TARİH 9 Haziran 2022
42,7b OKUNMA     325 PAYLAŞIM

Kaşlı Gözlü Döşlü Kıllı Erkekler Diyarında Yaşayan İsa Neden Hiç Böyle Resmedilmedi?

İsa peygamberi resmeden sanatçılar, "acıların çocuğu İsa" ile "Tanrı'nın oğlu İsa" arasında gidip geldiler onca yıldır ve karşımıza çok farklı İsa resimleri çıktı. Peki ya aslında İsa'da olması beklenen döş kılları?

isa’nın, hind b. ebu hale’nin aktarımını yaptığı şemaili şerif'tekine benzer detaylı bir betimlemesi yoktur. isa ile ilgili olan betimlemeler daha çok benzetmeler üzerine kuruludur. ama zaten bizim buradaki esas konumuz, tarihi isa’nın fiziksel özelliklerinden ziyade, sanat tarihindeki tasviri ile ilgilidir. isa'nın tasviri bulunduğu coğrafyaya ve zamana göre değişiklik gösterir.

hristiyanlığa ilk geçen topluluklardan olan habeşistan'da, isa çikolata renklidir. havarilerinin ise afro model saçları vardır:


uzak doğu’da ise çekik gözlüdür:


soru şu: kaşlı gözlü döşü kıllı erkeklerin diyarında, neden döş kılları yoktur? halbuki aşağıda göreceğiniz üzere, roma haritası ile döşü kıllı erkekler haritası üst üste çakışmaktadır.

Dünya döş kılı haritası

bunun iki yanıtı bulunmaktadır:

1. hellenleşme
2. isa’nin temsilindeki paradoks

hellenleşme

a. androjenik kıllar

doğduğumuz andan itibaren vücudumuz ayva tüyleri ile kaplıdır. avuç içi, ayak tabanı gibi yerler dışında tüm vücudumuzu sarar. bu tüylerin parazitlere karşı bir anten görevi gördüğü düşünülüyor. bu ayva tüylerinin bazıları, hormonlara karşı duyarlıdır. ergenlikteki hormonal değişim ile birlikte duyarlı olan tüyler kalınlaşır ve belirgin hale gelir.

her kıl kökü hormonlara karşı aynı duyarlılığa sahip değildir. kasık kılları en çok duyarlı, omuz kılları ise daha az duyarlıdır. bu yüzden belirgin hale geldikleri yaşlar farklıdır.


homonlara duyarlı olan köklerinin vücuttaki dağılımı, genetiktir. bu yüzden döş kılları farklı paternler ile karşımıza çıkar.

Döş kılı şekilleri

erkeğin tanımı yapılırken, androjenik kılların içerisinde, kasık kılları ve sakal; döş kıllarına göre daha çok öne çıkmaktadır. kasık kılları, artık çocukluktan çıkıldığının göstergesidir. sakal ise döş kıllarına göre daha kapsayıcıdır.

döş kılları, hem daha geç belirgin hale gelir hem de her erkekte farklı bir paternde seyreder.

b. ideal olanın tanımı

antik çağda da kıl yün tüy mevzuları, aslında yine modayla ilgiliydi. yine antik erkekler de ekşi sözlük erkeklerini aratmayacak şekilde birbirlerini acımasızca gömüyordu.

ancak plastik sanatlara geçtiğimiz zaman ise artık bir idealleştirmeden bahsediyoruz.
fakat unutmamalıyız ki antik çağda da sanatın konusu, tanrılardan kahramanlara oradan da sokaktaki vatandaşa geçmiş; buna paralel olarak da plastik sanatlardaki idealizm de kademeli olarak yerini realizme bırakmıştır.

antik yunan’da erkek güzelliği, atletik genç erkek üzerinden tanımlanıyor. amerika’da lise futbol takımı dendiğinde akan suların durması gibi.

aslında antik dönemdeki gençlik kültüne çok şaşmamak lazım. çünkü beklenen ömür süreleri çok düşük. çocukların yüzde 50’si ergenliğe ulaşamadan ölüyor. 15 yaşına gelen bir delikanlının ise 40 yaşına kadar yaşaması bekleniyor. 60 yaşını geçenlerin sayısı ise sınırlı.

