Okurken İnsanın Yüreğinden Bir Parçayı Söküp Alan 17 Ağustos Depremi Hikayesi
sene 1999, depremin olacağı gece yani tarihler de 17 ağustos'u gösteriyor (ya da 16 mı bilemiyorum şimdi) o tarihte ben 7, kardeşim ise 2.5 yaşında. yalova'da anneannemlerin yazlığında tatil yapıyoruz, yazlık dediğime bakmayın 5 katlı binalardan oluşan, tam denizin dibinde bir site; adı da yüksel sitesi oraları bilenler hemen çıkaracaktır zira.
annemle babam boşanma kararı almışlar ben tabi bir şey anlamıyorum, "iyi takılın işte ben yüzmeye gidiyorum" kıvamındayım. gerçi annemin gözlerini aça aça canhıraş bir şekilde olanları bana en az zarar verecek şekilde anlatmaya çalışması hala aklımda. nasıl aklımda olmasın, ona dair hatırladığım nadir şeylerden biri.
depremden 3 gün önce babam da geliyor, beraber yüzüyoruz ediyoruz sonra tam deprem gecesi işleri dolayısıyla o ankara'ya gidiyor biz kalıyoruz. annemin de planı ertesi gün ankara'ya gidip boşanma işlemlerini başlatmak. öldüğünde çantasından alay edercesine 18 ağustos tarihli otobüs bileti çıkıyor zaten. neyse. bu arada babam da şurada baba başlığında anlattığım gibi biri işte.
kardeşim dünyanın en mülayim çocuğu, benim aksime dünya olgunu. 2.5 yaşında çocuk koskoca bir adam gibi davranıyor, ağladığı görülmüş iş değil. öyle değişik bir çocuk. mesela çocukluğun verdiği kıskançlıkla ona yapmadığım eziyet kalmamıştı ama bir kere olsun ne şikayet etmişti ne de ağlayıp zırlamıştı. bir gün hariç; kardeşim deprem gecesi ortalığı birbirine katmış, saatlerce ağlayıp eve girmek istememişti. belki de hissetmişti bilmiyorum. annemse bağıra çağıra sokmuştu onu içeri. çocukcağızın ağlayışları da göçük altındayken sesi titreyerek "anne" diye bağıran komşu kızın sesi gibi kulaklarımda.
normalde annemin yanında duvar kenarında ben yatıyordum, o gece kardeşim huysuzluğun cılkını çıkarmış annemle beraber uyumak için ortalığı yıkmış, bütün siteyi ayağa kaldırmıştı. normalde de hayatta yerini vermeyecek ben nasıl olduysa "aman iyi be yat" diyip onunla yer değiştirmiştim.
sonuç: yattığım yerin tam yanındaki kütüphane üzerime devrilen bacayı engellemişti, ben kurtuldum. annemle kardeşiminse üzerine direkt duvar düşmüş, kurtulamadılar. ve ben canı gönülden inanıyorum ki el kadar velet, yüzünü bile sadece fotoğraflardan hatırlayabildiğim kardeşim bilerek, isteyerek, bilinçli bir şekilde beni kurtardı. senin yaşayacak çok şeyin var dedi.
haklıydın be minik dana, o kadar çok şey yaşadım ki sıkıntısıyla mutluluğuyla. hani milyonlar verseler başka birinin hayatına değişmem, tek bir anı kırıntısından dahi vazgeçmem. sadece bazen merak ediyorum biliyor musun, çıldırırcasına merak ediyorum yaşasaydın nasıl biri olurdun. bi de seninle şöyle saç baş giriştiğimiz bir kavga bile edemeden gittin ya kızıyorum biraz sana.
teşekkür ederim kardeşim, sırf bir gün kavga edebiliriz, belki ben senin hoşlandığın kıza burun kıvırırım, belki kıyafetlerini giyerim, belki beraber kahvaltı yaparız umuduyla öbür dünya inancımı canlı tutmaya çalışıyorum