TARİH 12 Şubat 2020
30,2b OKUNMA     581 PAYLAŞIM

MÖ 660'ta Sarayburnu Civarında Kurulan Roma Kenti: Byzantion

Bugünkü İstanbul'un ilk temellerinin atıldığı şehir olan Byzantion'un hikayesi.


tarihsel topografya

byzantion, yunanca kökenli bir kelimedir, latince’de ise byzantium olarak geçer. kentin adı dor kökenli bir yunan kolonisinin efsanevi reisi megaralı byzas’ın isminden gelmektedir.

byzantion kenti; i.ö. 660 civarında bugünkü sarayburnu’nda, yani promentorion bosphorion’da kurulmuştu. byzantionlu dionisios’a göre ise kent i.ö. 695’te kuruldu. vi. yy.’da miletoslu hesykhios tarafından verilmiş olan efsaneye göre ; “heros eponymos” byzas, sefere başlamadan önce yeni kuracağı kentin akıbetini delphi’deki bir kahinine danışmış ve “körler ülkesinin karşı tarafına” yerleşeceği cevabını almıştır. başta anlamsız olan bu kehanet, megaralı koloni khalkedon’a, yani bugünkü kadıköy’e ulaştığında anlam kazanacaktı. çünkü heredotos’a göre byzantion’dan on yedi yıl kadar önce yine megaralı bir koloni tarafından kurulan khalkedon kentinde yaşayanlar; yine heredotos’un yorumuna göre kehanetteki körler olmalıydılar, zira hemen karşılarındaki zengin ve stratejik açıdan çok mühim olan bölgeyi görmemiş; coğrafi ve ekonomik açıdan daha fakir olan khalkedon’a yerleşmişlerdi.

sınırları ve şekli tam olarak bilinmemekle birlikte, byzantion’un orijinal mevkii, yedi tepenin birincisinde, bosphoros ve khrysokeras, veya corno d’oro, yani haliç sularının birleştiği akra’daydı. byzantion, akropolisi ya da diğer bir deyişle yukarı şehriyle dik yamaçlı birinci tepe’nin zirvesine ve aşağı şehriyle propontis yani marmara denizi kıyılarına yayılmıştı. khalkedon ile karşılaştırıldığında, bu mevkinin sağladığı avantajlardan biri savunabilirliğiydi, çünkü boğaz ve haliç’in birleştiği noktadaki dik tepe batı hariç her yandan deniz tarafından korunmaktaydı, ki karaya bağlı batı yönüne de bir savunma duvarı yapılabilirdi. bir başka avantaj ise, promentorion bosphorion olarak adlandırılan burnun fırtınalara karşı korunaklı muhteşem bir doğal liman oluşuydu. bu dağlık burun aynı zamanda, karadeniz’den gelip boğaz boyunca ilerleyen uskumru sürülerinin limana yönelmelerini sağlayan bir bariyer görevi taşıyordu, ki bu da bereketli bir balıkçılık ortamı yaratıyordu ve byzantionluların ana gelir kaynaklarından birini oluşturuyordu. şehrin başlıca gelir kaynaklarından biri de; boğazdan geçen gemilerce ödenen liman ve geçiş ücretleriydi. byzantion kuruluşundan itibaren bosphoros’u kontrol etti ve bu, şehrin sonraki büyüklüğüne erişmesinin ana sebebiydi. tarihçi pierre gilles, yani petrus gyllius; “bosphoros, byzantion’un ilk yaratıcısıdır; byzas’tan daha büyük ve önemlidir” diye yazmıştır.

byzantion, her ne kadar bazen oligarşiler, bazen de tiranlar yani diktatörler tarafından yönetilse de, genelde demokratik bir polis, yani bir şehir-devletti. yönetim merkezi bouleterion, diğer bir deyişle meclisti ve bir de ekklésia, yani halk meclisi vardı.

kentin i.ö. vii. yy.’daki kuruluşundan septimius severus dönemine kadar hakkında hiçbir arkeolojik veri günümüze ulaşmamıştır, hayali bir rekonstrüksiyona olanak verecek kadar dahi yeterli değildir; antik byzantion’a ait tüm bilgileri yazılı kaynaklardan alırız, byzantion yazılı tarihte ilk olarak heredotos’un tarih adlı eserinin iv. kitap’ında görülür.