Kuros

antik yunan’da kasık kılları konusunda katı bir cinsiyet ayırımı vardır. kadınlar kasık kıllarını alır, erkekler ise şekil verir. 'erkeğin tabiatı sıcak ve kurudur. kadının ki ise soğuk ve nemli. erkekler vücut sıvılarını daha iyi işler ancak kadınlar işleyemediği için kadınların kılları zehirlidir' şeklinde giden; antik çağda başlayıp ortaçağ'da devam eden bir yaklaşım var.

aristophanes’in thesmophoiazusae isimli oyununda, oyun yazarı euripides’in kayınbabası, kadınlar tarafından sürekli eleştirilen damadına yardımcı olmak için, kadın kılığına girerek kadın festivaline sızacaktır. kayınbaba, casusluk faaliyeti hazırlıklarına etek traşı ile başlar. kayınbabanın dingdongu, kasıklarının kılsız olmasının yanında sadece ufak bir detaydır.


sakal, büyük iskender’e kadar erkeğin ayrılmaz bir parçası. ancak iskender, askerlerine sinekkaydı traş olma zorunluluğu getiriyor. bunun sebebi, yakın dövüş sırasında, düşman askerinin, sakaldan yakalayarak, kafayı kapmasını güçleştirmek.


atina’da aristokrasiden demokrasiye geçilmesiyle beraber, aristokratlara atfedilen iyi meziyetler artık tüm vatandaşlar için geçerli. bu meziyetler ırsi değildir, eğitim ile gelir. heykellerde ve kabartmalarda gördüğümüz ideal olanın tasviridir. bu heykel ve kabartmalar, sporcuları model olarak yapılıyorlardı. sporcular müsabakalar öncesinde kıllarını kesip vücutlarını yağlıyordu.

çömlek resimlerinde ise ideal olmayanı da görürüz. klasik dönem antik yunan çömlekleri üzerine çalışma yapan timothy mcnieman der ki:

- beden dilimiz, jest ve mimiklerimiz bağlı bulunduğumuz sosyo ekonomik profili gösterir. (misal tarlası yanmış emmi çökmesi’nin kafamızda belirli bir sosyo-ekonomik profili canlandırması gibi.) çömlek resimlerinde de erkek figürlerin postürleri, atinalı olduklarını vurgulayacak şekildedir. bu aynı zamanda antik yunan maskülenitesinin de tanımıdır.

yunan maskülinetisinin tanımında iki husus öne çıkar. cesaret ve otokontrol. ancak bu maskülinite tanımı, çocuklar, yaşlı erkekler, köleler ve barbarlar için geçerli değildir.

otokontrolün en net gözüktüğü tasvirler, cenaze sahnelerinde yer alır. kadınlar ve yaşlı erkekler saçlarını başlarını yolarken, genç erkekler metanet içerisinde put gibi dikilir.

otokontrolün kaybedilmesi hoş karşılanmaz. misal içip içip, sağa sola kusmak gibi. vazolarda götüyle içen adamları, recep ivedik gibi döşü kıllı olarak tasvir etmişler:


bu kültürel miras, roma’ya da aktarılıyor. kılsız olmak ile genç ve medeni olma arasında bağ kuruyorlar. bu yüzden roma döneminde, erkekler kıllarını aldırıyorlar. bronz ustura, antik mısır'dan beri biliniyor olmasına rağmen, romalılar kıllarını cımbızla kölelere yolduruyor. seneca’nın evi hamama yakındır. seneca, hamamların, kıllarını yolduran adamların acı dolu haykırışları ile çınladığını anlatır.

