MÜZİK 8 Aralık 2020
45,9b OKUNMA     552 PAYLAŞIM

Sertab Erener'in Avrupa'ya Açılma Hayallerini Bitiren İngilizce Albüm: No Boundaries

Sertab Erener'in, Eurovision'da 1. olduktan sonra ivmelenen yurt dışı kariyerini pekiştirme amacı taşıyan ancak basın tarafından "fiyasko" olarak tanımlanan albümün hikayesi ve detaylı incelemesi.

tarih 2003 yılının 23 mayıs'ı...

eurovision şarkı yarışması'nda son oyu verecek slovenya'nın temsilcisi televizyonda. nefesler tutulmuş. yıllarca en iyi şarkıcılarını eurovision'a göndermesine rağmen bir türlü başarı kazanamamış türkiye, birincilik ihtimalini yarışmanın sonuna taşımayı başarmış. ancak, 157 puanlı türkiye, 162 puanlı belçika'nın gerisinde ikinci sırada. 152 puanlı rusya ise halen matematiksel olarak şansını korumakta. belçika için 8 puan yeterli. biz televizyon karşısnda düşünüyoruz. slovenya nerede? orada kaç türk yaşıyordur? slovenya ile bir kavgamız gürültümüz oldu mu? sonuçlar geliyor. ispanya, bir puan, tamam. irlanda, iki puan. tamam. belçika, üç puan. bir dakika, ne? belçika mı? belçika 165 puan oluyor. artık, o dönem global müzik piyasasına fırtına gibi giren rus temsilcisi t.a.t.u'nun birincilik şansı kalmıyor. hemen kalem kağıda sarılıyouz. türkiye, 8 puan alırsa puanları eşitliyor. ancak bu durumda yarışmacıların kaç tane ülkeden puan aldıklarına bakılıyor. belçika, 22 ülkeden almış. türkiye ise slovenya'dan oy alırsa 21 olacak. yani 8 puan bize yetmiyor, 10 puan lazım. o sırada diğer oylar geliyor. izlanda, dört puan. derin bir nefes. norveç, beş puan. tamam. isveç, altı puan. ya galiba bize hiç oy çıkmayacak buradan. avusturya, yedi puan. acaba şerefli ikincilik mi geliyor? hırvatistan, sekiz puan. hadi be slovenya, ver artık puanını. türkiye, on puan. oturduğum yerden kalkıyorum ve zıplamaya başlıyorum. 167 puan ile eurovision birincisiyiz. opera'lardan şarkım sevgi üstüne'lerden bu güne. inanılmaz bir başarı. on iki puan nereye gitmiş çok önemli değil (rusya'ya gitti bu arada). önemli olan türkiye'nin uluslararası bir arenada büyük bir başarı kazanması. bunu da kazandıran isim elbette ülkenin en önemli seslerinden sertab erener ve bu başarıyı getiren şarkı rock gitaristi partneri demir demirkan'ın yazdığı everyway that i can.


hayal gibi bir dönemi taçlandıran bir an bu

1995 yılının son gününde avrupa birliği ile gümrük birliği anlaşması imzalıyoruz. 1996'da ilk kez avrupa futbol şampiyonası'na katılıyoruz. 1997'de eurovision'da dinle ile üçüncülük geliyor. 1999'da resmen avrupa birliği'ne aday ülke oluyoruz. 2000'de galatasaray, uefa kupası'nı ve süper kupa'yı kazanıyor. aynı yıl, avrupa futbol şampiyonası'nda çeyrek final oynuyoruz. 2001'de avrupa basketbol şampiyonası'nda ikinci oluyoruz. galatasaray, uefa şampiyonlar ligi'nde çeyrek final oynuyor. 2002'de dünya kupası'nda üçüncü oluyoruz. aynı sene azra akın, dünya güzeli seçiliyor. türkiye, inanılmaz bir şekilde batı dünyasına politik ve kültürel olarak entegre olmakta. sertab erener'in vokal yeteneği ve sahne performansındaki ustalık ve de demir demirkan'ın akılda kalıcı şarkısının hakkını yememeli ancak türkiye o dönemde zaten arkasına olumlu bir rüzgarı almış ilerliyordu. hem de aynı dönemde büyük bir deprem ve ardından gelen devasa bir ekonomik krizle boğuşmasına rağmen bu rüzgar esiyordu. sertab erener, bu rüzgarla gelen eurovision birinciliği ile yerel bir süperstarlığı en azından avrupa'ya taşıyabilirdi. bu nedenle eurovision'u kazandıktan sonra yabancı bir albüm için kollarını sıvadı.