hakkında fazla arkeolojik veriye sahip olmadığımız arkaik dönemden sonra, i.s. iii. yy. başları kentin yapılanması açısından önem taşır. bu dönemde, antik byzantion’un gelişimine en büyük darbeyi; commodus’un öldürülüşü ardından başlayan, pescennis niger ile septimius severus arasında çıkan taht kavgası vurur. imparator septimus severus (193-211) şehri ele geçirmesinin ardından, pescennis yanlısı byzantion’u önce ceza amacıyla yıktırmış, sonra yeniden yapılandırmıştır, bu bilgiye dönemin sikkeleri sayesinde ulaşırız. ayrıca vi. ve x. yy.lar arasında yazılmış olan kaynaklar byzantion’un şehircilik açısından bu yeni gelişimini septimius’a mal ederler; buna göre imparator agora’yı yani tetrastoon’u revaklarla çevirerek yenilemiş, zeus tapınağı'ndan adını alan zeuksippos hamamı’nı, dış mahahallede bulunan kaminia hamamı’nı, akropol sınırları içerisindeki aphrodite, artemis, athena ve poseidon tapınaklarının yanına bir apollo helios tapınağı yaptırmıştır. ayrıca, silah meydanı yani strategion yenilenmiş, bir tiyatro, kynegion yani amfitiyatro, agorayı şehrin kapısına bağlayan revaklı bir stoa ve bu kapıyı içine alan yeni surları yaptırmıştır. kimi kaynaklarda septimius severus’un portiki olarak anılan bu revaklı stoa, daha sonra konstantinopolis’in mese yolu'nun bir bölümünü oluşturacaktır, yani osmanlı döneminde divan yolu olacak olan şehrin ana aksını belirleyecektir. bugün sultan ahmed camii’nin hemen önünde bulunan hippodrom da septimius severus’a maledilir, ancak yine yazılı kaynaklardan öğrenildiği kadarıyla imparator, hippodrom tamamlanmadan ölmüştür. anıtsal yapılardan günümüze gelen izler de oldukça azdır, ancak kaynaklarda adı theatrum majus olarak geçen tiyatro, olasılıkla topkapı sarayı mutfaklarının altındaki yamaçlarda yer almaktaydı, bu bilgiye 1959 yılında yapılan kazılarda bulunan on bir parça mermer tiyatro oturma sırasına dayanarak ulaşıyoruz. hippodrom’un güneyinde yapılan kazılarda ise zeuksippos hamamı’na ait olduğu sanılan bazı parçalar bulunmuştur ancak bunların konstantinos dönemi yenileme ve süslemesine ait parçalar olduğu düşünülmektedir. bunların yanında şehrin değişik yerlerinde bazı yapı kalıntıları, heykel parçaları ve seramik parçaları bulunmuştur. bu belirsiz izlerin yanında günümüze ulaşan ve hala ayakta olan tek eser gotlar sütunudur. yazılı kaynaklarda ender rastlanmaktadır, bu sebeple eserin kimliği tam olarak tespit edilebilmiş değildir.

kentin büyük konstantinos ile yeniden doğmasından evvelki yapısı ve eserleri bugün hala tam olarak çözümlenebilmiş değildir. septimius severus dönemine ait arkeolojik veriler belirsizdir ve şehrin topografyası, özellikle de surlar hakkında fazla bilgi vermezler. ancak roma dönemi surları hakkında, tarihçi zosimos’tan öğrendiğimiz kadarıyla, vi. yy. başlarında artık neredeyse yok olmuşlardı.

antik byzantion’a ait diğer kalıntılar muhtemelen bizans konstantinopolis’inin anıtları ve harabeleri altında gömülü kaldılar. konstantinopolis ise önce osmanlı yapılarının ve sonra da modern istanbul’un binalarıyla örtüldü.

nekropolis

bugün kentin akropolisi kadar ehemniyetle araştırılması gereken nekropolisi, tipik bir antik kent özelliği olarak surdışında bulunmaktaydı. i.ö. vi. yy.’a kadar dayanan ve kentin ilk mezarlığı olduğu düşünülen nekropolis, iv. yy.’dan itibaren batıya doğru genişledi. mezarlık alanı, ayasofya civarından başlamakta, batıya doğru az çok trakya caddesi'ni takiben devam etmekte, antik şehrin surları boyunca marmara ve haliç’e doğru çatladıkapı ve sirkeci civarına yayılmakta, buluntuların yayılışına bakılırsa çemberlitaş ve beyazıt gibi yüksek ve müsait sahada gömü yoğunluğu artmakta ve genişlemektedir. bu doğrultuda, araştırmalara göre byzantion kentinin nekropolisi, süleymaniye, laleli ve beyazıt üçgeninde en fazla buluntuyu vermektedir.

buluntular

istanbul arkeoloji müzesi’nde segilenen en ilginç eserler, kentin nekropolisinden çıkarılmıştır; mezar stelleri, lahitler ve adak stelleri olarak gruplandırılabilecek bu eserlerin en eskisi i.ö. iv. yy.’a tarihlenmektedir. eserlerin önemli olmasının başlıca sebebi, üzerlerinde bugün bize byzantion dünyası hakkında sosyo-ekonomik ve sosyo-kültürel bilgiler veren kabartmaların bulunuyor oluşudur.

i.ö. iv. yy.’dan, i.s. iii. yy. sonlarına kadar tarihlenen stellerin konstantinopolis surları içerisindeki buluntu yerleri; hippodrom'un batısı, ayasofya civarı, yerebatan, divanyolu-ticarethane sokağı, ishakpaşa, sultanahmet, nakilbent camii civarı, sirkeci, cağaloğlu, çatladıkapı, gedikpaşa, çemberlitaş, çarşıkapı, kantarcılar, beyazıd çevresi, üniversite merkez binaları temelleri, süleymaniye, vezneciler, ordu caddesi, laleli, büyük reşid paşa caddesi, koska, şehzadebaşı, saraçhanebaşı, fatih, unkapanı, etyemez, haliç feneri, balat, çapa, kocamustafapaşa, yedikule’dir. konstantinopolis surlarının dışına bakıldığında ise; galata tarafı, beyoğlu, nişantaşı, eyüp tarafı; ayrıca yeniköy, bahçeköy, bakırköy, çatalca ve terkos taraflarından buluntular karşımıza çıkar.

surlar içerisinde ele geçen buluntuların yayılışı göz önüne alındığında, stellere ilk bizans surlarının bulunduğu ayasofya civarında başlayıp batıya doğru muhtelif yerlerde rastlanıldığını, ve beyazıt’ta stellerin bulunduğu sahanın birdenbire genişleyerek yayıldığını ve fazla miktarda ele geçtiğini görüyoruz. bu civardan çıkan tüm eserler nekropolis’in muhtelif noktalarından ele geçmiştir. burası sarayburnu’nda kurulan byzantion’un kendi nekropolüdür, daha uzaktaki buluntular şehre en yakın küçük iskan yerlerinin mezarlıklarına işaret eder, ve bize dönemin yerleşim haritası hakkında bilgi verir.

Kadıköy'e Neden Körler Ülkesi (Khalkedon) Deniyor?