İŞ HAYATI 21 Nisan 2021
83,7b OKUNMA     796 PAYLAŞIM

Orta Yaşa Gelmiş Kariyerli İnsanlar Artık Neden Eskisi Kadar Evlenmiyor?

Toplum tarafından "evlilik çağı" denen yaşa gelmiş ve iş hayatını da oturtmuş insanlar arasında evlilik oranı neden artık eskisi kadar yüksek değil? Buna dair detaylı bir inceleme.
About A Boy (2002)

otuz yaş üstü kariyerli erkeğin evlenmeme nedeni, para kazanmanın zorlaşması ama bununla beraber parayla yapılabilecek şeylerin artmasından türeyen muhtelif nedenlerdir. toplumsal cinsiyet rollerine de çok kısa değineceğim ama aynı durumun bu küçük fark dışında kadın versiyonu için de geçerli olduğunu kabul etmek gerekir.

1) toplumlar nasıl ilerler?

toplumların aslında sanayi devriminden bugüne kadar olan ilerleyişine baktığımız zaman ilerlemelerinin temel dinamosu teknolojik ilerleme ve bilimdir. ilerlemeyi bunun üzerine kurabilmek için bu alanlarla ilgilenen kişilere birtakım rahat vaatlerde bulunmak gerekecektir.

bu vaatler kimi ülkeler için toplum standardının üzerinde yaşam olanaklarına imkan veren ücretli işler, aslında kariyer yapılabilen meslekler olurken kimi ülkeler içinse rahat bir yatırım ortamı üzerinden şekillenebilecek girişim kanallarının açık tutulması olur.

yani ülkenizde geliştirdiğiniz ortam temelinde 30 bin lira maaşlı bir bürokrat da olunabilir, bir bill gates de olunabilir. bunu belirleyen şey ülkenin tarihi, kültürü, alışkanlıkları, devleti, yasaları gibi oldukça fazla sayıda faktörden oluşur.

bütün bunlar değişse de, değişmeyen şey toplumların ilerlemelerini sağlayan temel şeyin niteliği yüksek emekle niteliği yüksek yatırımın, bir nevi sermayenin, bir araya gelerek yüksek katma değer üretebilmesi ve bu üretilen katma değerin yüksekliğinin ekonomik döngüde yüksek bir difüzyon/disipasyon oranına sahip olmasıdır. bu oranı belirleyen şey ise teknolojik düzeyi ile beraber bu düzey için ortaya çıkan talebin gücünün finans kapitale çevrilebilirlik düzeyidir.

2) toplumların ilerleme momentumu nasıl değişti?

ikinci dünya savaşından sonra özellikle nükleer silahların geliştirilmesinden sonra merkez kapitalist diyebileceğimiz ülkeler, nükleer bir savaşın bütün gezegendeki hayatı bitirme potansiyelini gördükten sonra bu ülkelerde aktif bir savaş yaşanmadı. soğuk savaş, vekalet savaşları, ticaret savaşları, terör örgütlerinin kullanılması gibi birçok alanda farklı konvansiyonel savaşlar ya da gayrinizami harp gibi kavramlar askeri/iktisadi/siyasi literatürde kullanılsa da dünya nüfusunda son 60 yılda yaşanan patlamanın temelinde bu savaşsızlığın yattığını da görebiliriz.

tabii ki, dünya'nın her yeri herkes için dikensiz gül bahçesi olmadı ama devletler arası savaş ilanı gibi unsurların da artık gündemde olmadığını söylemek tuhaf olmayacaktır. çünkü önceki dönemlerde sürekli bir şekilde bir savaş yaşanıyordu. özellikle birinci dünya savaşına kadar olan dönemde yaşanan klasik cephe savaşları çok fazla sayıda ölüm getirdiği için bu aynı zamanda nüfus artış hızında da bir baskılayıcı araçtı.

dünya'nın ekonomik ve siyasi açıdan ağırlık merkezi diyebileceğiniz hiçbir noktasında ikinci dünya savaşından sonra fiziksel olarak bir savaş yaşanmadı. nükleer silahlar varlığını koruduğu müddetçe de yaşanması zor görünüyor.


bu durumda eldeki veriler üzerinden gidersek ortaya şöyle bir sonuç çıkıyor

1) toplumsal ilerleme bir şekilde nitelikli emekçi ile nitelikli sermayenin birleşimi ile mümkün olabilir.

2) nüfus arttıkça kaynak yaratımı ve yaratılan kaynağın ülkelere dağıtım süreci siyasi türbülans yaratmaya teşnedir.

3) her şeye rağmen teknoloji ilerledikçe parayla erişilebilecek olan lüksler artacaktır.

bu, ortaya şöyle kaotik tespitler çıkarıyor

1) artık kariyer yoluyla, hele hele teknik kariyer yoluyla, 40 bin lira üstü gelir elde edilebilecek işler çok azalmıştır.

2) teknolojik ilerleme sayesinde ülkeler arası teknolojik farklar açıldıkça yatırımlar üzerinden bu farkı kapatmanın maliyeti daha da artacaktır.