c. isa'nın aşağılanması

hristiyanlık ilk önce hellenleşmiş yahudilerin arasında yayıldı. ancak ilk hristiyanlar kendi dinlerini yayma konusuna sıkıntı yaşıyorlardı. hem paganlara hem de yahudilere arakçı olmadıklarını ve başlı başına bir inanç sistemi olduklarını ispatlamaları gerekiyordu.

fakat hristiyanların, roma imparatorluğunun dört bir yanına yayılmış yahudilerle karşılaştırıldığında büyük bir avantajı bulunuyordu. yaşama şekilleri, paganlara daha yakındı. paganlarla yahudilerin arasındaki uyumsuzlukların en başında sünnet gelir.

konstantin zamanında, 313 milano fermanı ile hristiyanların maruz kaldıkları kovuşturmalar kalkıyor. 325 yılındaki birinci iznik konsili ile hristiyanlığın temel çerçevesi çiziliyor. 380 yılında 1. theodosius, selanik fermanı ile iznik konsili’nde sınırları çizilen hristiyanlığı imparatorluğun resmi dini ilan ediyor. paganlara yönelik yaptırımlar kademeli artırılıyor. en son 6. yy’da justinian kanunları ile birlikte artık paganizmin tabutuna çivi çakılıyor. mora yarımadasındaki son pagan kentinin de hristiyanlığa geçmesi ise 9.yy olarak işaretleniyor.

hristiyanlıkla beraber, paganizm bir kerede ortadan kalkmadı. yüzlerce yıl beraber yaşadılar ve paganlar kademeli olarak olarak, hristiyanlığın içerisinde eridi.

bu erime sırasında, greko-roman dünyanın görsel lisanı kullanılmaya devam edildi.

bunun popüler örneklerden birisi iyi çoban isa’dır. isa, sürünüzün başına diktiğiniz herhangi bir kiralık adam değildir. sürüsünü, canı pahasına kurt saldırısından koruyan iyi çobandır.

İyi çoban İsa

görsel lisanın tekrarına şaşırmamak lazım. çünkü bakan kişi, gördüğünü anlamlandırırken geçmişteki görsel referanslarını kullanacaktır. sizin neyi gösterdiğiniz kadar karşıdakinin de bunu nasıl algıladığı da önemli.

tersinden söyleyelim. bugün ortalama bir amerikalının, omuzunda koyun taşıyan delikanlı heykelini görünce aklına isa'nın gelmesi biraz zor. çünkü iyi çoban isa, wal-mart'ta satılan kartpostallardaki gibidir.

Lavanta kokulu tebrik kartı

ilk hristiyaların döneminde, isa kalender ve alçak gönüllü bir adam olarak tasvir ediliyordu. ancak paganların aşağılamaları üzerine, isa roma seçkinleri gibi sinekkaydı traşlı ve kılsız olarak tasvir edilmeye başlandı.

Roma soylusu İsa

daha sonra bilgeliğin sembolü olarak sakal eklendi.

Bilge İsa

isa’nın çıplak olduğu iki sahne vardır: vaftiz olması ve çarmıha gerilmesi.

çarmıha germe, ibret amacıyla yapılan bir infaz yöntemidir. mahkumun ölümü, birkaç saat ile birkaç gün arasında değişebilir. temel ölüm sebebinin, boğulma olduğu ileri sürülüyor. dehidrasyon ve yorgunluk yüzünden bacaklarının üzerine duracak takadı kalmayan mahkum kendisini bırakır ve vücudunun ağırlığı diyafram kasına bindiği için nefessiz kalarak ölür. bunun yanı sıra psikolojik veya biyolojik sebeplerle girdiği şok karşısında vücudun verdiği tepkiler de olası ölüm sebepleri arasında sayılıyor.

