HAYVANLAR 2 Ağustos 2017
118b OKUNMA     1063 PAYLAŞIM

Kedilerin, Minnoşlukları Altında Yatan Birbirinden Garip Davranışları

Sözlük yazarları; günlük hayat içerisinde sahibi oldukları ya da bir yerlerden tanıdıkları kedilerin acayip, komik ve aynı zamanda da ilginç olabilen şirin anılarını paylaşmış.
iStock.com

benim kedi bahçeye inip oynuyormuş gibi yapıp meğerse mahalledeki esnafı tek tek ziyaret ediyormuş. takip ettim demin, "kolay gelsin ağa, naptınız" der gibi bilgisayarcıya girdi, biraz yattı, çıktı, terziye girdi, terzi buna kaşar verdi biraz, yedi, kendini sevdirdi, çıktı sucunun dükkanına girdi. biraz sucuyla sohbet etti miyav miyuv, o da buna poğaça ve su verdi... dışarı çıkıp beni gördü, "miki" dedim, çığlık çığlığa koştu geldi yanıma, beraber eve çıktık. bu var ya, esnafı kandırıyor, her biri kendi kedisi olduğunu, dükkanda olmadığı zamanlar bahçede oynadığını sanıyorlar. ben de evde olmadığı zaman bahçede oynuyor sanıyordum çünkü. hepimizi idare ediyormuş meğerse.

mal olan sahibine sabırla dert anlatmaya çalışması... kendi kendine oyun icat ettiğini, aylardır bana öğretmeye çalıştığını yeni anlamış bulunuyorum. hayvan ağzında oyuncağıyla geliyor, yanıma bırakıyor, miyavlıyor.. ben sap sap bakıyorum kendisine. aylardır bu böyle. en sonunda beni oyuna katmaya çalıştığını anladım da birlikte oynamaya başladık. ben atıyorum, o yakalayıp getiriyor, avcuma bırakıyor oyuncağı, sonra miyav deyip haber veriyor, ben yine atıyorum filan. mutluyuz, beni eğitilebilir bulup hemen vazgeçmediği için müteşekkirim kendisine.


büyük bardaklara kafasını sokup o suyu mutlaka içtiğini fark etmemden sonra suyumu uzun termos tipi bardaklara koymaya başlamıştım ki kedim olacak dümbüğü geçenlerde patisini içine sokmuş ıslatıp ıslatıp yalar, saçlarını falan düzeltirken yakaladım. kim bilir kaç zamandır ben onun kaşla göz arası abdestlendiği suları içiyorum. :( eşek sıpası.

ağlayan sahibini teselli etmek için ağzına oturmak.

canım sıkkın, ağlamışım, başım ağrımış, salondaki koltuğa uzanmış, gayet amerikanvari battaniyeme sarılmışım, tavana bakıp hem ağlıyor hem düşünüyorum... halimi gören kedim gelip ağzıma oturup büyük bi iştahla gurlamaya başladı.

o an hala gözümün önünde; önce geldi eğildi yüzüme baktı, biraz göz yaşlarımı yaladı, ne yapacağını bilmez halde iki kere göğüs kafesimin üstünde döndü, sonra bi kıç gördüm, ondan sonrası karanlık... öyle şiddetli güldüm ki derdimi unutturdu sıpa. bayağı bayağı götüyle susturmaya kalktı beni, müdür bu buna konuş dedi.


kirli sepetinden çıkarabildiği şeyleri (tişört, don, çorap) taa arka odadan salona getirip, "bak senin için avlandım" tavrıyla ayağımın dibine bırakması.

sweatshirt gibi büyük parçaları da 1-2 metre kadar zorla sürükleyip, yorulunca ağlama benzeri tuhaf bir miyavlamayla beni ayağına çağırması. yanına gidene kadar avaz avaz miyavlaması.

kör olduğu için, ağzına aldığı parçanın büyüklüğünü kestiremeyip, yatak örtüsü, pike gibi kocaman şeyleri de taşımaya yeltenmesi. ki bu girişim, ancak yataktan yere inebilmekle sonlanıyor haliyle. olsun, o yine de ağzında pikenin ucunu bırakmadan beni çağırıyor. gidiyorum, bana sunduğu avını alıp, başını okşuyorum, gururlanıyoruz ailecek.

