TARİH 19 Ağustos 2020
27,6b OKUNMA     590 PAYLAŞIM

Meşhur 1973 Petrol Krizine Neden Olan 4. Arap İsrail (Yom Kippur) Savaşı

Dört Arap devleti ile İsrail arasında 6-26 Ekim 1973'te Yom Kippur'da başlayan savaşa dair bilmeniz gereken şeyler ve yorumlar.

Nedir, ne değildir?

1973 arap israil savaşı... "ramazan savaşı" veya "yom kippur" savaşı olarak da bilinir.

orta doğu'da, arap ile israil kuvvetleri arasında yapılan savaşlardan en önemlisi 6 ekim 1973 günü başlayan bu savaş altı gün süren 1967 savaşının yarattığı kızgınlığın bir sonucuydu. 6 gün savaşında israil, topraklarını yaklaşık dört kat genişletmişti. golan tepeleri kudüs'ün tümü, batı şeria, sina yarımadası ve gazze israil'in eline geçmişti.

1970 yılında nasır'ın ölmesi ile yerine geçen enver sedat, 1967 yılında israil'e kaptırılan toprakların geri alınması için, bir arap karşı saldırısı üzerinde durmaya başladı. 6 ekim 1973'te başlayan savaşın, müslümanların kutsal ayı olan ramazan ve yahudilerin kutsal günü olan yom kippur'a denk gelmesi, bu savaşın aynı zamanda ramazan savaşı olarak anılmasına neden oldu. sözkonusu olan tarihte, suriye ve mısır birlikleri bir sürpriz saldırıda bulundular. israil birlikleri sina yarımadasından ve golan tepeleri'nden çekilmeye zorlandı. bu savaşta ilk kez araplar israil'e saldırıda bulunacak güç buldular, aynı zamanda güçlerine güvenmeye başladılar. savaşın arapların lehinde olduğunu gören öteki arap devletleri de savaşa katıldılar. iki büyük güç de bu savaşta dolaylı olarak yerlerini almışlar, abd israil'e, sovyetler birliği arap devletlerine silah göndermekteydi (karışmasanız olmaz). ancak, savaşın gidişatı böyle olmadı. savaşın ikinci haftasında, israil karşı saldırıda bulunarak, golan tepeleri'ni geri aldı ve sina yarımadası'ndan geri çektiği askerleri, tekrar geriye gönderdi.


savaşın etkisi iki büyük devlet arasındaki çekişmeye yansıması, doğu-batı çatışma olasılığını ortaya çıkardı. bunun üzerine harekete geçen bm güvenlik konseyi bir ateşkesin sağlanmasına karar verdi. ancak bu karar yürümedi. sovyetler birliği'nin, abd-sovyetler birliği kuvvetlerinin bölgeye gönderilmesini öngören önerisi, abd tarafından reddedildi. daha sonra, sovyetler birliği, tek başına asker göndereceğine ilişkin açıklama yapınca, iki güç arasındaki gerilim bir hayli arttı. fakat, araya bağlantısızlar grubunun girmesi ile, bunların ortaya attıkları bm barış gücü askerlerinin çatışanların arasına girmesi önerisi kabul edildi.

savaş sona erdiğinde, tarafların kayıpları (hiç olmazsa manevi kayıp) çok fazla, aradaki askeri denge değişmiş, birçok ülke değişik devletler tarafından silahlandırılmıştır. suriye, sovyetler birliği yapımı olan t-62 tanklarına sahip olmuş, uçaklarına uçak filoları eklemiştir. israil ordusu da abd tarafından güçlendirilmiştir.

