Mezun Olduktan Sonra Gelen İşsizlik Döneminde Kişinin Yaşadığı Ruh Hallerini Özetleyen Bir Hikaye
ön bilgi: işsizlik hakkında uzun zamandır yazmak istediğim şeyler vardı. işyerinde yine "off bugün bitse de gitsek" derken tekrar aklıma geldi o dönemler. biraz uzun bir yazı oldu ama okusanız seversiniz aslında bence.
aslına bakarsan çalışmanın insan doğasına özellikle de benim doğama (evet lan ben de bir insanım) ters olduğunu düşünmekle birlikte kurulan şapşirik sistem yüzünden öyle lanet, öyle zalim bir şey halini almış ki işsizlik denen zımbırtı düşmanımın başına gelsin istemem demeyeceğim çünkü ben akrep burcu olduğum içiiiiaan çok kindar felanım yağğniii. şaka şaka gelmesin tabi. ama ağzına sıçtığımın düzeni öyle bir paradoks içeriyor ki birileri bunu yaşamadan diğerleri iş bulamıyor. benim işsizliği ülke ekonomisi, kapitalist düzen v.s. boyutunda inceleyebilecek bilgim de fikrim de yok. ben daha duygusal boyutuyla anlatmak istiyorum.
yaklaşık 1.5 sene işsiz kaldım ("seninki de bir şey mi ben x sene kaldım" demeyin lütfen, öğrenin artık kötü olayları yarıştırmanın bir faydası olmadığını). hiç sevmeden okuduğum üniversitenin 3.sınıfında sarmaya başlamıştı aslında işsizlik korkusu dağları. mezun olan meslektaşlarıma bakıyorum. çalışan yok denecek kadar az. herkes yüksek lisans, doktora peşinde. işsizlikten kaçmak için profesörlüğe gidecekti adamlar. benim artık bırak yüksek lisansı, bulmaca çözecek kadar kalem, kağıda enerjim kalmamışken hiç sallamadım tabi yüksek, alçak lisans falan. neyse gün geldi ben de mezun oldum. her şey iyi güzel, çektik takımları, attık kepleri havaya da akıllarda tek soru var; eee şimdi ne olacak?
işte hayatımı sken soru! ne olacak? ne olacak?
ilk 1-2 ay çok iyiydi aslında. "biraz kafamı dinlerim yaaee. okul çok yordu." diye diye geçti. sonra ortamı biraz daha kolaçan ettim. baktım mezun arkadaşlara herkes yüksek lisansının peşinde yine. cesaret edemedim iş aramaya hala. 1-2 ay da "ingilizce kursuna gideyim yaae faydası olur" dedim 6 yıl boyunca ingilizcesini geliştirmek için "are you sex" düzeyinde bile bir şey yapmamış olan bir samimiyetsiz olarak. gün geldi o kurs da bitti. sonra baktım yapacak bir şey yok yavaştan cvler oluşturulmaya başlandı. sanal ortam çalışan veritabanlarına, eşe dosta dağıtılmaya başlandı.
üniversite sınavından sonra "sen bölümünü bitir işi merak etme o bende yeğenim" diyene ulaşamadık tabi, sırra kadem basmıştı şerefsiz. bir anda telefonlar yağmaya başlayacak, herkes çağıracak diye beklemeye başladım bir ümit. bekledim, bekledim, bekledim...
arayan, soran yoktu. kariyer.net'ten birinin bana dönmesini bırak cv'mi görüntülediklerinde konvoya çıkacaktım utanmasam. zaman geçiyordu hızla. arada telefonlar gelmeye başlamıştı, mezuniyet için aldığım takımları çekip çıkıyordum yollara.
kimi okuduğum mühendislik dalına "kaç yıllıktı o yaae?" dedi,
kimi "ben seni niye alayım senin istediğin paranın yarısına bu işi yapacak binlerce kişi var" dedi,
kimi görüşmeye çağırıp "neyse yaae biz vazgeçtik o alımdan" dedi suratıma.
kimi "tamam anlaştık" dedi, ertesi günü iş için belgeleri toplarken "qandırdım xd" diye aradı.
