Önümüzdeki Yıllarda Daha da Sertleşecek Olan Çekişme: Netflix vs Hollywood
netflix vs hollywood... amerikan film endüstrisinde son yıllarda sürekli gündeme gelen bir tartışma.
endüstride birçok kişi "netflix versus hollywood" olarak adlandırıyor ancak asıl tartışma netflix, amazon, hulu ya da disney+ gibi streaming platformlarının hollywood'a etkisinin ne boyutta olduğu. bahsi geçen platformlardan en yaygın ve en popüler olanı netflix olduğu için tartışma onun üzerinden yürüyor.
tartışmanın şu aralar tekrar gündeme gelmesinin nedeni ise netflix'in önümüzdeki ay düzenlecek olan 92. akademi ödülleri'nde tam 24 adaylık çıkarması. netflix, endüstrideki etkinliğini artırdıkça tartışmalar daha da büyüyor.
netflix'e, daha doğrusu streaming platformlarına yönelik birçok suçlama var
bunların birincisi, netflix'in "sinema kültürünü öldürdüğü" iddiası. amerikan film endüstrisinde sinemaya gidip film izleme eyleminin dünyanın geri kalanından daha yaygın olması bir yana, kültürlerinin bir parçası olarak görülmektedir. film izlemeyi özel bir aktiviteye dönüştürür ve televizyon izlemekten farklı kılar. bu iddiayı öne sürenler, netflix'in sinemayla televizyon arasındaki farkı yok ettiğini ve bunun da nihai olarak sinema kültürüne zarar verdiğini iddia ediyor.
netflix karşıtı bir başka iddia bahsi geçen platformun "sinema tekniklerine zarar verdiği" yönünde. sosyal medyada da sıklıkla gündeme geldiği üzere, "netflix tarzı film çekme" teknikleri olduğunu iddia ediyorlar ve bunun teknik açıdan sinemaya zarar verdiğini söylüyorlar. örneğin filmin türü ya da konusu ne olursa olsun işin içine eşcinsellik dahil etmeleri veya tarihi olarak aykırı olsa bile siyahi oyunculara yer vermeleri gibi.
bir diğer konu streaming platformlarındaki filmlerin ödül törenlerinde yarışıp yarışamayacağı tartışması. bu konu özellikle steven spielberg ile gündeme gelmişti. spielberg, netflix filmlerinin sinema filminden ziyade "tv filmi" olduklarını, bu sebeple oscar yerine emmy ödülleri'nde yarışması gerektiğini öne sürmüştü. filmlerin teknik olarak tv filmi formatında çekildiğini ve film ödülleri için uygun olmadığını söylüyordu. şu an tartışmalar her ne kadar devam etse de netflix törenlerde yarışıyor. gerçi törenler izin vermiş olsa bile oy kullanan üyeler karşı cephe alabiliyorlar. geçtiğimiz 77. altın küre ödülleri'nin en büyük kaybedeni netflix'ti.
bunlara ek olarak netflix'in "şeffaflık" tartışmasını gündeme getirenler var. bilindiği üzere netflix bir filmi hangi ücret karşılığında telif haklarını satın alıp bünyesine eklediğini veya o filmden ne kadar kazandığını açıklamıyor. bazı oluşumların tahmini hasılat hesaplamaları var ama hiçbir şekilde resmi değil. netflix de çıkıp "evet, bu tahmin doğru" gibi açıklamalarda bulunmuyor. dahası, youtube gibi izlenme oranlarını da yayınlamıyor. bu konuya özellikle karşı. bir netflix yapımının tam olarak kaç kişi tarafından izlendiğini hiçbir şekilde öğrenemiyoruz. işte bu noktadan hareketle netflix'in film endüstrisindeki şeffaflığı öldürdüğünü ve bu yaptığının "etik" olmadığını söyleyen bir kesim var.
son olarak hollywood'un kökleşmiş film yapımcılarının bu streaming platformlarından hoşlanmadığını, zira şirket gelirlerine büyük zarar verdiği iddiaları var ancak ne netflix kesin hasılat açıkladığından ne de film şirketleri "netflix şu kadar izleyiciyi sinemadan kopardığı için biz bu kadar hasılat kaybına uğradık" tarzı açıklama yaptığından bu iddianın arkasında temel bir dayanak yok. sadece şundan emin olabiliriz: bu streaming platformları sinemaya giden izleyici sayısını azalttı.
netflix karşıtlarının iddiaları genel olarak böyle özetlenebilir.
peki bunlara karşı netflix'i savunanların iddiası nedir?
bu kadar şikayet varsa bu platformlar neden varlıklarını koruyor?
kâr maksimizasyonu ya da müşteri memnuniyeti temel neden. müşteriler bir sinema bileti parasına yüzlerce içeriğe ulaşma fikrinden gayet memnunlar ve sırf endüstri karşı geliyor diye bu kârlı alışverişten vazgeçmeyecekler. aynısı müzik endüstrisi için de geçerli. bir albüm parasına tüm müzik arşivi ellerinin altında.