18 ocak 1974'te israil-mısır arasında barış antlaşması imzalandı. antlaşma gereğince, mısır suveyş kanalı'nın doğu yakasındaki güçlerini azaltacak, buna karşılık israil de sina'da milta ve gidi geçitlerinin batısına çekilecekti. bu antlaşma 4 eylül 1975 tarihinde imzalanan ikinci bir antlaşma ile tamamlandı. 31 mart 1974 tarihinde ise, suriye ve israil arasında, her iki tarafın kuvvetlerinin bir birleşmiş milletler tampon bölgesi ile ayrılması ve savaş tutsaklarının değiştirilmesi kararlarını da içeren bir ateşkes antlaşması imzalandı.

ramazan savaşı'nın en önemli sonucu, petrole sahip arap ülkelerinin, petrol fiyatlarına yaptıkları müdahale ile üçüncü ülkelere karşı bir tür ambargonun koyulmasıdır.

kaynak: tc dışişleri bakanlığı kütüphanesi

Bu savaşın daha önceki Arap-İsrail savaşlarından farkı neydi?

6 ekim 1973'de başlayan arap israil savaşına, müslüman dünyasının ramazan ayına rastlaması dolayısıyla ramazan savaşı ve israillilerin çok kutsal bir ayı olan yom kippur'a rastlaması dolayısıyla, yom kippur savaşı adı verilmiştir. fakat esas itibariyle yom kippur savaşı diye adlandırılmaktadır.

bu savaşın, bundan önceki arap-israil savaşlarına nazaran iki mühim hususiyeti ve farklılığı vardır. araplar ve bilhassa mısır tarafından başlatılan bu savaşın amacı, daha öncekilerde olduğu gibi, israil'in haritadan silinmesi değil, 1957 savaşında israil'in ele geçirdiği toprakların geri alınması ve bu suretle arapların prestijinin tamiri ve yükseltilmesi idi. bu savaşın ikinci farklılığı da, bilhassa mısır'ın sina cephesinde yaptığı süpriz saldırı ile israil karşısında mühim başarılar elde etmesi ve israil'e, şimdiye kadar olduğundan daha ağır kayıplar verdirmesidir.

1973 savaşı israil için, daha öncekiler gibi olmamıştır. 1973 yom kippur savaşı'na varan gelişmeler, esasında 1967 savaşı'nı takip eden gelişmelerin devamından başka bir şey değildir. 1967 savaşı'ndaki ağır yenilgi, arap ülkelerini israil'e karşı mücadelelerinde yeni yollar ve yeni taktikler aramaya sevketti. bu taktikler ve yeni politikalar, 1967 ağustosu'nda sudan'ın başkenti hartum'da yapılan, önce arap dışişleri bakanları toplantısında ve hemen arkasından da arap zirvesi'nde tartışılıp kabul edildi. buna göre, israil hiç bir şekilde tanınmayacak, israil ile hiç bir şekilde müzakerelere girişilmeyecek ve hiç bir şekilde israil ile barış anlaşması yapılmayacak, fakat filistinlilerin hakları sonuna kadar savunulacaktı.

bu savunma konusunda kabul edilen metod da, israile karşı bir yıpratma savaşının (war of attrition) yürütülmesi idi. yıpratma savaşı için kullanılacak vasıtalar da israil sınırlarında devamlı olarak çatışmaları tahrik etmek ve bir de filistin komandolarını kullanmaktı. bu komandoların finansmanını da petrol üreten ülkeler üzerine almıştır.

1967 savaşından sonraki gelişmelerde iki ayrı istikamet göze çarpmaktadır. bir yanda amerika, araplarla münasebetlerini düzeltmek için orta doğu barışını gerçekleştirmeye çalışmış ve bu da israil ile münasebetlerine görüş ayrılıklarının ve hatta zaman zaman soğukluğun hakim olmasına sebep olmuştur. ayrıca, bu barışı gerçekleştirme çabalarını sovyetlerle beraber yürütmeye çalışmıştır. amerika'nın bu faaliyetleri israil'in politikasına ters düşmekteydi. çünkü, israil başkaları tarafından hazırlanıp sunulan bir barışı değil, 1967 zaferinin kendisine sağladığı imkanları ve kozları kullanarak, arapları kendisiyle müzakereye oturtmak suretiyle yapılacak bir barışı tercih ediyordu.