çarmıha germe, kölelere ve adi suçlulara verilen küçük düşürücü bir cezadır. ama aynı zamanda bir aşağılama seramonisi olarak gerçekleşir. resimlerde, isa belinde peştamal ile temsil edilir. ancak gerçekte romalılar mahkumları çıplak olarak çarmıha geriyormuş. daha sonra ise mahkumun cansız bedeninin teşhiri ve kurda kuşa yem edilmesi var.

utanç verici ve küçük düşürücü bir infaz şekli olduğu için ilk hristiyanlar, çarmıha germenin adını anmıyorlar. hristiyanlığın resmi din olmasının ardından çarmıha germe sahnesi işlenmeye başlıyor. bilinen en eski tasvir ms 5. yüzyıl.

Çarmıhtaki İsa

isa burada dik durarak tasvir ediliyor. bu ölüme meydan okuma, yine antik yunan’daki görsel lisanın bir tekrarıdır.

Ixion

şimdi iyi çoban'a geri dönelim. bu, incil'de yer alan bir benzetmedir. anahtar kelime de aslında canı pahasınadır. tam da aslında çarmıhtan bahsetmeden çarmıhı işaret etmeyle ilgilidir.

Roma Katakomb resimleri

isa'nın temsilindeki paradoks

o zaman temel hatırlatmamızı yaparak başlayalım. hristiyan inancında isa’nın iki karakteri bulunmaktadır. tanrısal yönü ve insani yönü.

bizans sanatı’nın uhreviyat vurgusu için bulduğu formül basitti: soyutlama yapmak. altın ışık hüzmesi içinde yüzen kutsal figürler.

ancak ikinci millenyumun ilk çeyreğinden sonra bu soyutlama geleneğinden kopuluyor. bundan sonra isa artık realistik, dünyevi bir fon içerisinde. işte esas problem burada başlıyor: dünyevi bir sahnede tanrısal yön nasıl vurgulanacak? bu sanatçıların yüzyıllar boyunca üzerine kafa patlattıkları bir konu.

fakat ortada ikinci bir sorun daha var: wolverine etkisi

siz hiç kurşun yağmuruna tutulan wolverine için üzüldünüz mü? niye üzülesiniz ki! wolverine, süper kahramandır. vücudu, kurşunları dışarı atacaktır. tez vakit içerisinde yaraları iyileşecektir. tekrar sahalara geri dönecektir. ardından da kötülerin ebesini sikecektir.

benzer şekilde isa’yı çarmıha gererler. cenazesini kaldırırlar. sonra isa dirilir. ardından da tanrı, oğlunu yanına alır. haydi şimdi paskalya yumurtası boyayalım.

peki ama ya çarmıhta acı çekerek ölen genç adam?
...

orta çağ’ın sonuna kadar isa çarmıh üzerinde ölüme meydan okumaktaydı.

ancak ikinci millenyumun başında bir kırılma yaşanır. artık isa’nın insani yönü vurgulanır ve çarmıhta acı çeken genç adam olarak tasvir edilir. artık bir ağıt, ızdırap içerisinde yakarış vardır.


isa’nın bedeni s şeklinde durmaktadır. bu tasvir sırasında, isa’nın insani yönüne vurgu yapmak için vücut kılları tekrar geri gelir.

tempera tekniği ile boyanan bu resimler insan boyutundadır. fotoğraflarda gölge gibi gözüküyor. ancak orijinaline çıplak gözle bakınca, fırça darbeleri, gölgenin kıl gibi gözükmesini sağlıyor.

memelerinin etrafindaki kıllar için ise zaga'daki ablanın kıstasını hatırlıyoruz: böyle tamamen kılsız olmayacak ama yorgan gibi de olmayacak! bu göstermeden göstermeyi anlayabilmeniz için minik bir not, belindeki peştamalin düğümü , aslında bir düğüm değildir!

