EDEBİYAT 7 Ağustos 2020
27b OKUNMA     540 PAYLAŞIM

Psikolojik Bozukluk Temasıyla İnsanı Empati Uzmanı Yaptıran Kitaplar

İnsanı akıl bahçelerinde gezintiye çıkaran farklı okumalar yapabilmek için, bir kenarınızda durması gereken psikolojik bozukluk temalı kitapları aktarıyoruz.
iStock


1) seni ben uydurdum

alex her gününü gerçeklik ile sanrıları ayırt etmek için savaş vererek geçirmektedir. doktoru, ilaçları ve kendine özgü başa çıkma yöntemleriyle ayakta kalmaya çalışırken, hastalığını herkesten gizler. farklı bir lisede yeni bir başlangıç yapan genç kızın tek isteği derslere katılıp zorunlu toplum hizmetini yerine getirmek ve tabii ki üniversiteyi kazanmaktır. ancak şizofreniyle mücadele ederken bu hedeflere ulaşmanın pek de kolay olmadığının farkındadır.yeni okulundaki ilk gününde, ilk halüsinasyonundaki çocuğa benzeyen birine rastlayınca her şey daha da karmaşık bir hal alacaktır.

2) sana gül bahçesi vadetmedim

'sana gül bahçesi vadetmedim' deliliğin, resmi tanımıyla akıl hastalığının öyküsü: deborah kimlik kavramını yitirip içine kapanmış, zengin düşlemi ve mizah duygusuyla yarattığı kendi düşsel dünyasına sığınmıştır. iki dünyanın çatışmaya başlaması, deborah'ın akıl hastanesine 'düşme'sine neden olur. bundan sonra hastaneleri, doktorları vb. kurumlarıyla toplumun 'kurtarma operasyonu' başlar. greenberg'in kendi yaşamından yola çıkarak yazdığı bu kitap, 'akıl hastalarının gizleri' üzerine pek çok ipucu taşırken, toplumun yerleşik değer yargılarına çarpıcı bir eleştiri de getiriyor, böylece normal kavramını sorgulamaya götürüyor bizi.

3) sırça fanus

parlak bir üniversite öğrencisi olan esther greenwood, 1950’lerde yayın dünyasında acımasız bir rekabetin sürdüğü new york’a büyük hayallerle gelir ve önemli bir moda dergisinde iş bulur. kapıldığı beklentilerle karşısına çıkan fırsatların yoğunluğu, masumluğunu yitiren genç kızın zamanla kaldıramayacağı bir boyuta ulaşır ve esther kendini tam bir karabasanın içinde bulur. kimlik arayışı peşinde ürkütücü bir yola giren duyarlı ve hevesli bir genç kadının üniversite yılları, erkeklerle ilişkileri, yaşadığı çöküş, intihar girişimleri ve gördüğü psikolojik tedaviler mizahi bakış açısı unutulmadan son derece içtenlikle işlenmiş.

4) karısını şapka sanan adam

somut zamanda "kayıp" olan bir insanın varlığını oturtabileceği, kendini var kılabileceği bir yer var mıdır? varlığının farkında bile olmadan kullandığımız duyularımızın küçük bir kısmını kaybettiğimizde neler olabilir? profesör sacks'tan romantik tavırlı, geniş ve açık uçlu yaklaşımlarla örülmüş "ciddi" bir kitap.
sıradan her insan için "zihinsel" bir yolculuk, nöroloji ile ilgilenenler içinse kaçınılmaz bir kitap.

5) finding audrey (audrey'yi bulmak)

audrey evden çıkamıyor. hatta, evin içinde güneş gözlüklerini bile çıkaramıyor. şey... göz göze gelmek ve bazı başka şeylerle ilgili "minik" sıkıntıları var da! aslında... ağabeyinin dev ışıklı, çok derinlikli arkadaşı linus, o kapkara güneş gözlüğü camlarının ardından audrey'nin hayatına sızmayı başarana kadar "vardı" diyelim. zira linus, aynen bir portakal dilimini andıran içten gülümsemesi, samimiyeti ve sırf audrey ile iletişim kurabilmek için yazdığı komik notlarla genç kızı evden çıkarmayı başarıyor. yani, starbucks da bir başlangıçtır sonuçta! tatlı audrey, anlayışlı ve şefkatli linus'un yanındayken en korktuğu şeyleri bile yapabileceğini hissediyor. hem, kim bilir? belki de o kara camların ardında güzel bir dünya vardır gerçekten de!

6) beyindeki hayaletler

sinir bilimin sherlock holmes'u v. s. ramachandran'ın bu kitabı, birçok nöroloji hastasının gerçek yaşam öykülerinden oluşuyor. ramachandran; hayalet uzuvlar, beden imgesi ve benliğin aldatıcı doğasına dair bulgularından bahsettiği bu kitabının her bölümünde okuru şaşırtıyor, ve birbirinden ilginç vakalar üzerinden insan doğası ve zihninin bizden sakladığı bazı yönlerini aydınlatıyor.