şimdi şöyle bir şey var ki, kediler nereye def-i hacet edeceklerini bilmiyorlar. bu alışkanlıklarını yetişkin kedileri izleyerek öğreniyorlar. "hmm bir yere giriyoruz, oraya çömeldikten sonra sabit bir yere gözümüzü kırpmadan bakıyoruz ve işimizi görüyoruz. sonra da böyle fışı fışı kollarımızı oynatıyoruz" şeklinde bir öğrenim söz konusu.

ancak olayı yanlış anlayanlar da yok değil.
kum kabına giriliyor, orada hacet gideriliyor. buraya kadar normal. bu noktaya kadar bir problem yok. ders iyi tatbik edilmiş, özümsenmiş. uygulama da kusursuz.
ancak bundan sonra kritik bir hata var; pisliğin üstünü kapatma maksadıyla yapılan fışı fışı hareketinin kumun içinde yapılması gerekiyor. kum kabından çıktıktan sonra, parkelerin üzerinde değil. o yanlış. orada ezbercilik var.


kuru mamasını ağzında taşıyarak televizyon önüne getirip biriktirmesi ve televizyon izleyerek yemesi.

kar, kış, ayaz derken yüzüm biraz kurudu. ben de kremden falan çok hoşlanmadığımdan, zeytinyağı süreyim dedim. iki gündür köşe kapmaca oynuyoruz bizim sıpayla. manyak mıdır nedir, önüne yağ koysan dönüp bakmaz, yüzümdeki yağa taktı kafasını. yalamadan rahat duramıyor. mır mır gurr kır kır mırr mır diye kovalıyor beni. yakaladığında kucağıma atlayıp yalamaya başlıyor. pis sapık! ananım ben senin!!!

yatağımın üzerini tüy etmesin diyerekten yorganımın üzerine örtü serdiğimden beridir örtünün altında uyuyor şerefsiz. garipliğinden ziyade ibnelik olsun diye yapıyor sanırım. örtüyü de çekmiş boğazına kadar, kafa yasıkta, sanırsın york düşesi amına koyiim. o da kimse artık.

gün geçmiyor ki yeni bir gariplik yaşanmasın!

dün akşam fox tv'de maymunlar cehennemi başlangıç filmi gösteriliyordu. maymun ekrana gelince farkettim ki, bizim ufak fırlama ekrana kilitlenmiş, tüyler kirpi gibi olmuş, gözler kamyon sellektörü gibi açılmış. hatta maymuna yakın çekim yapılan sahnede birden öyle gerildi, gözleri öylesine büyüdü ki, lan benim görmediğim ne görüyor demeye başladım. ama asıl gariplik sonrasında yaşandı.

maymuna yakın çekim yapılırken bizim gergin kedi, kafasını kaldırıp bana bakmaya başladı. bir bana bakıyor bir maymuna. bir bana bir ona. ben zannetti zaar. dellendim. kerataya bak lan!

bana geçenlerde kolonya doldururken kullanılan minik hunilerden lazım oldu. önümüzdeki günlerde de gerekecek, yani lazım oldu, bulamadım, geçti gitti değil, gene lazım.

bu sabah bizim kedi odalardan birinde kenarda duran içinde yün, takı malzemesi, ıvır zıvır bulunan torbaları uzun uzun karıştırdı, gayet kararlı bi şekilde bi şeyler aradı, ve ağzına aldığı küçük yeşil huniyi (evet huni) koridora getirip bıraktı.

sonra odaya geri döndü, tekrar karıştırdı karıştırdı ve bu kez ağzına sarı bir küçük huni alarak tekrar koridora getirip bıraktı.

o torbaların içinde huni muni olduğundan kimsenin haberi yoktu.

zaten kediye "ya huni lazım bi bulabilir misin?" de demedim. hatta huni gerektiğinden bahsetmedim bile?

sanırım o hunileri bu olaydan sonra kafamıza takmamız için çıkarttı.


bi yere çıkmaya çalışırken kayıp düştüğünde, eğer kendimi tutamayıp gülersem, koşup gelip saldırması. utanıyo mudur nedir. ahahahah anam geliyo geliyo.

kadıköy'den moda'ya doğru yürüyorum deniz kıyısından. kayaların üstünde kedi gördüm bi tane. yanımda mama var. döktüm önüne, hıtır hıtır yiyo bu. bitirdi, ondan sonra gel azıcık seveyim dedim. severken bu iyice yaklaşmaya başladı. montumun açıklığından kafasını soktu. üşüdü heralde dedim, bi baktım tamamen içeri girmeye çalışıyo. aldım kucağıma ben de, oturdum hemen o kıyıdaki banklardan birine. bu girdi montun içine, arada kafasını çıkarıp bana bakıyo. hoşuma gitti benim de. öyle oturuyoruz. patileriyle göbeğimde yatacağı yeri ayarlıyo. tırnaklarıyla çekiştiriyo falan. gömleği mahvetti de, sağlık olsun.