kimi "gel çalış ama 2 ay para vermem sadece prim alırsın yapabilirsen" dedi.
zaten az olan güvenimi, enerjimi öyle bir sömürmüştü ki bu işsizlik boku yaşayan bir ölüye dönmeye başlamıştım 1 yılın sonunda. aile, ilişki, arkadaşlık ilişkilerimin hepsini baltalıyordu işsizlik. anne, babamla konuşamıyordum artık telefonda.
babam "paran var mı?" diye sorduğunda gözlerim doluyordu, telefonu fırlatıp atasım geliyordu. "istersen artık dön" demelerine izin vermeden cümlenin ortasında telefonu kapatıyordum suratlarına.
neyin peşindesin halbuki gudik? neyi ispatlayacan lan? ama işte işsizlik öyle bir şey ki ergenliğin zirvesine çıkarıyor adamı. sonra o zamanki kız arkadaşım da yeni çalışmaya başlamış. o özgüven ve ekonomik rahatlamayla belki isteyerek, belki istemeyerek benimle arasına duvarlar örüyordu. bir sürü saçma şey yaşanıyordu. işi, arabası olan adamlarla kıyaslanmaya başlamıştım. üniversitede arkadaşlarımın yaptığı en ağır şakaları bile gülerek karşılayan ben alınganlık, kırılganlık konusunda tam bir ıtırsu, pelinay olmuştum. hatta bir gün telefonum çaldı. iş görüşmesine çağırıyordu bir firma. ama görüşmeden önce gönderecekleri formu doldurup tekrar kendilerine göndermem gerektiğini söylüyordu adam. mail adresi istediğimde "gecelerin_yargici@hotmail.com" deyince karşıdaki adam arkadaşlarım olduğunu anladım. şu an bunu yazarken bile çok güldüğüm bu şaka yüzünden 1 ay konuşmadım ben o adamlarla. işte düşünün psikolojimi.
iyice hayvan çocuğu gibi bir şey olmuştum. tek yaptığım internette kariyer sayfalarına f5 yapmak, sağdan soldan gelen numaralara, maillere ulaşmaya çalışmak olmuştu. sigaram iki katına çıktı. dolayısıyla sağlık problemlerim de ortaya çıktı. yetmedi, ev arkadaşım iş bulduğu için memleketine dönmek zorunda kaldı. evi dağıttık. bölümümde yüksek lisansa başlamış bir arkadaşıma söyledim, kalmaya başladım. 6 sene aynı bölümü okuduğum, zorluklarını beraber öğrendiğim adam "sen pek iş aramıyosun gibi geliyo bana" deyince kafam attı, pılımı pırtımı topladım oradan da çıktım. aylar sonra sevgilimin beni aldattığını öğrendiğim o evde kaldım sığıntı gibi. victor hugo yaşasaydı "sefiller-2" kitabını yazardı benim için o derece.
sonra bir gün babam aradı. yine elim gitmeyerek açtım telefonu. iş, ayarlamış, konuşmuş, her şeyini halletmiş. 1.5 yıldır duyamadığım cümleyi babam söylüyordu lan telefonda; "1 hafta sonra gel başla!". allahım o ne güzellikti öyle. babamla "nasılsın-iyiyim" boyutundan başka bir şey konuşamayan ben hüngür hüngür ağlayıp babamı, annemi ne kadar çok sevdiğimi söylüyordum. ne varsa babamda vardı zaten. bir kabustan daha uyandırmıştı beni.
demem o ki ben hiçbir psikolojik rahatsızlık görmedim ki bir insanın hayatını dört bir yanından böylesine... işsizlik mücadele etmesi en zor şeylerde ilk 10'a girer sanırım. tamam iş hayatı denen nane de leş ötesi ama bu hayatta işsizlik yanında alis harikalar diyarında gibi kalır emin olun.
işinizin (tabi ki insanın şerefsizce sömürüldüğü işlerden bahsetmiyorum), ailenizin, gecelerin yargıcı olan arkadaşlarınızın, bazı sevgililerinizin kıymetini bilin.
o kadar yazıp yazıp emekli muhasebeci gibi bitirdim yazıyı ama olsun napalım. hayırlı işler.