Roma, Alfonso Cuaron'a Neden En İyi Yönetmen Oscar'ını Kazandıracak?
öncelikle cuaron’un 91.oscar ödül törenlerindeki en iyi yönetmen ödülü hayırlı olsun, nedenlerine geleceğiz.
distopik eseri “children of men” ve bizi son yılların en gerçekçi uzay filmlerinden biri ile buluşturduğu “gravity” den sonra, cuaron bu kez farklı bir gerçeği tokat gibi yüzümüze çarpmak için beş sene beklemiş, iyi de etmiş.
film, 1970’lerin meksikasında dört çocuklu burjuva bir ailenin yaşamını ve bir yılda geçirdikleri değişimi, evin hizmetçisi olan cleo’nun gözünden lirik bir dille anlatıyor. ebeveyneler arasındaki gerginlik ve zıtlık, parçalanmak üzere olan bir aile, ve evin hizmetçisinin, ailenin dört çocuğunu adeta bir “anne” rolü üstelenerek büyütmesi eksenine, cleo’nun erkek arkadaşıyla ilişkisi ve 70’lerin echeverria meksikasının da fonu ekleniyor.
--- spoiler ---
film oldukça uzun ve sabit kamera ile çekilmiş bir sahne ile başlıyor, ve cleo’nun günlük rutinini görüyoruz. garajdaki köpek pisliklerini temizliyor, çocukları uyandırıyor, kahvaltılarını hazırlıyor, okula gönderiyor, okuldan karşılıyor, evi çekip çeviriyor, yemek servisi yapıyor, akşam bile “isim bitti, çocuklarla tv izleyeyim” bile demesine müsade edilmiyor, evin babasına çay götürüyor vs. sabah erken saatlerden gece geç saatlere kadar koşuşturan bir profil çiziyor.
evin babasının bir haftalık bir iş gezisi için quebec’e gitmesiyle, kaotik günler başlıyor. adam iş gezisinden dönmüyor ve evi terk ediyor, aynı dönemde cleo erkek arkadaşından hamile kalıyor. ancak annenin kibri ve umursamazlığı zirve yapıyor, cleo hamile olmasına karşın evin hanımından bir nevi hiç merhamet göremiyor, hastaneden doktorun “yorulmaman lazım, dinlenmelisin” demesine rağmen, sofia, o esnada kocasından haner almak için bir doktorla konuşuyor, ve neredeyse hamileliğinin son dönemine kadar cleo evdeki her işi büyük bir fedakarlıkla yapmaya devam ediyor.
65 mm’de çekilen film, bu ve benzer formatta çekilen her film gibi müthiş bir teknik detay sunuyor. kamera bir iki sahne dışında hiçbir şekilde içeri doğru girmiyor veya dışa doğru çıkmıyor. genellikle sabit veya x ekseninde hareket ediyor (sinemaya gidiş sahneleri ve evin anneannesi ile bebek karyolası bakmaya gittikleri sahneler gibi) bu nedenle cuaron, biz seyircileri hemen her sahneden gözlem yapmaya itiyor, ve sahneler ne kadar acı verirse versin müdahale edemiyorsunuz, cuaron sanki tüm olan bitene “seyirci” kalmanızı istiyor.
başta çocukların olmak üzere karakterlerin kamera ile uyumu inanılmaz, ev içi çekimlerinde özellikle de dıştan içe girerken veya üst kattaki hareketli çekimlerde, kameranın karakterlerin temposu ile senkronizasyonunu dikkatle inceleyin derim. filmin sonlarındaki deniz sahnesindeki yatay çekim de bence oldukça başarılı, bungalowlardan başlayarak, denizin 20-30 metre içine girmesi finaline yakıştı, ki bu sahneyi, cleo’nun hizasından da çocukların hizasından da çekebilirdi, ama geniş açıdan çekilmesi ve cleo’nun yüzme bilmemesine rağmen dalgaların içinden çocuklara ulaşmasını, en etkili ancak o şekilde gösterebilirdi, bu şekilde hem cleo'nun yüzündeki ifadeyi, hem de çocukların bir türlü kadraja giremeyişini gördük. (ayrıca bungalowlarden dönerken , cleo’nun ve çocukların araba camından dışarı bakması da “y tu mamá también”e güzel bir göndermeyi, gözümüzden kaçmadı
filmin her sahnesi sanki kendi içinde farklı bir film gibi, cuaron zengin içeriklere, detaylara ve görsel sembolizme o kadar çok şey sığdırmış ki, hepsini özümsemek istiyorsunuz. evin çalışanı ve ev halkı arasındaki simbiyotik ilişkiyi müthiş bir hümanizm ile bezemiş cuaron, bunu da çocukluğunun geçtiği mahalleyi, evi, komşularını oldukça yalın ve lirik bir dille anlatmış (filmde neredeyse hiç müzik yok, araba sahnelerinde radyoda çalan ve sokaktan geçen bandolar dışında)
küçüklüğünde yönetmen veya astronot olmak isteyen cuaron, gravity’de zaten rüştünü ispatlamıştı. ancak, filmde, yılbaşı için gittikleri çiftlikte evin en küçüğü pepe’nin sürekli astronot kıyafetiyle dolaşması ve kuzenleri beto onları ziyarete geldiğinde “marooned” adli bilimkurgu filmine gitmeleri, çocukluğuna bir saygı duruşuydu bence, eyvallah.
son bir not: ben açıkçası görüntü yönetmenliğinde “children of men” ve “gravity” de beraber çalıştığı ve arka arkaya üç görüntü yönetmeni oskarı alan tek kişi olan, aynı zamanda da yakın arkadaşı emanuel lubezki ile çalışmasını isterdim, bir tık daha iyi bir iş çıkabilirdi ama cuaron, hem senaristliğini hem yönetmenliğini hem de görüntü yönetmenliğini kendisi üstlenmiş. canı sağolsun.
(filmin siyah beyaz olmasıyla terim ise şu: filmde karakterler ve hayatlar arasında müthiş bir kontrast var, doğum-ölüm , kibir-hümanizm, burjuvazi-işçi sınıfı gibi, cuaron bu öğelere vurgu yapmak ve ek olarak çocukluk anıları olduğundan da bu şekilde bir yol izlemiş olabilir. ayrıca sürekli garajda dolanan ve hiç dışarı çıkarılmayan köpek ve kafesteki kuşlar, sofia'nın bir gece sarhoş şekilde geldiğinde, celo'ya söylediği "biz kadınlar hep yalnızız" söylemiyle de bir metafor oluşturuyor. antonio ve fermin ne kadar özgürse, sofia ve cleo da o kadar tutsak, tıpkı evin hayvanları gibi)
ez cümle; cuaron, yönetmenlik alanında tek kelimeyle öttürmüş, ilk cümlemi tekrarlayayım, en iyi yönetmen oscari hayırlı olsun, en iyi film için adaylar biraz daha zorlu. yalitza aparicio da bence müthiş oynamış, lady gaga ve “the wife” ile favorim olan glenn close varken ödül belki çok zor ama ben kesinlikle aday olacağını düşünüyorum, bir insanın oynadığı ilk sinema filminde oscar aday olması da muazzam başarı.