BİLİM 10 Mayıs 2018
75,5b OKUNMA     766 PAYLAŞIM

Simyanın Kimyaya Dönüşmesinde Müthiş Bir Köprü Olmuş Deist Bilim Adamı: Ebû Bekir er-Râzî

Kısaca Razî adıyla tanıdığımız bu hekim/kimyager, 9. yüzyılın İslam coğrafyasında oldukça sıradışı bir kişilikmiş.


hekim, eczacı ve filozoftur razî 

- diş ağrılarını gidermek için afyon ve alkol kullanmış. bu yüzden diş ağrısında analjezik (ağrı dindirmek ve analjeziye yol açmak için kullanılan her türlü ilaca verilen isim) maddeleri ilk kullana hekim olarak tarihe geçmiş.

- diş çürüklerini sakız ve şaptan yaptığı bir simanla doldurmuş. 

- boraksı dolgu maddesi olarak kullanmış.

bütün bunlar diş hekimliği alanında yaptığı çalışmalar iken tıp alanında yaptığı çalışmalar ise şöyle

- çiçek ile kızamık arasındaki farkları ortaya koymuş.

- sülfirik asit ve formik asit gibi maddeleri tanımlamış.

distilasyon (damıtma) işlemini uygulamış.

- vebalı evleri, kızgın çakıl üzerine sirke dökerek elde ettiği formaldehit gazı ile dezenfekte etmiş. (çok marjinal ya)

- civayı tedavi amacıyla kullanmış. ( insan metabolizması için fazla toksik olan civayı ne tür bir tedavide kullanmış acaba?)

- operasyonlarda dikiş malzemesi olarak koyun bağırsağı kullanmış.

ve bunların hepsini 9. yüzyılda yapmış (helal olsun).

razi'nin alkolü tıbbî amaçla kullanan ilk kişi olduğu doğru değildir; ama simyanın kimyaya dönüşerek yeni bir pozitif bilimin ortaya çıkmasında rolü büyüktür

razî, simyanın mistik yönlerini reddetmiş fakat simya için yapılan deneyler ve o deneylerin sonuçlarıyla ilgilenmiştir. ilk defa olmasa da afyon ve esrarı anestezi amacıyla kullanmıştır. kimyasal yollarla elde ettiği ilaçları insanlar üzerinde uygulamadan önce hayvanlar üzerinde denemiştir. 

döneminde kullanılan bir çok kimyasal metodu açıklamış damıtma ve kalsinasyon gibi konuları da detaylı bir şekilde açıklamıştır.

simya/kimya alanındaki eserleri

* kitab el-esrar (sırlar kitabı)
* kitab el-esrar v'el sırr el-esrar (sırların ve sırların sırlarının kitabı)
* harry potter ve sırlar odası (pardon yanlış oldu. felsefe taşı, simya derken kendimi tutamadım)

tıp alanına gelince

teşhis ve tedavi üzerine yazılmış hâvi adlı eseri dönemin en geniş medikal ansiklopedisidir ve 17. yüzyıla kadar bu alanda en önemli başvuru kaynağı olmuştur.

çiçek hastalığı ve kızamık üzerine derlemeleri ve bu iki hastalığın ayırıcı tanıdaki farklarını liber de pestilentia adlı kitabında toplamıştır.

hayatının son dönemlerinde parkinson hastalığına yakalanmış ve katarakt yüzünden görme yetisini kaybetmiştir. öğrencileri katarakt için göz ameliyatını teklif ettiğinde ise "artık çok geç, zaten dünyayı yeterince gördüm!" diyerek reddetmiştir.

islami bir coğrafyada (bkz: iran) deist olması ve bir çok dâhi gibi otoriteye ve düzene uyum sağlayamaması nedeniyle döneminde hak ettiği değeri bulamamıştır. 

birçoğu ölümünden sonra olmak üzere eserlerinin neredeyse hepsi latinceye çevrilmiştir. 

bilime olan aşkını otobiyografi niteliğinde yazdığı siret'ül felsefiyye'de (filozofça yaşama) “beni tanıyanlar bilir ki, ilme karşı olan sevgim, tutkum ve bu uğurdaki çalışmalarım gençliğimden bugüne kadar aralıksız devam etmektedir. hatta okumadığım bir kitap, karşılaşmadığı m bir ilim adamı bulunursa -büyük bir zarara uğramam söz konusu olsa dahi her şeyi bir kenara bırakıp o kitabı okumadan ve o âlimi tanımadan edemem." cümleleriyle anlatmıştır.

felsefi görüşü dönemin aksine alışılmışın dışındadır

siyasi ve sosyal eşitliği savunmuş, insanların doğuştan gelen ünvan, sınıf ve yeteneklere göre sınıflandırılmasına karşı çıkmıştır.
işlerini yürütebilmek için dinî liderler tarafından zorla kabul ettirilen bir düzene ihtiyaç duymadığını söylemiştir.

bilimin karşısında da tıpkı dinde olduğu gibi otoriteye karşı tutumu aynıdır. bilimin zaten gelişimini tamamladığı, yeni bir şey bulunamayacağı görüşü o dönemde de yaygındı. bu yüzden eleştiriye hazırlıklı bir şekilde bilimin sürekli bir devinim içinde olduğunu savundu. otorite kaynağı kim olursa olsun eski otoritelere bağlı kalmadı. hatta bir eserini "galen hakkında şüpheler" olarak adlandırdı.

zamanının ne kadar ötesinde olduğunu vurgulamak amacıyla, razi'nin zaman hakkındaki görüşü

aristoteles'nun hareketin ölçüsü saydığı zaman ile platon'un sonsuz/ezelî bir kavram olarak zaman düşüncesini bir arada yorumlamıştır. el-razi mutlak ve izafi olarak iki ayrı zamandan söz eder; izafi zaman ölçülebilir ve sınırlıdır, mutlak zaman ise ölçülemez ve sınırsızdır.

not: doğum günü olarak kayıtlarda olan 27 ağustos iran'da tıp bayramı olarak kutlanıyormuş.

şu söyledikleriyle resmen islam ile rasyonalizmin bir sentezini yapmış olan bilgin

“eğer bu hak dinden şüphe eden, onu bilmeyen ve doğruluğundan emin olmayan bir kişi varsa onun olanca gücüyle düşünüp araştırma yapmaktan başka çaresi yoktur. bütün gayret ve imkânını kullanarak araştırırsa doğruyu bulmaması neredeyse imkânsızdır. yine de bulamazsa o zaman yüce allah’ın af ve mağfiretine en lâyık olan odur. çünkü o gücünün yetmediğinden sorumlu değildir. aksine, şanı yüce allah’ın kullarını yükümlü tuttuğu şeyler güçlerinin çok altındadır.” (kaynak: islam ansiklopedisi)

buradan iki şeyi anlıyoruz:

- 10. yüzyıl abbasi dünyasında müthiş bir düşünce özgürlüğü varmış. bunları islam dünyasında bugün bile ortaya atmak biraz cesaret ister. 

- rasyonalizm avrupa'dan en az 500 sene önce islam dünyasında sağlam biçimde savunuluyormuş. demek ki akla engel olan şey islam dininin kendisi değil, sonradan deforme olmuş hali. bugünkü islam dünyası da hala bu deformasyonun olumsuz sonuçlarını yaşıyor.

princeton üniversitesi şapelinde anısına yapılan meşhur vitray

Kendini Aşıp Hayallerinin Peşinden Koşarak Hayatını Değiştiren Genç Sporcular