streaming platformlarının savunucularının altını çizdiği diğer neden bu tür platformların korsanla mücadelede en etkili yol olduğu, müşterilerin aylık makul bir fiyat karşılığı korsandan vazgeçtikleri iddiası. tabii ki korsan tamamen bitmedi ama azaldı iddiası var.
bir başka itiraz, "hollywood'un bu streaming meselesini abarttığı" yönünde. netflix'in hollywood'un karşısında değil içinde olduğunu söyleyen bu kesime göre, netflix hollywood'un bir parçası ve dönen tartışmaların tamamı anlamsız. sonuç olarak kazanan yine amerkan film endüstrisi. zaman değişiyor, teknoloji ilerliyor ve yeni sisteme uyum sağlıyoruz diyorlar. "eğer her yeniliğe karşı çıksaydık hâlâ siyah-beyaz sessiz filmler izlerdik" görüşündeler ve streaming platformarını durdurulamaz teknolojinin bir sonucu olarak görüyorlar.
bir diğer netflix yanlısı görüş bu platformların sağladığı istihdamı gündeme getiriyor. sektöre daha fazla iş imkanı getirdiğini ve oyuncularla yapımcıların iş bulma olanaklarının çoğaldığını söylüyor.
bunlara ek olarak netflix'in "büyük şirketlerin isim/marka avantajını önlediği" görüşünü savunanlar var. özellikle bağımsız filmleri bünyesine alması, belki o filmin varlığından bile haberdar olmayanların izlemesini sağladığını, bu yüzden küçük yapımlara destek olduğunu iddia ediyorlar. aynı şekilde popülizmin önüne geçtiğini belirtiyorlar. ortada bir izlenme oranı ya da hasılatı olmadığı için netflix kullanıcıları izleyecekleri filmleri ana sayfalarında onlara önerilenlerin arasından seçiyor, "en çok izlenen filmler dalından" değil.
bunlar da netflix yanlılarının görüşleri.
ancak hepsinden bağımsız olarak bambaşka bir tartışma gündemde: streaming platformlarının gelecekteki yeri
müzik açısından baktığınızda hangi streaming platformunu seçeceğiniz şirketin sunduğu fiyata, ses kalitesine ya da uygulamanın kullanım kolaylığına bağlı. birkaç isim hariç ister apple music'i seçin ister spotify'yı, aynı arşive ulaşıyorsunuz. buna karşılık film/tv platformlarında durum çok farklı çünkü size aynı arşivi sunmuyorlar. hepsinin kendi orijinal yapımları var ve sundukları içerik değişiyor. kâr maksimizasyonu açısından düşünüldüğünde izleyici bunlardan birine ya da ikisine üye oluyor ve diğer platformların sunduğu içerikten vazgeçiyor. oysa spotify'yı tidal'a tercih eden biri böyle bir şeyle karşı karşıya gelmiyordu.
netflix piyasadaki mutlak hakimiyetini kaybediyor. geçtiğimiz aylarda kurulan disney+ sadece ilk ayında yaklaşık 20 milyon üye kazandı ve bu süreçte netflix abd'de bir milyon üye kaybetti. üstelik platformların sayısı giderek artıyor. "izleyiciyi televizyondaki reklamlardan kurtaran, daha yüksek çözünürlükte içerik sunan ve istediğini istediği an izlemesine olanak veren internet platformu" 9 dolar karşılığında makul bir değişimdi. aylık 448 dolar karşılığında da makul bir değişim mi? televizyonda her türlü kanalı izleyebilenler şimdi tüm film streaming platformlarının içeriğine ulaşmak istiyorsa tv uydusuna verdiği paranın çok daha fazlasını vermek zorunda ya da tüm içeriğe ulaşma isteğinden vazgeçecek.
abd üzerinden bazı streaming platformlarının aylık ücreti
netflix (9 dolar)
disney+ (7 dolar)
hulu (13 dolar)
amazon prime (9 dolar)
hbo now/max (15 dolar)
cbs all access (6 dolar)
quibi (8 dolar)
peacock nbc universal (10 dolar)
showtime (11 dolar)
starz (9 dolar)
epix (6 dolar)
wwe network (10 dolar)
apple tv+ (5 dolar)
eskiden içeriğin büyük çoğunluğu netflix'teyken bu tartışma yoktu ama kanallar ve şirketler kendi platformlarını açıp netflix'ten çekildikçe izleyicinin en başta elde ettiği kâr maksimizasyonu tekrar gündeme geliyor. kablolu tv yerini internet televizyonuna bırakıyor ama tüm kanallara tek tek para ödeyerek. hollywood'a etkisinden bağımsız olarak streaming platformlarının geleceğini tartışmaya açan bu kesim, uzun vadede müşteriye gerçekten kâr sağlayıp sağlamadığını sorguluyor.