The Matrix Filminin Ana Konusunun Aslında Aşk Olması
the matrix'te 20 yıldır herkesin gözden kaçırdığı bir nokta var: filmin ana konusu aşk.
aşk filmi diyince herkesin aklına gelen şablon "kasımda aşk başkadır" olduğu için garip gelebilir, matrix'te felsefik olarak işlenen birçok konu olduğu için "hadi oradan" dediğinizi de duyar gibiyim ama diğer konuların hepsi aslında aşk merkezli araştırmayı destekliyor.
makineler aşkı araştırıyor, anlamaya çalışıyor, insanların kararlarına nasıl etki ettiğini öğrenmek istiyor. bu sayede insanlığı %99.8'lik başarıyla kontrol ettikleri sistemi %100'e çıkarmak istiyorlar. herkesin özgür iradesiyle kendi kararını verdiğini sandığı sistem aslında hepsini kendi istediği kararları vermesine yönlendiriyor. ama buradaki tek istisna aşık olan insanların hiçbir mantık çerçevesine sığmayan ve sistemin öngöremediği kararlar veriyor olması.
mimar önce herkesin mutlu olduğu mükemmel bir dünya yarattığından bahseder. fakat herkes bu dünyanın gerçek olmayacak kadar güzel olduğunu düşünüp sistemi reddetmiş. sonra mitolojilere dayalı savaş ve kaos üzerine bir dünya kurulmuş, ve o da başarısız olmuş. makineler her daim mutlu olan veya her daim umutsuz olan bir insanın yaşama tutunmak istemediğini ve kendi yaşamını sorguladığını çözüyor. ve bir sonraki dünyayı farklı bir temel üzerine kuruyorlar: "purpose". insanların hayata tutunmak için daimi bir amaca ihtiyacı var. ve bu noktada insan davranışlarını araştırması için kahin programını yazıyor. kahin ise araştırmaları sırasında insanların iki etken altında karar verdiğini anlayıp bunları araştırması için birbirinin kopyası iki program geliştiriyor. biri tamamen mantıkla alınan kararları araştırırken diğeri sezgisel kararların sebebini sorguluyor. yeap "aslında birbirimizden çok da farklı değiliz mr. anderson."
buradaki salt mantık ajanı smith her daim matrix'te, ama farklı sezgisel davranışları sorgulayan "seçilmiş kişi"ler araştırmanın konusuna göre değişiyor. seçilmiş kişinin amacı da taşıdığı kodu kaynağa geri götürmek. neo'nun "ne yapacağımı biliyorum" dediği an aslında gerçek dünya sandığı simülasyonda kör olduktan sonra her şeyi matrix'te olduğu gibi kodlarıyla görüp kendisinin de bir program olduğunu anladığı an. mimar bizzat neo'yu beklerken ve bunu kendisine açıkladığında kabul etmek istememişti. "ilginç, her şey apaçık ortada olmasına rağmen gerçeği reddediyorsun. tipik bir insan gibi davranyorsun."
yani konuya dönersek, bizim aşkı anlamak için kahin tarafından yazılmış programımız neo. hatırlarsınız, filmin başında neo karakterini gördüğümüz ilk sahne, bilgisayar başında kulağındaki kulaklıktaki müzikle uyurken bilgisayarda "wake up neo" yazmasıyla uyanması. #begin #include . hepimiz bunu "yaşadığın sahte dünyadan uyan" şeklinde yorumlarken aynı zamanda neo programının başlangıcı olmasını kaçırdık. filmin açılış sahnesinin de trinity'nin kahin'den "seçilmiş kişiye aşık olacaksın" kehanetini alıp dönerken yerinin ispiyonlanması olduğunu hatırlayalım. sonrasını zaten biliyorsunuz, birbirine aşık olması beklenen, aynı özelliklerde iki karakter ortak bir amaç uğruna birlikte savaşırken birazcık da telkinle (yeteneklisin, ama gözünün önündekini göremeyecek kadar da safsın) aşık oluyorlar ve neo'nun bu etki altında verdiği kararların dataları toplanıyor. bu arada "matrix'in gerçekliğini reddeden bu insanların amacı matrixe bağlı herkesi bilinçlendirmek ve insanlığı yeniden yükseltmek. zion simulasyonu gerçek bir kara mizah. :))
aslında herkes kahinin tasarladığı bir tiyatronun oyuncusu. müthiş bir tanrı ve kader eleştirisi. "seçilmiş kişinin gücü bu dünyanın ötesindedir". neo'nun "gerçek dünya"da sentinelleri hissetmesi ve zihin gücüyle durdurması da okey, ama gözlerini kaybettiğinde kaynak kodlarını görmesi fazla geliyor. zaten diğer tarafta da ajan smith var, "gerçek dünyadan gerçek bir insanın" zihnine girerek bedenini seçilmemiş bir kişi olarak ele geçirebiliyor ve makinelere gemilerin nerede pusu kurduğu haberini online verebiliyor. bu arada gerçek dünyada ölüp tekrar dirilen neo ve trinity'den, veya mimarın açık açık her şeyi anlatıyor olmasından "sen yedincisin, bu zion'u sekizinci yok edişimiz olacak" bahsetmeye gerek yok sanırım.
biz aşka geri dönelim. neo'nun matrixte karşısına çıkan herkes, merovingian (sonuçsalcı), ajan smtih (nedenselci) , anahtarcı, trenci (amaç), mimar (mantık), kahin (kontrol) vs pozitif kavramları temsil eden karakterler. neo'nun birlikte savaştığı kişiler ise trinity (aşk), morpheus (inanç), tank & dozer (bağlılık), fare (umut) sezgisel değerleri temsil ediyor. neo kararlarını hep sorguluyor ve tek sorgulayan kendisi değil, ikiz kardeşi smith de neo'nun mantıksız kararlarını sorguluyor. "why mr. anderson why?" sıkışıp hiçbir mantığa sığdıramadığı yerde de imdadına kahin yetişiyor. "sen o seçimi zaten çoktan yaptın, şimdi neden yaptığını anlamalısın" diyor, yani bana data ver ki oyunumu tam bir mükemmellikle yazabileyim diyor.
kahinin seçimlerde öngöremediği tek etken aşk. filmin tamamı aşkı anlatıyor. ve sonunu kendisinin de bilmediğini filmin son sahnesinde itiraf ediyor. "- tehlikeli bir oyun oynadın. -benim için de sürpriz oldu."