israil-amerikan münasebetleri bu şekle girerken, mısır da 1969 nisanı'ndan itibaren 16 ay sürecek olan yıpratma savaşına başlıyordu. 1967 yenilgisinin hemen arkasından, nasır mısır silahlı kuvvetlerinde gayet radikal reformlara girişerek orduyu düzeltmeye çalıştı. aynı zamanda da, sovyetler, savaş sırasındaki kayıpları telafi etmek için mısır'ı yeniden hızla silahlandırmaya başladılar. böylece nasır hazırlıklarını tamamladıktan sonra, 1969 nisanı'ndan itibaren, süveyş kanalı'nın sol kıyısındaki mevzilerinden açtığı topçu ateşi ile, kanal'ın sağ kıyısındaki israil mevzilerini bombardıman etmeye başladı.

bu bombardımanlar, israil mevzilerinde insan kayıplarına da sebep oldu. bu sebeple israil, her zamanki taktiğini kullanarak, bu topçu ateşine daha ağır bir şekilde karşılık verdi ve israil uçakları mısır topraklarını bombardıman etmeye başladı.

1970 yılının ilk dört ayında israil uçakları mısır toprakları üzerinde 3.300 uçuş yapmışlar ve 8.000 ton bomba atmışlardır. israil'in havadan verdiği bu karşılık o kadar müessir olmuştur ki, daha 1970 ocak ayında, mısır'ın hava savunmasının beşte dördü tahrip edilmiş bulunmaktaydı. onun içindir ki, başkan nasır 1970 ocak ayında moskova'ya gitti ve sovyetlerden uçak ve füze istedi. sovyetler 150 mig-21 uçağı ile sam-3 füzeleri vermeyi kabul ettiler.

nisan başından itibaren sovyetlerin kontrolundaki mısır havaalanlarından kalkan ve yine sovyet pilotları tarafından kullanılan uçaklar, israil mevzilerini bombardımana başladılar. bunun üzerine israil, mısır'a yaptığı hava akınlarını durdurdu. fakat haziran sonlarından itibaren mısır israile karşı, bir hava savunma silahı olan ve yerden havaya atılan (surface to air missiles) sam-2 ve sam-3 füzelerine kullanınca, işin rengi değişti. zira bu durum israili bir "önleyici" (preemptive) savaşa zorlayabilirdi.

israil, mısır'a ağır bir darbe indirerek, daha ileriye gitme cesaretini kırmak isteyebilirdi. halbuki bu dönemde amerika israil'e baskı yaparak, israil'i yeni bir savaşa gitmekten alıkoymaya çalışmaktaydı. amerika'nın bu tutumu, israil'in 1973 savaşının ilk gününde bir sürpriz arap baskınına maruz kalmasında büyük rol oynamıştır. mısır sovyet füzelerini kullanınca, israil tekrar hava akınlarına başladı ve füze üslerini tahrip etmeye çalıştı. bunun üzerine amerika'nın araya girmesiyle 7 ağustos'ta yeni bir ateş-kes kabul edilerek kanal cephesi yeniden durgunlaştı.

7 ağustos ateşkes anlaşmasından sonra iki mühim gelişme oldu. birincisi başkan nasır'ın 28 eylül 1974'de ani ölümü ve yerine general enver sedat'ın geçmesidir. enver sedat, tanınmış bir isim değildi ve dolayısiyle nasır kadar arap dünyasında nüfuz sahibi olamazdı. yani, mısır'ın bölgedeki tesiri zayıflayabilirdi. ikinci gelişme, kasım ayında suriye baas partisi içinde bir darbenin meydana gelmesi ve baas'ın aşırı grubunun iktidardan düşürülerek, mutedil bilinen hafız esad grubunun iktidarı ele alması idi. her iki hadise de amerika tarafından iyimser bir şekilde karşılanmıştır.