(bkz: fransiskenler)

bu ölümü alt eden isa'dan, isa'nın çilesine geçilmesinde, assisili aziz francis'in kurduğu fransisken tarikatının güçlenmesinin etkili olduğu, fransiskenlerle birlikte bizans geleneğinden kopulduğu söylenir.

fakat atilla taş'ın yunanistan'a itelenmesinin bir benzeri, sanat tarihi anlatımında da yer alır. batılılar, kendi öykülerini anlatırken işlerine gelmeyeni bizans'a iteler. halbuki isa'nın çilesi doğuda 11. yüzyıldan itibaren var.

Makedonya Rönesansı

çok kabaca söylemek gerekirse; sanatçılar, tanrının oğlu ile acıların çocuğu kutupları arasında gidip gelir. ve acıların çocuğunun döşü kıllıdır!

konuyu hatırlayalım. havariler, aziz thomas'a isa'nın dirilmesnin müjdesini verir. thomas ise "elindeki çivi deliklerini, böğründeki mızrak yarasını görmeden hayatta inanmam" der. aziz thomas'ın şüphesi sık tekrarlanan bir kompozisyondur.

Tanrının oğlunun dirilmesi
Acıların çocuğu

yaptığı teokratik resimler vatikan müzesi koleksiyonunda da yer alan amerikalı evanjelist ressam edward knippers da tekrar çarmıhta ölen genç adama geri dönmektedir. dünyevi bedene, insani yöne vurgu yapmaktadır. ve evet genç adamın döş kılları yorgan gibidir.

Yara izini gösteren erkek

doğu roma imparatorluğu'nda aslında hep isa'nın tanrısallığı ile abartılmış kutsiyyeti arasında bir çekişme yaşanagelmiştir. aryusçuluk vs iznik itikadı, ortodoksluk vs monofizitizm/miafizitizm, ikonofil vs ikonoklast ve isihazm vs birlikçilik kavgalarının özüne indiğimizde hep isa'yı nasıl tanımak, tanımlamak ve/veya anlamak gerektiği sorularının görsel, düşünsel ya da eylemsel yanıtlarında deneyimlenen farklılıklardan mürekkep kavgaları görmekteyiz.

bu kavgaların temelinde yatan etmenler dikkatle değerlendirilecek olursa, isa'nın döş kıllarının da nereye kaybolduğu ya da neden asırlar sonra yeniden ortaya çıktığı gibi sorulara kısmen de olsa yanıt bulunabilir.

tanrı olan isa, mükemmeldir. vücudunda kılı geçtim, yüzünde çiziği dahi yoktur.

makedon hanedanı döneminde, kuvvetle muhtemel kendisinin selefi olan ikona kırıcılık döneminin bir artçı etkisi olarak patlayan bir dizi ikona ve fresk çizim ekolünü incelediğimizde de yukarıda gördüğüm ve tek kelimeyle mükemmel bir tanımlama olan acıların çocuğu isa tasvirlerinin arttığı gözlemlenmektedir. yani, makedon ve paleologos rönesansı olarak adlandırılan 10'uncu, 11'nci ve 14'üncü asır ikona sanatçılarına göre isa, tanrı olduğu kadar insandır da ve bu akıllardan çıkarılmamalıdır. bu saikle döş kılları geri gelmiştir demek pek de yanlış olmayacaktır.

son tahlilde, orta çağ'ın en tutucu dönemleri ve papalık makamının kudretinin zirvede olduğu zamanlarda isa, 'döş kılları bile olamayacak kadar' kutsîdir ve mükemmeldir. deyim yerindeyse sadece ve sadece hazreti isa'dır. orta çağ'ın sonunda aydınlanma olarak betimlenebilecek ve sanatın özgürleşir gibi olduğu, rönesansın ayak seslerinin iyiden iyiye duyulur olduğu dönemlerdeyse o artık hem acıların çocuğu isa hem de hazreti isa'dır ve ilk grupta yer alan sanatçılara göre acı çekerek hayatını yitirip milyonlarca insana yol göstermeye kendisini adamış, gayet döş kılı da olan, senin benim gibi bir insandır.