7) kaplumbağa kabuğunda dünya

nadir olan, sizinle aynı dünyayı gören birini bulmaktır. on altı yaşındaki aza, kaçak milyarder russell pickett’ın peşine düşmeye hiç de niyetli değildi aslında. düşüncelerini ve dünyasını ele geçiren korkularıyla uğraşmak yeterince zordu zaten. ancak bulana yüz bin dolar ödül vereceklerdi ve en iyi ve korkusuz arkadaşı daisy paraya göz koymuştu bir kere. böylece birlikte evlerinin yakın, dünyalarının uzak olduğu pickett’ın oğlu davis’in yanına gittiler.
aza çabalıyordu. iyi bir evlat, iyi bir arkadaş, iyi bir öğrenci, hatta iyi bir dedektif olmaya çabalarken bir yandan da daraldıkça daralan düşünce sarmalının içinde sıkışıyordu…

8) benim balığım yaşayacak

olur da biri size bu kitap hakkında bir şey sorarsa ona sadece yalan söyleyin. tokyo'da, katlanamadığı yalnızlığına son vermeyi düşünen 16 yaşında genç bir kız: nao. pasifik'in öteki tarafında ise ıssız bir adada ilham perisini arayan bir yazar: ruth. ve bu hayatları birleştiren sahil kenarına vurmuş bir günlük: nao'ın günlüğü.

nao'ın tek arzusu, hayatına son vermeden önce, budist rahibesi olan büyük büyükannesinin hayatını kaleme almaktır. gözlerden ırak yaşayan yazar ruth ise bir gün sahilde gezerken kıyıya vurmuş bir çanta bulur. bu, 2011 yılında japonya kıyılarını vuran tsunaminin sürüklediği eşyalardan biridir muhtemelen. gizem, gün ışığına çıkmaya başladıkça ruth geçmişe, nao'ın acı yaşantısına, onun bilinmez kaderine ve aynı zamanda kendi geleceğine doğru yol alır.

yazar ve okur, geçmiş ve şimdi, gerçek ve kurgu, kuantum fiziği, tarih ve mitolojinin iç içe geçtiği benim balığım yaşayacak, benliği ve tüm dünyayı keşfe çıkan özgün bir hikâye.

9) yaşlı kralın sürgünü

"babam, hiç bilmediği bir dünyaya sürgün edilmiş bir kral kadar huzursuzdu." diyor arno geiger. alzheimer olan babasının kralı olduğu dünyasını yavaş yavaş yitirişini anlattığı kitaba başka bir isim hiç düşünmemiş bu yüzden. avusturyalı yazar arno geiger ünü ülkesini ve kıtasını aşan bu samimi anlatıyla dünyada yaklaşık 25 milyon insanın anılarından sürülmüş hayatına dokunuyor. avusturya'nın seçkin john beer literaturpreis edebiyat ödülüne layık görülen kitap avrupa edebiyatının seçkin örneklerinden biri.

10) yanı başınızdaki sosyopat

sosyopatların vahşi suçlular olduğuna inanmaya alışmışızdır ama yanı başınızdaki sosyopat'ta klinik psikolog martha stout, normal insanların şok edici bir şekilde yüzde 4'ünün çoklukla tespit edilmemiş, baş semptomu da vicdanın tamamen yoksunluğu olan zihinsel bir rahatsızlığı bulunduğunu ortaya koyuyor. bu, iş arkadaşınız, komşunuz ve hatta ailenizden biri olabilir. ve hiçbir suçluluk, utanç veya pişmanlık hissetmeden gerçek anlamda her istediklerini yapabilirler.

yanı başınızdaki sosyopat kitabında, dr. stout bir sosyopatı nasıl tanımlayacağınızı, yolunuza çıkanlardan ve hayatınızı mahvetmekte olanlardan kendinizi nasıl koruyacağınızı öğretiyor.

11) halüsinasyonlar

oliver sacks, son kitabında okurları halüsinasyonların gizemli, şaşırtıcı, yer yer komik yer yer dehşet verici dünyasına götürüyor. hastalıkları soğuk bir bakış açısıyla gözlemleyip birkaç semptoma indirgemek yerine her hastanın öznel deneyimine odaklanıyor (bu arada kendi halüsinasyon deneyimlerini paylaşmaktan da çekinmiyor), kültürel ve dinsel bağlamları gözden kaçırmıyor ve sadece çağdaş tıbbın son bulgularından değil, 19. yüzyıl'ın öncü tıp adamlarının keşiflerinden de yararlanıyor. halüsinasyonların dünyasının ne kadar geniş olduğunu, sadece görsel alanla sınırlı kalmayıp işitsel, dokunsal, kokuyla ilgili, hatta vücudun konumunu yanlış algılamayı içeren halüsinasyonlara da sık rastlandığını gösterirken, halüsinasyonlara maruz kalanların çoğunlukla psikiyatrik sorunlar yaşayan kişiler olduğu yönündeki önyargıyı da yerle bir ediyor.

12) köpek gibi büyütülmüş çocuk

köpek gibi büyütülmüş çocuk, yayınlandığı 2007 yılından beri çok satanlar listesinden çıkmamış ve temel eser haline gelmiş bir kaynak. bruce d. perry, çocuk psikolojisi ve travma üzerine uzmanlaşmış bir psikiyatrist olarak, yıllar içerisinde deneyimlediği sarsıcı, yaralayıcı aynı zamanda ilham verici, en önemlisi sevmek ve kaybetmek üzerine çok şey öğreten iyileşme hikayelerini bu kitapta topluyor. köpek gibi büyütülmüş çocuk, her yaştan kişiye sevgiyi en baştan anlatıyor, öğretiyor. çocukluktan başlayarak hayatımız boyunca hissettiğimiz iyi kötü bütün duyguları tekrar tanımlıyor. kendi duygularımıza, sevdiklerimizin duygularına bakışımızı yeniliyor.

13) olağan psikopatlar

kevin dutton, yüksek güvenlikli hastanelerin psikopati koğuşları, budist tapınakları -kapaktaki "ermiş" kelimesi maalesef nedensiz kullanılmadı- ve komando eğitim kampları gibi yalnız özel izinle girilebilen sıra dışı yerlerde sayesinde bizzat yaptığı gözlemleri, beyin taraması gibi gelişmiş yöntemler ve benzeri bilimsel araştırmalarla harmanlayarak, başarılı bir cerrahla seri katil arasındaki çizginin aslında nasıl da ipince olduğunu gözlerimizin önüne seriyor.

her sayfası kışkırtıcı önermelerle dolu olağan psikopatlar, bizi o hep hor gördüğümüz, ama yeri geldiğinde faydalanmaktan da çekinmediğimiz karanlık yanımız ile tanıştırıyor.