enver sedat'ın mısır'da dahi otoritesini kabul ettirmesi kolay olmadı. bu sebeple, enver sedat, israil'in sina'dan çekilmesini sağlamak ve süveyş kanalını tekrar milletlerarası deniz trafiğine açmak suretiyle bir prestij sağlamak için israil'le anlaşmak istedi. istediği de israil'in, sina'nın tamamından değil, akdeniz'de el-ariş'ten güneyde kızıl denizde ras muhammed'e çekilecek bir çizgiye kadar çekilmesiydi ki, bu da sina'nın yarısını mısır'a terketmek demekti. enver sedat'ın 1971 şubatı'nda yaptığı bu teklif israil tarafından reddedildi.

bunun üzerine enver sedat, bu işin tek çıkar yolunun israil ile savaşmak olduğuna karar verdi. fakat bunun için de, herşeyden önce, silahlanmada israil ile eşit durumuna gelmek ve bilhassa saldırı silahlarına sahip olmak gerekiyordu. bundan dolayı sedat, mayıs 1972'de, yani salt-i anlaşmasının imzasından kısa bir süre önce moskova'ya gitti. fakat sovyetler çok değişmişti. şimdi sovyetler, adeta amerika ile birlikte ortak bir orta doğu politikası takip ediyorlar ve bölgede yeni bir çatışmanın çıkmasını istemiyorlar, intibaını aldı. dolayısıyla sovyetlerden silah da sağlayamadı.

bir yandan sovyetlerin bu tutumu, bir yandan da, 1971 mayıs ayında sedat'ın, moskova taraftarı ali sabri'nin darbe teşebbüsü ile karşı karşıya kalması, sedat'ın sovyetlerden dönmesine sebep oldu. bunun neticesi olarak, 17 temmuz 1972'den itibaren 17.000 kadar olan sovyet uzman ve danışmanlarını mısır'dan çıkardı. ağustos ayında da, her iki devlet elçilerini geri çektiler.

enver sedat'ın bu hareketi sovyetlerin orta doğu'daki prestiji için çok ağır bir darbe idi. prestij kaybının yanında, sovyetler mısır gibi orta doğunun stratejik bir ülkesinden de çıkarılmış oluyorlardı. keza, iskenderiye'deki sovyet deniz üssü de kapanıyordu. bu sebeple, sovyetler 1972 sonbaharından itibaren tekrar mısır'a yanaşarak, mısır'ın modern silah isteklerini karşılama hususunda kapıyı aralamaya çalıştılar.

bu çabaların sonucu olarak 1973 şubatında mısır ile sovyetler arasında bir anlaşma meydana geldi. bu anlaşmaya göre, sovyetler mısır'ın istediği silahları verecekti, lakin mısır'ın askeri harekatının amacı da, süveyş kanalının sağ kıyısının ele geçirilmesinden öteye geçmeyecekti. bundan sonraki aylar, mısır, suriye ve şimdi bu ikisi ile tekrar barışmış olan ürdün arasında yoğun temaslar ve savaşın planlaması için müzakerelerle geçti. savaşın sadece sina ve suriye (yani golan) cephesinde yapılması kararlaştırıldı.

yahudilerin en kutsal günü olan yom kippur'un tatil olduğu 6 ekim 1973 günü mısır ve suriye kuvvetleri aniden israil'e karşı saldırıya geçtiler. saldırı planları o kadar gizli tutulmuş ve saldırılar o kadar ani olmuştur ki, ne amerika ve ne israil bu saldırıları ne önceden haber alabilmiş ve ne de tahmin edebilmişlerdi. sürpriz bu sefer araplardan gelmekteydi. israil karşılaştığı bu iki cepheli sürpriz saldırı karşısında, 1967'dekinden farklı hareket etmiştir.

