OYUN 18 Ekim 2024
8,4b OKUNMA     154 PAYLAŞIM

Kötü Dediğiniz Bütün Hareketleri Sırf Mecburiyetten Yapan Karakter: Arthur Morgan

Red Dead Redemption 2'nin baş karakterine biraz empati yapalım.

better call saul'daki nacho varga izlenimi aldığım karakterdir. "kötü" olarak tanımlanabilecek yaptığı her şeyi, yapmak istediğinden değil, mecbur olduğundan yapmıştır.

Uyarı: Yazı spoiler içerir.

arthur morgan... adını duyunca bile insanda bir hüzün, bir burukluk uyanıyor. red dead redemption 2'yi oynayıp da bu adamın yaşadıklarına şahit olan herkes, içinde bir yerlerde arthur'un aslında o kadar da kötü biri olmadığını bilir. evet, o bir kanun kaçağı, evet, bazı kötü işlere bulaşmış, ama kimse onun kalbinin ne kadar temiz olduğunu, elinin nasıl da yardıma açık olduğunu inkâr edemez.

arthur’un kötü bir karakter olmadığını en iyi anlatan şeylerden biri, oyunun ilerleyen safhalarında ortaya çıkan merhametli tavırları. mesela, strauss'un tahsilat işlerinde çoğu kez vicdanının sesini dinlediği anlar var. sonuçta, adamların parasını almak zorunda çünkü bu, çetenin hayatta kalması için gerekli. ama zorluk çeken insanları görünce içi pek el vermiyor ve onlara ya yardım ediyor ya da içi kan ağlayarak yapacağını yapıyor. paraya muhtaç bir ailenin mallarına el koymak yerine, onlara yardım etmeyi seçebiliyor. yani, arthur aslında içinde yaşadığı zor şartlar ve kanun dışı hayatı yüzünden istemediği şeyleri yapmaya mecbur kalıyor. olanlar onun karakterini değil, o dönemin acımasız koşullarını yansıtıyor.

arthur’un yaptığı iyi işlerin başında, mary'nin kardeşini kurtarması gelir. hiçbir çıkarı yok, ama sevdiği kadının ricasını kırmıyor, onu tehlikeden çekip çıkartıyor. aslında içinde her zaman iyi biri yatıyor, sadece yaşadığı hayat, bunun üzerini örtmüş. ama oyun ilerledikçe, o iyi tarafı daha net görmeye başlıyoruz. örneğin, hasta olan bir kadını kurtarıyor ya da kamptaki insanlara sürekli yardımda bulunuyor. bu hareketler, arthur’un gerçek karakterini gözler önüne seriyor. bir adamı iyi ya da kötü yapan, yaptığı işler değil, niyetidir derler. arthur’un da niyeti hep iyiydi; şartlar onu yanlış yola sürüklese de.

bir diğer dokunaklı örnek de arthur’un, ölümcül bir hastalığa yakalandığını öğrendikten sonra hayatındaki önceliklerini değiştirmesi. kendisi için yaptığı şeylerin azaldığını, başkalarına olan yardımının ise arttığını görüyoruz. bu da aslında onun vicdanının ne kadar güçlü olduğunu gösteriyor. evet, belki hayatı boyunca birçok yanlış şey yaptı, ama hatalarını kabullenip, son günlerinde etrafındakilere yardım etmek için elinden geleni yaptı. sadakat, dürüstlük ve vicdan, arthur morgan’ın özetidir diyebiliriz.

bir de dutch meselesi var tabii... arthur'un dutch'a olan güveni, her şeyin merkezinde duruyor. arthur, yıllarca dutch'ı bir baba figürü olarak görmüş, ona inanmış, her söylediğini doğru kabul etmiş. ama ne zaman ki işler sarpa sarıyor, dutch'ın hırsa ve paranoyaya kapıldığını fark ediyoruz. arthur, her seferinde dutch'ı kurtarmaya çalışıyor, ona olan inancını kaybetmemek için çabalıyor. ama ne yazık ki dutch, arthur'u bile sırtından bıçaklayacak kadar kararlı. arthur'un dutch'a olan sadakati ve güveni, bir anda büyük bir hayal kırıklığına dönüşüyor. arthur için belki de en büyük yıkım, yıllarca gözünün içine baktığı adam tarafından bu şekilde ihanete uğramak. bunu fark ettiğinde de yavaş yavaş kendi yolunu çizmeye başlıyor. ancak iş işten geçmiş oluyor.

arthur morgan, her ne kadar kanun kaçağı olarak anılsa da, onun kalbi her zaman iyi bir adam olmaya çalıştı. dutch'a olan körü körüne bağlılığı, sonunda onu derin bir hayal kırıklığına sürükledi. ancak arthur'un en önemli özelliği, iyiliğe olan inancıydı. son nefesini verirken bile vicdanını dinleyen, başkalarına yardım etmeyi kendine görev edinen bir adamdı. belki arthur kötü şeyler yaptı, ama her zaman daha iyisi olabileceğine inandı ve bu inancı, onu gerçek bir kahraman yaptı.

"i guess i'm, i'm afraid." - arthur morgan

rest in peace arthur morgan!