TARİH 23 Ekim 2024
12,8b OKUNMA     79 PAYLAŞIM

Osmanlı'da Görev Yapan Rum, İtalyan ve Sırp Kalemlerden Farklı Fatih Sultan Mehmet Portreleri

'Dış basında Fatih Sultan Mehmet' etkisi yaratacak kritikler, buyrun.

1) georgios amirutzes

fatih sultan mehmet'in trabzon rum imparatorluğu'nun teslimi sürecinde aracı olarak önemli bir rol oynamış olan georgios amirutzes, bilahare osmanlı sarayı'nda da büyük bir nüfus sahibi olmuş alim ve düşünce adamıdır. keza fatih'in yanında kendisine her türlü ayrıcalığın tanınmış olması, onun sultanın yakınlarından biri olduğunu göstermektedir. ahvalin bu şekilde olmasında dönemin veziriazamlarından mahmud paşa'nın (mahmud paşa devşirme aslından olup, meşhur zaganos paşa'nın yeğenidir) da etkisi büyüktür, zira amirutzes'in pek çok mühim rum ailesiyle yakınlığı bulunmaktadır ve eşi, mahmud paşa gibi sırp aslındandır. binaenaleyh trabzon'un ele geçirilmesinin ardından payitahta getirilen bilginlerden olan amirutzes, diğer rumlar gibi müslüman olmamış ve yine de sultanın yanındaki saygın yerini koruyabilmiştir.

bir diğer makbul-i padişah olan kritovoulos'un aktardığına göre fatih, felsefe meseleleriyle yakından ilgilenmiş ve genelde seçkin alimlerden oluşan işret meclislerine iştirak etmekten büyük keyif almıştır. bu bağlamda sultanın bilhassa stoacıları ve aristocuları tercih ettiği de bilinmektedir. ancak onun özellikle amirutzes ile olan konuşmaları daha ziyade neoplatonizm ile ilgilidir. bilindiği üzere neoplatonizm, islam tasavvufunun da kaynaklarından birini teşkil etmektedir.

öte yandan amirutzes, yukarıda da belirttiğimiz üzere hıristiyan aslından kopmamış olsa dahi iki oğlu, mehmed ile iskender, müslüman olarak yetiştirilmişler, arapça öğrenmişler ve sultanın ilgisini çeken rumca eserleri okumasına yardım etmişlerdir. örneğin; amirutzes, ptolemaios'un coğrafyasıyla yakından alakadar olmuş ve bu antik coğrafyacının eserini kullanmak suretiyle fatih için daha basit bir harita meydana getirmiştir. amirutzes'in bir oğlu da haritadaki isimlerin üzerine arapçalarını yazmış ve bilahare fatih büyük ödüller vererek ptolemaios'un eserinin de arapçaya çevrilmesini istemiştir.

başka bir rivayete göre, amirutzes'in oğlu mehmed bey, patrik 3. maximus'tan fatih için hırsitiyan dininin esaslarını anlatan bir kitap yazmasını istemiştir. bu metin günümüze dek gelmemiştir lakin sultanın varoluş felsefesine büyük ilgi duyduğuna şüphe yoktur. dönemin ruhu hasebiyle, fatih'in müthiş entelektüel seviyesi kimi çevreler tarafından "anlaşılmak istenmeyip", onu dinsiz olarak addetmek "daha kolay" bulunmuş olsa da, bu, tamamen yanlış bir çıkarımdır ve mesnetsiz bir iddiadan fazlası değildir. nitekim 2. bayezidın da babasının zındık olduğunu söyleyecek kadar ileri gitmesi de bu bağlamda değerlendirilmelidir. fatih'in ana düşüncesinin fetih alanında olup, dini bilgileri bu maksatla kullanmak istediğine dair şüphe yoktur. yine, fatih'i zehirleyerek öldürdüğü iddia edilen ve yeniçeriler tarafından parçalanarak öldürülen yahudi hekim gayetyalı yakup paşa'nın venedik balyozuna, sultanın hıristiyan olduğu hakkındaki rivayetleri iletmesi de bütün bu dedikodu ikliminin ve kara propagandanın bir sonucudur.