1967 savaşı'nda israil önce sina'da harekete geçmiş ve suriye cephesinde savunma yaparak, sina'yı tamamen işgal ettikten sonra, golan tepelerinde saldırısını sürdürmüştür. 1973'de ise, ağırlığı önce suriye cephesine vermiştir. suriye cephesinde, sade suriye askerleri çarpışmıyordu. irak 3 tümenlik bir kuvvet ile üç uçak filosunu suriye'ye göndermişti. fas 1.800 kişilik bir kuvvet ile suriye cephesine katkıda bulundu. suudi arabistan ise küçük bir kuvvet ile bu savaşa katıldı. ürdün ise güney suriyeye 2 zırhlı tümen göndermişti.

bu kuvvetler daha ziyade, ürdün'ü kuzeyden gelecek bir saldırıya karşı korumak içindi. suriye cephesi 1967'deki gibi yine başarılı olamadı araplar için. suriyeliler 900-1.200 tank, 45.000 kişilik bir kuvvet ve 300 uçakla golan cephesinde harekata başladı. golan'daki israil garnizonunda ancak 180 tank ve 4.500 asker bulunuyordu. bu sebeple suriyeliler çabuk ilerlediler ve kuneitra'yı da alarak ve israil'e bilhassa tank bakımından ağır kayıplar verdirerek 1967 öncesi sınırlarına kadar ilerlediler. fakat israil kendisini çabuk toparladı ve cepheyi bir kaç gün içinde takviye ederek 10 ekimden itibaren suriye kuvvetlerini geri sürmeye başladı. araplar geri çekildiler.


17 ekim'de, suriye-israil cephesi, 1967 sonrasının şekline girdi ve çarpışmalar da durdu. israil, kendi topraklarını kurtarmıştı. bunun üzerine israil, suriye cephesinden aldığı bir kısım kuvvetlerini sina cephesine sevketti. sina cephesi de başlangıçta ve genel olarak israil için iyi gelişmedi. mısır uçakları havadan kanalın doğu kıyısındaki israil mevzilerini ağır bir şekilde bombalayıp, israil cephesine hem insan ve hem de tanklar bakımından mühim kayıplar verdirirken, mısır kuvvetleri de süveyş kanalını geçerek kanalın doğu kıyısında köprü başı tutmaya çalıştılar.

mısır'ın harekat planı üç kademeli idi. birinci kademe kanal'ın doğu kıyısında köprü başları tutmaktı. ikinci kademe, batı sina'daki stratejik khatmia, gidi ve mitla geçitlerini ele geçirmekti. üçüncü kademe de, bu geçitleri aldıktan sonra ilerleyip israil sınırına dayanmaktı. mısır kuvvetleri 24 saat içinde karşı kıyıya geçip; köprü başlarını kurmaya ve 500 tankı geçirmeye muvaffak oldular. şimdi ikinci hedef, 20 mil ötedeki üç stratejik geçidi ele geçirmekti. fakat bunu yapamadılar. ancak 4-5 mil ilerleyebildiler.

14 ekimde, bar lev hattı denen israil cephesine büyük acı göl bölgesinde yaptıkları büyük bir taaruz başarısızlıkla neticelendi. çünkü israil suriye cephesini tesbit etmiş ve sina'ya dönmüş bulunuyordu. israil kuvvetleri mısırlıları durdurdukları gibi, 15 ekimden itibaren, kuzeydeki mısır 2'inci ordusu ile güneydeki mısır 3'üncü ordusunun arasından ve büyük acı gölün kuzeyinden kanalı geçerek mısır topraklarına ayak bastılar. bundan sonra güneye dönerek 3'üncü mısır ordusunu arkadan çember içine aldılar.

mısır'ın 3'üncü ordusunun durumu çok tehlikeli idi. fakat, iki mısır ordusunun arasından kanal'ın batı yakasına geçen israil kuvvetlerinin durumu daha az tehlikeli değildi. bundan dolayı, her iki taraf da güvenlik konseyi'nin 22 ekim 1973 günlü 338 sayılı kararını aynı gün akşamı kabul ederek çarpışmaları durdurdular. 338 sayılı karar, tarafları ateşkese ve 242 sayılı kararı derhal uygulamaya davet etmekteydi. 242 sayılı kararda, israil'in 1967'de işgal ettiği topraklardan çekilmesinden söz edildiği için, 338 sayılı kararın bu kısmı araplara verilmiş bir tavizdi. buna karşılık, karar tarafları müzakerelere davet etmekteydi ki, bu da israil'in eskidenberi istediği bir husustu.

