TARİH 2 Ekim 2018
133b OKUNMA     1053 PAYLAŞIM

MÖ 3. Yüzyılda Avrupa'dan Göçüp Yozgat'ta Karar Kılan Kavim: Galatlar

Galatlar, MÖ 3. yüzyılda Orta Anadolu'da Ankara, Çorum, Yozgat civarına yerleşen Avrupa kökenli Kelt kavmine mensup Galyalılara verilen isim. O civarlara 250 yıl boyunca hakim olan bu kavmi tanıyalım.

galatlar, yüzyıllarca orta anadolu'nun galatya denen bölgesini (ankara, çorum yozgat civarı) bağımsız veya roma hükmü altında yönetmiş kelt kavmi.

şimdi bu keltlerin anadolu'ya gelişnin roma'nın galya'yı yani günümüz fransasını fethetmesiyle hiçbir ilgisi yok. bu tarihlerde roma henüz alplerin ötesine dahi hükmedemiyor. olaylar keltler'in kafalarına esip milattan önce 3. yüzyılda brennus önderliğinde balkanlara göç etmesiyle başlıyor. 281 yılında yunanistan'ı işgal ediyorlar ancak delfi tapınağı'nı yağmalayamadan geri püskürtülüyorlar. bu sefer de makedonya'ya dadanıp makedon kralı ptolemy ceraunus'u öldürüyorlar. ancak iskender'in 12 büyük komutanından tek 1. antigonus soter'in torunu olan 2. antigonus gonatas bu işgalcileri alt edip zamanla makedonya'ya hakim oluyor.

yalnız balkanlara göç eden kavimden ayrılan bir grup galyalı mö 278 yılında leotarios ve leonnorios önderliğinde trakya'dan anadolu'ya doğru yola çıkıyor. bu göç kafilesi büyük oranda tectosageler/volcae, trocmii, tolistobogii ismindeki üç kabileden meydana geliyor. istanbul boğazı üzerinden anadolu'ya geçen bu kavmin savaşçı özelliklerini gören bitinya kralı 1. nicomedes kardeşine karşı sürdürdüğü taht mücadelesinde bu halkı yardımına çağırıyor. **şimdi bu cümle bir sonraki cümleyle bir önceki arasındaki dolduramadığım boşluğu temsil etsin.** bu dönemdeki bildiğimiz diğer önemli olaysa 274 yılında selecuid kralı 1. antigonus soter, savaş alanındaki 16 fili sayesinde, daha önce hiç fil görmemiş olan güçlü kelt ordusunu alt ediyor. ancak bu daha ziyadesiyle keltlerin anadolu'daki ilerleyişini durduran nitelikte bir yenilgi oluyor. öyle ki ankara-çorum-yozgat yöresine yerleşen keltler batıdan devam eden göçlerle daha da güçleniyor.

keltlerin güçlü savaşçılar olduğundan bahsettik. işte bu özellikleri sayesinde yıllarca anadolu'daki farklı hükümdarların ordularında istenilen paralı savaşçılar oluyorlar, ve hatta aynı savaşta farklı saflarda savaştıkları da görülmüş birşey. ancak bu dönem önemli bir savaşta yanlış safta yer almalarıyla son buluyor: 

antiocus hierax, bizim az önce bahsettiğimiz 1. antigonus soter'in torunu. bu sıpa babası ölünce anadolu'ya hükmetmek adına abisi seleucus ıı callinicus'a karşı isyan ediyor. 235'te ancyra savaşı'nda da abisini yeniyor. lakin anadolu'ya tek talip olan kendisi değil. bergama kralı attalus, bir ton yunan'ı ardında toplayıp mö 229'da harpasus savaşı'nda antiochus hierax'ı yeniyor, antiochus hierax da götünü toplayıp mezopotomya'ya kaçıyor. attalus'a da ortada dımdızlak kalan galyalılara bir daha kendi topraklarını yağmalamasınlar diye iyi bir ders vermek istiyor. neticesinde 232 yılında galyalıları galatya'dan çıkamayacak kadar zayıflatıyor. bu olay hellenistik şehirlerde yıllarca kutlanıyor ve helenistik sanatta "ölen galyalı*" teması yıllarca popüler kalıyor. ancak yine bilgilerimize göre attalus sonraki savaşlarında galyalıları ordusuna kiralayacak kadar da işini bilen bir hükümdar.

