SİNEMA 11 Mart 2024
19,8b OKUNMA     197 PAYLAŞIM

Poor Things: Özgür ve Feminist Bir Manifesto mu, Abartılmış Kostümlü Bir Porno mu?

Lanthimos'un son filmi pek çoklarınca hayal kırıklığı olarak hafızalarda yerini aldı ancak sevenler de yok değil. Bir bakalım.

poor things feminist bir eser mi yoksa male gaze'den nasibini almış kostümlü porno mu tartışmalarından aldığım keyfi filmden almadım yemin ederim. bu yönüyle uzun yıllarca nice çalışmaya referans ve makaleye de atıf kaynağı olacağa benziyor.

peki bu film feminist bir anlatı mıydı?

kadın cinselliğinin ve arzularının toplumsal normlar, erkek şiddeti, eril manipülasyon ve ahlâkçı dini düsturdan azade kılındığında ne kadar özgürce şekillenebileceğinin, kadının kendini keşfetme ve kendine varabilme yolculuğunun ne kadar başarılı olacağının bence "güya" ve yüzeysel bir tasvirini yapıyorlar bize. ve yazar, senarist, yönetmen üçü de erkek oldukları için görmedikleri, hissetmedikleri, deneyimlemedikleri bazı detaylar da varolageldiği için kadın izleyici bu grotesk seks serüvenine temkinle bakabiliyor ancak. bella'nın daha az önce diz kırmadan, yürümeyi yeni öğrenmiş "toddler" pozisyonu ile paytak paytak ilerlerken iki saniye sonra avukatla cowgirl'den doggy'ye duvardan duvara seksleşme sahnesinden irkilmeyen insan kendini bir sorgulamalı her şeyden evvel. (rıza? kendi başına yeterince kaygan bir zeminken senarist ve yönetmen yerlere bir de sabun sürmüş resmen.) hatta el arttırıyorum, bu filmi erotik bulan, örneğin bu sahneler eşliğinde mastürbasyon yapacak erkek adedini bilebilsek bize sunulan materyalin serbestiyet mi yoksa beden mi pazarladığını net olarak anlardık. ben ikincisi diyorum. seks sahneleri neden yemek sahnesinden daha fazla örneğin, insan büyürken deneyimlediği baskın duygu orgazm mı? (alkol, yemek, uyuşturucu, adrenalin? hazlar neden çeşitlendirilmemiş ve biz yarım saat filan emma stone doggy, emma stone hard, emma stone hd bombardımanına maruz kalıyoruz?)


bazıları lizbon sekanslarını ergenlik evresi zannetmiş mesela ama bella'nin yürüyüşü, konuşması bile bariz 6 yaş altını imlemekte hâlâ açık açık... beden/akıl eşitlenmesi henüz yaşanmamış, burası gayet belirgin. elinde oyuncağı ile baloncuk çıkardığı "çocuk odasından" çıkarıldığı sahneyi pozisyonlarca becerildiği sahne takip ediyor. inanılmaz rahatsızlık verici ve rıza konusu burada bence bilerek ya da bilmeyerek aşırı flu bırakılmış. "bunda istismar gören gitsin bilmem ne yapsın" diye cahil cahil yükselmeyin yani boşu boşuna. bu sekanslarda istismarı net biçimde görmek/görmemek meselesi değil ama hiç olmazsa şüphe duymak ve karıncalanmak etik olarak en normal olanı.

her neyse, filmde esas kurulduğum yerler paris sekansları zaten lizbon değil. avukatın bella ile zenci kız arkadaşına "*r*spular!" diye bağırdığı bir sahne var, bella yapıştırıyor cevabı "kendi bedenimiz üretim aracımızdır" diye. o sahnede meh olmayacak bir feminist var mıdır emin değilim. pardon postmodern paradigmaya teslim olmamış, gerçeklerle bağını henüz koparmamış bir feminist diyecektim. hem sosyalist diskur ama aynı zamanda da liberal feminizmin dünyaya armağanı olan seks işçiliği güzellemesi. vallahi meh. kazandığı para ancak hayatta kalmasına yetecek bir para ama anlatıya inanırsak bu bir güçlenme evresi. göz belertiyorum burada. ortalama farkındalıktaki bir erkek genelev sahnelerinde ne görür, bella'nın memeleri, bella'nın vücudu, pozisyonlar, fantezi türleri, garip gurup adamların yarattığı tuhaf komedi, ıvır zıvır. ortalama farkındalıktaki kadın ise bir genelev sahnesinde ekranın bir köşesinden fırlayacak şiddet sahnesi bekler, çünkü seks işçiliği şiddet, baskı, tehdit, hakaret ve istismarla birlikte gelir. genelev sahnesine sapık müşteri örümcek gibi yerde sürünüyor diye gülemeyiz mesela. endişe takip eder çünkü sahneyi. bella bu "özgürleşme ve güçlenme" dönemini gözü dudağı patlamadan, cinsel organına yabancı cisim sokulmadan, hamile kalmadan, düşük yapmadan, cinsel yolla bulaşan hiçbir hastalığa yakalanmadan (doğrusu bir std geçirmediğini de bilmiyoruz) sarı, pembe, bebek mavisi kostümlerin içinde ışıldayarak atlatıyor değil mi? ne kadar bahtlı çocuk. ya da balık gözü lens ile değil erkek gözü lens ile çekildiğindendir, kimbilir?


bella'nın haz odaklı, empatiden, bağlılık duygusundan uzak kişiliği avukat duncan'ı adeta hadım ediyor değil mi?

duncan giderek hiçleşiyor ve her seferinde daha fazla bağlanıyor bu kalpsize, halbuki başta "bana aşık olma küçüğüm" diye poz kesecek kadar kendine güvenen, womanizer bir pezevenktir. en sonunda egosu tuzla buz ediliyor. bella bu duygusuz, maceracı, atak ve gözyaşından tiksinen halleri ile bize birini anımsatıyor. birini? bir erkeği? ben bu karakter çiziminin özgür büyümüş kadın övgüsü olduğundan emin değilim. tatmin olmadım diyelim.

peki güzel şeyler yok muydu, çok, bir sürü

bella'nın kapkara, upuzun, açık bırakılmış saçları ve devasa balon kolları ile verdiği "yola gelmez" izlenim, godwin'in geğirme baloncuğu, nihilist harry'nin insan doğasına dair isabetli yorumları, bella'nın biraz para vererek yoksulluğu yok etme inancı ve fakat daha kapıdaki adamlar tarafından kandırılması ve insan eliyle iyilik fikrinin, sınıf mücadelesinin bile "çocukça" bir hayal olması aslında, bella'nın etkileşimde bulunduğu kadınların hep akıllı ve yol gösterici olması, mark ruffalo'nun oyunculuğu (hayır emma stone'u beğenmedim, overacting yapmış bence çoğunlukla), viktorya döneminin alternatif steampunk yorumu ve yaratılan eşsiz evrenin estetik görselliği. "formidable!"

sonuç olarak

karmaşık, sinik, grotesk, ikonik, alışılmadık ve fakat söylemsel olarak postmodern liberal klişelerden yakasını kurtaramamış ilginç bir çalışma olarak yorumladım. yorumlamasam olmazdı zira.