SİNEMA 30 Eylül 2020
40,7b OKUNMA     579 PAYLAŞIM

Tenet Hakkında Hem Çılgın Hem de Aşırı Mantıklı Gelen Bir Fan Teorisi

Christopher Nolan'ın yeni filmi Tenet, Nolan severler tarafından hem sevildi hem de sevilmedi. İşte filmin içinde fazla ipucu olmamasına rağmen düşününce mantıklı gelen bir teori.

tenet öyle bir film ki transformers'ın insanlı olanı da dersin, geleceğe dönüş'ün delorean'sız olanı da dersin. şaka bir yana, bundan sonrası tahminlerimden oluşan spoiler'lar içeriyor...

baba oğul paradoksuyla giriş yapalım

öncelikle film boyunca ajanımızın her şeyi kolayca halletmesi, kolay kolay vurulamaması, geri geri giderken frene basarak aracı kolayca durdurabilmesi ve en önemlisi kat'e olan düşkünlüğünü bir tarafa koyalım. bu cepte.

gelelim neil'e... saç kesimi, kuzey avrupa dillerine hakimiyeti, fizik doktorası, kat'i kurtarırken sürekli onla ilgilenmesi ve ajana sonunda "beni sen tuttun" demesini de bir kenara koyalım.


kat. bu karakteri pek sevmesem de dünyayı bir tarafa oğlunu da bir tarafa koyması. oğlunun çoğu zaman saçları ve saç kesimiyle kadraja girmesi. ayrıca kocasını vurmaya giderken neil'i ısrarla sorması (ki bu sahnede evrilmişlerdi) ve "ona bir veda dahi edemedim" diyerek üzülmesi. bu da cepte.


şimdi son sahne geçişlerini irdeleyelim

ajan neil'e duygusal olarak bağlı. bunu son sahnelerde neil için gözlerinin dolmasından anlıyoruz. peki sonra ne oluyor? kat'i ve oğlunu korumak için priya ve adamını vuruyor.

peki bu denli soğukkanlı bir ajan sonradan tanıdığı bir kadın için neden bu kadar zahmete katlansın? ki bunu yapan kendini evrilten bir insan. yani zamanda geri giden bir biri.


şimdi parçaları birleştirelim

ajanın neil için gözlerinin dolması, kat'in neil'i kısa süre içinde tanıyıp duygusal bağ kurması ve kadraja giren çocuğun saç yapısına dikkat çekercesine kameranın odaklanması ve bu çocuğun genellikle okul önünde ekrana yansıması... neil'in fizik doktorası... çaktın mı köfteyi?


çakmadıysan ben söyleyeyim: neil aslında kat'in oğlu.

estonca da yazardım ama tersten yazamıyorum işte...