özellikle bu dönemden itibaren galatya diğer devletler tarafından tanınan bağımsız bir güç unsuru oluyor.

burada savaşlara ara verip keltler'in devlet düzenleri ve inançlarına dair bir açıklama yapalım. az önce bahsettiğimiz kabilelerden tectosageler'in merkezi ancyra, yani bildiğimiz ankara. tolistobogii'ın merkezi pessinus, bugün eskişehir'in güneybatısında ballıhisar köyü bu şehrin üzerinde kurulmuş. trocmii'nın merkezi de tavium, yozgat'ın batısındaki büyüknefes köyünün yakınlarında bulunuyor. bunun dışında barındırdıkları azınlık kabileler de var. aigosageler truva-çanakkale civarında; dagutenii günümüzdeki bursa-orhaneli civarında; ınovanteni porsuk çayı ve sakarya nehri arasında; okondianii akşehir gölü'nün kuzey doğusunda yaşıyor. bir de nerede yaşadıkları bilinmeyen rigosageler var.

yunan tarihçi strabo'ya göre yönetimde 3 kabile 4'er kanton'a ayrılmış durumda ve bu 12 kantonun her biri bir şef/tetrark tarafından yönetiliyor. her şef'in bir generali ve bir yargıcı var. şef'in hükmetme yetkileri cinayet suçu dışında sonsuz. ancak cinayet suçu işlendiğinde bütün kantonlardan 300 kişilik bir jüri oluşturuluyor ve verilecek cezayı jüri belirliyor. bu mahkeme ankara'nın 20 mil güneyinde "drunemeton" yani "kutsal meşe" ismini verdikleri bir bölgede toplanıyor. drus meşe, nemeton da kutsal yer demek.

ilerleyen dönemde galatlar, sonucunda bağımsız devletlerini kaybedecekleri bir ittifaka girişiyorlar. bu sefer anadolu üzerinde hüküm iddiasında bulunan son selecuid kralı 3. antiochus(yüce antiochus)* tarafında yer edip roma'yı karşılarına alıyorlar. eh, roma ağızlarına sıçıyor haliyle. sonraki dönemlerde pontus hükümdarlarının süregelen baskısı altında iyice zayıflayan galyalılar en sonunda hesabı tutturuyor ve yatırımı doğru yere yapıyor. mithridatik savaşlar sırasında pontus kralı 6. mithridates'e karşı roma ile ittifak kuruyorlar. mö 63'teki bu zaferin neticesinde bitinya-pontus bir roma eyaleti olurken galatya roma'ya bağlı bir krallık haline geliyor. roma bölgedeki geleneksel yönetimi değiştirip 12 şef/tetrark yerine 3 tetrark atıyor. bunlardan biri, halihazırda tolistobogii kabilesinin başı olan deiotarus. bundan sonraki kısımda bu önemli galatya hükümdarı üzerine odaklanacağım.
***3. antiochus'un 2000 yahudi aileyi ankcyra'nın da dahil olduğu galatya, likya ve frigya bölgesine yerleştirdiğini ekleyelim. anadolu'ya yahudiler ilk bu dönemde geliyor.***

deiotarus, mithridatik savaşlarda roma konsülü pompey saflarında savaşmış, öne çıkan bir hükümdar olaraktan roma'nın sevgisini kazanıyor ve bahsettiğim üç tetrarktan biri olmakla kalmayıp kendisine galatya kralı ünvanı veriliyor. bu dönemde dengeleri değiştirecek önemli bir hadise cereyan ediyor. triumvir'lerden yani roma'yı pratikte yönetmekte olan ittifak halindeki üç büyük isimden biri olan crassus'un ordusu mö 53'te harran savaşı'nda yeniliyor ve crassus boğazından eritilmiş altın akıtılarak idam ediliyor. bu olayların ardından roma karışıyor. mö 49'da julius caesar'ın rubicon nehrini geçmesiyle açık bir iç savaş başlıyor. caesar'ın karşısında da hayattaki diğer triumvir olan pompey var. ve bilin bakalım deiotarus bu savaşta hangi safta yer alıyor?