14) where'd you go bernadette (neredesin bernadette ?)

semple bir kadının hayatını oluşturan bileşenleri ve çevresindeki insanların kadınları algılayış şekillerini hayranlık verici bir şekilde anlatıyor.

15) durulmayan bir kafa

bu tür deliliğin çok kendine özel bir iç sızısı, çoşkunluğu, yapayalnızlığı, dehşeti var. uçtuğunuz zaman harikasınız. düşünceler olsun, duygular olsun müthiş bir hızla, yoğunlukla üst üste geliyor, aynı kayan yıldızlar gibi siz bu yıldızların peşine düşüp her an daha iyisini daha parlağını buluyorsunuz. çekingenlik diye bir şey kalmıyor, aradığınız sözcükleri, jestleri tak diye buluyorsunuz, başkalarını büyülediğinizin kesinlikle bilincindesiniz. tekdüze insanlarda ilginç yanlar keşfediyorsunuz. gövdenizin her yanını müthiş bir duyarlık sarıyor, baştan çıkarmak, baştan çıkarılmak karşı konulmaz bir istek heline geliyor. her şey çok kolay, siz çok güçlüsünüz, parasal açıdan da her şeyi yapabilecek durumdasınız, üst düzey bir keyif, coşku, mutluluk iliklerinize kadar dolmuş.

16) kırık camlar üzerinde dans

21 yaşındaki lucy, mickey'le karşılaştığında mickey'nin kendisi gibi sorunlarla boğuştuğundan habersizdi. lucy ailesinden miras kalan kanser ile mickey'e ise annesinden miras kalan bipolar bozukluğu ile boğuşmak zorundadır. sıra dışı bir evliliğin yalın bir portresi... kırık camlar üzerinde dans, okuru insan kalbinin derinliklerinde unutulmaz bir yolculuğa çıkarıyor.

17) manik

kendisinde de bipolar hastalığı olan terri cheney, kitabında anı-roman biçimiyle okurların hastalığın bir insanın hayatını nasıl alt üst ettiğine ilk elden tanıklık etmelerini sağlıyor. manik, özenli ve yetkin çevirisiyle son derece akıcı ve anlaşılır tarzda bipolar hastalığı anlamak isteyenler için güçlü bir kaynak. amerikan ruh sağlığı sistemi hakkındaki gözlemleri belgesel değeri taşıyan cheney, hastalığın belirtilerinin hasta için taşıdığı anlamı, dışarıdan bakanlara çok tuhaf, hatta delice gelen davranışlara neden olan suhsal süreçleri çok başarılı bir şekilde aktarmış. hastaları tedavi eden başta psikiyatri olmak üzere tüm ruh sağlığı çalışanları, dikkatsizce sarf ettikleri sözlerin, onlara çok sıradan gelen bazı davranışlarının hastalar tarafından nasıl algılandığını ve onlara nasıl ıstırap verdiğini de manik`te bulacaklar.

18) çılgınlık meleklerini dinledik

manik depresyonun aileye yaptıkları üzerine kişisel öykü ve hastalığın kendisi üzerine ilgilidir.

19) sakinleş bir tanem

"sakinleş bir tanem", michael greenberg’in on beş yaşındayken aklını yitiren kızının olağandışı öyküsünü anlatıyor. öykü sally’nin greenwich village’ın sokaklarındaki çöküşüyle başlıyor ve şehrin en bunaltıcı sıcaklarının yaşandığı aylar boyunca manhattan’daki bir psikiyatri koğuşu ile diğer başka yerlerin dünyasında devam ediyor. “sanki sürekli gidiyor ve gidiyorum,“ diyordu sally babasının hayal bile edemeyeceği bir yere doğru hızla sürüklenirken. “sakinleş bir tanem“ işte bu yolculuğun ve sally ile en yakınları olan ağabeyi, büyükannesi, annesi ve üvey annesi, bir de elbette yazar üzerindeki etkilerinin günlüğünü tutuyor. greenberg’ün unutulmaz karakter geçidinde geleneksellikten uzak bir psikiyatr, dindar bir yahudi hasta, mani hastası bir klasik dönem profesörü, bir film yapımcısı ve edebiyata dair hayalleri olan bir ev sahibi var.

20) prozac toplumu

prozac, abd den tüm dünyaya yayılarak milyonlarca insanın sığınağı olmuş bir antidepresan. wurtzel, prozac toplumu'nda çocukluğundan üniversite yıllarına depresyonla yaşadığı birlikteliği anlatıyor. parçalanmış bir ailenin harika çocuğu ilk aşklar hayalkırıklıkları başarılarla çöküşlerin içice geçtiği günler terapistler, diğer ilaçlar ve prozaclı hayat. hem deneyimli bir depresifin yaşantısı üzerinden bilgilenmek için hem de roman niyetine okunabilecek bir kitap.

21) soyut şeyler müzesi

hannah ile zoe’nin hayatlarında pek fazla bir şey olmasa da iki arkadaş hep birbirlerinin varlığına tutunmuşlardır. bu yüzden zoe, hannah’ya yaşadıkları köhne kasabadan çıkması gerektiğini söylediğinde hannah’nın eski püskü arabasına atlayıp batıya doğru yola çıkarlar ve her şeyi, yetersiz ailelerini, hayal kırıklıklarıyla dolu aşk hayatlarını, mecburen kaydoldukları yerel yüksekokulu arkalarında bırakırlar.