3) teknolojik ilerleme için gereken kaynağa ve global düzeyde liderliğe sahip ülkeler için bile bu ilerleme için gereken zaman, emek, yatırım gibi kalemler yükselmiştir.

bunun kök nedeni aslında şudur. teknolojide ilerledikçe daha ileriye gidebilmek için ihtiyaç duyulan nitelikli personel sayısı artar fakat her ne kadar vergi politikaları ile gelir dağılımı düzeltilmeye çalışılsa da yıllar içerisinde gelir dağılımı bozulur.

bu da ortaya şöyle bir sorun çıkartır. artık vergilerle bir toplumda bırakın refah kalitesini, fırsat eşitliğini bile sağlamak çok zorlaşmıştır. nitelikli emekçi yetiştirecek olan az sayıda kurum bile fırsat eşitliği için değil potansiyeli yüksek öğrenciyi bulmak için çalışır hale gelir.

bu da şöyle bir sorun yaratıyor. vergi politikasında sosyal adaleti önceleyen bir ülke bile olsanız, yaratılan refah üzerinden alınabilecek vergi miktarı üzerinden refahı toplumun geneline yaymak mevcut demografik yapı ile artık imkansızdır. bunun mümkün olabileceği tek senaryoyu bugün gelişmiş kuzey avrupa ülkelerinde görebilirsiniz. onlar da bunu artmayan nüfuslarına ve almamak için türkiye'ye taviz verdikleri mültecilere borçludur.

türkiye de yıllardır dünya üzerinde gelişen bu akımlardan etkilenmiştir. son zamanlarda bunun bedeli artan işsizlikle ödeniyor. özellikle genç işsizliği inanılmaz boyutlara kadar yükseldi. bunda inşaat odaklı yatırım tercihlerinin ciddi rolü olsa da, böyle olmasaydı bile ciddi bir kesim işsiz ve sosyal güvencesiz yaşamak zorunda kalacaktı.

çünkü teknoloji ilerledikçe ilerleyen teknolojide geri kalmamak için verilmesi gereken tavizlerde artış yaşanıyor. bu alanlarda uzman yetiştirebilmek için bile gerek iş, gerekse eğitim sırasında yapılması gereken yatırım maliyetleri çok artıyor. bu durum, günün sonunda ortaya çıkacak olan artı değerin sermayedar-emekçi-devlet arasındaki bölüşümünde birçok farklı alanda değişimi zorluyor. devletler bu değişimi istemezse yatırım alamıyor ve daha yüksek işsizlikle başa çıkmak zorunda kalıyorlar.

geçmişte bu durum böyle değildi. çünkü geçmişte teknolojik ilerleme düzeyi böyle bir seviyede değildi. teknolojik ilerleme arttıkça zengin fakir kavramları ve bu kavramlar arasındaki kültürel farklılıklar artar. zengin mercedes'e binebildiği için zengin olduğunu gösterir. mercedes ise teknoloji geliştikçe marka değerini koruyabilir.

lükslerin kabiliyeti bu kadar artarken, lükslere sahip olmanın maliyeti her geçen gün yükselirse kariyerli insanların tercihleri ne olur?

mercedes bir örnekti. aslında ülkede yaşayan onlarca insana göre bir otomobil sahibi olmak bile bir zenginlik alameti olarak görünüyor ama insanlar alıştıkları hayat standartlarının düşmesine karşı hassaslaşırlar. geçmişte mesela 12 eylül öncesinde evlenen erkeğin hayat standardı düşmezdi, hatta aksine yükselirdi.

bunun nedeni ev içi emektir. aslında son derece kıymetli bir emektir ama bundan 50-60 yıl önce niteliksiz emeğin bile değeri daha yüksekti. bunun nedeni ise teknolojik açıdan daha az gelişmiş bir dünya'da yaşanıyor olmasıydı. koskoca almanya bile kas gücüne ihtiyaç duydu.

bir de bugünden değerlendirelim. niteliksiz emek hiçbir işe yaramayan değersiz bir şey haline geldi. durum böyle olunca da, geçmişte ev içi emekle bile hayat standartlarımız yükselirken günümüzde bırak çalışmayan kadını, kariyer meslek sahibi olunmayan işlerde çalışan kadınla evlenince bile hayat standartlarında düşüşü göze almak gerekiyor.


durum böyle olunca da

a) kariyerli kadın/erkek evlenmek istemiyor.

b) evlenmek için en az kendi kadar kariyer meslek sahibi olan biriyle evlenmek istiyor.

c) evlense bile çocuk sahibi olarak ciddi bir maddi yükümlülük altına girmek istemiyor.

kısacası, yüksek refaha ulaşan hiç kimse hiçbir şekilde bu refahından ödün vermeyi sevmiyor. bunu sevmediği için de kılı kırk yararak evlenmekten kaçınıyor. ekonomi her zaman size doğru rakamları vermeyebilir.

mesela benim gibi 30'lu yaşların başındaki birisi için kariyerli insan için milletvekili maaşı temel kriterdir. kariyerinin başındaki kariyer meslek sahibi ile, 40'lı yaşlardaki için bu rakamları değişir. basit bir hesapla gidelim. bugün milletvekili maaşı 25 bin liradır.

