The Red Pill Gibi Türkiye'ye Has Açmazları Çözemeyen Öğretileri Neden Rehber Edinmemeliyiz?
uzunca bir süredir ekşi sözlük'te kafama kakılan red pill konusunu da aradan çıkaralım cânım okurlar. ancak baştan uyarıyorum söyleyeceklerim hoşunuza gitmeyebilir. benim gördüğüm haliyle insan ilişkileri hiç de öyle pamuklara sarıp sarmalayabileceğiniz koynunuza sokabileceğiniz naiflikte değil ama red pill'in yaptığı kadar mekanik ve kesin de değil.
the red pill konusunda abartmadan söyleyebilirim ki yüzün üzerinde mesaj gelmiştir son bir yıl içerisinde. herhangi birine özel olarak cevap vermedim. hatta çoğunu okumaya bile tahammül edemedim. zira bu bir öğreti ise bile benim için ilginç değildi. konuyu ne olduğunu anlamak için araştırırken bile sıkıldım. yapılan tespitlerin çoğu yüzeysel, doğru çıkarımların da çoğu zaten çok kör göze parmak.
bu nedenle size bu öğretinin analizini yapmak yerine bence türkiye şartlarında daha faydalı olacak kendi kırmızı hapımı vermeye karar verdim. mail kutumu pembe dizi kıvamında hikayelerle dolduran ergenler ve ergen kalanlar kahvenizi alın, patiklerinizi giyin başlıyoruz.
1) herkes bencildir
herkesin dünyasının merkezi kendisidir. o merkezin durağanlığını bozacak olursanız sizi o kadar hızlı yok eder ki ayakta duracak takatiniz kalmaz. yaptığınız her hareket bir biçimde diğer insanlar için konumunuzu ve değerinizi etkileyecektir. şunu iyi anlamanızı istiyorum biz insanlar sosyal canlılarız ve kendi değerimizi belirlerken çevremizden gelen reaksiyonları takip ederiz.
değerli olduğumuzu düşünmek için değerli olduğumuzu düşünen insanlara ihtiyacımız var. kendi kendimizi değerli olduğumuza ikna edemeyiz. sosyal bir canlı olmak el ele tutuşup ateş etrafında dans etmek gibi sevimli bir oluş değildir. bizler ruh sağlığımızı korumak için birbirimize mecbur olan organizmalarız.
bu bağlamda her ilişki temelinde ruhsal bir ticarettir.
onaylanma ve var olduğunu hissetme ihtiyacımızı bu sosyal alışveriş ile karşılamak zorundayız. bu acımasız ve bencil mekanizma arkada çalışırken onu estetik göstermek için üzerine inşa ettiğiniz her şey en fazla dekordur, kaportadır, varacağınız yeri değiştirmez.
yani ne demeye çalışıyorum. ilişkide olduğun insanın beklentilerini karşılamıyorsan onu çok sevmenin, istemenin, onun için bir şeylerden vazgeçmiş olmanın, onu mutlu etmek için çalışacak olmanın bir önemi yoktur. insan bencilliği seçici geçirgen dipsiz kuyudur onu sende olanlarla dolduramazsın. senden istediğini istediği kadar alır ve asla dolmaz. bu kötülük değildir, acımasızlık değildir. insan olma halidir. insan iş çıkarlarına geldiği anda onaylanmak ve değer görmek için taktığı maskelerin altındaki makinenin çıktılarını uygulamaktan asla geri durmaz. normali de sağlıklısı da budur.
insan ilişkilerinin temeli istediklerini sana verecek insanları ikna etme üzerine kuruludur.
bunu yaparken kullanacağın enstrümanların avantajlarını ve dezavantajlarını sana öğretecek bir yazılı kaynak bulamazsın çünkü ilişkiler zamanla evrim geçirir. güncel trendler değişir. sosyal akçeler borsadaki kağıtlar gibi değerlenir değer kaybeder. üstelik bazıları kullanıldıkça etkilerini kaybederler. farklı insanlarda farklı çalışacakları gibi, aynı insanda bile zaman içinde farklı sonuçlar doğuracaklardır. değişkenler sınırsızdır ve siz bunları kontrol edemezsiniz. aslıa bakarsanız insan ilişkilerinin bana bu kadar ilginç gelmesinin önemli sebeplerinden biri de bu procedural (yöntemsel) yapısı. her gün yeniden güncelleniyor insanların ruhuna giden kapılar. hepiniz çok ilginçsiniz.