22) okyanusunu arayan balina

insanlara duyduğu güvensizlik ve kendini koruma dürtüsü doleres'i başkalarına karşı çok duyarsız yapmıştır; yüreğindeki yoğun öfke ve hayal kırıklığı, onu hayattan kaçarak kendini yapayalnız bir dünyaya mahkum eden dev gibi bir şişkoya dönüştürür. ancak içindeki 'sahile vurmuş balina' okyanusa kavuşmak için çırpınmaktadır. önündeki çözüm yolları hiç koley değilse de dolores, bazı sıra dışı dostlarının da desteğiyle, sırtında kambur gibi taşıdığı ailesinin enkazından silkinip ayağa kalkarak yeniden doğmayı başarır.

23) ölmek için on üç sebep

geleceği stop tuşu ile durduramazsınız.
geçmişi geri saramazsınız.
sırrı öğrenmenin tek yolu
... play’e basmak.
hannah baker ölmeden önce birkaç kaset doldurmuştu. intiharının nedeni olarak gördüğü kişilerin adları bu kasetlerde gizliydi.

24) bir buçuk abartı

brosh'un grafik roman formatına yakın bir yerde duran otobiyografik özgün eseri hem dokunaklı, hem absürt hem de çok komik. aşk, hayat mücadelesi, korkular ve depresyon gibi modern insanın kanıksadığı meselelere çocuksu bir açıdan bakan brosh, yazmaya ilk olarak çocukken, annesi tarafından teşvik edilmiş-çünkü annesi onu evin kedisini bantla sarmalamasına başka türlü engel olamamış). brosh o günden beri yazıp çizmeye başlamış. brosh'un çizimle ve yazıyla ilişkisi çok doğal; ne sanat eseri ortaya koymaya uğraşıyor ne de kendini sakınıyor: başarısının altında belki de bu özgüven yatıyor.

25) sarı duvar kağıdı

amerikalı ilk feminist yazarlardan olan charlotte perkins gilman böyle der ama neyse ki yazmaya da devam eder. kendi hayatından izler taşıyan bu öyküsünde şefkat ve korumacılık adına yapılan kontrollere, baskılara, kadına biçilen toplumsal rollere, soyutlanmaya ve en çok da kapatılmaya isyan eder. inatla duvara yapışmış çirkin bir duvar kağıdı gibi hayatını ve zihnini karartan, kaplayan bu baskılar onu güçsüzleştirmiş, zayıflatmış, çaresizleştirmiş ve histerikleştirmiştir. fakat nihayetinde bu kağıt tekrar onarılamayacak şekilde yırtılacak ve hayatını karartan her şey bu kağıtla birlikte yere serilecektir...

26) karanlıkta buldum seni

herkesten köşe bucak kaçan clayton, dış dünyayla arasına kalın duvarlar örse de maggie o duvarların ardında neler olup bittiğini öğrenmeye kararlıdır. çünkü tanıdığı hiç kimseye benzemeyen bu gizemli yabancıya deliler gibi âşık olmuştur. ama o duvarların ardında yaşananlar maggie'nin tahmin edebileceğinden çok daha korkunçtur. clayton çok geçmeden adeta bir kelebek gibi maggie'nin ışığına kapılıp özgürleştiğini sanır, maggie ise clayton'ın karanlığına hapsolur. gün geçtikçe büyüyen bu karanlık, ikisini de yavaş yavaş yutarken onlar aşklarının her şeyin üstesinden geleceğine inanmaya devam eder. çünkü delice bir aşktır onlarınki.

27) az biraz mutlu

on altı yaşındaki aaron soto hayatını derinden sarsan bir aile trajedisinden sonra mutluluğun peşine düşer. çabaları ve kız arkadaşı genevieve’in desteğiyle mutluluğun nasıl bir duygu olduğunu hatırlamaya başlar ama geçmişini paylaşıp geleceğiyle yüzleşmesini yeni arkadaşı thomas’a borçludur. üstelik iki arkadaş yakınlaştıkça, aaron yeni kavuştuğu huzuru tehlikeye sokacak gerçekleri keşfedecektir. leteo enstitüsü’nün başlattığı çığır açan bir hafıza değiştirme işlemi onu bu zorluktan kurtarmayı vaat etse de aaron tüm anılarından vazgeçmeyi göze alabilecek mi?

28) hafızamın keskin bıçağı

kendilerini boğan hatıralardan kaçmak için son beş yıldır yollarda olan hayley ve babası andy “normal” bir yaşamın özlemiyle andy’nin doğup büyüdüğü kasabaya dönerler. andy’nin zihnine ve bedenine işkence eden savaş travmaları hayatlarını mahvetmek üzeredir. adam içindeki iblisleri susturmak için ilaç, alkol ve uyuşturucuya sığınır. hayley babasını çaresizce izlerken kendi bilincine ait hoş olmayan anıları gün yüzüne çıkmaya başlayınca umarsızlık yerini mahvoluşa bırakır.

29) benimle kal

emma’nın sırlarla dolu acımasız hayatını artık herkes biliyordu. ancak geçmişine dair öğreneceği daha çok şey vardı. yıllar önce annesi onu neden bırakıp gitmişti? babasının öldüğü akşam ne olmuştu? mutlu olduğunu hatırladığı anılar ona mı aitti, yoksa bunlar sadece bir düşten mi ibaretti? yaşadığı korkunç gecenin izleri, hayatındaki herkesi etkileyecekti.
emma kâbuslarının içine hapsolmuş bir şekilde iyileşmeye çalışırken yeni sürprizler kapıdaydı.

