EDEBİYAT 11 Nisan 2017
87,6b OKUNMA     1091 PAYLAŞIM

Okurken Altı Çizilmeden Geçilmeyen Kitapların Sahibi Hakan Günday'dan Enfes Alıntılar

Türk edebiyatının dahilerinden Hakan Günday'ın kendine has yazılarından etkileyici alıntılar...


"diyebilirsin ki, bir insanı, fotoğraflarından ve hakkındaki haberlerden ne kadar tanıyabilirsin? haklısın. belki de çok az... o zaman şöyle demeliyim: seni az tanıyorum... az...
sen de farkettin mi? az dediğin, küçücük bir kelime. sadece a ve z. sadece iki harf. ama aralarında koca bir alfabe var. o alfabeyle yazılmış onbinlerce kelime ve yüzbinlerce cümle var. sana söylemek isteyip de yazamadığım sözler bile o iki harfin arasında. biri başlangıç, diğeri son. ama sanki birbirleri için yaratılmışlar. yan yana gelip de birlikte okunmak için. aralarındaki her harfi teker teker aşıp birbirlerine kavuşmuş gibiler. senin ve benim gibi.."

"...dünyada iki tür insan vardır: neden yaşadığını bilenler ve boşlukta düşenler. insanda iki tür dünya vardır: gerçek ve hayal..."

"bazen dünyanın bir kasa olduğunu düşünüyorum. tanrı'nın parasını sakladığı bir kasa. para biriminin insan olduğu bir evrendeki küçük kasa. tanrı'nın paraya ihtiyacı olduğu zaman büüyk savaşlar, felaketler, ölümler oluyor. ölenler harcanıyor. kalanlarsa faiz yaratmak için ürüyor."

''seni kim uyuttuysa onun rüyasını görüyorsun.''

"hayatta kimseye hiçbir şeyi tam olarak anlatamayacağını anlamıştı. biri için ölüm kalım meselesi olan, diğerinin gözünde toz kadardı."

"doğu ile batı arasındaki fark, türkiye'dir. hangisinden hangisini çıkarınca geriye türkiye kalır, bilmiyorum ama aralarındaki mesafe türkiye kadar, ondan eminim. ve biz orada yaşıyorduk. her gün politikacıların televizyonlara çıkıp jeopolitik öneminden söz ettiği bir ülkede. önceleri çözemezdim ne anlama geldiğini. meğer jeopolitik önem, içi kapkaranlık ve farları fal taşı gibi otobüslerin, sırf yol üstünde diye, gecenin ortasında mola verdiği kırık dökük bir binanın ada ve parsel numaralarıyla yapılan çıkar hesapları demekmiş. 1.565 km uzunluğunda koca bir boğaz köprüsü anlamına geliyormuş. ülkede yaşayanların boğazlarının içinden geçen dev bir köprü. çıplak ayağı doğu'da, ayakkabılı olanı batı'da ve üzerinden yasadışı ne varsa geçip giden, yaşlı bir köprü. kursağımızdan geçiyordu hepsi. özellikle de, kaçak denilen insanlar… elimizden geleni yapıyorduk... boğazımıza takılmasınlar diye. yutkunup gönderiyorduk hepsini. nereye gideceklerse oraya… sınırdan sınıra ticaret… duvardan duvara."

" intihar nefsi müdafaaydı. ama bunu başka birinin yapması çok daha asildi..."

"...ingilizce'deki “pain” kelimesi ile fransızca'daki “pain” kelimesini düşündü. biri “acı”, diğeri “ekmek” demekti. barbaros bunu sıradan bir tesadüf olarak değerlendirmeyecek kadar sarhoş ve yalnızdı. acı, insanın hayat tarlasında biçtiği buğdaylardan pişirdiği ekmekti. dolayısıyla sabah kahvaltısı kadar kaçınılmazdı..."

''ama ölmedim. yaşamam gerektiği için değil. sadece ölemediğim için...''

"hayat seni öyle bir noktaya getirir ki kendini sevdiklerinle savaşırken ve nefret ettiklerinle sevişirken bulursun...üzülürsün.pişman olursun.sonra biraz zaman geçer ve tersinin bu dünyada işlemediğini anlarsın..."

