YAŞAM 24 Temmuz 2017
154b OKUNMA     1820 PAYLAŞIM

Toplumun Bedelli Askerlik Konusundaki Olumsuz Tepkilerine Cevap Veren Bir Yazı

Sözlük yazarı "jimi the kewl", bedelli konusundaki yerleşmiş kanıları toplum ve vatan olgularının matematiğinden yararlanıp bir bir ele alarak güzel bir muhakeme ortaya koymuş. Bir bakalım.
iStock.com


öncelikle, bedelli askerliğe karşı çıkan kişilerin hakkaniyeti temel alan argümanları yer ve bağlamdan ötürü anlamını yitiriyor

"fakirler ölsün, zenginler bedelli yapsın ne iş be" diyerek gönül koyan birisi zaten halihazırda kapitalist yaşam koşullarında fakirlerin muhtemelen vaktinden önce öldüğünü ve zenginlerin her durumda bedeli neyse ödeyerek ölümünü geciktirdiğini henüz idrak edememiştir ya da etmişse de aynı durumun bedelli askerlik için de geçerli olabileceğini düşünemiyordur.

bedelli askerlik talebinde bulunan kişilerin askerliğini 12 ay ya da daha uzun bir süre yapmış olanlarda nefret uyandırması yersiz değil, bu aç ya da açlığından ötürü ağır "bedel"ler ödemiş birisinin lüks bir restaurantta yemek yiyenleri izleyip küfretmesi kadar doğal bir durum. ancak örneğimizde mevcut sistemin bir parçası olarak lüks restaurantta yemek yiyen adam bu sistemin belki yüz milyonlarca insan kadar doğrudan değilse de dolaylı olarak sorumlusu, sisteme itiraz edebilir, yediğinden fazlasını aç insanlar için harcayabilir ve sosyal, eşitlikçi bir düzen için mücadele veren aktif bir örgütün bir parçası olabilirdi. ama olmadı, gitti yemek yedi ve aç birisinin küfrüne maruz kaldı, bu ona sistemin mağlup ettiği biri tarafından ödetilen bir "bedel". küfürden ötesine geçilemez, adamın yemeğine karışılamaz, ağzı burnu kırılamaz, mümkün değil, barbarlık olur bu. bedelli askerlik örneği için de geçerli bir durum bu, kendinizi rahatlatmak istiyorsanız bedelli isteyenlere ana avrat küfredin ama bu isteğe karışmayın, çünkü mevcut eşitsizliğin baş sorumlusu onlar değil.


ayrıca bu ülkeye küba muamelesi yapmayın

sanki her alana sosyal adalet ve eşitlik hakimmiş de, ilk defa bu durum bozuluyormuş gibi düşünmeyin. "sinin" demiyorum ama bu sistemin bütününe itiraz etmediyseniz, halı altına süpürdüğünüz öfkenizin bedelini bedelli askerlik isteyenlere ödetmek istemeyin. parası olduğu için sağlıklı olan ya da hastalandığında ödediği bedelle iyileşen insanlara da küfretmeli o zaman, parası neyse verip daha iyi okullarda okuyanlara da. maalesef, kapitalizmin girdiği yerde durum böyle, parası olan parası olmayana eşitsizliğin keyfini sürüyor görünür, doğru ya da yanlış, manzara böyle.

yine bedelli askerliğe karşı çıkanlardaki "etek giysinler, pembe cüzdan alsınlar" eşiği de yersiz değil

neticede bu eşiğe gelene değin devlet, toplumsal ahlakın baskın savunucuları ve ailesi tarafından ziyadesiyle seksist bir tedrisattan geçmiş bir kafa yapısıyla karşı karşıyayız. bu kafa yapısı kendi içinde, "askere gidenler=erkek, askerlikten kaçanlar=kız" eşitliğini tutarlı bir şekilde savunmaya programlanmıştır. burada dikkatimi çeken bu programlamanın dişil kafalarda da kendini fütursuzca gösterebiliyor olmasıdır. nitekim kimi kadınların bedelli askerlik talebi karşısında (ya da başka durumlarda) yerleşik eril toplumsal kodlamalara dayanarak kimi erkeklerin dişilliklerine vurgu yapması, dişilliği kendinde bir kusur olarak varsayması anlamına geliyor, bu basit bir çıkarım. seksist erkeğin eğitilebilirliğine ilişkin şüphelerim var (hepsi ölsün, hepsi iğrenç insanlar) ama ters açıdan, yani kendisini ezmeye programlanmış seksist kadına durumun yanlışlığı çıkar mantığı çerçevesinde anlatılabilir.


bedelli askerliğe karşı çıkanların sanki savaştan kaçılıyormuş gibi bir algı oluşturması da ayrı bir sorun

askerlik sadece cephe ve operasyon görevlerinden oluşmuyor, bedelli askerlik yapan biri nispeten önemsiz olan birçok görevden para vererek uzaklaşmış oluyor. bu çerçeveden düşünülürse ödediği para uzaklaştığı göreve göre yüksek. "ya vatan savunması?" diyeceklere, bedelli askerlik yapan ya da yapacak olanlar "savaş çıkarsa zaten savaşacağız" demeli.

