SİYASET 5 Aralık 2018
92,7b OKUNMA     851 PAYLAŞIM

Türkiye, Avrupa Birliği'ne 60 Yıldır Neden Giremiyor?

31 Temmuz 1959'da, Türkiye'nin Avrupa Ekonomik Topluluğu'na yaptığı ortaklık başvurusu ile başlayan AB sürecinde yılları devirdik ancak hâlâ müthiş bir ilerleme yaşadığımız söylenemez. Bir durum değerlendirmesi yapmak adına, AB müzakerelerinde karşımıza çıkan temel sorunlar.
iStock

kıbrıs sorunu

müzakereleri kilitleyen en büyük problem. sırf bu problem yüzünden 14 başlık kapalı durumda. ab'nin geneli yani türkiye'yi istemeyen ülkelerin en güzel bahanesi. kültürlerimiz uyuşmuyo ya gibi küçümseyici bir tavırdansa kıbrıs sorunu gibi diplomatik meseleyi ön planda tutmak kendilerince ab'yi daha az antipatik yapıyor. kıbrıs sorunu bir türk-yunan sorunu olarak başlayıp, avrupa ve ab soruna haline gelmiştir, getirilmiştir. helsinki'de türkiye aday ülke haline gelip kıbrıs şartlarını kabul etmediğinde bu sorun avrupa'nın sorunu haline gelmiştir.


kültür sorunu

hatta buna sosyo-kültürel sorun da diyebiliriz. türklerin ne kadar avrupalı olduğu sorunsalı. avrupa birliği genişlerken ve derinleşirken (widening and deepening) kendini daha çekici hale getirmek ve fedarelleşme yönünde adımlar atmak anlamında insanların kendilerini avrupalı hissetmeleri için bazı adımlar attı. euro'nun kabul edilmesi, ortak güvenlik adımları atılmaya çalışılması, sınırların kaldırılması dolaylı ve direkt olarak bu avrupalılaşmaya hizmet etmek için atılan bazı adımlar. buna ek olarak yaşlı kıtanın insanlarının paylaştığı ortak kültler, tarih ve dini buna eklersek türkiye'nin bu nosyonların ne kadar içinde olduğu sorunsalı doğuyor. ab'nin varlığını sürdürüp tek avrupa'ya ulaşması yolunda türkiye'nin rolü hep sorgulana gelmiştir. çünkü ab bir ortak kimlik oluşturma peşindedir (european identity) ve türkiye'nin bu kimliğe uygunluğu sorunludur. hatta bazı raporlarda türkiye'nin ab içinde varlığının medeniyetler çatışması bile yaratabileceği vurgulanır (adamlar ne kadar medeni değil mi!?).


insan hakları

özellikle müzakereler öncesindeki dgm'lerin varlığı, faili meçhul cinayetler, işkence ve kötü muamele, sonraki yıllardaki gösterilere polis müdaheleleri, yersiz tutuklamalar ab'nin ilerleme raporlarında vurguladığı ve gerçekten önem verdiği konulardan. özellikle ifade özgürlüğün dolaylı dolaysız engellenmesi yadırganmaktadır açık bir dille. ayrıca ilerleme raporlarına göre türkiye’de dernek kurma hakkına ilişkin yasalar henüz ab standartlarında değildir. buna ek olarak ab azınlıklara olan muameleye kafayı takmıştır ve azınlıklara devletin çok haksız davrandığına dair hüküm getirmiştir. bundan da türkiye bir türlü sıyrılamamaktadır. 

jeopolitik sorunlar

bunu kısaca ab sorunlu ortadoğu bölgesiyle komşu olmak istememekte ve güvenlik anlamında yeni sorumluluklar almak istememekte diye özetleyebiliriz. detayları maddelendirilebilir tabi.


kürt sorunu

ab ile ilişkilerde kürt sorunu uzun süre bir kriz konusu olmuştur. ab, kürtlerin,
farklı bir etnik grup olarak kültürel haklarının tanınması isterken, bir yandan terör
kınanıyor öte yandan da türk hükümetlerinin soruna siyasal düzlemde bir çözüm
üretmesi dile getiriliyordu. ama ab istekleri, türkiye’nin ülkesel bütünlüğü bozacak bir görünüm sergilemediği gibi, ab’nin bölgede uygulamaya çalıştığı bir ‘kürt projesi’
de olmamıştır. ilerleme raporlarında pek pkk'ya değinilmemekte ama kürtlerin azınlık haklarını elde etmesi konusunda ısrarcı cümleler bulunmaktadır. ab pkk'nın etkisiz hale getirilmesine vardır ancak bölge istikrarını falan bozarız gaza getirmeyelim şimdi diyerekten pek bu konuyu deşmemektedir.


