TELEVİZYON 21 Eylül 2017
208b OKUNMA     1838 PAYLAŞIM

Türk Dizilerinin Sadece Gecekondu veya Yalıda Geçmesinin Altında Yatan Toplum Mühendisliği

Birkaç istisna dışında Türk dizilerindeki yaşam, yalnızca en alt veya en üst tabakanın gözünden bakılarak yansıtılan yaşam türü. Bunun altında yatan sebepler de aslında düşündüğümüzden biraz daha farklı. Sözlük yazarı "polisiklikaromatikhidrokarbon"un gözlemleri durumu aydınlatabilir.


türk dizilerinin gecekondu veya yalıda geçmesi, türk dizilerinin orta direği hedeflemesindendir. düşük sosyo-ekonomik düzey önüne ne koyarsanız izler zaten.

neden orta direğin hedeflendiğine birazdan geleceğim. önce nasıl hedeflediğini konuşalım.

türk televizyonlarında izlediğimiz geneli kalitesiz diziler sosyal mühendisliğin uygulamalarıdır. genellikle toplumu bilinçaltından etkileyerek belirli bir hayat tarzına kanalize etmek için kullanılır. devletler veya üst akıl tarafından.

eğer siz sıradan yaşamınız içinde bu kavramdan bahsetmek isterseniz diye de buna sempatik bir isim takmışlar. (bkz: pop kültür)


yalıda geçen diziler orta direğe hayalini kuracağı bir şey sunmak için dizayn edilir.

öyle ki bilinçaltında o zenginlikleri görüp özenen orta direk, en azından köşesinden bir parçasına sahip olmak için götünü yırtacak, daha çok üretip patronuna daha çok kazandıracaktır. belki farkedilir de 500 lira zam alıp marka ayakkabı alırım diye sadece, saatlerini patronunun havuzunu ılık su, kadehini single malt scotch ile doldurmak için harcayacaktır.

ancak gelir dağılımı adaletsizliğinin bu kadar göz önünde tutulması çeşitli açılardan tehlikeli olabilir. işte bu noktada gecekondu dizileriyle fakir ama mutlu hayatlar pompalanarak haline şükretmesi sağlanır. durum dengelenir. fakir ama mutlu yalanı insanlara yedirilerek mevcut durumlarının o kadar da kötü olmadığına inandırılır.

hatta genelde yalı hayatı ve gecekondu hayatı aynı dizi içinde yayınlanarak birbirinin olumsuz etkilerini nötrlemesi sağlanır.

sonuçta iki ucundan zıt yönlerde kuvet uyguladığınız bir çark sorunsuzca dönecektir. sermaye, dizileri ve sanatı çarklarını döner vaziyette tutmak için kullanmaktan çekinmez.

Bizim Hikaye

arada sırada bu dizide karakterlerin sınıf geçişlerine şahit oluruz.

nadiren çok zengin olanın fakirleştiğini görürüz ve bu bize nefret ettiğimiz zenginlerle ilgili "belki bir gün o da bunun gibi tepetaklak olur" düşüncesi için dayanak sağlar. dikkat edin, hiçbir zengin bir fakirin elinde fakirleşmez. yasa, başka bir zengin veya elde olmayan faktörler buna neden olur. sıklıkla fakirin bir anda zengin olduğunu görürüz, ancak bu zenginlik genellikle ona mutluluk getirmez. bu da bize "fırsatlar dünyası, her an her şey olabilir, ancak yine de bak parayı buldu mutlu olmadı, ben en iyisi mi hayırlısını isteyeyim" düşüncesini pompalamak içindir. ancak bu arada talih yoluyla olsa da, arada sırada fakirimizin ölümüne sağdık olduğu bir zengin vasıtasıyla olduğu da vakidir.

aynı zamanda fakir kızın zengin çocukla aşk yaşarak sınıf atlaması gibi çok sık şahit olduğumuz durumlar en yönlendirilebilir izleyici kitlesi olan ergen ve pre-ergen kızların ilgisini çekmek içindir. bu grup özellikle düşük sosyoekonomik düzeye mensupsa çok okumaz, kendi oturmuş kişilikleri hemen hemen "yok"a yakındır ve her telkinden kolaylıkla etkilenirler. onun için değerli bir hedef kitlesidir. ayrıca bu kitleyi o yaşlarda programlayarak, ileri yaşlarındaki davranış modellerini de etkilemiş oluruz ve "bir am için çöllere düşebilen" erkek milletinin kurallarını kadınların belirlediği oyunu dibine kadar oynayacağı kesindir.


peki neden orta direk hedefleniyor?

sayıları mı? belki, bir açıdan. olsun, fakirler çok daha fazla olsa bile yine orta direk hedeflenirdi. toplumun %10'unu kaymak tabakaya koyalım. bunların harcamalarını nelere yapacağı zaten az çok kendi sosyeteleri içinde yönlendirilir. o kısım bizi çok ilgilendirmiyor çünkü bu kesim genellikle televizyon izlemez. daha çok o hayatları kendileri yaşamakla meşguldürler. (burada sosyal medya çok önemli bir araç, ondan da bahsetmek isterim ama bi dursun bakalım, belki başka başlığa.)

toplumun %kaçı orta direk olursa olsun, yukarıda bahsettiğimiz kaymak tabaka dışındaki varlıkların %80'ini elinde tutan bu kesimdir. dolayısıyla yönlendirilebilir varlıkların %80'ini temsil eden grubun hedeflenmesi, mantıklı olduğu gibi kaçınılmazdır.


peki asıl hedef ne? tabi ki reklamlar. 

sosyal mühendisliğin projelerini çizen onlar, ancak uygulamasını yapan yapımcı ve yayıncı kuruluşlar bunu babasının hayrına mı yapıyor? tabi ki pastadan pay almak isteyecekler. bu sosyal mühendisliği yaptıranlar cebinden ödeyebilir tabi ki ve televizyonun yaygınlaşmasından sonra ilk zamanlar bu, düşündüğünüzden çok daha fazla yapıldı. (özellikle amerika, bu kavramların doğduğu topraklardır) ve sonra "insan reklamı yarattı".

reklamcılık sektörü bir anda patladı ve bu sosyal mühendisliği yaptıranlar artık para ödemek zorunda değillerdi. dizilere reklam vererek hem yapımcı/yayıncıları finanse ediyorlar, hem de ürünlerini tanıtarak bu paranın 2. kez karşılığını alıyorlardı.

aslında daha çok yazacak şey var ama okunabilir tutmak istiyorum. bu kadarı konunun özünü anlatmaya yetmiştir sanıyorum, eksik görürsem yine editlerim.

fakat şunu eklemeliyim. bu kavramlar özellikle toplumun en büyük afyonu din ile kombine kullanıldığında süper efektif olmaktadır. hiç bir yerde bulamayacağınız kadar kontrol edilebilir, tahmin edilebilir ve yönlendirilebilir, pamuk gibi bir toplum elde edersiniz. çarklar istediğinizden bile hızlı döner.

not: yeşilçam türk sineması bu standartlara uymaz, bu akımlardan etkilenmemiştir. belki de teslim olmamıştır (istisnai örnekler tabi verilebilir). ve belki de bu nedenle bitirilmiştir tahminini yürütmekte bir sakınca görmüyorum.