SİNEMA 18 Mayıs 2020
121b OKUNMA     724 PAYLAŞIM

Olmasaydı, Son 20 Yılın Türk Filmlerinin de Olmayacağı Yönetmen: Guy Ritchie

Türk yapımı gişe filmlerinin, tarzını kopyalamaktan helak olduğu yönetmen Guy Ritchie'yi tanıyalım ve nasıl ilham verdiğini anlayalım.

orijinal guy ritchie, muhteşem filmler çeken kendine özgü bir sinema dehası ve kurgu ustasıdır. ama şöyle bir konu var:

(bkz: türk sinemasında guy ritchie şablonu)

(bkz: türk sinemasında guy ritchie dönemi)

eğer bu adam olmasaydı son 20 yılda çekilen türk filmlerinin yüzde ellisi olmazdı herhalde. günümüzde artık aklı başında herkese gına getiren türk filmi şablonu var ya hani şöyle bir şey:

- her biri birbirinden tuhaf, korkutucu ama bir yandan da komik büyük mafyalar,

- bunların filmin başlangıcında bir anlık görüntüsünün dondurulup pastel hale getirilerek özelliklerinin anlatılması,

- tesadüfen veya kendi hallerinde çakallık yapmaya çalışırken kendilerini devasa ve karmaşık olayların içinde bulup istemeden büyük suçlara karışan alık bir kişi/grup,

- arka planda eski zamanlardan kalma hareketli şarkılardan oluşan adeta dj listesi gibi bir soundtrack,

- olayların yavaş yavaş çığırından çıkması, ve en beklenmeyen karakterin en kapsamlı planı yaptığının sonradan ortaya çıkması vesaire vesaire...

Lock, Stock and Two Smoking Barrels

son yirmi yıldır türk sinemasını esir alıp aile filmlerinde bile ortaya çıkan "olaya mafya karışması", "korkutucu ama komik ve egzantrik mafya liderleri", "zengin olmak için suç işlemeyi planlayıp ellerine yüzlerine bulaştıran arkadaşlar" temaları bu elemanın filmlerinden birebir alıntıdır.

hatta öyle ki çoğu filmde ritchie rich abinin filmlerindeki efektler, müzik ritmleri, kamera açıları hatta benzer mekanlar birebir kullanılır. buna çoğu kişinin son dönem türk sinemasının efsanesi dedikleri ve absürd komedi örneği sanılan bütün o dandik filmler de dahildir (absürd komedi öyle bir şey değil zaten). en popüler ünlülerin oynadığı birbirinden bağımsız ama guy ritchie filmlerinin kötü birer kopyası olan bu filmlerin övülmesi ise utanç sebebidir. inanmazsanız guy ritchie'nin bütün filmlerini seyredip sonra türk sinemasından son 20 yıldaki "eğlenceli tiplerin suça/mafyaya karışması" temalı filmleri seyredin, hatta aile komedi filmleri diye yutturulanları da seyredin neredeyse sahnesi sahnesine çalıntı olduğunu görürsünüz.


nasıl ki john carpenter habersiz olarak yeşilçam filmlerine soundtrack yaptıysa, yani adamın kendi filmleri için yaptığı müzikler ondan habersiz/izinsiz/telifsiz olarak yeşilçam'da kullanıldıysa, guy ritchie'nin film şablonu da son 20 yılda türk sinemasındaki bütün yeteneksiz ünlülerin çaldığı bir kaynak olmuştur.

işin daha da tuhafı guy ritchie'in her filminde mutlaka bir türk muhabbeti geçmesidir. kalp kalbe karşıdır mı diyelim ne diyelim bilmem ki...

not: niye guy ritchie de quentin tarantino değil derseniz, tarantino'nun tarzı bu yeteneksizler için fazla vahşi kaçıyor herhalde, ne bileyim.

Laf açılmışken, kendisinin kariyerini iyice bir tanıyalım

guy ritchie özgün tarzını daha ilk filminden yaratıp, zenginliğe ve üne kavuşmasına rağmen hala underrated olan bir yönetmendir.

oynattığı bazı oyuncular gibi (jason statham, vinnie jones) kendisinin de debut filmi olan lock, stock and two smoking barrels filminde, daha ilk işi olmasına rağmen ilk işinin ağırlığı altında ezilmemiş; ilerideki kariyerini uzun bir süre bu tarzda devam ettirecek kadar özgün bir yapıt ortaya koymuştur. bu kadar başarılı bir filmden sonra kartlarını doğru oynamış, doğru oyuncular, doğru yapımcılar, doğru hikaye gibi etkenlerle snatch ortaya çıkmış, bu film ile tarzının üstüne fazlasıyla koyarak devam etmiştir. aşağı yukarı benzer konuları alıp, hepsini birbirinden farklı çekmek -özellikle aynı tip karakterlerin olduğu filmler olmasına rağmen- çok az yönetmenin becerebildiği bir olay. guy ritchie ise bunu sadece iki filmle değil, daha sonra çektiği revolver ve rocknrolla ile dört filmle başarıyor. bunu iki filmle yapmak bile üstün başarı isterken, dört filmle yapmak çok farklı meziyetler ister.kendisinin yeteneğinin yanı sıra ingiliz doğması da kendisi için büyük şans. çünkü bu kadar orijinal tiplemeler ancak ingilizlerden çıkabilirdi.