2) her zaman iyi bir kaybeden olabilirsin
benden beklediğiniz şeyi biliyorum çünkü sürekli söylüyorsunuz:
"burcu'yu nasıl etkileyebilirim?"
"elif elimi tuttu ama başkasıyla çıkmaya başladı?"
"muratla nasıl sevgili olurum?"
hepiniz kazanan olmak istiyorsunuz ama emin olun olamazsınız. hayat o kadar bonkör değil. üstelik sizler her zaman kazanmayı da hak etmiyorsunuz. slalom pistinde bayraklara vura vura bitiş çizgisine uçarak birinci olamazsınız da zaten. dosdoğru giderek hedefe varacağınızı sanacak kadar naifsiniz.
insanların ilgi çemberleri olduğunu anlamanız lazım. doğru ilişkiler ancak birbirini fark eden insanlar arasında kurulabilir. bunu çok uzatmadan nasıl anlatabilirim bilmiyorum ama bodoslama giderek ilgilendiğiniz insanların ancak içinden geçip öbür tarafından fırlayıp uzay boşluğuna gidebilirsiniz onu biliyorum. zor ama biraz betimlemeye çalışacağım insan ilişkilerinin nasıl bir mekanizma ile işlediğini.
tüm insanların gece fenerleri var çevresinde asılı. o fenerleri ancak kendiniz hazırlayıp yakıp çevrenize asabilirsiniz. kimse size onu veremez, kimse de sizden alamaz. siz de zaten o fenerleri görerek sevdiniz o beğendiğiniz insanları. şimdi yapabileceğiniz tek şey onun da sizdeki fenerleri görebilmesini ummak. görmüyorsa kendinize daha çok fener yapın. o da olmuyorsa dönüp gitmeyi bilin. yetemiyor olmak olası bir sonuçtur. her zaman kazanan olamayabilirsiniz ama her zaman iyi bir kaybeden olabilirsiniz.
3) hareket etmezsen görünmezsin
bazı insanlar doğuştan daha fazla fenere sahip biliyorum ancak bu geri kalanlar için bahane değil. tanıdığım çoğu insan ne zengin ne çok güzel/yakışıklı. ancak hepsi istedikleri insanlara birlikte oldular, oluyorlar. zira sizler gibi bahanelere sığınmıyor, hareket ediyorlar. şu an içinde yaşadığımız devir yapanların devri. bir insana 150 mesaj atarak ilgi göreceğini düşünmek o kadar büyük bir çaresizlik göstergesi ki üç gün anlatsam betimleyemem. telefonu kapa, internetten çık bir şey yap. körling oyna, tango kursuna yazıl, şiir yaz, yüz. yaptıklarının fotosunu çekme, yayınlama, üzerinde konuşma.
yaptıkların seni görünür kılacak ama instagram'da facebook'ta değil. yaptıkların çevrende yanan yeni fenerler olacaklar. karakterin güçlenecek, kendinle iletişimin gelişecek. kendini seveceksin canına yandığım.
4) kadınları oturttuğun o sanal tahttan indir
sevgili erkekler yüz bin kez anlatım ama gelişme kaydedilemediği için tekrar yazacağım. insan türünde cinsel seçim kadının zihninde gerçekleşiyor. ona bir biçimde çevredeki en iyi gen olduğunu kanıtlamalısın. ancak bu dezavantajlı konumunu öyle büyütüyorsun ki sonunda kadın senin için insanlıktan çıkıp nur topuna dönüşüyor. her reddedilişte daha ulaşılmaz daha tanrısal bir imgeye dönüştürüyorsun sevdiğin kadını. oysa o da senin gibi farkında eksikliklerinin. onun da bir ton zaafı var, o da malın bayraktarı çoğunlukla.