sözde ermeni soykırımı

artık sözde mi dersiniz özde mi dersiniz o başka bir konu ama ab ile ilişkilerde belirleyici bir rolü vardır. özellikle fransa'nın türkiye'yi ab'ye istemeyişinde kullandığı başat argümanlardan biridir ermeni soykırımı. bildiğiniz gibi fransa parlamentosu , 18 ocak 2001’de “fransa ermeni soykırımını açıkça tanır” cümlesini içeren kanunu kabul etmiştir. bir de bir rapor var ab'nin 2000'de yayınladığı kafkasya ile ortaklık adında orada resmen soykırımı tanıyın ambargoyu kaldırın denmektedir. üstelik bu durum da kıbrıs sorunu gibi güzel bir teknik bahane olmaktadır. bakın biz sizi alacağız ama siz soykırımı tanımıyorsunuz istikrarsızlık olur diye diretilmektedir. 


askeri darbeler ve 82 anayasası

ab 80 darbesi olduğunda zaten direk ilişiği kesmiştir türkiye ile. üstüne üstlük hala geçerli olan 82 anayasasında da ulus devlet vurgusu alenen ortadadır. ab ise uluslar-üstü bir varlık olarak ulusların gücünün bir kısmının devredilmesiyle ilerleyeceğini taahhüt eder. bu da bizim anayasaya aykırıdır. bir sürü teknik detay var ama anlayın işte bir sürü uyuşmazlık var bu konuda. zaten ab'nin de bu konuda bir dominantlığı yok henüz. bu yüzden bu sorunu çok göremezsiniz literatürde bile. ama askeri darbenin demokrasiye vurduğu darbenin ab'nin gözünde birkaç level düşmemize sebep olduğunu söyleyebiliriz.


ordunun rolü

darbeden sonra ordunun siyasette etkin ve belirleyici olması ab'nin kriterlerine tamamen aykırı bir durumdur bildiğiniz üzere. bu durumdan kurtulamamız sebebiyle 80'li yıllar ab-türkiye ilişkileri açısından çok kısır bir 10 yıldır. zaten amaan ab ile mi uğraşıcaz lan tavrı da buna önayak olmuştur.


nüfus sorunu

ab kısaca sizin nüfusu biz hazmedemeyiz demektedir. nüfus ayrıca demografik sorunlar, serbest dolaşımın pratik olamayacağı gerçeği ve göç ile birlikte ele alındığında ilişkileri
nasıl etkileyebileceği daha iyi anlaşılır zaten. bu sorunların her biri tek başına bir sorun
olmanın yanında, birlikte değerlendirilmelidir. ab içinde bu sorunların her biriyle ilgili
farklı kaygılar var. ancak sorunların temeli türkiye’nin nüfusunun fazlalığı ve
bu fazlalık içinde genç nüfusun göreceli yüksek olmasıdır. bu yüksek oranlar türkiye – ab’nin hazmetme kapasitesi açısından özellikle problem oluşturuyor gerçekten.


ekonomik sorunlar

krizler, enflasyon, istikrarsızlık, gsmh avrupa birliği'nin görece başarılı olduğu ekonomi alanında türkiye konusunda geri adım attıran faktörler. zaten bir sürü kişi bunu vurgulamış. çok detaylandırmaya gerek yok zaten kendimiz yaşıyoruz.


özet olarak

"korkuyorlar olum bizden" demek isterdim ama adamları haklı çıkaracak bir sürü unsur var. belli dönemlerde elimizden geleni yaptığımıza da inanıyorum. benim fikri kanaatimce ortak bir irade ve kamuoyu desteği gerekiyor bu üyelik için. ne zaman işimize gelmese "ab'ye ihtiyacımız yok" tribi atılıyor. bu da üye ülke olma iradesini ve istikrarını bozuyor. bu ülke bugüne kadar verdiği tavizlerin karşılığını alamamış bir ülke. diplomatik anlamda gerçekten başarısızız. bu da gözümüzü korkutmuyor değil. taviz, diplomaside olağan bir şeydir. illaki verelim taviz de girelim şu ab'ye demiyorum ama etikette yazan fiyatın karşılığında getiriler almaya gayret edersek ab konusunda da net ilerlemeler kaydedebiliriz. iyimser havanın korunması, reklamımızın iyi yapılması, gerçek bir irade sergilenmesi kısaca elzem ab'ye girmemizde.

Türk Bir Kadınla Evli ve 3 Yıl Türkiye'de Yaşamış Bir Yabancının Gözünden Türkler