SİNEMA 8 Ekim 2024
3,1b OKUNMA     73 PAYLAŞIM

Shame (Utanç) Filminin İsmini Anlamanızı Sağlayacak Psikolojik Bir Karakter Analizi

Steve McQueen imzalı 2011 filmi Shame'in başrolü Brandon üzerinden bir tahlil... Seks bağımlısı karakterimiz ve filmin ismi arasında nasıl bir bağlantı var?
Uyarı: Spoiler içerir.

shame filminde bana ilginç gelen noktalardan bir tanesi de başroldeki barond'ın kardeşinin başına gelen intihar girişimine kadar kendi çıplaklığının farkında olmayışı. aslında film boyunca brandon'ı arkadan ve çıplak halde görüyor olmamızın nedeni de onun savunmasızlığı ve bu savunmasızlığın, çıplaklığının farkında olmayışı gibi geliyor bana. kardeşinin intiharına kadar brandon için herhangi bir utanç olmadığı gibi bence başka bir duygusu da yok. sadece ezberlediği şeyi yapan ve bunda başarıya ulaşmaya çalışan çocuksu bir masumiyet içerisinde. masumiyet, yetişkinlerin ruhsallığıyla ilintili olarak düşünülünce pek oturmayan ve bazen ötekiler için tehlikeli de olabilen bir sözcük zaten. brandon'ın masumiyeti de kızkardeşinin çağrılarına kapalı halde tutuyor onu, ta ki son ana değin.

galiba adem ile havva'nın cennet bahçesinden düşmeden önceki çıplaklığı gibi brandon'ınki de. ne kadar çıplak olunduğunun farkında olunmayan bir çıplaklık hali. masum çünkü farkında değil yaptığının. aslında yapmıyor, eyleyemiyor çünkü henüz bir özne değil. utancın, suçluluğun, seçimin ne demek olduğunu kendi yaşamı özelinde bilmiyor brandon bana kalırsa. kardeşi bunu ona türlü eylemlerle gösteriyor ve brandon'da kah öfkesini içine atarak, kah bağırıp çığırarak bundan rahatsız olduğunu ifade ediyor ama kardeşi de olmadığında kendi yaşamında herhangi bir öznellik kırıntısı yok bence. belki de kardeşini bu yüzden kovmak istiyor, yani özne olmamak, seçim yapmadığı fantezisi içinde sonsuzlaştırdığı yaşantısının rutinine devam edebilmek için. oysa adem ile havva'nın örneğinde, onlar yasak elmadan yediklerinde, yani brandon'ın bir türlü gerçekleştiremediği özne olma eylemini gerçekleştirdiklerinde, utanmaya da başlıyorlar çıplak olduklarını farkederek. hatta tanrı onları arayıp da bulamadığında ve saklandıklarını keşfettiğinde soruyor niye saklandıklarını. onlar da çıplak oldukları için saklandıklarını söylüyorlar. ve tanrı diyor "çıplak olduğunuzu nereden biliyorsunuz? yasak meyveyi mi yediniz?". brandon'da eksik olan şey de bu: çıplak olduğunun farkında olma hali. kardeşinin çağrılarına yanıt verse belki bunu fark edebilecek ama bile isteye inkar ederek kendi masum/ayrışmamış/öznellik dışı konumunda kalıyor.

çok utandığımızda "başımdan aşağı kaynar sular döküldü" ya da "yerin dibine battım" dediğimiz gibi, kardeşinin yaşamına son vermek istemesi de brandon'a diz çöktüren eylem oluyor. kendisini kapattığı çağrıların o anda farkına varıyor ve aslında tüm hissedişlerle birlikte, hissedişlerin eziciliğiyle yere kapaklanıyor gözlerinden yaşlar boşanarak. işte bu aslında dünyadaki çıplaklığını ve kırılganlığını farkettiği, ne kadar ölümlü olduğunu hissettiği ilk an. bunun öncesindeki tüm anlarda bu düşünceler zihninde yine vardı belki ama, bu düşüncelerin yol açtığı duygusal kökenlerle bağını kesip atmış ve savunmacı bir eylem biçimi olarak erkekliğe kaçmıştı. erkekliğin kendisine gördürdüğü düşlerden çıkıp da insaniliğin kırılgan zeminine geri dönmesi de kardeşinin ölüm-kalım mücadelesiyle olabildi.

Spoiler bitti.


yeryüzünde ne kadar çıplak olduğumuzun farkındalığını hissedebilmek aslında hem kendimizle hem de ötekilerle ilişkilerimizi kırılganlık zemininden hareketle birlikteliğe doğru taşıyabilecek bir düzlem gibi geliyor bana. brandon'ın ve pek çoğumuzun da türlü zarflarla (erkeklik, kadınlık, kariyer, zenginlikler, güçler vb) kendimizi çaresizce savunduğumuz ve "bana bir şey olmaz" tarzı ölümsüzlük fantezilerine kapıldığımız da işte bu kırılganlık ve çıplaklık hali. kabul etmemizin değiştirici bir deneyim olabileceği tek şey de çıplaklığın kabulü ve bununla ne yapabileceğimiz aslında. üzerimizde iyi duran giysiyi bulabilmemiz için çıplaklıktan yola koyulmamız gerekiyor. diğer türlü giysi üstüne giysi örtmek ya da abes duran giysiler içinde "ya bu da iyi durmadı üzerimde" diye hayıflanmaların sonsuz kısır döngüleri dışında bir seçeneğimiz olamıyor.

shame filmi içinde cinselliğin her dakika göründüğü ama aslında cinselliğin hiç olmadığı, hiç yaşanmadığı bir film. çıplaklığın varoluşsal anlamını kavrayamadığı için brandon onunla ne yapacağını da bilemiyor haliyle. kendini cinsellikle savunmakla cinsel bir ilişki yaşamak çok farklı şeyler ve ikinci seçenek için çıplaklığın kabulü gerekiyor ki bu varoluşsal mod yoktu brandon'da.

utanç insanı insanlığından da çıkarabilir ama bir geri dönüş sağlayarak insana insan olduğunu da hatırlatabilir. aslında tüm duygular gibi utanç da böyle çift değerli bir etkiye sahip. utanç yoluyla ötekini, oradan da kendini ve kendi varoluşsal kırılganlığını keşfedebilir insan ve bence bu utancı değerli kılan şey. utancı zalim kılansa utandırılma halinin yol açtığı travmanın ve bunun telafi edilememesinin utancından yaşayamamak durumuna kadar gidebilecek şiddette olması. belki de utandıranlardan uzak durarak utancı keşfetmek ve bu sayede onu kullanmak da mümkündür. brandon, kendi masumiyeti içinde arsızlık dolu eylemlerde bulunuyordu çünkü utancından ölecekti diğer türlü. işte bu durum utancın olumsuz hali. oysa utancın başka yaşanma şekilleri de mümkün geliyor bana.