mevcut dolar kuruna göre kabaca 3000$ etmektedir. dolardaki enflasyonu da baz alarak gitmek gerekirse bugünün 3000 doları bundan 30 yıl önce kabaca 1800$ eder. bundan 30 yıl önce 30 yaşımda bu maaşı alıyor olsaydım, şimdiye çoktan ikinci çocuğumu yapmıştım bırak evlenmeyi.

ama bugüne gelince çocuk yapmayı bırak evlenmek bile istemiyorum. çünkü para reel olarak aynı para da olsa, o parayla sahip olunabilecek hayat standartları arasında çok derin bir makas oluştu. bu nedenle reel olarak aynı ücret bile olsa 30 yıl önce evlendiğimde hayat standardım düşmeyi bırak yükselecekken, bugün aynı kalmayı bırak düşüyor. iktisadın çuvalladığı nokta da tam olarak burasıdır. reel olarak farklı zamanlarda aynı gelire sahip olan birisinin iktisadi tercihleri bambaşka bir hale gelmiş.

bu durum orta sınıfın zayıflamasıyla da açıklanabilir ama bu zayıflamanın tek suçlusu devletler ya da orta sınıf değil. bunun en temelinde aslında, teknolojik ilerlemenin devam edebilmesi için nitelikli emekçi ve nitelikli sermaye sahibine verilmek zorunda kalınan tavizin rolü var.

hadi sermayedarları devlet desteklediği için türkiye özelinde onu kıyaslamayalım. emekçiler üzerinden sorgulayalım. analitik zekaları arasındaki farkın yüksek olduğu iki bireyin bugün yaşadığı hayat standardı arasındaki uçurum tarih boyunca hiç bu kadar yüksek olmamıştır.

buradan aslında şu sonuç da çıkar. demek ki devletler yıllar boyunca nitelikli işlerden aldığı vergileri düzgün yerlerde harcamamış olacaklar ki devletin yaptığı genel harcamalarla sağladığı refah, aldığı vergiden kestiği refahın altında kalmış ki toplum bu hale gelmiş.

şimdi bunu erkek-kadın ayırmadan ele alalım

türkiye'de bugün:

1) işsiz sayısı yaklaşık 10 milyon

2) asgari ücret 2021 yılında 2825 lira

3) asgari ücretli çalışan sayısı net istihdamın %40'ı kabaca 11 milyon

4) asgari ücret ile iki katı arasında ücreti olan çalışan sayısı da kabaca 11 milyon

kabaca 32 milyon insan demektir bu. teknolojinin ve beraberinde getirdiği lükslerin bu kadar geliştiği bir çağda bu 32 milyon insan bir şekilde sosyal hayatınızda karşılaşabileceğiniz insanlar olacaktır. hiç kimseyi 32 milyon insandan izole ederek yaşatacak bir sosyal mühendislik tasarımı inşa edemezsiniz.

böyle bir toplumun içerisinde ayda en az 8-9 asgari ücret aldığınızı düşünelim. düşündük mü?

kadınla erkek arasındaki fark tam burada devreye giriyor. bu kadar geniş bir makasın içinde olan bir erkek de kadın da evlenmeden önce kafasından şu senaryoyu geçirir. ya ben olur da boşanacak olursam bunun bana maddi ve manevi maliyeti ne olur?

manevi maliyet için cinsiyet ayrımı yapmak saçma işin maddi boyutunu ele alır ve türk medeni kanunu ile beraber pratikteki boşanma davalarının gidişatına bakarsak erkek için tam bir dram ile karşılaşırız, tabi boşanma aşamasında kadın bunu kullanmak isterse. bu bahsettiğim senaryolara da çocuk ve aldatma gibi durumları dahil etmedim.

evlilik sayesinde ciddi bir şekilde hayat standardını yükselteceğiniz kadın, ortada çocuk ve aldatma gibi durumlar olmasa bile düşecek olan hayat standardından korktuğu için yasaları da arkasına alarak sizden sağlayacağı maddi getiriyle boşanma sonrasında bile sizin hayat standartlarınızı aşağıya çekmeye kanunları ve pratikteki uygulamaları göze alacak olursak devam edebilir.

her kadın bu karakterde olmayabilir. bunun aksi örneklerle de karşılaşılabilir. amma velakin pratikteki uygulama buna izin verdiğini ve çoğunlukla da kadınların bu konuda adımlar attığını bize gösterir. buradaki temel sıkıntı ise hukukidir.

beni eleştirebilirsiniz, bana kızabilirsiniz ama kadın erkek fark etmeksizin bana hak vereceğiniz noktaya geliyorum... biz ülke olarak aynı türk medeni kanunu ile yaşamaya zorlanıyoruz. size sorarak bitiriyorum o halde:

keçiören, pursaklar, sultanbeyli, konya, gümüşhane, trabzon ile çankaya'nın, oran'ın, etiler'in, antalya'nın, izmir'in aynı medeni kanun ile sosyal yaşantılarının düzenlenmesi sizce artık ne kadar mümkündür?