zaten erener, yurt dışına çıkmak için çoktan kollarını sıvamıştı

1990'ların sonunda sony music'e geçen sertab erener, global bir müzik şirketi ile çalışmanın fırsatlarından hemen yararlandı. dönemin belki de en büyük erkek pop starı olan ve erener gibi bir sony music sanatçısı olan ricky martin, 1999 yılında kendi adını taşıyan ilk ingilizce albümünü yaptığında, sony music türkiye şöyle bir öneriyle gelmişti: "ya ricky'nin albümünde private emotion diye bir düet var. türkiye ve orta doğu'da çıkan versiyonda o şarkıdaki meja'nın vokallerini çıkarsak da bölgede bilinen sertab erener'i koysak daha çok albüm satarız, ne dersin?". sony music global de kabul etti. erener, böylece kendi başına vokal kaydını yaptı ve bu kayıt türkiye'de meja'nın yerini aldı. yanlış hatırlamıyorsam erener, martin ile albüm çıktıktan bir süre sonra albüm tanıtımlarından birinde ilk kez tanıştı ve kısa bir süre muhabbet etme şansları oldu. martin "private emotion"a klip çekmek istediğinde yine türkiye ve orta doğu için farklı bir versiyon yaratıldı ve meja'nın görüntüleri yerine sertab erener'in görüntüleri kullanıldı. erener, bu dönemde iki önemli çalışma daha yaptı. birincisi 1999 yılında çıkardığı sertab albümünden zor kadın'ı belçikalı acapella grubu voice male ile yeniden yorumlamasıydı. bu versiyona yeni bir klip çekildi ve sertab, bu şarkının tanıtımı için belçika'ya da gitti. 2000'de ise yunan sanatçı mando ile yine aynı albümden aşk'ı yunanca ve türkçe karışık yorumladı. şarkı, 1999 depremlerinden sonra türkiye ve yunanistan'ın yakınlaşma süreci ile aynı zamanda piyasaya sürülmüştü. hem mando'nun hem de voice male'in sony music sanatçısı olduğunu söylememe gerek yok herhalde.

Sertap Erener & Voice Male - Zor Kadın


bu çalışmaların en önemli özelliği saf pop şarkıları olmalarıydı. şarkıların üstüne yabancı sözler eklense, bu yorumların türkiye'den çıkan bir şarkıcından geldiği anlaşılmazdı. ancak, belki de bu şarkıların beklenen avrupa başarısını getirememesi nedeniyle, sertab erener avrupai bir pop şarkıcısı yerine artık bir klişe olmuş "doğu-batı sentezi" kavramına dayanarak "avrupa ile asya arasında köprü olan türkiye'nin yerel kokulu global sesi" gibi bir gömlek giymeye karar verdi. zaten 1999 tarihli sertab albümünde, sertab'ın wolfgang amadeus mozart'ın sihirli flüt operasından der hölle rache kocht in meinem herzen aryasını türk enstrümanları ile yorumlamıştı. 2001'de çıkan garanti bankası ve osmanlı bankası reklamı'nda fazıl say ile birlikte yine mozart'ın rondo alla turca'sını mehter marşı ile birleştirmişlerdi. 2002'de zaten orta doğu tınısı içeren bob dylan eseri one more cup of coffee'yi arabesk kemanlarla yorumladı. tüm bu yolculuğun sonunda da zaten ortaya bir oryantal pop hiti olan everyway that i can çıktı. artık avrupa'da türk müziği dendiğinde öpücük gönderen tarkan değil, haremlerde kız arkadaşlarıyla göbek ataıp şarkı söyleyen osmanlı kızı sertab erener akla geliyordu. bu popülerliğinin ekmeğini yemek için erener bir ingilizce albüm ile everyway that i can'ın başarısını devam ettirmek için çalışmaya başladı.

