SİNEMA 18 Mayıs 2022
30,4b OKUNMA     349 PAYLAŞIM

Türk Sinemasının 1980'lerdeki Siyasi ve Sosyal Ortamdan Epey Etkilenen Genel Vaziyeti

Darbeyle başlayıp Turgut Özel ile ilginç bir yola sapan 1980'ler Türk sinemasının keyifli ve öğretici bir özeti, buyrun.

türkiye'nin her açıdan değişim dönüşüm yılları olan 1980'li yıllara damgasını vuran ana olay 12 eylül ihtilali ile tsk'nın yönetime el koyması ve 1983 yılında iktidara gelen turgut özal'ın neoliberal politikalarıdır. 1980'li yıllar türk sinemasının seyrine bakıldığında o dönemin toplumsal-ekonomik-siyasal atmosferine dair doneler elde edilebiliriz.

1980'li yıllar, türk sinemasının tarz, üslup ve içerik olarak belirgin şekilde yeşilçam'dan ayrıştığı yıllardır

türk sineması 1980'lerde yeşilçam'ın basmakalıp karton tiplemelerinden kurtulup bireyin ön planda olduğu, çok boyutlu, derinlikli karakterlere geçiliyor. bu dönemde "yapımcı-yönetmen" uygulamasının yaygınlaşmasının, yapımcı baskısından kurtulan yönetmenleri filmin içeriğini oluşturma ve karakterleri inşa etmede daha bir özgür kılmasından kaynaklandığını söyleyebiliriz. seyirci de bu dönemde yavaş yavaş da olsa sinema salonlarına tekrar dönmeye başlıyor.

bu dönemde çekilen film sayısı şu şekilde: 1979 yılında 195 olan film sayısı 1980 yılında 62’ye düşüyor. sonraki yıllarda film sayısı giderek artacaktır. 1981 ve 82’de 72, 1983’te 78, 1984’te 124, 85’te 127 ve 1986’da 185 olur. 1987'de piyasanın dağıtım ve işletme tekelini yabancı sermayeye veren yasa çıkarılıncaya kadar süren bu artış yasanın çıktığı tarihten sonra tepe aşağı düşmeye başlar.

Darbeden önce, erotik filmler gösterimdeyken Atlas Sineması.

12 eylül darbesiyle birlikte sadece sağ sol çatışmaları değil, seks filmleri de bıçak gibi kesiliyor

erotik komedi ile başlayıp pornografiye evrilen bu tür filmler yerini arabesk filmlere bırakıyor. video kaset furyası için çekilen ve 1970'lere göre seviyesi oldukça düşük acılı arabesk filmler, göç ve gecekondulaşma olgusuna paralel olarak toplumda yaygınlaşan arabesk müziğin starlarıyla çekiliyor ve bilhassa video piyasasında büyük işler yapıyor.

24 ocak 1980 kararları ile serbest piyasa sistemine geçiş adımlarının atılması ekonomik dönüşümün de fitilini ateşliyor. bu yıllarda maddiyatçılığın topluma ve siyasete yansımaları beyazperdeye daha çok komedi filmleri üzerinden aktarılıyor.

sınıf atlama, bankerlik olgusu, karaborsacılık, yaygınlık kazanan rüşvet olgusu, köşeyi dönme temalı filmlere şu örnekler verilebilir

memduh ün devlet kuşu (1980),
ertem eğilmez banker bilo (1980) ve namuslu (1984),
kartal tibet orta direk şaban(1984)
atıf yılmaz dolap beygiri (1982) ve
zeki ökten faize hücum (1982)

kentleşmeyle birlikte kadının iş yaşamında ağırlığını artırması, ailenin dönüşümü ve özgür ve özne olma çabasındaki modern kentli kadının yaşadığı sorunlar tartışılmaya başlandı. buna sinemanın bigane kalması düşünülemezdi.

Faize Hücum

haliyle 1980'li yıllar türk sinemasında feminist hareketin yükselmesine paralel olarak yaygın biçimde kadın temalı film çekildi

atıf yılmaz: mine (1982), bir yudum sevgi (1984), dul bir kadın (1985), adı vasfiye (1985), aaahh belinda (1986)
feyzi tuna: bir kadın bir hayat (1985)
yavuz turgul: fahriye abla (1984)
halit refiğ: teyzem (1986),
şerif gören: kurbağalar (1985), herhangi bir kadın (1981),
ömer kavur: kırık bir aşk hikayesi (1981)

Kırık Bir Aşk Hikayesi

1980'lerin ortalarından itibaren 12 eylül ile hesaplaşan, kentsoylu marjinal solcu aydınların travmalarını içeren, bireyin iç dünyasını yansıtmaya çalışan bunalım hikayeleri filmleştirildi

zeki ökten ses (1986),
zeki alasya “dikenli yol” (1986)
şerif gören sen türkülerini söyle (1986),
zülfü livaneli sis (1988),
tunç başaran uçurtmayı vurmasınlar (1989)
ömer kavur gece yolculuğu(1988)
bunlara politik filmler bağlamında erden kıral'ın hakkari'de bir mevsim (1983) ve şerif gören'in yol (1982) filmlerini ekleyebiliriz.