''belki de, seni az tanıyorum , demek, seni kendimden çok biliyorum, demektir. bilmesem de, öğrenmek için her şeyi yaparım, demektir. belki de az , her şey demektir. ve belki de benim sana söyleyebileceğim tek şeydir.''

"her şey yolundaymış gibi görünüyordu ve herkes görünene aldanmaya hazırdı. çünkü görünene aldanmak, hayatı dayanılır kılmanın ilk şartıydı."

"çünkü teknoloji, insan davranışını, ahlakını, sosyoekonomik ilişkileri, geri dönüşü imkansız kılacak biçimde değiştiriyordu. söz konusu değişim, insanlığın amacından sapmasına ve doğadışı, adsız bir türün yeşermesine neden oluyordu. insanlığın bin bir çabayla iki bin yılda yarattığı asgari ahlak, elli yolda televizyon tarafından çiğnenmiş ve on yılda da internet tarafından yutulmuştu. dokuz yaşındaki kızların babalarıyla seviştiği uzun metrajlı filmleri, yanlışlıkla bir kez görenler, gözlerini ekrandan bir daha ayıramıyordu. iletişimin internetle yaygınlaşması, bireyin suçla karşılaşmasını tesadüf olmaktan çıkarmıştı. toplum gözünde suç olan, bireyin dünyasında vazgeçilmez hale gelmişti. toplum ile bireyin arasında genişleyen ahlak farkı ikisinin de hastalanmasının temel nedeniydi. toplum ile bireyin arasına teknoloji girmişti."

"o kadar iyimserdim ki, pollyanna benim yanımda, uyuşturucu bağımlısı bir fahişe kalırdı."

"okşayan elleri ısıranlar, tekmeleyen ayakları öperler."

"bir bokluk var bu işte! bir bokluk var! ama sadece bu işte mi? asıl bokluk hayatta var. bir bokluk var bu hayatta!"

"bu cümle, yazmayı öğrendiğimin kanıtıdır. bu cümleyse, okumaya devam ettiğinin kanıtı."

"ben ağlamam, dedim kendime. kurutamam gözyaşlarımı çünkü. başlarsam duramam diye ağlamam."

 “alfabenin ilk harfi a ve son harfi z’dir. tanrı şeytanı cennetten kovduğu sırada gökyüzünde gezmekte olan kuşun isminin iskeletini bu iki harf oluşturur; anza kuşu. “çile” kelimesi ise orta amerika yerlilerinin dillerinde a ve z harfleriyle yazılır ve simgesi anza kuşudur. bu nedenle insan çile çekmeye muhtaç kılınmıştır ve cehennem insanın kaçamayacağı kaderidir.” lanet olsun.

"manzaradan değildi cam kenarını sevmesi. yanında bir insan az olması demekti. öğreniyordu derda. ne kadar az, o kadar iyi."

"düşünceler mükemmel, ancak davranışlar kusurludur."

"ve kafam il olma izni alabilecek kadar kalabalıktı."

"önemli olan, tanrının bir enstrüman yaratmış olmasıdır. insan denen bir enstrüman. ancak yarattığı müzik enstrümanını çalamayan bir usta gibi, tanrı da insandan doğru sesi çıkaramamıştır. bu yüzden, tanrı hariç bütün güçler insanı çalmış ve özellikle de şeytan en güzel melodilerini onunla bestelemiştir"


"bekliyorum yonina. bekledikçe de bileniyorum. öylesine bileniyorum ki kavuştuğumuzda bir aşk usturası okşayacak seni. kesikler içinde kalacaksın."

"ama biliyorum, izin vermeyecek insalar rahatça kendimizi yok etmemize. arkadaş olacaklar. aşık olacaklar. sırdaş kesilecekler başımıza. robinson'un bile yanına cuma'yı veren dünya, üzerinde yaşayan bütün insanları tanıştırma gibi hastalıklı bir saplantıya sahipken uzak kalmamız çok zor olacak gündüzün ve gecenin seslerinden..."

"bir kağıt ile bir kalem duruyordu yerde. oturdum yatağa. çırılçıplak. bir derim vardı üzerimde. bir de dövmelerim."

"bir sabah hayallerimden uyanip hicbirsey hatirlamayacagim"