30) yut beni

yut beni, sis, ölümcül hastalık, halüsinasyon, apofeni, böcek orduları, sırlar, sarsılmaz inanç ve hayatın anlamını çözmek üzerine bir aşk hikâyesi. nate powell, bu en önemli eserinde ergenliğin en karanlık köşelerini keşfetmeye çalışıyor; bunu da klişe, melodramatik ergen isyanlarıyla değil, ufak delirmelerle, ilaçların sağladığı şüpheli rahatlamalar ve aile bağlarının karmaşasıyla anlatıyor. hikâye çözüldükçe, iki üvey kardeş, ruhsal sorunlara, dağılan ailelerine, hayvan telepatisine, yanlış aşklara ve bir gün her şeyin anlam kazanacağına dair zayıf umutlarına birlikte göğüs geriyorlar.

31) uyanışlar

uyanışlar, 1920'lerde dünyanın çeşitli yerlerinde görülen "uyku hastalığı" salgınının kurbanı yirmi hastanın ve kırk yıl sonra, doktor sacks'ın gözetiminde aldıkları "mucize ilaç" l-dopa sayesinde inanılmaz bir şekilde "uyanmalarının" hikayesi. etkileyici, cesaret dolu, hatta trajik uyanışlar bunlar. 1973'te yayımlanan uyanışlar, daha sonra bir belgesele, radyo ve sahne oyunlarına ve başarılı bir filme konu oldu. oliver sacks bu kitapta "uyanışlar"ın uyarlanma serüvenini de anlatıyor. w.h auden'ın "bir başyapıt olarak nitelendirdiği uyanışlar, dorris lessing'in dediği gibi "nasıl bir bıçak sırtında yaşadığımızı anlamanızı sağlıyor."

32) amelia'nın sırları

kate baron, on beş yaşındaki kızı amelia’yla brooklyn’de sakin bir hayat yaşıyordu. ta ki grace hall lisesi’nin bahçesinde onun cansız bedeniyle karşılaşana dek. polis “intihar” diyor. amelia başarılı bir öğrenci. harika bir sporcu. edebiyat tutkunu. geleceğe umutla bakan bir genç kız. kendini öldürmüş olabilir mi?

33) the woman in the window (penceredeki kadın)

şaşırtıcı ve güçlü, ustaca ve akıcı; penceredeki kadın, psikolojik belirsizlikleriyle hitchcock’un en iyi işlerini hatırlatan zekice ve sofistike bir roman. gerçekten oluyorsa paranoya değildir…
new york’taki evinde yalnız yaşayan anna fox kendini tamamen evine kapatmıştır. asla dışarı çıkmaz. tüm günü içerek (bazen çok), eski filmleri seyrederek, eski zamanları anarak geçirir. bir de komşularını röntgenleyerek. bir gün tam evinin karşısına russell’lar taşınır. bir baba, bir anne ve bir oğuldan oluşan muhteşem bir ailedir. ama anna, bir gece penceresinden onların evini gözlerken görmemesi gereken bir şey görür. işte bundan sonra tüm dünyası altüst olur. tüm sırları önüne dökülür.

34) sen bunu okuduğunda ben ölmüş olacağım

anaokulundan beri diğer çocukların, hatta yetişkinlerin zorbalıklarına maruz kalan ve birkaç kez intihar girişiminde bulunan on beş yaşındaki daelyn rice için durum yeni kaydolduğu lisede de pek iç açıcı değildir. kendini öldürmeye kararlı olan daelyn, hayatlarını sonlandırmak isteyen insanlar için tasarlanmış, ışığın-içinden isimli bir internet sitesini keşfeder ve siteye kaydolarak, intihar etmek için 23 günlük geri sayımı başlatır. derken santana adındaki genç bir çocuk okul çıkışında onunla birlikte bahçede oturmaya ve onunla konuşmaya başlar. ama daha önce pek çok kez aynı şekilde kandırılıp alay edilen, hor görülen daelyn’in insanlara güvenmesi için artık çok geçtir… öyle değil mi?

35) hayatın kıyısında

finch ve violet okullarındaki çan kulesinin tepesinde karşılaştıklarında kimin kimi kurtardığı belirsizdir. bu tuhaf ikili, bir proje ödevinde eşleştiklerinde yol onları nereye götürürse; tıpkı hayat gibi büyük, küçük, tuhaf, güzel, çirkin, şaşırtıcı yerlere giderler. kısa süre sonra, finch yalnızca violet'layken kendi olabildiğini; tuhaf, eğlenceli, hayatı doyasıya yaşayabilen ve ucubelikten uzak bir gence dönüştüğünü keşfeder. violet da yalnızca finch'leyken günlerin hesabını tutmadan yaşayabilmektedir. ancak violet'ın dünyası büyürken finch'inki küçülmektedir…

36) hausfrau (ev hanımı)

anna iyi bir eşti, çoğunlukla. anna benz, bankacı olan kocası ve üç çocuğuyla beraber zürih'in kartpostalvari bir bölgesinde yaşayan, otuzlu yaşlarının sonunda bir ev hanımıdır. yaşadığı rahat ve mükemmel hayata rağmen, anna içten içe parçalanmaktadır. duygusallıktan uzak kocası, yakınlık kuramadığı arkadaşları ve hatta kendi düşüncelerinden bile kopuk olduğu için anna yeni deneyimlerin peşine düşer: almanca dersleri, bir psikiyatristle terapiler, kendisini bile şaşırtan bir dizi gönül macerası.

ancak anna kendisini bu gönül maceralarından umduğu kadar kolay kurtaramaz. bitirmek istediğinde, ne kadar zor olduğunu fark eder. gerilim yükselir ve yalanları kontrolden çıkar. ahlaki bir sınıra geldiğinde, geri dönüşü olmayan bir yola girdiğini fark eder.samimi, yoğun ve keskin bir kalemden çıkmış olan bu roman evlilik, cinsellik, sadakat, ahlak ve benlik hakkında unutulmaz bir öykü sunuyor.

