FELSEFE 28 Ağustos 2018
17,8b OKUNMA     677 PAYLAŞIM

Noam Chomsky ve Michel Foucault'nun Dil Konusunda Birbirinden Farklı Düşünceleri

Dil bilimci/filozof Noam Chomsky ile düşünür/sosyolog Michel Foucault'nun zamanında pek çok münazara yaptığı, fikirlerini karşılaştırdıkları malum. Dil konusunda ise ince farklarla ayrışan şekilde düşünmüşler.
Foucault/Chomsky

dil, chomsky'nin insan doğasının yaratıcılığının doğal bir yansıması, foucault'nun ise bilginin farklı alanlarını tamamını yöneten bilinçsiz kurallar bütünü olarak çözümlemeye çalıştığı olgudur.

biri özneyi yerin dibine soktuğu için ikisi birbirine "zıt" olarak tanımlansa da, bu fikirlerin ortak bir noktada buluşturulmaları mümkün olabilirdi. aslında; foucault'nun insan beyninin engelleri ve sınırları yüzünden evrensel hakikati kolaylıkla göremediği lakin görmeyi "amaçladığı" fikrinin, chomsky'nin yaratıcılık merkezli dil felsefesinin temel taşı olarak değerlendirilebilmesi gerekirdi, tabi bu bakış açısı ancak dili salt bir komünikasyon aracı olarak görmekten çıkıp aynı zamanda bir "düşünce aracı" olarak tanımlamayı kabul etme zemini üzerine inşa edilebilirdi. 


foucault'nun "bilgi ağı" anlayışı hoş detaylar üzerine kurulu

bilimsel devrimlerin neden olduğu fikir transformasyonlarını sadece eski önyargıların "yıkımı" olarak açıklamıyor, yeni bilginin ortaya çıkarken bazı şeylerin "gizlendiği" bir "ağdan" söz ediyor ve chomsky'nin yaratıcılık kavramını bunun üzerinden eleştiriyor. bu noktada "hakikat" kavramının nasıl tanımlanacağı da "dil" kavramının nasıl tanımlanacağı kadar önem arz ediyor, çünkü foucault'nun hakikatin kümülatif bir "yaratım" ile elde edilmediğini söylerken motivasyonu, eskiyi sızdıran ve yeni bilgiyi toplayan zihinsel ağları "evrensel hakikat" olarak görmeyi reddetmesi.

Fotoğraf: Andrew Rusk

chomsky'nin yaratıcılık anlayışı da çoğu zaman yanlış anlaşılıyor

chomsky'nin "yaratıcılık" dediği şey; geleneksel anlamda yaratıcılık değil. (van gogh'tan söz etmiyor.) chomsky, "bilimsel teori"nin nasıl kabul görebildiğine, ve kabul görmeden önce nasıl inşa edilebildiğine dikkat çekiyor ve bir çocuğun dil öğrenme sürecini de buna benzetiyor. (bunun locke'un tabula rasa konsepti ile uyuşmadığını söylemek mümkün)

insan aklının sınırlarına ilişkin önemli bir ayrıntı var: eğer zihnin sınırları var olmasaydı, küçük bir bilgiden gelişmiş, karmaşık bilgilere erişme olanağı var olamazdı. foucault ve chomsky bu paydada birleşiyor, fakat foucault bunu "insan doğası" olarak yorumlamayı kabul etmiyor. bilimi mümkün kılan düzenlilik ve baskı sisteminin, insan zihni dışında nerelerde bulunabileceği üzerinde de düşünüyor, ki bu, yalnızca "dilin ortaya çıkışı"nı çözümlemede değil, bilincin ortaya çıkışını çözümlemede de; can alıcı bir detay olabilir benim nazarımda.

Michel Foucault ve Noam Chomsky'nin, İnsan Doğası Üzerine Yıllar Geçtikçe Efsaneleşen Sohbeti