Sertab Erener - One More Cup Of Coffee


elbette everyway that i can bu albümde olacaktı

yanına erener'in bazı şarkılarını türkçe'ye çevirip eklemeye karar verdikler. demirkan'ın da elinde hazır ingilizce besteler vardı. bunların çoğu pek adı sanı duyulmayan fransız müzik adamı philippe laurent'in elinden geçti. iskender paydaş'ın da bunların bazılarında katkısı vardı. ama bunlar bir albümü dolduracak kadar yeterli değildi. yurtdışında bir şeyler yapmak için yurtdışında kariyer yapmış bir kısım insanın da desteğini almak gerekti. bu isimlerinden en çok katkıda bulunan peter kvint ve tim lauer olmuş. "popçuyu isveç'ten alacaksın aga" düşüncesine uyan sertab erener, o zamana kadarki en büyük başarısı 2001'de çıkan britney spears albümü britney'in avrupa baskısında yer alan when i found you'ya prodüktörlük yapmak olan kvint'i bu işin başına getirmiş ama yanına da country müzisyeni tim lauer eklenmiş. "got me like oh" ise brian kierulf ve joshua michael ikilisi tarafından yazılmış. bu ikili herhalde albüme katkıda bulunanların en başarılıları. cv'lerinin en önemli ismi britney spears. ikilinin britney ve in the zone albümlerinde, albümün en bilinen eserlerinde olmasa bile, imzaları var. bunun dışında backstreet boys ve o dönem daha ünlü olmayan 50 cent'in bazı çalışmalarına da imza atmışlar. ayrıca tarkan'ın come closer'ında da karşımıza çıkıyorlar. bu isimler bu albümden sonra da önemli yerlerde çalmışlar. mesela kierulf ve michael, lady gaga ile çalışmış. tim lauer, country girl dönemlerinde taylor swift'e klavye çalmış. peter kvint ise memleketinde işler yapmayı devam etmiş ve de beni şaşırtan bir biçimde ülkeden çıkan en önemli metal gruplarından pain of salvation ile bile bir şarkı yazmış. ama yine de genel olarak baktığımızda pek de heyecan veren isimler değil bu albüme katkıda bulunanlar.

bugün sertab erener, "şimdiki aklım olsa bu albümü daha farklı yapardım" demekte

benim de aklımda bu albüm çok kötü olarak kalmış. ancak birkaç kez dinledikten sonra albümün çok güzel olduğunu söyleyemesem de bir fiyasko olmadığını da kabul etmek lazım. bence sertab erener'in vokal performansı çok iyi. bunun yanında ingilizce telaffuzu da çok başarılı. eğlenceli anlar var, genel olarak pozitif bir pop albümü. gel gelelim bana aşırı uzun gelmişti, halbuki sadece 40 dakika albüm. bu da herhalde 12 tane şarkının çoğunun benzer havada olması. bu hava da çok iyi bir hava değil. 90'ların ikinci yarısından kalan bir pop müzik anlayışı ile kaydedilen ve bolca oryantal dokunuşlarla süslenen bir tarz tercih edilmiş. sözler ve besteler çok fabrikasyon. bir pop şarkısında olması gereken bütün sözlerin ve notaların yer almasına özellikle dikkat edilmiş hissiyatı veriyor. bir de bu albümün ve şarkıcının imajı ile ilgili bir problem var ki ona da şarkılar üstünden giderken ve en sonda tekrardan değineceğim. ama albümün kapağına bile baktığında dandik işlemeler, kötü bir mavi renk, ruhsuz bir sertab erener fotoğrafı derken albüm "beni hiç alma, boşver" diyor. tüm albüm boyunca klişe bir şekilde aşktan bahsettikten sonra "ya hani nerede bizim doğu batı sentezi mesajımız? birlik, beraberlik, dostluk isteğimizi nasıl oldu da belirtmedik" diyerek son anda albümün adına "no boundaries" koymuşlar gibi.