37) mars'ta bir antropolog

kişinin normal dışı davranışlarının kişiye özgü bir yaşamsallık kazanması ve varoluşunu ele geçirmesiyle yakından ilgilenen oliver sacks basmakalıp bir nörolog olarak değil yerine göre bir nöro-antropolog kimliğiyle ama asıl beynin işlevlerine, zihnin işleyişine ve bilişsel süreçlere odaklanan meraklı bir doktor kimliğiyle vakalara yaklaşır, normalin çemberinden dışa fırlatılmış bu insanların gerçek öyküsüne kafa yorar: bilimsel çıkarımlarını, bilimin tıkandığı noktaları, gözlemlerini bir "hastalık raporu" kuruluğunda ya da akademik bir dilin soğukluğuyla değil bilim insanı ciddiyetiyle, yer yer kendisini de hastanın yerine koyarak, okurla bir bilim güncesi sıcaklığında paylaşır. mars'ta bir antropolog pek çok roman yazarına parmak ısırtacak türden, edebiyatçıların kıskanarak okuyacakları, gerçeği kurguya değişmeyen bir yaşam kullanma kılavuzu.

38) içimdeki psikopat

bir nörolog olan james fallon, bir gün ailesinin beyin taramalarının görüntülerini incelerken, karşılaştığı sonuçlardan birinin bir psikopata ait olduğundan şüphelendi.
bu sonuçların kime ait olduğunu öğrendiğinde hayatında yeni ve tekinsiz bir sayfa açıldı, çünkü tarama sonuçları kendisine aitti.

fallon hayatı boyunca normal bir şekilde yaşamıştı. mutlu bir aile hayatı vardı ve işinde başarılı bir bilim insanıydı. ve şaşırtıcı gerçeği öğrendiği o gün, kendisini sorgulamaya başladı.
içimdeki psikopat, james fallon'un kendisiyle ilgili bu keşfenasıl tepki verdiğinin hem bilimsel hem de sürükleyici öyküsünü anlatıyor.kendi deneyimini bilimsel birikimiyle birleştiren fallon, beynimizin karanlık tarafına yaptığı yolculuğa hepimizi davet ediyor

39) tırsak sincap

tırsak sincap, bilinmez maceralar yaşamaktansa dikkatle planladığı rutinine uyarak kendi güvenli ağacında kalmayı tercih ederdi. ta ki bir gün, planlarının dışında bir olay yaşanana kadar...

40) bumerang

wolf hadda’nın hayatı tam bir peri masalı gibidir. hem başarılı bir girişimcidir hem de rüyalarının kadını ile evlidir. fakat bir sabah ansızın çalan kapı her şeyi değiştirir. wolf, herkesin nefretle baktığı bir suçludur artık. masumiyetini kanıtlaması ise hiç kolay değildir. ailesi ve arkadaşlarının da yüz çevirmesiyle wolf sessizliğe gömülür. 7 yıl boyunca günün her anını intikamını planlayarak geçirdiği hapishanede, terapi için gönderilen psikiyatr onda sıra dışı bir değişim yaratır. artık konuşuyor ve yeni hayatına döneceği gün için de sabırsızlanıyordur.

41) beyaz zakkum

beyaz zakkum a room of one's own, black warrior review ve rain city review'da yazıları yayınlanan janet fitch'in ilk romanı. ancak bir ilk roman olmasına rağmen, piyasaya çıktığı andan itibaren hem kitap eleştirmenlerinin hem okuyucunun büyük ilgisini çekti. 1999'da en çok satan kitaplar arasına girdi. bu ilgi 2000 yılında da devam ediyor.

anne-kız ilişkisindeki karmaşık yakınlık ve uyuşmazlıkların; sevgi ve kimlik arayışının öyküsü olan beyazzakkum; genç bir kızın yaşadığı zorlu çocukluk ve ilk gençlik dönemini kusursuz bir dil, zengin bir ifadeyle anlatıyor.

42) geniş geniş bir deniz

jane eyre adlı ünlü romanı okumuş olabilirsiniz. okudunuzsa, o kitapta, evin üçüncü katında, kilit altında tutulan deli kadın, birtakım sorularla birlikte sizin de kafanıza takılmış olabilir. kimdir bu kadın? neden kilit altındadır? gerçekten deli midir? deliyse neden delirmiştir? peki ama delilik dediğimiz şey nedir?

43) psikopat testi

her şey önde gelen nörologlardan birinin gazeteci jon ronson'la irtibat kurmasıyla başlar. kendisine ve bazı meslektaşlarına imzasız olarak gizemli, akıl karıştırıcı bir kitap postalanmıştır; o da jon'u kitabın gizemini çözmeye davet eder. yanıtın peşine düşen jon, hiç beklemediği bir biçimde, çok geçmeden kendini delilik dünyasında merak uyandırıcı, inanılmaz bir maceranın içinde bulur.

jon daha hafif bir cezayla paçayı sıyırmak için akıl hastası numarası yaptığına yeminler eden, fakat kimse hasta olmadığına inanmadığı için broadmoor'da tıkılı kaldığını söyleyen bir adamla buluşur. akıl hastalıklarını sınıflandıran insanlarla ve onlara şiddetle karşı çıkanlarla görüşür. ruh sağlığı dünyasında standart kabul edilen psikopat testi'ni geliştiren, pek çok önemli ceo'nun ve siyasetçinin aslında psikopat olduğuna inanan nüfuzlu bir psikologla buluşur.