ateşkese rağmen, israil, mısır 3'üncü ordunun etrafındaki çemberi tamamlamak için, 23 ekim'de çarpışmaları yeniden başlatınca, yeni bir kriz doğdu ve bu kriz amerika ile sovyet rusya'yı karşı karşıya getirdi. esasen her iki büyük devlet de 1973 savaşı'na dolaylı bir şekilde katılmıştı. sovyetler 10 ekim'den itibaren mısır ve suriye'ye yoğun silah sevkiyatına başlayınca, amerika da 13 ekim'den itibaren israil'e silah göndermeye başlamıştı.

durumun böyle olduğu bir sırada, israil'in çarpışmaları başlatması üzerine mısır, kendisi ile israil kuvvetleri arasına amerikan ve sovyet kuvvetlerinin konulmasını istedi. sovyetler bu teklifi derhal desteklediler. fakat amerika buna o kadar kesin bir şekilde karşı çıktı ki, sovyetler gerilemek zorunda kaldılar. bunun üzerine, güvenlik konseyi'nin, taraflar arasına birleşmiş milletler kuvvetlerinin konulmasına dair 25 ekim 1973 ve 340 sayılı kararı kabul edildi. bu suretle dördüncü arap-israil savaşı da sona ermiş olmaktaydı.

fakat ortada yine barış yoktu. halbuki 338 sayılı karar, bu amaçla tarafların müzakereye oturmasını istiyordu. bunu da birisinin sağlaması gerekliydi. işte amerikan dışişleri bakanı dr. henry kissinger bu işi üzerine alan kişi oldu. kissinger'in tel-aviv ile diğer arap başkentleri arasında defalarca gidip gelmek suretiyle gerçekleştirdiği mekik diplomasisi (shuttle diplomacy) sonunda, mısır ile israil arasında, 18 ocak 1974'de, israil'in sina'da belli bir ölçüde geri çekilmesini sağlayan bir anlaşma imzalandı.

süveyş-kahire yolunun 101'inci kilometresinde imzalanmış olması dolayısıyla, 101'inci km. anlaşması adı da verilen bu anlaşmanın en büyük hususiyeti, diplomatlar değil, ama mısır ve israil genelkurmay başkanları arasında müzakere edilip imzalanmış olmasıdır. bu suretle, askeri mahiyette de olsa, israil ve mısır en yüksek askeri seviyede bir masa etrafına oturmuş olmaktaydılar.


anlaşmaya göre, israil, süveyş kanalı'nın batı yakasındaki bütün kuvvetleri çektiği gibi, doğu yakasında da kuvvetlerini kıyıdan 20 mil kadar geriye çekecekti. kanal'ın doğu kıyısında mısır askeri bulunmakla beraber, israil ile mısır kuvvetlerinin arasına b. m. kuvvetleri yerleştirilecekti. gerek mısır'ın, gerek israil'in kuvvetleri 7.000 kişiyi geçmeyecek ve ancak hafif silahlara sahip olacaktı.

bu anlaşmayı taraflar, bir barış antlaşması değil, fakat o istikamette atılmış bir "ilk adım" saymakta idiler. bu anlaşma ile mısır süveyş kanalı'nın her iki tarafına sahip olmakla kanal'ı tamamen ele geçirmiş olmaktaydı. bundan dolayı kanal, gerekli temizlikler yapıldıktan sonra, 5 haziran 1975'de tekrar dünya deniz trafiğine açıldı.