1. Here I Am

albümün açılışını yapan here i am, bence iyi bir açılış şarkısı. everyway that i can'in başarısı üzerine ortaya çıktığı kesin. o şarkı gibi akılda kalıcı ve melodik olarak da o şarkının ana motifini andıran bir motif ile başlayan here i am 'in çok da güçlü bir nakaratı var. özellikle şarkının sonunda geri vokallerle desteklenince gücü daha da artıyor. diğer kısımları daha standart olsa da dinlemesi zevkli. şarkının yavaşladığı kısımlarda darbukalar ve de arabesk kemanlarla oryantal havayı güçlendirmişler. zaten keman düzenlemelerini mahsun kırmızıgül ve özcan deniz gibi arabesk popçular ile çalışan yıldıray gürgen yapmış, eline de sağlık demeli. tabii here i am demişken klibine değinmeden olmaz. bence klip, şarkının güzelliğini ve sertab erener'in imajını yerin dibine çekmek için elinden geleni yapmış. batı'yı her fırsatta oryantalizm ile suçlayan bizler, iyi bir şarkı ile avrupa'ya uzanmaya çalıştığımızda da ne yapıyoruz? haremdeki kızlar karşısında yağlı güreş yapan pehlivanlar ve görüntülerle hiç uyumlu olmayan danteller arasında koşan kısraklar gibi saçma sapan işler. klipte belli olmasa da single kapağında gözümüze gözümüze sukan osmanlı tarzında bir ay yıldız rozetini de unutmamak lazım. klibin tırt olmasının dışında, sertab erener'in bu albüm kapağında ve klibinde saçlarını en az gösterecek bir biçimde yer alması ve de kendisini hiçbir şekilde öne çıkarmayan kıyafetlerin tercih edilmesi sayesinde sanatçının görsel olarak hiç iddialı olmaması bambaşka bir problem. mesela youtube'da polonya'da bu şarkıya playback yaptığı bir görüntü var. kıyafetler sıradan, koreografi çok ama çok vasat. şarkıların kalitesi ayrı bir konu ama sertab erener'in bu albüm sırasında çizdiği imaj "beni iki gün sonra unutursunuz"dan ötesi olmamış.

2. Breathe in Deeper

breathe in deeper'ın en önemli özelliği iki bestecisinden birinin savan kotecha olması. o dönem b kategori pop şarkıcılarına şarkılar yapan kotecha, günümüzün pop hitlerinde sık sık gördüğümüz bir isim. the weeknd'den can't feel my face, ariana grande'den focus, one direction'dan what makes you beautiful, britney spears'tan if u seek amy gibi şarkıları yazmış. ancak breathe in deeper, basit bir melodi. peter kvint'in düzenlemesi bence çok zayıf. bu zayıflığı da keman ve darbuka ile kapamaya çalışmışlar ama aslında fena olmayacak bir pop şarkısı olabilecek şarkının enerjisini abartı oryantal temalar ile düşürmüşler. sertab erener'in neredeyse rap şeklinde söylediği kıtalar başarılı. doğru şarkı olsa da iştah açıcı bir sunum yok. geri dönüp defalarca dinlemek ihtiyacı da doğurmuyor.

3. Everyway That I Can

albümün üçüncü şarkısı everyway that i can. bir eurovision birincisi için ne diyebilirim ki? demir demirkan'ın çiftetelli melodisi üzerine kısa sürede yazdığı şarkı, sertab erener'in ikonik kıyafetinin öne çıktığı başarılı bir dans şovu ile sunulunca, dünyanın yeni gözdesi türkiye'nin eurovision'ı kazanması kaçınılmazdı. belki ortadoğuvizyon'da birinci olamazdı ama eurovision sahnesi için oldukça yenilikçi bir eserdi. şarkının orijinal düzenlemesini ozan çolakoğlu yapmıştı. ancak albümde bu versiyon yok. zaten orijinal versiyon yarışmanın kendisinde de yok. sertab erener, klibi orijinal versiyona çekse de eurovision'a gitmeden "ya bu şarkıda bir şeyler eksik" diyerek bir remix yaptırdı. remix'i fransız house grubu galleon'dan philippe laurent yaptı. herkesin aşina olduğu versiyon da bu oldu ki çok normal. bugün ilk versiyonu dinlediğimde çok bayık geliyor. özellikle de sertab erener'in bir nevi rap yaptığı kısımda ciddi bir eksiklik var. albümü bu şarkı ile açmamaları çok ilginç bir tercih bu arada. "here i am"e ne kadar güvendiklerini gösteriyor.

