Nobel Ekonomi Ödüllü Psikolog Daniel Kahneman'a Göre Bizi Asıl Mutlu Eden Şeyin Formülü
mutlu olmak istediğimizi düşünürüz. oysa 2002 nobel ekonomi ödülü sahibi bilişsel psikolog daniel kahneman'a göre çoğumuz aslında başka bir amaç için çalışıyoruz.
makale
kahneman mutluluk ve tatminin birbirinden farklı olduğunu ileri sürmektedir. mutluluk kendiliğinden ortaya çıkan ve geçici olan anlık bir deneyimdir. tatmin ise uzun vadeli bir duygudur, zaman içinde oluşur ve hedeflere ulaşmaya ve hayran olduğunuz türde bir yaşam kurmaya dayanır. kahneman, ekonomist tyler cowen'ın sunduğu 19 aralık tarihli "conversations with tyler" podcast'inde, bir hedef doğrultusunda çalışmanın diğerini deneyimleme yeteneğimizi zayıflatabileceğini açıklıyor.
örneğin, kahneman'ın gündelik mutluluğu (insanların kendilerini iyi hissetmelerini sağlayan deneyimler) ölçen araştırmasında, arkadaşlarla vakit geçirmenin oldukça etkili olduğunu bulunmuştur. ancak tatmin sağlayan uzun vadeli hedeflere odaklananlar, büyük resimle meşgul oldukları için sosyalleşmeye öncelik vermek zorunda değiller.
bu tür seçimler kahneman'ın mutlulukla iddia ettiğimiz kadar ilgilenmediğimiz sonucuna varmasına yol açtı. "genel olarak, insanların bu anlamda mutluluğu maksimize ettiklerini düşünmüyorum... insanların yapmak istedikleri şey bu gibi görünmüyor. aslında kendilerinden ve yaşamlarından duydukları tatmini en üst düzeye çıkarmak istiyorlar. bu da mutluluğun maksimize edilmesinden tamamen farklı yönlere gidiyor" diyor.
kahneman, verdiği bir röportajda, tatminin çoğunlukla karşılaştırmalara dayandığını savunuyor. "yaşam tatmini büyük ölçüde sosyal kıstaslara bağlıdır-hedeflere ulaşma, beklentileri karşılama." kahneman, paranın yaşam tatmini üzerinde önemli bir etkisi olduğunu, oysa mutluluğun paradan yalnızca paranın yetersiz olduğu durumlarda etkilendiğini belirtiyor. yoksulluk acı yaratıyor, ancak temel ihtiyaçlarımızı karşılayan belirli bir gelir düzeyinin üzerinde zenginlik mutluluğu artırmıyor. psikolog, "grafik şaşırtıcı derecede düz" diyor.
başka bir deyişle, eğer aç değilseniz ve giyim, barınma ve diğer temel ihtiyaçlarınız karşılanıyorsa, en az dünyanın en zengin insanları kadar mutlu olabilirsiniz. yine de geçici mutluluk duyguları yaşam tatmini anlamına gelmez. geriye dönüp baktığında, pek çok mutlu an yaşamış olan bir kişi genel olarak memnun hissetmeyebilir.
buradaki anahtar hafızadır. tatmin geriye dönüktür. mutluluk ise gerçek zamanda ortaya çıkar. kahneman, çalışmasında insanların kendilerine hayatları hakkında bir hikaye anlattıklarını bulmuştur. yine de, günlük olumlu duygular ortaya çıkaran deneyimlerimiz, bu uzun hikayeyi ille de ilerletmeyebilir. hafıza kalıcıdır. duygular geçicidir. en mutlu anlarımızın çoğu korunmaz - hepsi kameraya yakalanmaz, sadece gerçekleşir. ve sonra da yok olurlar.
örneğin tatile çıkmayı ele alalım. psikoloğa göre, bir seyahate çıkıp iyi vakit geçirebileceğini ancak anılarının silineceğini ve fotoğraf çekemeyeceğini bilen bir kişi, bunları öğrendikten sonra gitmemeyi tercih edebilir. bunun nedeni, daha sonra üzerinde düşünmek üzere tatmin edici anılar yaratma beklentisiyle bir şeyler yapıyor olmamızdır. aslında iyi vakit geçirmekle daha az ilgileniyoruz.
bu teori, mevcut sosyal medya odaklı kültürümüzü açıklamaya yardımcı oluyor. bir dereceye kadar, kıskanılacak bir varoluş görüntüsü sunmaktan ziyade eğlenmeyi daha az önemsiyoruz. sevdiğimiz insanlarla vakit geçirmek yerine arkadaşlarımızı ve takipçilerimizi ölçmekle meşgulüz. ve nihayetinde bu bizi mutsuz ediyor.
kahneman, mutluluğu öncelikle başkalarıyla birlikte olduğumuzda hissettiğimizi savunuyor. bununla birlikte, kısmen onun çalışmalarının bir sonucu olarak ortaya çıkan pozitif psikoloji hareketi, kendiliğindenlik ve ilişkileri vurgulamıyor. bunun yerine, kahneman'ın kendisinden kaçtığını iddia ettiği bir kavram olan hayatı neyin anlamlı kıldığını göz önünde bulundurarak daha uzun bir bakış açısı benimsiyor.
kahneman kendini şanslı ve "oldukça mutlu" sayıyor. "ilginç bir hayat" sürdüğünü, çünkü zamanının çoğunu arkadaşlıklarından keyif aldığı insanlarla çalışarak geçirdiğini söylüyor. ancak yazı üzerinde tek başına çalıştığı dönemlerin "berbat" olduğunu, kendisini "sefil" hissettiğini belirtiyor. ayrıca, kayda değer akademik başarılarına rağmen varlığını anlamlı bulmadığını söylüyor.