ne olur çok rica ediyorum birbirinizi abartmayın. insan öyle çok sınırlayıcı faktörle birbirini buluyor ki neredeyse özgür bir seçim bile sayılmaz hoşlandığınız insanlar. ülkenle şehirlerle dillerle dinlerle zartla zurtla zaten 7 milyar insanın %99'unu siliyorsun. daha ötesinde ve bence daha etkileyici olarak zamanla da filtreliyorsun insanları. 40 sene erken doğan, 40 sene geç doğan insanlar senin için yoklar. bu dünyada beki aşkından öleceğin, hayatını adayacağın 110 milyar insan doğdu ve öldü şu güne kadar. şu an delirdiğin insanın sana en uygun insan olduğundan gerçekten emin misin?
biraz ufkunuzu açsanız o çembere milyonlarca seçenek girecek. siz insanlar en kolay tüketilecek şeysiniz bu dünyadaki. tüketmeyi de öğrenmelisiniz. çektiğiniz acılar abarttığınız insanlar kadar sanal. hayatınızı karşılığını alamadığınız serverlara ping atarak geçirmeyin.
5) seks seks seks
en sevdiğiniz konuya geldim yine şanslısınız kerkenezler. bu üstteki konuların tamamı sevdiğiniz memeleri mıncırın, sevdiğiniz çükleri emin diye anlatılıyor aslında. bu hayatta her şey ya hayatta kalmamıza ya ürememize hizmet ettiği için yapılır ve doğrusu da budur. sizlerin bu iki olgunun üzerine kapladığınız çiçekli sofra örtülerinin nedeni, medeniyetin hayvan oluşumuzla bir türlü barışamaması. bu konuyu konuşuyorduk geçen aylarda ve ben çoğumuzu rahatsız edecek şu gerçeği net olarak fark ettim;
bizler tecavüze uğrayan insanların çocuklarıyız. seks insanlık tarihinin çok yakın bir zamanında ancak mumlara, şömine ateşine, ayı postuna kavuştu. öncesinde seks savaşla benzer bir dinamiğe sahipti. gücün seksi sağladığı bu domine etme devri insan hayvanını zorlu çevresel şartlarda hayatta tuttu. aç kalmadı insanlık, açıkta kalmadı. buzul çağı boyunca üremeye devam etti.
konunun uzmanlarını irite edeceğim belki ama stockholm sendromu bana modern bir hastalık gibi gelmiyor hiç. hatta bir hastalık bir kusur gibi bile gelmiyor. insan hep buydu bana sorarsanız. sonra beğenmediği halinin üzerine kum örttü, görünmeyince yok olur sandı ama her sarsıntıda hala altta aynı çarkların döndüğü anlaşılıyor.
buraya kadar günümüz için net bir tavsiye çıkmadı seks hakkında farkındayım ama insanı bilmeden geri kalanlarını anlatanın bir anlamı da kalmıyor bana göre. dünyadaki yerimize ve zamanımıza uygun olarak bir tespit lazımsa onu da şimdi yapacağım.
insanlığa sesleniyorum, seks toplumsal bir konu değildir.
seksi yapanlardan başka kimseyi ilgilendirmez. bilinçaltınıza dökülen toplumsal hafriyatı boşaltın. insanlığın kendi kendine yaptığı en büyük kötülüklerden biri bu cinsel sınırlar. bu öyle sinsi bir biyolojik silah ki konuşulamıyor ama yayılıyor. şikayet bile edemiyor maruz kalan insanlar.
bu konuda çok yazmış okumuş bir uzaylı olarak iddia ediyorum ki türkiye'deki gerilimin çoğu cinsel gerilimdir. libido stresidir. sadece sevişemeyenleri değil sevişenleri bile tatminsiz kalmaya mahkum eden bilinç düzeyinde engellerle dolusunuz. bunun şu ana kada anlattığımdan daha kötü tarafı bu zincirin kendi kendini yenileyen bir düzenle ilerlemesi. şu an tabularla savaşan sizler çok yakında bir sonraki nesle de aynı tabuları enjekte edeceksiniz. hatta aldığınızdan bir fazlasını sırf yaşayamadıklarınızın hırsından dolayı yığacaksınız ufacık çocukların beynine. bu bence saldırıdır. sakatlama suçudur ama tanımlanmış değildir.