4. Got Me Like Oh

albümün en pop şarkısı got me like oh olsa gerek. neredeyse hiçbir oryantal hava yok desek yeri. herhangi bir amerikalı şarkıcı şarkıyı alıp düzenlemeyi değiştirmeden yorumlasa sırıtmaz. keza "got me like oh" tabiri de oldukça amerikanvari bir deyiş. şarkının güzel gitarları var. geri vokaller çok sağlam ki bunları britney, jennifer lopez ve celine dion gibi isimlerle çalışmış jennifer karr yapmış. şarkı yazarlarından da yukarıda bahsetmiştim. aslında avrupa pazarına sürülecek şarkıymış. zaten amerikalı gia farrell ve belçikalı triple e tarafından da coverlanmış. nakaratında müzikal olarak n'sync'ten it's gonna be me havası alıyorum. ilk dinlediğimde biraz özenti bir eser gibi düşünsem de ya kulağım alıştı, ya da albümdeki diğer şarkılar çok güçlü olmadığı için bu şarkı öne çıktı. tam emin değilim. ancak şu an albümün en iyilerinden olduğunu düşünüyorum ve de şarkının üstüne neden düşmediklerini anlamak mümkün değil.

5. I Believe (That I See Love in You) 

`i believe (that i see love in you)` de bir philippe laurent düzenlemesi. ancak ortalama bir eser. 90'ların ortalarından fırlamış bir elektronik pop ritmi var. bana çok demode ve eski geliyor. erener'in nameleri, geri vokalleri çok garip. özellikle baştaki vokal performansı çok fazla arabik geliyor. arada şarkıya dahil olan kemanlar da zorlama geliyor. hatta sonunda neredeyse kemençe diyeceğim ufak bir melodi de var. bu zorlama dokunuşlar olmasa "90'lar tekno nostaljisi" der, çok da takmazdım ama şarkıyı bu haliyle çok beğendiğimi söyleyemem. sözler de çok standard. bir de bunu single olarak yayınladılar. single'larda şarkıların başka versiyonları da var ve belki de o düzenlemeler şarkıyı gerçekten coştruyordur. ancak liste başarısı getirmediği kesin. aşırı kötü bir şarkı değil ama single olmaya elverişssiz, uçup giden bir eser.

6. Leave

sertab erener'in en vurucu şarkılarından biri olan aşk, leave olarak karşımıza çıkıyor. bu şarkı hakkında ne hissedeceğimi bilmiyorum. sertab erener'in de bildiğini sanmıyorum. sertab albümündeki aşk adlı orijinal versiyonu mükemmel. yumuşacık gitarlar, güzel sözler. en önemlisi de tabii ki sertab erener'in nakarata girmeden bir operacı gibi çıktığı tizler. sonra şarkıyı mando ile beraber söyledi. aynı dönemde belçika'da sertab adlı bir toplama albüm çıkarken erener, bu şarkıyı elden geçirdi ve frank duchene'e remix yaptırdı. böylece romantik eserin pop özelliğini azıcık da öne çıkardı. yetmedi, bu ingilizce albüme de şarkıyı ekleme kararı aldı. şarkıyı "leave" haline sokan isim demir demirkan oldu. lakin sözler biraz liseli öğrenci ingilizcesi kıvamında. şarkının düzenlemesi ise yine philippe laurent'in elinden geçti. laurent, bu albüm düzenlemesinde şarkıyı ballad halinden bir miktar uzaklaştırıp arkaya sakin bir beat yerleştirerek klavye eklemeleri koydu. böylece ortaya ne tam operatik, ne tam romantik, ne tam dans ettirici bir şey çıktı. sonlara doğru da ufak bir ney solosu eklenmiş ki oryantal bir dokunuş olmadan olmaz tabii ki. işin daha da ilginci bu şarkının single olarak yayınlandığında bu sefer şarkının yine başka bir versiyon ile karşımıza çıkması. andy wright'ın versiyonunda şarkının temposu arttırıldı ve şarkı daha bile pop bir hale sokulmaya çalışıldı. ancak maalesef bu versiyon da tutmadı. halbuki erener 2004 eurovision'da 1950'li yılların hollywood yıldızı sarı saçları ve üstünde haremden çıkma kıyafetleri ile arkada semazenler huşu içinde dönerken bir pop ritmi üstüne operatik bir vokal yaparak gerçekten çok tutarlı bir duruş çizmekteydi.