44) travma ve iyileşme

judith lewis herman, travmayı tıp literatüründe bir hastalık olarak kabul ettiren ve bu bakımdan tıp tarihine geçen travma ve iyileşme adlı bu çalışmasında, özellikle ev içi ve cinsel şiddet konularına eğilirken, hiç kimsenin travmaya tek başına göğüs geremeyeceğini vurguluyor. hastalığın doğru teşhis edilmesi, hastanın güvenliğinin sağlanması ve hastayla terapist arasındaki ilişkinin, iyileşmeye giden yolun temel basamakları olduğunu belirten herman, geçmişte ve günümüzde gerek psikiyatri alanında, gerekse toplumsal yaşam ve hukuk düzleminde hâkim olan patriarkal anlayışın kadın sorunlarına, özellikle de kadına yönelik şiddet ve tecavüz sorunlarına eğilmede yetersiz kaldığını, hatta yanlış sonuçlara vardığını ileri sürüyor. travma ve iyileşme, mağdurların tanıklığına başvurularak yapılmış, bu alandaki büyük boşluğu dolduracak, hem doktorların hem de konuyla ilgili herkesin okumadan geçemeyeceği kapsamlı bir çalışma.

45) fangirl

gerçek ve düş arasında sıkışmış hayalperest bir genç kız...bir elmanın iki yarısıyken farklı hayatlara savrulan iki kardeş…

46) yanlış hafıza

martie rhodes, başarılı bir video oyunu tasarımcısıdır ve aşık olduğu kocasıyla mutlu bir yaşam sürmektedir. genç kadının hayatı, bir sabah kendisinden korkarak aniden uyandığında tam bir kabusa dönüşür. kontrolü neredeyse imkansız bir hastalıktır otofobi. martie, kendinden korkuyordur. üstelik kocasında da gariplikler başlamıştır; bazı anları hatırlayamayan adam, hafıza boşlukları yaşadığını fark eder. sonunda bütün bunların dahi psikiyatrist ahriman'ın başının altından çıktığını anlarlar ve her şey daha da karmaşık bir bilmece halini alır.

47) yıldız kız

çöldeki gökyüzü kadar büyüleyici, adı kadar gizemli bir kız… kimse onun kim olduğunu, nereden geldiğini bilmiyor. ama farklı olduğu için herkes onu seviyor. üstelik sonunda bir gülücükle leo'nun da kalbini kazanıyor. peki farklı olmak her zaman kolay mıdır sizce?  insanlar birdenbire onlara sırt çevirince yıldız kız ve leo aşklarının gücünü sınamak zorunda kalıyorlar.

48) the things they carried (taşıdıkları şeyler)

hafızaya ve yazının gücüne dair çağdaş bir klasik: taşıdıkları şeyler. tim o'brien, pulitzer'e aday olan bu kitapta kurmaca ve hakikatin arasındaki ince çizgide geziniyor, siperlerden yazı masasına uzanarak savaşı ve sonrasını anlatıyor. helikopterler durmaksızın uğulduyor, en karanlık gecelerden sonra bile pırıl pırıl bir güneş doğuyor ve napalm tesirindeki bu hikayelerde savaşın tüm gerçekliği bulanık bir düşe, düşler ise yaşam iştahına dönüşüyor. tim o'brien, taşıdıkları şeyler'de yazının dönüştürücü gücünü, mucizelerini gösteriyor; çocuklarını ölüme yollamaktan usanmayan ve şiddete bir türlü doymayan dünyanın yükünü, kolay kolay unutulmayacak ayrıntılar eşliğinde sayfalara döküyor.

49) akılcı yaşam kılavuzu

kitabın yazarları, albert ellis ve robert a. harper, düşünsel duygulanımcı davranış terapisi adını verdikleri bir terapi metodu kullanıyorlar. terapi yaptıkları hastalarının, kendileri ve hayatları hakkındaki olumsuz düşüncelerini olumluya çevirebilmek için diğer psikiyatrist ve psikologlardan daha farklı yöntemler benimsiyorlar. diğerlerinin daha edilgen yöntemlerinden farklı olarak, kişinin yaşadığı duygusal soruna hemen müdahaleyi seçiyorlar. daha direkt olarak, insanların düşüncelerindeki aptallığı, saçmalığı ve çılgınlığı yüzlerine vurarak onlarda farkındalık yaratmaya ve onları daha mantıklı, daha olumlu düşünmeye yönlendiriyorlar.

50) the virgin suicides (bakir intiharları)

cecilia, therese, bonnie, lux ve mary; lisbon kardeşler bu sırayla intihar edecekler, beş güzel kız, bir yıl içinde, tüm mahalle yolun karşısından onları izlerken. herkes kendince bir sebep yazacak, kısa süre sonra intiharlar yılıülkede ters giden her şeyin simgesi olacak. kızları taparcasına sevmiş, hemen her yerden onları gözetlemiş mahallenin oğlanları, hayatlarına devam edebilmek için yirmi yıl sonra bile aynı sorunun cevabını arayacak: lisbon kızları bunu neden yaptı?

51) anksiyete çağım

aksiyete çağım adlı kitapta the atlantic adlı derginin editörü olan yazar scott stossel, kendi yaşadığı ve hayatını etkileyen anksiyete sorununu keşfetmek üzere çıktığı cesur yolculuğu okurlarla paylaşmaktadır. bu yolculukta stossell, insanlara büyük ısdırap veren , ancak çoğu kez zayıflık olarak görülen bu illeti; arka planda yıllardan beri incelediği genetik ve sinirbilimi bulguları ve anksiyete tarihi olmak üzere kendisinin ve yakın aile bireylerinin şaşırtıcı hayat hikayesi eşliğinde esprili bir dille ve büyük bir içtenlikle anlatmaktadır.kitapta ayrıca, anksiyete kıskacına sıkışmış dünyaca ünlü kişilere ve onların hikayelerine de yer verilmektedir.