sonra bi fark ettim ki bu göt meğer yer hazırlamıyomuş. kucağıma sıçmış, üstünü örtüyomuş. bak sinirlendim yine.

ezan okunduğunda annemi bularak miyavlamaya ve koşturmaya başlayıp, annem namaz kılarken yanında kıbleye dönük bir biçimde kıpırdamadan oturması vardı mesela. mekanı cennet olsun.

böyle duruyor ya, koltukta oturuyor misal, birden "gidip biraz da şu kapının önünde oturayım" diye düşünüyor. olay yok, ses gürültü yok, odaya yeni giren çıkan hiçbir şey yok, durduk yere kalkıp gidip kapının oraya yere oturuyor. hiçbir şey olmamış gibi, gayet cool böyle. üç beş orada oturup sonra yine kalkıyor, "gideyim de biraz da çamaşırlı odada oturayım." niye ya niye? niyesi yok işte. herif kedi.

yaşları ilerledikçe değişen ve artan garipliklerdir.

misal son zamanlarda, evde bulduğu her türden tuşlara basıyor evdeki manyak. ama evde kimse yokken. bir geliyorum eve, açık bıraktığım bilgisayarımda, explorer'ın adres çubuğunda alenen ''6+9'' yazıyor. çıkarken kapattığımdan emin olduğum klima 30'a abanmış vaziyette çalışıyor. ketıl'da su kaynıyor. noluyor lan? ben yokken keyif yaptığını falan düşünmeye başladım. yakında televizyon kumandasını da ele geçirir bu. korkuyorum.

edit: belki bana bir şeyler anlatmaya çalışıyordur ya da bu bir şifredir falan diye, 6+9 yazan adres çubuğunu enterladım. bi bok çıkmadı, hayır. salağım ben, evet.


yeni gelen yavrumuz küçük ve pranoyaktı biraz. diğer kedilerden de korkuyordu. kendine güveni gelsin diye bir kedi ile karşılaştığında kendisi fark etmeden arkasından, karşısındaki kediye hareket çekiyor ve korkutup kaçırıyordum, bizimki de aynı anda kediye hareketler çektiğinden, öküz kadar kedilerin kendinden kaçtığını sandı. sonuç iyi oldu kendine güveni geldi ama o da fazla geldi. şimdi de araba, kamyon, köpek, gergedan, sibirya kurdu ne varsa saldırıyor mal. geçen gün, beton mikserine hırladı.

elektrik süpürgesini sevmesi. süpürgenin önüne yatıp sahibine karnını, sırtını süpürtmesi, süpürülürken mır mır mırıldaması.

nerde bir kirli, terli, giyilip giyilip sepete atılmış tişört varsa özenle üstüne yatması. snif snif koklaması, ter kokusunu üstüne sindirmesi, ter koka koka gezmesi. kucağına alıp sevenlere "ter kokuyo lan bu kedi o_0" dedirtmesi.

banyo yapmayı sevmesi. yıkanmak isteyince miyavlayarak musluğu açtırıp altına girmesi, akan suda hep su içip hem de yıkanması.

laftan sözden anlaması, gel deyince gelip git deyince gitmesi. yaramazlık yaptığında bir şşştt ile yaramazlığı kesmesi. ingilizce anlaması. out deyince dışarı çıkması. (ona demiyo olsam bile)

saç kurutma makinesini sevmesi. biri saç kuruturken iki dakka rahat bırakmaması, fön makinesi kendisine doğrultulunca çok sevinmesi, orasını burasını fönletmesi, mırlaması.

manyak mı lan bu kedi?


sabaha karşı bir saatte uykudayken - ben diyeyim saat üç, sen de dört sözlük - burnunun dibinde dikilip seni izlemesi. kabustan uyanıp gözünü açıp karanlıkta tam dibinde seni izleyen iki parlak gözle karşılaştığında gördüğün şeyin kedi olduğunu anlayana kadar geçen saniyeler çok fantastik oluyor.

sapık desem değil, psikopat desem değil, hayvan desem bi tuhaf.