SİNEMA 18 Temmuz 2018
68,4b OKUNMA     1010 PAYLAŞIM

Ryan Gosling Filmlerinin En Kötüden En İyiye Sıralaması

Kanada doğumlu (evet ABD değil, Kanada) oyuncu Ryan Gosling, yeni neslin Clark Gable ya da Marlon Brando'su dersek abartmış olmayız, en azından yarattığı etki bakımından. Kendisinin filmlerini Sözlük yazarlarının yorumlarıyla sondan başa doğru derledik.

20. only god forgives (2013)

"bir filmde ne ararsın" sorusunu tekrar gündeme getiren film. şuydu buydu derken aslında daha başka sorular sorabileceğimizi gösterdi. hiç öyle ahım şahım kurgulara, metinlere, görselliğe oyunculuğa gerek kalmadan da seyirciyi alıp hiç görülmemiş yerlerde hiç duyulmamış hikayelere götürülebileceğini göstermiştir.

ryan gosling'e yolunu kaybetmiş, geçmişi meçhul karakterin nasıl yakıştığını ya da tam tersi ryan'ın bu karakteri ne kadar güzel oynadığını tekrar ispatladılar resmen.

19. gangster squad (2013)

polisli, mafyalı, adam öldürmeli sıradan bir ruben fleischer filmi olmasının yanında sanırım tüm sigara firmalarının birleşip bir ryan gosling'e girdiği film de olmuş, adam sadece filmin afişinde değil filmdeki her sahnesinin bir yerinde en az bir sigara yakıyor.

18. song to song (2017)

badlands ve the thin red line gibi önemli filmlere imza atmış yönetmen terrence malick 'in yönettiği 2017 yılı yapımı amerikan filmi. başrollerini ryan gosling, rooney mara, michael fassbender, natalie portman ve cate blanchett gibi ünlülerin paylaştığı film, birbirinden mutsuz ve arızalı tiplerin ilişkilerinin hikayesi. yönetmenimiz, tüm karakterlerin kendisiyle iç hesaplaşma yaşadığı ve konusu itibarıyla durgun gelişen filme neredeyse her dakikada bir mekan değiştirerek hareket kazandırmayı kısmen becerebilmiş. oyunculuklar iyi. görüntü yönetimi her zaman olduğu gibi mükemmel. mekanlar özgün ve güzel. senaryo vasat. ister seyredin ister seyretmeyin.

17. murder by numbers (2002)

the dreamers'la ünlenen michael pitt ve ryan gosling'in funny games'i anımsatan etkileyici ortaklığı ve adli tıpla ilgili verdiği çarpıcı bilgilerle vasatın üstüne çıkan film. sandra bullock, executive producer kontenjanından filme dahil olmuş, keşke olmasaymış. filmin temposu biraz ağır olsa da sonuna kadar kendini izletmeyi başarıyor. chris penn de bonus track olmuş, şukela olmuş.

16. crazy, stupid, love (2010)

sempatik bir o kadar da eğlenceli bir film. her ne kadar ilk yarının sonlarına doğru biraz sıkmış olsa da ikinci yarı bir hayli eğlenceliydi. özellikle de neredeyse tüm karakterlerin arka bahçede bir araya gelmesi. ryan gosling'i all good things'den sonra bir kez daha çok sevdik, hayran kaldık. evet, biraz klişeydi ama bir o kadar da güldüren bir filmdi.

15. the place beyond the pines (2012)

ilk yarısında ryan gosling, ikinci yarısında bradley cooper filmi. ryan gosling'in yine saplantılı bir aşık saplantılı bir eş saplantılı bir sevgili rolünü başarıyla oynadığı, ikinci yarısında da bradley'nin kelimenin tam anlamıyla polis olduğu film. ama şahsi görüşüm ikinci yarısının çok uzun ve konunun birazdan fazla dallandırılıp bulandırıldığı yönünde. mesela film ilk yarıda bitse kimse neden bitti demezdi. eva mendes üzgünüm bebeyim ama çok çirkinsin.