7. It Takes More

it takes more, yıldıray gürgen'in kemanları ile bir özcan deniz şarkısı olarak açılıyor. sözler başlamadan giren vokaller kulak tırmalayıcı. genel olarak arkada durmadan yer alan zurnamsı klavyeler, sertab'ın cümle sonlarında kelimeleri uzatıp eklediği nameler, "conquer my heart" kısmında notaların ve vokallerin alıp başını gitmesi derken şarkıda beni rahatsız eden çok şey var. everywat that i can'de olduğu gibi şarkının yavaşlayıp sertab erener'in rapimsi bir performans gösterdiği garip bir kısmı da bulunmakta. ama buna rağmen bence albümün en kötü şarkısı değil. en azından belli bir enerjisi var. bir şeyler eksik havası vermiyor, sadece şarkının içi doldurulurken doğru tercihler yapılmamış gibi.

8. Back to the Beach

peki albümün en kötü şarkısı ne? kanımca iki aday var. birincisi back to the beach. sertab erener'in orijinalini de çok sevmediğim kumsalda'nın ingilizce versiyonu bu eser. hatta adını ne zaman görsem "kumsalda"nın devam filmi/şarkısı gibi geliyor. zaten hissiyat olarak aynı kafada ilerliyorlar. fikret kızılok'a saygım sonsuz ama bu şarkıya kanım ısınmadı. yine de yeri geldiğinde gideri olabilir. mesela gerçekten kumsaldaysan ve de acayip mayışmış bir halde bir yerden duyunca hoş olabilir. girişindeki gitarları sakindir. şarkının en sevmediğim kısmı "ooohh"ları olsa gerek ki "back to the beach" direkt bu ooooohhh'lar ile açılmakta. düzenlemeyi yapan philippe laurent, orijinaline genel olarak sadık kalmış. yine de şarkının içindeki sükuneti en aşağıya çekip, şarkıyı olabildiğince bir club hiti haline getirmeye çalışmış. hani orijinali biraz daha "bodrum'da sakin bir plajda yanımda çok da okuyamadığım bir kitap ile keyfimi çatırıyorum" şarkısı iken, bu "alaçatı'da beach'e para verdim, elimde kokteylimle güneşin altında terleyerek onlarca kişiyle dans ediyorum" şarkısı. sözler yine eh. "the sun is pouring down today / the rain knows to stay away" gibisinden dümdüz sözlerle ilerliyor. albümün de en uzun şarkısı bu eser. neredeyse beş dakika sürüyor. benim gibi şarkıyı sevmeyenler için kötü haber.

9. Storms

storms ise vur yüreğim'in yeni versiyonu. yine orijinalini anarak başlayalım. çok cesur bir eser. yanlış hatırlamıyorsam 1999 tarihli sertab albümünün çıkış şarkısı olarak oldukça ağır bu şarkıyı tercih etmişlerdi ki bu çok önemli. şarkı, klibiyle de insanı dünyada olup bitenler hakkında düşünmeye zorluyordu. bu nedenle herhalde herkesin kalbinde yeri ayrıdır ve de büyük ihtimalle 17 ağustos depremi ile özdeşleşmiştir. "storms", bu şarkının vuruculuğunu koruyarak kendisini madonna'nın frozen'ı misali karanlık bir electronica'ya çevirmek istemekte. gerçi nakarata baktığımızda daha umutlu bir uslüp var. bence olmuş bir eser. single olarak çıkıp etrafı sallayamazdı ama albümündeki enerjiye ufak bir ara vererek, nefes almayı sağlayacak bu sırada da müzikal olarak doyuracak bir şarkı. duduk ile electronica'nın sentezi işe yaramış. ha ben yine de orijinalini elbette dinlerim eğer dinlemek istesem ama bu uyarlama, güzel bir uyarlama.