52) the glass castle (camdan kale)

jeannette walls kendilerine has idealleri ve fikirleri olan bir anne baba tarafından büyütüldü. anne ve babanın idealleri uğruna, inatla toplum kurallarına karşı koyuşları bir anlamda hem lanetleri hem de kurtuluşları oldu. rex ve rose mary walls’un dört çocuğu vardı. başlangıçta göçebeler gibi güney batının çöl kentlerinde oradan oraya sürüklenerek ve dağlarda kamp kurarak yaşadılar. rex, karizmatik ve zeki bir adamdı. ayık olduğu zamanlarda çocuklarının hayal dünyalarını ele geçirir, onlara fizik, jeoloji ve her şeyden önemlisi hayata nasıl korkusuzca sarılacaklarını öğretirdi. rose mary resim yapar ve aynı zamanda yazardı. ailesini geçindirme sorumluluğuna tahammül edemez, kendini ‘bir heyecan bağımlısı’ olarak tanımlardı. onun gözünde, beş dakikada yenip bitirilen bir yemek pişirmenin, sonsuza kadar var olacak bir resim yapmanın yanında hiçbir cazibesi yoktu.

53) bir manik depresifin notları

"bir ruh hastası olmak nasıl bir yük; bir ruh hastası neler duyar, nasıl düşünür... sizin, üstünde durmadan geçtiğiniz yaşamın küçük ayrıntıları bir ruh hastası için nasıl bir işkencedir göresiniz istedim. dört yıldır, aksamalarla da olsa günlük tutuyorum. elinizde tuttuğunuz bu günlük genellikle çok hasta olduğum dönemlerimde yazılmıştır. aklım başımdayken, yani 'normal'lerden biriyken yazdığım pek az bölüm var. bir gün oturup tüm bu bloknot kalabalığını bir düzenleyeyim, bir kitap haline getireyim dedim. belki benden sonra dünyanın herhangi bir yerinde, herhangi bir hastanın tedavisinde işe yarayabilecek birkaç cümle bulan birileri olacaktır bu günlükte... bir tek hastanın tedavisine bile bir katkısı olacaksa bu günlük, yayımlanmalı dedim..."

54) hızlı kız

kolejde tanıştığı ve kısa zaman içinde birbirlerine âşık olarak evlendikleri mark'la mutlu bir evlilikleri, dünya tatlısı bir kızları, tatmin edici bir kazancı olan kendilerine ait bir işleri, harika bir evleri, anlayışlı bir aileleri ve konforlu, mutlu bir yaşamları vardı. ancak bunların hiçbiri artık suzy'yi tatmin etmez olmuştu ve aradığı şeyi bir las vegas gezisi sırasında buldu. bu günahlar şehrinde aslında olmak istediği kişinin ne olduğunu keşfetmişti: o seks için yaratılmıştı ve bu dürtüsünü tatmin etmenin en kolay yolu da eskortluk yapmaktı. bu keşfinin ardından çifte bir hayat yaşamaya başladı: wisconsin'de mazbut ev kadını suzy, las vegas'ta ateşli fahişe kelly...

"hızlı kız", içindeki iblisle tek başına mücadele eden ve huzuru bulmak için tüm hayatını feda eden bir kadının şok edici ve ilham verici gerçek hikâyesidir...

55) akıllı ama zorlanıyor

abd’de çocuk psikologlarının ebeveynlere tavsiye ettiği kitap... bilinçli ebeveyn olmak için elinizden geleni yaparken çocuğunuzun günlük hayattaki rutinlerle baş etmede zorlanışını izlemekten daha can sıkıcı bir şey yoktur. akıllı ve istekli olduğu halde neden sizin çocuğunuz zorlanıyor hiç düşündünüz mü? olması gereken noktada olmayışının ve yaşıtlarından geri kalışının nedenleri artık bir sır olmaktan çıkıyor. bu kitap size bağırmadan, rüşvet vermek, tehdit etmek veya cezalandırmak gibi olumsuz yöntemlere başvurmadan çocuğunuzun daha sıkı çalışması ve kendinden beklenenleri yapması için stratejiler ve ipuçları sunuyor.

56) imkansızı arayan adam

1920'lerin ve 30'ların gelecek vaat eden doktorlarından perry baird, müthiş bir öngörüyle manik depresyonun biyokimyasal sebepleri üzerinde çalışmaya başladığında kendisinin de bu hastalığa yenik düşeceğini bilmiyordu. çalışmaları yayımlanmaya ve kabul edilmeye başladığında ise artık bir tedavi merkezinden diğerine taşınan, ailesi tarafından terk edilmiş, doktor olarak çalışma izni elinden alınmış bir adamdı. tedavi amaçlı bir beyin ameliyatından sonra da hayata veda etti zaten.

mimi baird babasını hiç tanımadan büyüyen bir kız çocuğuydu. yıllar sonra birbirini takip eden tesadüfler sonucu babasının yazdığı notları bulduğunda ilk kez seneler önce kaybettiği babasına kavuştu. ve ortaya "imkânsızı arayan adam" çıktı.

kaynak: liste bustle, amazon, goodreads, quora, barnesandnoble sitelerinden derlenmiş, konular ise kitapyurdu, d&r, idefix vb siteler kullanılarak oluşturulmuştur.