SİNEMA 2 Ocak 2025
2,8b OKUNMA     53 PAYLAŞIM

Sinemanın Bizi Büyülemesinin En Büyük Faktörlerinden Biri: Zıt Kareleri Peş Peşe Görmek

Sinemada (ve hatta çizgi romanda) peş peşe gördüğümüz karelerin birbiriyle ilişkisi, bu sanatı neden sevdiğimiz sorusunun cevaplarından biri.

sinemanın bir büyüsü var denir ya, bu böyle içi boş, laf olsun ya da şişirme amaçlı söylenmiş bir şey değildir

bunun ne şekilde sağlandığıyla ilgili sadece bir teknikten bahsedeceğim ki ufku aydınlatan cinstendir. bir film başlar, sahneler ilerler ve biz bu büyüye kapılırız. peki neden kapılıyoruz? hep insan psikolojisinin evrenin sınırları kadar uçsuz bucaksız olduğunu düşünmüşümdür. nelerden, nasıl etkilendiğimizi bilmek ve uygulamak için o kadar çok malzeme var ki sinema da bunu bence en iyi uygulayan sanat dalıdır.

bahsettiğim bu yöntem ve teknik yan yana koymadır. sakın aklınıza üçgen biçiminde birbirimize takacağız fikri uyanmasın:) giriş olarak başlarsak bu yöntem, görüntülerin, karakterlerin, temaların, mekanların veya hatta tüm sahnelerin yan yana getirilmesi fikridir. özellikle duyguları uyandırmak, anlatı derinliğini artırmak ve izleyicide düşünmeyi teşvik etmek için kullanılan inanılmaz çok yönlü bir araç gibidir.

peki nedir bu 'filmde yan yana koyma' dersek tabii ki montaj teorisinin öncülerinden sergei eisenstein'a kadar gitmemiz lazım. çok sevdiğim bu rus yönetmenimiz eisenstein zaten dönemin sinema dahilerinden. yani adam boş durmamış, imgelerin çarpışmasıyla anlam yaratmak için yan yana koymanın kullanımını kapsamlı bir şekilde araştırmış. sonrasında çokça duyacağımız "diyalektik montaj" kavramı doğuyor ki, iki zıt imgenin üst üste yerleştirildiğinde izleyicinin zihninde üçüncü, genellikle soyut bir fikir ürettiği fikrine dayanır bu kavram. bakın bu anlattığım şey dönemin harika icatlarından biridir. yani bu yaklaşım, o dönemin doğrusal hikaye anlatma yöntemlerinden adeta radikal bir sapmadır ve o zamandan taa günümüze kadar sinematik tekniğin temel taşı haline gelmiştir. vereceğim örneklerde zaten daha bir anlamlı olacak her şey.


anlam yaratmak veya farklılıkları vurgulamak için zıt görüntüleri veya sahneleri yan yana yerleştirmeye bakalım

örneğin, gülümseyen bir çocuğun yakın çekiminden savaştan zarar görmüş bir manzaranın çekimine geçerek, çocuğun savaşın dehşetlerine karşı masumiyeti vurgulanır ki biz her ne kadar bunun farkında olmasak da zihnimiz bu iki zıt görüntünün aynı karede olmasından kaynaklı müthiş bir duygu seline kapılır.

sosyoekonomik yan yana koymadan bahsedelim. bir tarafta burjuva sınıfına ait bir karakter gününü gün ederken, diğer tarafta aynı kadrajda yaşam mücadelesi veren işçi sınıfı bir karakter yan yana geldiğinde zihnimizde kızılca kıyamet kopar. özellikle türk sinemasında örnekleri çoktur. yaşar usta ve zengin fabrika patronu atışması ilk akla gelendir.

karakterleri zıtlaştırıp yan yana koymaktan bahsedelim

iki karakterde kişilik, değer veya yaşam koşullarındaki farklılıklarını vurgulamak için zıt karşılaştırma kullanılır ki burada, karakter gelişimini derinleştirmek veya bir filmin merkezi çatışmasını vurgulamak ana hedeftir. örneğin, batman ve joker diyebiliriz. ya da çok sevdiğim taxi driver filminde travis, başkan adayı ile karşılaştırılır ve travis'in giderek artan yabancılaşmasını ve deliliğe düşüşünün sebepleri siyasi zemine oturtulur gibi gibi.

bu en sevdiklerimden, ses ve görüntünün yan yana getirilmesi ve ikisi arasında zıtlık oluşturulması. yani bir görüntü hiç beklenmedik veya zıt bir sesle eşleştirilerek inanılmaz güçlü bir zıtlık duygusu yaratılır. örneğin, otomatik portakal'da alex ve saz ekibi hayvani suçlar işlerken arkada klasik müzik çalar. yani bizler müziğin güzelliği ile görüntülerin dehşeti arasındaki uyumsuzlukla filmin büyüsüne kapılırız.

aa bir dakika en sevdiğim örneği unutuyordum. the godfather'daki vaftiz sahnesi tabii ki. arkada dingin ve kutsal bir vaftiz töreninin müziği çalarken ki hatta michael corleone çocuğun vaftiz babasıdır, diğer tarafta kendisinin emrettiği cinayetler işlenir. yani dini ritüel ve bebek masumiyeti ile cinayetler arasındaki karşıtlık, michael'ın karakterinin ikiliğini ve ruhunun yozlaşmasını vurgulayarak filmin güç ve ahlak ekseni etrafında ilerleyeceğini bizlere bildirir.

eveet velhasıl diyerek filmlerde zıtlıkları yan yana koyma tekniği, izleyicinin filmi nasıl anladığını şekillendirmede büyük bir rol oynamıştır

bu yöntem, yönetmenlerin karmaşık fikirleri, duyguları ve temaları zıtlık yoluyla ifade etmelerine izin vererek, hikaye anlatımında neler başarılabileceğinin kapsamını adeta genişletmiştir. bizler yani seyirciler açısından ise bu teknik, izleyicileri daha fazla filme dahil olmaya, adeta noktaları birleştirmeye ve ilk bakışta belirgin olmayabilecek anlamı bulmaya teşvik etmiştir. sonuç olarak, yazının başında dediğim gibi bir film başlar ve biz bu büyüye kapılırız.