tabi kendisinin kötü işleri yok mu, tabii ki var. swept away gibi bir faciayı da filmleri arasında bulunduruyor, ancak kendisini mazur görmek gerek. kariyerinin ilk beş yılında olan bu filmi yavuklusu madonna için çekmiş diyerek, karısına kıyak yapmış diyip geçmek lazım. madonna gibi bir kadınla evliyken onun istediklerini yapmamak biraz yürek ister sanki. güzel bir konuya sahip olan bir filmi batıracağına, böyle bir romantik film remake'i batırması hepimizin hayrına.

Swept Away

swept away faciasından sonra revolver gibi bana göre aşırı kaliteli bir film çeken guy ritchie, bu filmi ile garip bir şekilde eleştiriliyor. kendisinden beklenen tarza az çok psikolojik öğeler ekleyip tarzına eklemeler yaptığı bu film, underrated bir adamın en underrated filmi olabilir. ortalamanın çok üstünde aksiyon filmleri çeken bir adam olan guy ritchie, bu filminde bağımsız sinemaya benzedi diye aksiyon severlerden eleştiri alıyor, bağımsız sinemacılardan da filmin o tarzda olmaması yüzünden eleştiri alıyor. zaten bundan sonra da guy ritchie abimiz hiç o toplara girmeyerek, rocknrolla'da her zamanki olayları karıştırıp sonra eğlenceli bir şekilde çözme formülünü yine uygulayıp, benzer yapıdaki filmlerini uzun bir süreliğine bırakıyor. tarzından uzaklaşmasında modern dünya sinemasının şeytanı olan, ocaklara incir ağacı diken, zalım warner bros parmağı var.

güzel yapımlar çeken, ingiliz sinemasının kaliteli isimlerinden biri haline gelen guy ritchie'nin hayatına rocknrolla'dan sonra yukarıda belirttiğim gibi warner bros şerefsizi giriyor. nice yiğit yönetmenleri yok eden, parasını kazansa da serileri rezil rüsva eden, hatta son zamanlarda hem yönetmenleri, hem serileri rezil eden, üstüne gişede hayvan gibi zarara ugrayan kahpe warner bros; başta şaşırtıcı olarak doğru yönetmen ve doğru seriyi birleştirmeyi başarıyor. sherlock holmes gibi olayların sona doğru şaşırtıcı bir şekilde çözüldüğü, ingilizliğin tavan yaptığı bir seriyi, guy ritchie gibi birine emanet etmek yapılabilecek en doğru iş. zaten çektiği iki sherlock holmes filminin doğru kimyayı yakaladığı bariz.

Rocknrolla

fakat hayın warner bros durur mu, bundan sonra asıl yüzünü gösterip guy ritchie'yi dibe çekmeye çalışıyor. the man from u.n.c.l.e filmini "al bunu sen çekersin kanka" mantığında en son guy ritchie'ye iteleyip, gişedeki başarısızlığı oyunculara ve guy ritchie'ye yıkmaya çalışıyor. her ne kadar güzel bir film de olsa, guy ritchie'nin tarzını en az yansıtabildiği film bu filmdir. başkası çekse daha çok övgü alacak bir filmken; guy ritchie'nin tarzına tam anlamıyla oturamamış, ortalama üstü ancak guy ritchie sinemasında ortalama altı olan bir film ortaya çıkmış. guy ritchie çerezlik aksiyon filmi çeken bir adam değil, aksiyon görüntüsünün yanında ileride de izlenebilecek kaliteli yapımlar ortaya koyan bir yönetmen. böyle bir yönetmene bir daha açıp izlenmeyecek bir film çektirmek de ancak allahsız warner bros'a yakışır.

kariyerinin en son king arthur'dan sonraki filminin kötü olursa şaşırtmayacak, iyi olursa da şaşırtmayacak halde olması kendisinin onca yıldan sonra hala underrated olmasını açıkça göz önüne seriyor.

Sinema Tarihinin, Değeri En Bilinmeyen Yönetmeni: John Carpenter

Ebeveynler, Karantinadaki Çocukların Psikolojisi İçin Nasıl Davranmalı?