mö 48'de pharsalus savaşı'nda pompey kesin olarak yeniliyor ve mısır'a kaçıyor. bunu fırsat bilen 6. mithridates'in oğlu pharnaces babası'nın kaybettiği toprakları geri almak için pompey'in geride bıraktığı roma ordularını deiotarus'un müttefik olarak yer aldığı nicopolis savaşı'nda ayriyeten yenilgiye uğratıyor. bu kötü düşüşten sonra allah deiotarus'un yüzüne bakıyor. pompey'in suikaste uğramasından sonra roma'nın tek yöneticisi olan caesar mısır'dan anadolu'ya geldiğinde deiotarus'un af talebini kabul ediyor ve onu tekrar kral ilan ediyor. hem bununla da kalmayıp ardına da bir dolu ordu verip pharnaces'in üstüne geri yolluyor. deiotaros pharnaces'ten öcünü alıp tekrar roma'nın dostu haline geliveriyor. julius caesar'ın kalan kısa hükümdarlığı döneminde diğer galat prensleri bu "kral"ı alt etmek adına sezar'a mızmızlanıyorlar, topraklarının bir kısmını elinden alıyorlar. hatta sezar'a suikast düzenlemek gibi bir iftira dahi atıyorlar. sezar da bu konuya yönelik -ve tarihin bize haksız olmadığını gösterdiği- endişesinden dolayı ciddiye alıyor bu iddiayı. ancak sonrasında cicero sezar'ı deotaros'un masumiyetine ikna ediyor.

peki ben bunları niye yazıyorum? bu galatya kralı deiotaros dediğimiz adam roma cumhuriyeti'nin en büyük krizlerinin ve en büyük adamlarının tam ortasında yer edecek kadar önemli bir herif de ondan! barbarlığı falan kalmamış artık galatların yani.

neyse efendim sezar öldü mü ıssız roma kaldı mı? bu sefer romayı ikinci triumvirler denilen ekip yani antonius, octavius ve lepidus yönetmeye başlıyor. bu dönemde marcus antonius deiotaros'a sezar döneminde prenselere verilen toprakları iade ediyor, yani roma'nın yönetimi değişse de sevgisi ve desteği değişmiyor. lakin deiotaros, kendilerini imparator ilan eden brutus-cassius ittifakıyla beraber antonius-octavius'a yani triumvirlere karşı savaşmaya ikna oluyor ancak antonius-octavius'un brutus cassius'u gömdüğü philippi savaşından sonra saf değiştiriyor, roma da bunu bir sadakat işareti olarak alıyor ve sorun çıkmıyor.

gelelim deiotarus'un hayatının sonlarına. efendim bu arkadaş atalarının dedelerinin düşmanı 1. attalus'un torununu olan bergama kralı 3. attalus'un kızı berenice ile evleniyor, bu evlilikten adobogiona isminde bir kızları oluyor. o sırada bu adamın bir de brogitarus isimli bir üvey oğlu var ve bu oğlan da romalılara verdiği rüşvet ile satın aldığı galatya kralı ünvanını kendisiyle beraber taşıyor(entrikaya gel). deiotarus brogitarus'u kendi kızıyla everiyor. bu evlilikten doğan çocukları amyntas mö 36'da galatya kralı ve trocmii tetrark'ı oluyor.*
***deiotarus'un tolistobogii tetrark'ı olduğunu hesaba katacak olursak, bu brogitarus da trocmii'ın önde gelenlerinden birilerinin oğlu olmalı çıkarımını yapıyorum, yoksa oğlu niye hem kral hem trocmii tetrarkı olsun değil mi?

deiotarus'tan bu kadar uzun bahsetmem size garip gelmesin, keza bu adamın ordusu sezar'dan sonra roma ordusuna 22. roma lejyonu olarak dahil ediliyor ve bu lejyon dağılana kadar ilk krallarınının ismiyle, legio xxii deiotariana olarak anılıyor.

mö 25'te amyntas ölünce augustus galatya'yı roma eyaleti ilan ediyor, bu eyaletin başkenti de ancyra oluyor. amyntas'ın varisi pylamenes augustus'u kutsamak adına ancyra'ya frig tanrısı men adına bir tapınak yaptırıyor. bu tapınak günümüzde hala augustus tapınağı ismiyle biliniyor. bu tapınağın duvarlarındaki res gestae divi augustus/kutsal agustus'un yaptığı işler isimli yüceltici metin günümüze kadar korunmuş durumda*. pek tutkuyla bağlılarmış imparatorlarına yani. 

(***res gestae divi augusti imparatorluğun birçok yerinde bulunan bir metin, buraya özgü değil)

efendim galatlar ikinci yüzyıldan itibaren bu toprakların helenistik kültüründe yavaş yavaş asimile oluyorlar. ancak ms 4.-5. yüzyılda yaşamış olan aziz jerome burada galatların günümüz batı almanyasında bulunan trier'de yaşayanlarla aynı dili konuştuğunu not etmiş zamanında. yani o kadar da asimile olmamışlar hiçbir zaman.

Diğerlerine Kıyasla Türklerin İngilizce Konusundaki Endişesi Yersiz mi?