bu açıdan bakıldığında sizler sakatsınız da ama bundan şikayet etmeniz bile öylesine ayıp ki söyleyemeyeceksiniz. acısını sizden sonrakilerden çıkarmanın dışında sizi bekleyen bir zevk yok bu dünyada ne yazık ki. ahlak bekçilerinin aynı ahlakta sık sık delikler açan insanlar olmalarının sebebi de bu çoğunlukla. yapamadıklarını başkalarına yasaklamak tek çözüm onlar için. üstelik toplumun ikiyüzlü çoğunluğu tarafından alkışlanmak da var olduğunu hissetmek için güzel bir yol.
bana neden sevişemediğinizi sorduğunuzda başka bir cevap bekliyorsunuz belki ama gerçek cevap bu. red pill'in size veremeyeceği cevap da bu. arabanız olmadığı için değil, çirkin olduğunuz için değil samimi olmadığınız için sevişemiyorsunuz canım okurlar.
ahlak sopası hepinizin elinde, ve hepinizi dövüyor. sihirli bir cevabı olsaydı nasıl sevişirim sorusunun size verir miydim ondan da emin değilim üstelik. yapamadıkça büyüttüğünüz, yapınca da içine ettiğiniz seks insanları birbirinden ayıran bir statü sembolü haline geldi sonunda sayenizde.
sevişmek isteyen sizlere asli ve kesin çözüm getirecek tek önerim sevişmek istiyorsan insanların sevişmesine madden ve manen engel olmayacaksın. iki üç beş yetişkin insan seks yapmak istiyorsa dingil toplumsal yargılarla sınanmayacğını bilerek rahatlıkla sevişmeli. erkek erkeğe kadın kadına akraba genç yaşlı (yetişkinlik sınırını tekrarlıyorum) dil din ırk ayırmadan, sosyal statüsünü gelir durumunu kültürünü ayırmadan, normal görülen anormal görülen birilerini rahatsız eden etmeyen her şekilde sevişmeli.
toplum, aforoz etme gücü ile, yapmak istemediğimiz ama politik doğruculuk adına birbirimize söylediğimiz davranışların tamından oluşan korkunç bir garabettir. bizim dışımızda her şeydir. o ne diyorsa tersi bize daha uygundur. üstelik toplum kendi kodlarını her bir bireye kopyalayarak kurallarının değişmezliğini senin üzerinden garanti altına alır. bu açıdan gayet iyi bir blockchain uygulaması olduğunu düşünebiliriz.
sen birey olarak bu zinciri kırmadıkça sevişmen haksızlıktır. rızam yoktur.
hazır toplum ve birey ilişkisine girmişken bir konu daha var aktarmak istediğim içimde kalmasın. seksin bireyle ilişkili ve bireyin sorumluluğunda bir aktivite olduğunu söylerken sadece bir tespit yapmıyorum aslında. bir de ciddi hatanıza vurgu yapmak istiyorum bu yolla. siz sevişmek istiyorsanız birey olmalısınız diyorum. sıklıkla yaptığınız gibi kendinizi bir grup veya bir toplulukla beraber anmanız çok ciddi bir kişilik eksikliği bunu anlatmak istiyorum. daha detaya inersem yazının konsepti şaşacak o yüzden burası bu kadarla kalsın.
tüm bunlardan sonra özetle kırmızı hapın bizdeki yapısal başka sorunları çözmeye yetkin bir tedavi olmadığını söylemekle sona geleceğim
daha önce de detaylıca yazdığım üzere türkiye batı ile doğunun arasında gerilmekten pestile dönmüş kendine has açmazları olan bir ülke. burayı buranın içinden bile görüp anlamak zor. bunun ötesinde, sorundan muzdarip olanlar da sorunun asli kaynakları durumunda. bu kısır döngünün yüzeysel "kadınlar cüzdana bakar erkekler memeye bakar" sığlığında tespitlerle kırılabileceğini düşünmek bana inandırıcı gelmiyor. üstelik bu tespitlerin bazılarının kapı gibi doğru olması da bu gerçeği değiştirmiyor. zira sinekleri tespit ederek bataklığa çare bulunmuyor.
çok istiyorsanız yine de söyleyeyim;
tamam sinek orada.