"askerlik aynı zamanda bir eğitimdir" diyenlere, "eğitimden ne anlıyorsun" diye sormak gerekir ve devamında insanlık tarihi kadar eski olan askerî disiplinin günümüzde bu disipline ihtiyacı ve ilgisi olmayanlar için ne anlam ifade edebileceği anlatılmalı. "eğitim şart" ama içeriği, hedefleri ne olacak? askere gitmemiş, hayatı boyunca eline silah almamış herkes eğitimsiz olarak değerlendirilebilir mi? genç biri yurtiçinde, diğeri yurtdışında iki üniversite okumuş, baba parasıyla ya da değil bir şekilde kendi işini kurmuş, evlenmiş, çocuk sahibi olmuş, şimdi bu herif askerlik yapmadı diye disiplinsiz mi? disiplinse, birçok özel şirkette birkaç aylık "eğitim"den sonra kışla mantığını aratmayacak bir disiplinle çalışmaya başlayan yığınlardan söz etmek gerekir. edindikleri disiplin karşılığında doğru dürüst bir yaşam için gerekli olan maaş ve sosyal sağlık güvencesine kavuşan yığınlardan söz ediyorum.


bu yığınlar, yukarıda da belirttiğim üzere, savaş çıktığında zaten savaşacak (savaşmak zorunda kalacak), vatanı için olduğu kadar, muhtemelen daha büyük bir itkiyle, kendisi ve ailesi için silah tutacak insanlar içeriyor. "ama ya askere gitmezse silah tutmayı nasıl bilecek?" diye soran olursa, ona, terör örgütlerinin çocuklara nasıl birkaç günde silah tutmayı öğrettiği anlatılmalı. bu devletin ordusu öyle bir durumda savaşma tekniğini vatandaşlarına terör örgütlerinden daha iyi öğretecektir, diye düşünüyorum.

"askerlik aynı zamanda zenginin, fakirin kaynaştığı yerdir" diyen bedelli askerlik karşıtına gerçek kaynaşma yerinin sokak, çarşı, iş yeri, okul ve hatta ibadethane olduğunu hatırlatırım. 

ancak yine de askeriyede farklı insanlarla kaynaşmayı isteyenlerin önünü kesmemek gerekir, profesyonel ordu ve iyi şartlarda paralı askerlik gibi opsiyonlar gündeme getirilmeli. zaten "üniversitede kalmak" gibi "orduda kalmak" gibi bir opsiyon da var, dileyen bunu seçebilir, ki orduda kalıp da temel itkisi kaynaşmak olan kimseyi görmedim.


sonuç olarak

bedelli askerlik yaşadığımız dünyadan kopuk bir talep değildir, bireylerin kurdukları ya da kuracakları yaşam tarzında askerliğin bir yeri yoksa, bedelini ödeyebiliyorsa, devletin öngördüğü yöntemle askerlik yapmayabilir.

dahası bireyin askerlik yapmamak için ödeyeceği bedel, bedeli öderken çalışma sektörüne yapacağı katkı, bu vesileyle ödeyeceği ya da çalıştığı şirkete ödeteceği vergi, sigorta bedelleri, kredi çekmek suretiyle banka sektöründe yaratacağı canlılık, -daha önce çıkan bedelli askerlik yasalarında belirtildiği üzere- savunma sanayisine yapacağı katkı doğrudan -en azından kağıt üzerinde- halk için kullanılması beklenen devletin kasasına olumlu destek anlamını taşıyor, bu da vatanî bir görev olarak görülebilir.

kaldı ki kimi kültürlerde ana, kimi kültürlerde baba olarak betimlenen vatan, insanlarını ölmede değil, yaşatmada birleştirdiğinde gerçekten vatan olmaz mı? vatan denilince aklına sadece kana bulanmış toprak geliyorsa, psikolojinde bir sorun vardır, çünkü sen yirmili yaşlarında herhangi bir soyut gerekçeyle ölmeye programlanmış değilsin, öyleysen de, başkalarından aynısını beklememelisin.

Sabaha Karşı Canı Pide Çeken Paşalara Pide Yetiştirmek Zorunda Kalan Askerlerin Telaşlı Hikayesi