10. Love Bites

albümün en kötü şarkısı olarak diğer adayım da love bites. nereden başlasak? en iyisi erkek vokalle başlamak. şimdi bu şarkı aslında bir sertab erener şarkısı değil. çünkü kendisinden daha çok bir erkek vokal dinliyoruz. albüm kapağında moustapha mystique gibi bir mahlas kullanılsa da mustafa mıstık arabaya kıstık diye bildiğimiz çocuk tekerlemesine gönderme yapan bu ismin şarkının sözlerini de yazan turgut berkes olduğunu söylemek lazım (daha doğru öyle olması gerek çünkü bunu kanıtlayan bir şey görmedim). kendisinin sanatçılığına laf emek düşmez ama bu şarkı özelinde yaptığı konuşur gibi vokali çok güzel değil. tüm albüm boyunca neden bu kadar rap vokal ekleme ihtiyacı duymuşlar, orası da hiç belli değil. hatta bu rap bölümü doğal da değil, bazı bölümlerin stüdyoda birleştirildiği bariz. ama daha da büyük problem vokalin kaydı. iskender paydaş'ın yaptığı düzenlemede berkes'in ne dediği hiç anlaşılmıyor. bangır bangır bir müziğin altında adamcağızın biri bir şeyler diyor ama kelime kelime bir şeyler geliyor arada. gerçi sözlerde de bir tutarlılık yok. kafiyenin öne çıkarıldığı bir kelimeler silsilesi. bunun dışında berkes ve demirkan'ın bestesi basit. özellikle nakarat başarsız. düzenleme çok ucuz. sertab'ın şarkıya gaz vermek için durmadan geri planda "ha" demeleri, diğer vokal eklemeleri sinir bozucu olabiliyor. şarkının bir de genel havasından tamamen bağımsız "everybody screaming "no, not me"" diye başlayan bir pasajı var ki sırıtıyor. şarkı üç dakikadan biraz uzun olsa da sanki dakikalarca sürüyor gibi.

11. The One

lakin the one çok iyi bir eser. buram buram "ben bir demir demirkan şarkısıyım" diye bağırıyor. kıtaları 80'lerden bir rock grubunun yapacağı bir power ballad havasında. ancak klasik bir rock düzenlemeye gitmemişler ve daha çok sertab'ın belki de en sevdiğim şarkısı yara gibi ağır ilerleyen ve perküsyonla desteklenen bir düzenleme tercih edilmiş. şarkının nakaratı inanılmaz güzel. hem duygusal hem akılda kalıcı. sertab erener'in vokali yumuşacık. e böyle şarkıları ve düzenlemeleri dinleyince "arkadaş, neden yurtdışına açılacak bir albüm dediğimizde sizin aklınıza hemen keman ve darbuka basılmış bir altyapı üstüne doğu nameleri basılmış bir vokalli şarkılar geliyor?" sorusunu soruyorum. ki bu şarkıda da vokalde doğu hissiyatı ara ara var. hatta şarkının ikinci kısmında kemanlar da şarkıya giriyor. ama bunların hepsi asıl şarkıyı besleyen hoş detaylar olarak karşımıza çıkıyor. bu entry'yi yazarken öğrendim ki the one, trt'ye eurovision için sunulan üç şarkıdan biriymiş. diğeri zaten malum. üçüncüsü ise çok ilginç bir şekilde mfö'nün yazdığı mare diye bir esermiş ki bu şarkı hakkında başka hiçbir bilgi yok. the one'ın eurovision'a gitmemesi iyi olmuş. keza bu şarkıyı da bir şekilde daha oryantal bir hale sokup yalama bir hale getirebilirlermiş. onun yerine bu albümde kendine yer bulması iyi.

12. Here I Am (Jason Nevins Radio Remix Edit)

albüm "the one" ile bitecek gibi yapsa da bitmiyor çünkü başa dönüp here i am'in jason nevins tarafından yapılan remix'ini dinliyoruz. akustik gitarla yapılan giriş çok hoş. hatta bir an "acaba akustik bir versiyon mu geliyor?" dedirtiyor. aslında bu çok iyi bir fikir. here i am albümün iyi bestelerinden biri. sertab erener'in sesini tüm çıplaklığı ile sunmanın cok güçlü bir yolu olabilirmiş. ancak şarkı düz bir remix versiyon haline kısa süre sonra dönüyor. spotify'a yüklenen versiyondan mıdır yoksa albümde mi böyle yer alıyor bilmiyorum ama ses kalitesi acayip kötü. her şey çok cızırtılı. ama şarkının yeni düzenlemesi de çok başarısız. elektro gitar ekleyerek daha rock yapmaya çalışmışlar gibi ama olmuyor. yeni beat çok düz. arada duyulan ses efektleri çok kötü. güzelim şarkı, abuk sabuk bir ses karmaşası haline sunuluyor. albüm de hayal kırıklığı olarak sona eriyor.