2) venedikli ressam gentile bellini

1477 - 1478 yılları arasında fatih sultan mehmet, venedik'ten "insan tasviri" yapmakta mahir bir ressam talep etmiş ve bunun üzerine italyan hükümeti, tanınmış ressamlarından gentile bellini'yi istanbul'a göndermiştir. payitahta gelmesinin akabinde sultanın isteği doğrultusunda pek çok eser üreten italyan ressamın günümüzde tablolarının birçoğu kayıp durumdadır. öte yandan bellini, sarayda ve dışarıda birçok insan tiplemesine eserlerinde hayat vermesinin yanı sıra istanbul'daki tarihi abideleri de resmetmiştir. 1480 yılı rodos seferi sırasında fatih, bellini'nin vatanına dönmesine izin vermiş ve hizmetleri hasebiyle kendisine pek çok iltifat ve ihsanda bulunmuştur. aynı şekilde sultan, ressamın isteği üzerine venedik doçuna hitaben bir tavsiye mektubu da yazmıştır. fatih'in ölümünün ardından bellini'nin tabloları 2. bayezid tarafından saraydan çıkartılıp kapalı çarşı'da satılmıştır. bunların içerisinde bugün dahi pek çok spekülasyona mahal veren meşhur fatih portreleri de bulunmaktadır.

3) konstantin mihailoviç bartholomaeus

sırp asıllı bir yeniçeri olan mihailoviç, fatih'in novaberda işgali esnasında küçük yaşta osmanlılara esir düşmüş (1438) ve akabinde devşirilmek suretiyle 20 yıl boyunca türk devletine hizmet etmiştir. 1463 yılına gelindiğinde ise muharebe sırasında bu sefer de macarların eline düşmüş ve serbest bırakılmasının ardından eserinin ilk kısımlarını yazacağı polonya'ya yerleşmiştir. 1475 yılında roma'ya gitmeye karar veren mihailoviç, bugün elimizde osmanlılar hakkında ilk elden yazılan en önemli ve güvenilir kaynakların başında gelen tractatus de moribus condicionibus et nequicia turcorum adlı kitabını 1480 yılında burada tamamlamıştır. osmanlı imparatorluğu'na dair birçok önemli bilgiyi aktaran eser, aynı zamanda fatih'in seferleri ve bu dönemdeki ordusu ile savaş taktikleri açısından da canlı tasvirleri içerisinde barındırmaktadır.

eseri türkçeye çevirmiş olan hocamız kemal beydilli, eser ve kapsadığı konular üzerinde etraflı bir analiz yapmaktadır. mezkur ayrıntılar, islam dini hakkında bir yeniçerinin edindiği bilgileri yansıtması bakımından mühimdir. yeniçerilerin kendi aralarında yaptıkları sohbetlerde hararetli din tartışmalarının da açıldığı açıkça görülmektedir. yine, eserde, mihailoviç'in cami vaazlarında tartışılan konuları tespit eden bölümü bilhassa dikkate değerdir. hıristiyanlar ile müslümanlar arasındaki tartışma konuları 5 bölümde canlı bir şekilde tasvir edilmiştir. "bir türk şarap içmez. ancak saray mensupları, hizmet erbabı ve bazı beyler şarap içebilmektedirler." ya da "imamın kılıçla minbere çıkışı, osmanlı toplumunda gazanın daima canlı tutulduğunun açık bir göstergesidir." gibi cümleler yukarıda bahsini geçirdiğimiz mevzuya emsal teşkil etmektedir.

eserde müslümanların hıristiyanlara karşı bakışı da mütemadiyen ön planda tutulmuştur. bunun yanı sıra devlet idaresinde adalet prensibi mihailoviç'in bilhassa üzerinde durduğu bir husustur. osmanlı yönetiminin tüm inanç sahiplerine karşı adaletten şaşmadığı önemle ve defaatle vurgulanmıştır. sosyal çürümenin ve toplumsal yozlaşmanın önündeki en önemli set olan adalet anlayışının türk devlet geleneğinin ayrılmaz bir parçası olduğunu göstermesi hasebiyle bu görüşler filhakika değerlidir.

osman gazi'den başlayarak neredeyse fatih döneminin sonuna dek yaşamış tüm osmanlı padişahları ile alakalı ilginç bilgiler veren mihailoviç'in, kendi gözlemlerinin yanı sıra halk ve asker arasında yaygın olan anonim rivayetlerden faydalandığı da aşikardır (bkz: anonim-i tevarih-i al-i osman). söz konusu anekdotlardan birkaç örnek vermemiz gerekirse:

- eşi despina'nın timur tarafından işret meclisine getirilmesini onuruna yediremeyen sultan, yüzüğündeki zehri içerek intihar etmiştir (bkz: yıldırım bayezit).