14. fracture (2007)

kesinlikle hafife alınmaması gereken bir film. çünkü polisiye ve suç filmi açısından içinde barındırdığı gizem ve uyandırdığı merakın ölçüsü tam dozunda. senaryo katilin kimin olduğunu bulmak yerine, belli olan katilin suçunun nasıl kanıtlanabileceğinin dair olması ama diğer yandan olayı mahkeme filmine çevirmemesiyle başarılı.

yeri geldiğinde kötü adamı gayet iyi oynayabilen anthony hopkins'in oyunculuğu yine kusursuz. ryan gosling'in de baş roldeki hırslı ama diğer yandan fiziksel görüntüsünün de yardımıyla gösterdiği saf tarafı ana karakterin seyirciye sevdirmesi filmi daha fazla çekici hale getiren bir unsur.

13. the nice guys (2016)

konusu sıradan hatta kötü, milyon tane klişe barındıran ama ciddi komik film. bilmiyorum tabi, güleceğimi bilmeden girdiğim bir film olduğu için o kadar gülmüş de olabilirim. ama tekrar izlersem sebebi ryan gosling ve o sahneler olur bence.

12. the united states of leland (2003)

son derece yavaş ilerlemesine hatta bazen sanki takılıp kalmasına rağmen, ryan gosling'in her zamanki üstün performansıyla aydınlanmış, haklıyı haksız, iyiyi kötü yapmış içli, bağımsız, sakin ama da pek güzel matthew ryan hoge filmi.

11. the notebook (2004)

canımı sıkan bir şeyler olduğunda terapi niyetine izlediğim sonunda mutlaka ağladığım gerçek aşkı en klişe haliyle anlatan film. ryan gosling'e aşık olmamak elde değil özellikle o sakallı haliyle. bence filmin o saf aşk atmosferinden dolayı rachel mcadams'la aşk yaşamaya başlamışlardır. yani en azından ben buna inanmak istiyorum.

10. all good things (2010)

ryan gosling'in lars and the real girl ve blue valentine'dan sonra, psikopat aşık rollerini ne kadar başarılı bir şekilde oynayabildiğini bir kez daha gözler önüne seren film. izlerken sıkılmıyorsun, aman be demiyorsun ama gene de mükemmelmiş hissi de vermiyor.

9. stay (2005)

gerçeklik, insan psikolojisi ve insan beyninin şok edici gücü ile örülü, karmaşık örgüsüyle izleyenin başını döndürüp muhteşem bir sonla biten psikolojik gerilim. ryan gosling kendine hayran bıraktırıyor.

the world is an illusion.

8. the ides of march (2011)

amerikan politik sistemini ve işleyişini bilen, ve yavaş soluklu filmleri seven herkese önerebilirim. içinde zerre kadar aksiyon olmasa da insanı heyecanlandırmayı başarabilen güzel bir yapıt. george clooney ve phillip seymour hoffman her zamanki gibi çok iyiler, ama bir gerçek var ki bu film bu iki efsanevi isme rağmen ryan gosling show havasında. george clooney yönetmen koltuğunda bence yine oldukça başarılı, eğer yine kendisinin yönettiği good night and good luck hoşunuza gittiyse, bu filmin de hoşunuza gitme ihtimali yüksek.

7. the big short (2015)

çok sevdim. zaten içinde ryan gosling, christian bale, steve carell olan bir filmi sevmeme ihtimalim sıfıra yakın. film, özellikle bankacılar için belgesel niteliğinde. finansçılar için üniversite hayatında enron the smartest guys in the room neyse, the big short da ilerleyen dönemlerde 2008 krizini anlaşılabilir kılmak için bir nesle ışık tutacaktır. çok sevdim demiş miydim? 8/10.