albümün ana sıkıntısı eurovision dalgasının üstünde hemen sörf yapmaya çalışmak

bunu da anlıyorum. kaç tane eurovision birincisini geniş kitleler sonraki sene hatırlıyor ki? bir diğer şanssızlık da o dönemler single single ilerleme kültürünün olmaması. şimdi olsa iki ayda bir spotify'a single atarak kendini güncel tutarsın ama o dönem albüm yapmak bir zorunluluktu. bu nedenle bir konsept oturtturamadan eldeki şarkılarla ve de en kolay ulaşılabilecek ve bütçeyi zorlamayacak ısmarlama eserlerle ortaya bir şey çıkartılmış. ama maalesef hiçbir albenisi yok. tamam sertab erener'den seksi bir pop star çıkarmanın manası yok, ille de böyle olmak zorunda değil. ancak çok hoşuma gittiğinden değil ama en azından everyway that i can'in tanıtımı sırasında "sertab sultan ve kankaları" gibi akılda kalan bir imaj vardı. bu albüm sırasında görsel olarak sertab erener'in hiçbir ilginç özelliği yok. peki erener'in şarkılarla verdiği karakteri ne? ayakları üstünde duran güçlü kadın mı? sevgilisine kul köle olan biri mi? politik ve sosyal olarak bilinçli biri mi? hiçbiri. şarkılar duruş olarak bir şey sunmuyor. müzikal olarak da çok ilginç şeyler yok. oldukça ortalama. türkiye'deki sertab erener'i erener yapan iki özellik iyi şarkılar ve muazzam ses. bu albümde ise çok iyi şarkı yok. ses de kendini gösteremiyor. başka bir akılda kalıcı özelliği de yok. ticari anlamda "here i am" ilk çıktığında biraz bir kıpırdanma oldu o kadar. onda da maksimum belçika'da 41. sıraya kadar çıktı. albüm hiçbir yerde listeye giremedi. daha sonra sertab erener, 2004 eurovision'u öncesi ülke ülke dolaşıp onların yerel eurovision elemelerinde sahne aldı. ancak daha fazlası yoktu. sonuçta kendi imajını yaratmadığı için kolaya kaçıp "eski eurovision birincisi" kartını oynadı. 2004 eurovision'daki performansındaki karmaşaya zaten yukarıda değindim. eurovision yeni bir birinci kazanınca da erener'in avrupa'yı ele geçirme macerası sona erdi. gerçi sonra erener ve demirkan, painted on water projesi ile abd'ye gözünü dikti. en azından o projenin bir konsepti vardı. memleketin melodilerini batılı bir anlayışla yurt dışına tanıtmak istiyorlardı ve bunu yaparken müzik dışında diğer sanat dallarından yararlanıyorlardı. bu da tutmadı ama o başka bir hikaye. bu arada ufak bir kıpırdanmanın da japonya'da olduğunu söylemek gerekiyor. "here i am" bir japon filminde kullanılınca sony music, albümü japonya'da yayınlıyor. hatta şarkı sözlerinin japonca çevirilerini içeren albümün kapağını da daha iddialı bir versiyon ile değiştiriyorlar. ama gerisi gelmedi orada da.


sertab erener, bu başarısız avrupa'ya ve japonya'ya açılma denemesi sonrası aşk ölmez ile türk piyasasına tıpış tıpış dönünce burada da başarı kazanamıyor aslında. ben albüme adını veren aşk ölmez biz ölürüz'ü aslında çok beğenmiştim ve çok saçma bir biçimde bu albüm bana doğum günü hediyesi olarak gelmişti nedense. ama albüm o kadar zayıftı ki erener, demir demirkan'ın başarılı 2004 istanbul albümünden iki tane şarkı alarak albümü doldurmaya çalışmıştı. bu başarısızlık ile meşhur "eurovision laneti" bir an sertab'ı vuracak gibi gözüktü. bu sıkıntılı durum 2009'a kadar da sürdü aslında ama sertab, soner sarıkabadayı ile çalışıp kendini yeniden keşfedince geri döndü diyebiliriz. "no boundaries" ise sertab erener'in bir donemini temsil eden bir çaba olarak tarihte yerini aldı.

2/5 verdim gitti.
albümün en iyi anlatan şarkılar: here i am, back to the beach, i believe (that i see love in you)