler daha iyi şekilde yapılabilir. çünkü sektör geliştikçe bu tür işler yapan insanlara olan ihtiyaç artacaktır. ihtiyaç tamamlandığında ise bu işleri yapan insanlar daha iyi bütçelerle çalışmak için sürekli olarak kendilerini geliştirecektir ve bir süre sonra bu alanda standartlar yükselecektir.

ikincisi de bu tür filmler izleyicinin genel beğenisini artıracaktır. bu da sırf para için salonları dolduran filmlere olan talebin zamanla azalması demektir. ayrıca film standardı arttıkça film "sektör"üne giriş de zorlaşacağı için kimse youtube'da bir milyon takipçisi var diye birine film yapmak istemeyecektir.

bu beğeni artışı nasıl gelişecek derseniz, şöyle ki eğer insanlara hem eğlenceli hem kaliteli filmler sunulursa insanlar eğlenirken bu kaliteye zamanla alışacaklardır. daha sonra bu dönemdeki gibi filmleri eğlenmek için bile izlemeye çalıştıklarında bu filmlerin aslında ne kadar kötü olduğunu göreceklerdir.

sonuç olarak 

burada bunu anlattım ama ben türk sinemasında ticaret ve sanatsal ayağın bir araya geleceğini düşünmüyorum. çünkü film yapanların çoğu (set işçilerini falan kastetmiyorum tabi ki) hallerinden memnun. gişe kaygılı insanların hikaye falan zaten umurunda değil. film izlendiği ve onlar paralarını aldığı sürece sorun yok. sanat filmleri yapan insanlar için de dediğim gibi az izlenmek ve kısıtlı bir çevre tarafından pohpohlanmak yetiyor. hatta çok canları sıkılırsa anlattıkları hikayenin ne kadar kuru olduğuna falan bakmadan "şu kalitesiz filmler izleniyor, benim filmlerin izlenmiyor." diyebiliyorlar. ayrıca çıtanın yükselmesi çoğu insan için problem çünkü sanat ve ticareti bir araya getiren filmler sektöre para kazandıracak ve oyunculuk, senaryo gibi pek çok alan gelişecek. mesela genele hitap eden bir aile draması yazan bir senarist iyi para kazandığında geçim derdine düşmeyeceği için özgürce bir sanat filmi de yazabilecek ve bu alanda gelişen insanlar sanat sinemasının da çıtasını yükseltecek. bu da seyirciyle mesafeli duran kerameti kendinden menkul filmlerin sonunun gelmesi demek. bunu da kimse istemez tabi.

Türk Sinemasında Bilim Kurgu Türü Neden Gelişemiyor?

Yerli Komedi Film Afişlerinde Neden İstisnasız Olarak Mavi Bir Gökyüzü Var?