1980'li yılların 70'lere göre olabildiğince apolitik ortamında yukarıdaki filmlerin yanı sıra çok nitelikli toplumsal/siyasal eleştiri filmleri yapmaktan geri kalmaz türk sineması. bu filmleri genel olarak belirteyim: talihli amele, dolap beygiri, faize hücum, pehlivan, züğürt ağa, bir avuç cennet, çıplak vatandaş, at, yoksul, değirmen, bir avuç gökyüzü, umut sokağı, selamsız bandosu, düttürü dünya, zengin mutfağı, karılar koğuşu, anayurt oteli, muhsin bey...


1987 yılına gelindiğinde turgut özal tarafından bir anlamda türk sinemasının cenaze namazı kılınıyor

çıkarılan yabancı sermayeyi teşvik kanunu ile abd'li dev şirketler türkiye piyasasına giriyorlar ve aracısız, vergisiz şubeler açıyorlar. piyasanın dağıtım ve işletme tekelini, sinema salonlarını ele geçiren bu majör firmalar haksız rekabete neden oluyor. , yeni salonlar açılıyor, yeni ses ve görüntü sistemleri getiriliyor ve salonlar güncel yabancı filmlerin istilasına uğruyor. bir aşamadan sonra yerli filmler salon bulamaz hale geliyor. üretim iyice düşüyor ve zaten sorunlarla boğuşmakta olan türk sineması 90'lı yıllar boyunca sürecek olan derin bir krizin içine giriyor. şöyle bir örnek durumun vahametini ortaya koyacaktır. 1990'larda vizyon bulan türk filmi sayısı şu şekilde: 1990'da 5 film, 1991'de 15, 1993'de 11, 1994'te 15, 1995'te 10, 1996'da 6, 1997'de 13. sadece beş türk filminin vizyon şansı bulabildiği 1990 yılında yabancı film izleyici sayısı yaklaşık 10 milyon iken türk filmi izleyici sayısı 500 bindir. meselenin hazin yanı şu ki, amerikan sinema tekelleri türk seyirciden kazandıkları parayı vergi bile ödemeden ülkelerine aktarıyorlar. oysa benzer bir anlaşma yapan rusya, sözleşmeye rusya'dan elde edilen hasılatın rusya'da kullanılması şartı koyuyor.

baştan beri vurguladığım üzere, türkiye'de sinema devlet desteğinden ve büyük sermayenin katkısından uzak, sahipsiz bir şekilde gelişmiş

devlet sinemayı denetlenmesi, frenlenmesi gereken bir sektör olarak görmüş, sansür mekanizmasıyla sinemacıların burnundan getirmiş yıllarca. devlet, yeri gelmiş trt tarafından çekilen yorgun savaşçı gibi büyük emek ve para harcanan bir dizi filmi cadı yakar gibi yaktırmaktan imtina etmemiş. turgut özal'ın örneğinde olduğu gibi, devlet destek olmadığı sinemanın maddi kaynaklarını kurutacak hamleler yapmaktan geri kalmamış, tüm sinema piyasasını yabancı sermayeye terk edebilmiş.

benzer şekilde telif yasasında da sinema sektörü devletin gadrine uğradı. telif yasası ek madde, "bu yasadan ancak yasanın çıkış tarihinden sonra yapılan filmler yararlanır." şeklindeydi ve aynı şart müzik eserleri için geçerli değildi. müzisyenlerin yararlandığı haklardan sinemacılar yararlanamıyor. bu durum devletin büyük bir ayıbı olarak yürürlükte hala.


oysa avrupa sinema endüstrisine baktığınızda ulusal sinemaların devletler tarafından çeşitli yöntemlerle özenle korunduğunu görüyoruz

mesela hakan erkılıç'ın "sinema politikaları çerçevesinde filmlere sağlanan devlet desteği" başlıklı önemli makalesinden öğrendiğimize göre ingmar bergman'ın memleti isveç'te, isveç film enstitüsü 1963 yılında aldığı kararla, sinema biletinden alınan yüzde 10'luk vergiden toplanan parayı sektöre veriyor. hakeza fransa'da ulusal sinema merkezi sinema biletinden yüzde 11,5, tv kanallarından yüzde 5,5, video gelirlerinden yüzde 2 oranında vergi alıyor ve bu vergileri bir fonda toplayıp bu paralarla sanat ve deneysel sinema filmleriyle film arşivlerini ve sinema eğitim kurumlarını destekliyor. ayrıca dağıtım mekanizmasında amerikan hegemonyasını kırabilmek için sinema salonlarına ve dağıtım sektörüne neredeyse yapımcılara verdiğinden daha fazla destek veriyor.

türkiye, isveç ve fransa'nın sinemaya destek bağlamındaki vergi uygulamalarını kısmen de olsa 2001'de uygulamaya başlıyor. sinema biletinden kesilen yüzde 10 eğlence vergisinin yüzde 75'ini kültür bakanlığı'na gelir olarak kaydedip sinema fonuna aktarıyorlar. bu uygulama 2004'te yasalaştı. 2004 yılında çıkarılan 5224 sayılı kanunla türk sineması ilk defa bir kanuna sahip oldu. yasanın tartışılması gereken pek çok yönü olmakla birlikte bu tarihten sonra çekilen film sayısında gözle görülür boyutta bir artış başladı, sinema sektörü canlandı.