101'inci km. anlaşması, amerika'nın orta doğu diplomasisinde büyük bir başarı idi. çünkü, 1967 savaşında, diğer arap devletleri ile birlikte, amerika ile diplomatik münasebetlerini kesmiş olan mısır, 1974 anlaşması'ndan sonra bu münasebetlerini tekrar kurdu. diğer taraftan, mekik diplomasisi sırasında dr. kissinger, amerika ile münasebetleri kesilmiş olduğu halde, mesela bir çok defalar şam'a gidip geldi ve suriye de bunu kabullendi. böylece amerika, araplarla olan münasebetlerini tekrar tesis etmiş olmaktaydı.

amerika dışişleri bakanı dr. kissinger, tel-aviv ile şam arasında bir süre yine mekik dokuduktan sonra, 31 mayıs 1974'de, israil-mısır anlaşmasına benzer bir anlaşmanın israil ile suriye arasında da imzalanmasını sağladı. bu anlaşma ile de, israil kuneitra'nın gerisine çekiliyor ve israil ve suriye kuvvetleri arasına yine b.m. kuvvetleri konuyordu. görülüyor ki, kissinger'in orta doğu barışındaki taktiği, barışa adım adım ilerlemekti. bundan dolayı kissinger'in bu politikasına mekik diplomasisinin yanında, "adım, adım" diplomasisi de denilmiştir.

kissinger'i böyle bir diplomasiye zorlayan sebeplerin başında israil'in tutumu gelmekteydi. zira, atılan her adımda israil, elinde tuttuğu topraklardan bir parçasını geri vermekteydi. bunun için israil, verdiği her toprak parçasına karşılık barış için bir taviz elde etmek istiyordu. israil buna, "her toprak parçası için bir parça daha barış" prensibi demekteydi. 101'inci km. anlaşmasından sonra mısır-amerikan münasebetlerinin düzelmesi, mısır'ın amerika'nın çabaları ile süveyş kanalı'na tekrar kavuşması ve israil bakımından hiç değilse askerlerin bir masa etrafına oturması, orta doğu gelişmelerinde gayet müsbet gelişmelerdi. bundan dolayı kissinger, yeni adımlar atmak hususundaki çabalarının arkasını kesmedi.

mekik diplomasisine devam ederek, israil ile mısır'ın bir adım daha atmalarını sağladı ve 1 eylül 1975'de, sina konusunda israil ile mısır arasında yeni bir anlaşma daha imzalandı. bu anlaşma ile israil, sina'daki mitla ve gidi geçitleri ile abu rudeis petrol kuyularını mısır'a terkederek daha da geriye çekilmekteydi. mısır ve israil kuvvetlerinin arasına 200 personelli amerikan erken uyarı sistemi konacaktı. bu suretle mısır'ın ani saldırısına karşı israil'in güvenliği sağlanmış oluyordu. ayrıca, mısır abu rudeis kuyularından elde edeceği petrolden her yıl 4.5 milyon tonunu israil'e satacaktı.

nihayet, mısır, israil gemilerinin değil, fakat israil'e yük getiren diğer ülkeler gemilerinin süveyş kanalı'ndan geçmesine izin verecekti. mısır bu anlaşma ile iki büyük kazanç elde etmiş oluyordu: biri, sina'da biraz daha toprağını geri alması ve bilhassa mitla ve gidi geçitleri gibi savunması için çok değerli noktaları ele geçirmesi idi. ikincisi ise, israil'in, işgal ettiği arap topraklarını geri verme kavramını yavaş yavaş benimsemeye başlaması idi.

fakat israil bunu yaparken, iki taviz elde etmişti: biri, erken uyarı sistemine amerika'yı karıştırmakla, bir bakıma amerika'yı israil'in güvenliğinden sorumlu bir hale getiriyordu. ikincisi ise, sırf anlaşma karşılığında amerika'nın israil'e 2.1 milyar dolarlık askeri yardım ile 700 milyon dolarlık ekonomik yardım yapmayı kabul etmesiydi. ne olursa olsun, 1978'in camp david anlaşmalarına giden yol açılmıştı.

kaynak: http://bucatarih.sitemynet.com/…lar/yomkippurs.html