6. lars and the real girl (2007)

ryan gosling'in en dikkat çekici performansını sergilediğini düşündüğüm, oyuncu seçimi konusunda oldukça başarılı bir bağımsız film. yönetmenin bir dergide tesadüfen gördüğü ve çok etkilendiği bianca ise ancelina coli'yi aratmacak kadar kusursuz yüz hatlarına sahip ve filmdeki o muhteşem performansı ile değme oyunculara taş çıkartmakta. kendisi her yönetmenin mutlaka bir kez çalışmak isteyeceği türden bir oyuncu.

5. la la land (2016)

açılış sahnesiyle bir anda içine alıveren, bütün bu tatsız olaylar üstüne bünyeye neşe, enerji pompalayan, emma stone ve ryan gosling'in kimyalarının çok çok çok uyumlu olduğunu tekrar görmemizi sağlayan 2016'nın bence en iyi filmidir.

kostüm, ses miksajı, film, görüntü yönetmenliği, kadın ve erkek başrollerde oscar adaylığı olacağına aşırı inandım. yılın en iyileri denilen filmlerin de çoğunu izledim ancak bu kadar akılda kalıcı etki yaratan olmadı.

4. half nelson (2006)

yetişkin olmak-çocuk kalmak... büyümek ve büyümemek arasında kalmakla ilgili bir film sanki... bir yanda çocuk yaştaki drey'in büyüklerin dünyasında erken büyümüş olması, olaylarda bir yetişkin gibi takındığı tavırlar... diğer yanda olgun olmasını beklediğimiz lise öğretmeni dan'in çocukluk ve yetişkinlik arasında arafta kalmışlığı...

izlenilesi, hoş film...

3. blade runner 2049 (2017)

2017 yılının en önemli sinema olayı olarak nitelediğim neo-noir bilimkurgu filmi. ilk fragmanı yayınlandığından beri defalarca izlesem de izlemeye doyamadım. ridley scott anıtsal filminin devam projesini çok doğru ellere emanet etmiş. denis villeneuve, jóhann jóhannsson ve roger deakins müthiş bir uyum yakalamışa benziyor. başroldeki ryan gosling de filmin ruhuna çok uygun bir personaya sahip. orijinal filmin hem prodüksiyon tasarımına, hem müziklerine, hem de sinematografisine sadık kalınmış ve üzerine de bir şeyler katılmış gibi görünüyor. henüz karakterlerden sadece ikisini görsek de, aralarında geçen ve sadece birer kısa cümleden ibaret olan diyalog bile tüyler ürpertici olmak için yeterli.

(bkz: things were simpler then)

2. blue valentine (2010)

ryan gosling'in tip ve oyunculukta aştığı film. aşk filmi. dram filmi. su gibi akıp giden ve öyle bitip dımdızlak bırakan film. şey gibi böyle kekremsi, ama bir o kadar da banyoda yeni köpüklenmişken, suların kesildiğinde alacağınız surat ifadesi gibi bi film.
ha bi de michelle williams'a deception'da duyduğum hayranlığı bitiren filmdir kendisi. evet.

1. drive (2011)

ya çok seversiniz ya da nefret edersiniz. temposu oldukça ağır, yönetmenimiz daha çok karakterler üzerine yoğunlaşmış olmakla birlikte bazı "nooluu baa" diyebileceğiniz sahneler de mevcut. pop corn sınaması değil o yüzden "baba, blade gibin ossun, baştan sona kan fışkırsın, fast and furious gibi nitrolar açılsın etraf şenlensin" derseniz hiç zamanınızı harcamayın. müzikleri olsun, plan ve kamera acıları olsun bana oldukça michael mann'ın tarzını hatırlattı, müzikler ise şahane, çok güzel seçilmiş, zaten film aldığı ödülü de fazlasıyla hak ediyor. sadece filmin kapanışı bile ryan gosling'in oyunculuğunun nasıl olduğunu ispatlıyor.

Son Yılların En Başarılı Aktrislerinden Emma Stone'u İzlemeye Doyamayacağınız Filmler