- 2. murat'ın, timur'a vergi veren bir tabi olduğu hakkındaki rivayet gerçeği ifade eder. şahruh bu bağımlılığı devam ettirmek istemiştir. büyük han (şahruh), 2. murat'a yılda harac olarak 100 bin altın ödenmesini kabul ettirmiş ve osmanlı sultanı kendisine gönderilen hilatı giymek suretiyle tabiliği kabul etmiştir. ancak osmanlı kaynaklarında harac ödendiğine dair herhangi bir kayıt bulunmamaktadır.

- ikinci kosova savaşı'na dair yazılanlar da keza ilginç ayrıntılar içermektedir. hunyadi yanoş yaşadığı hezimet sonrası dağlara kaçmıştır. mihailoviç'in bu bölümde 2. mehmet ile alakalı not da bilhassa kayda değerdir: "şehzade mehmet çabuk sinirlenmez. din konusunda mutaassıp değildir. kimseye bağımlılık göstermez. üvey annesi mara'ya karşı saygılı".

mihailoviç'in eserindeki bir diğer önemli bölüm ise fatih'in maliye politikalarına dairdir. burada özellikle defterdar tiftik sinan'ın faaliyetleri hakkında verilen ayrıntılar son derece ilginçtir. buna göre; titrik sinan, sultanın emriyle defterleri kontrol etmesinin akabinde fatih'e, 10 sene boyunca yılda 40 bin kişilik bir orduyu destekleyebilecek bir hazineye sahip olduğu hususunda teminat vermiştir. aynı şekilde, bu bölümde veziriazam mahmud paşa ile titrik sinan arasındaki çekişme de canlı ve ayrıntılı bir biçimde tasvir edilmiştir. hülasa ile paşa, 1458 baharında padişahın emrini yerine getirmek üzere sırbistan'a sefere çıkmıştır. ancak aynı yıl içerisinde hem mora hem de sırbistan'a sefer yapılması, asker arasında huzursuzluğa sebebiyet vermiş ve maliyeden sorumlu titrik sinan da bu hoşnutsuzluğu mahmud paşa'nın aleyhine olacak şekilde körüklemiştir. ancak paşanın sırbistan'daki başarıları, sinan ve onu destekleyen ağaları haksız duruma düşürmüş ve bunun sonucunda mahmud'un payitahta dönüşü sonrası titrik sinan ihanetle suçlanarak idam edilmiştir.
farklı bir nokta-ı nazar ile okuma yaptığımızda mahmud paşa ile titrik sinan arasındaki anlaşmazlık, aslında fatih döneminde devlet siyasetindeki derin görüş ayrılığını işaret etmektedir. ancak otoriter bir monark olan istanbul fatihi'ne doğrudan karşı çıkmak "mümkün olmadığından", sultanın faaliyetlerine yönelik eleştiriler dolaylı yoldan yani ona yakın olan veyahut politikalarını destekleyen kimseler üzerinden yapılmıştır. keza fatih'in ölümün ardından tahta çıkan 2. bayezid'in iktidarı (bilhassa bayezid'i destekleyen ulema ve bürokratik kanadın etkisiyle) her bakımdan 2.mehmet'in siyasetine karşı bir tepkiyi ifade etmektedir.

konuya dair daha fazla bilgi edinmek isteyenlere kemal beydilli'den bir yeniçerinin hatıratı, halil inalcık'tan fatih devri üzerine tetkikler ve vesikalar, tursun beg'den fatih'in tarihi ve franz babinger'den fatih sultan mehmed ve zamanı adlı eserleri tavsiye ediyorum.