Ufak Bir Kazanın Arkadaş Grubu Arasında Yanlış Aktarımıyla Hastanede Son Bulma Hikayesi
bir devlet hastanesinin koridoru, sırtında arkadaşını taşıyan bir üniversite öğrencisi (ben), bir elinde sırtında taşıdığı arkadaşının (taşıdığım arkadaş kürşat) tek terliği, küfürler savurarak başka bir arkadaşını (bunun adı aytekin) kovalıyor ve terliği fırlatıyor, sinirden şakaklarında damarları pörtlemiş. sırtında taşıdığı arkadaşı, bir ayağında terlik, diğer ayağı çıplak, gürültülü kahkahalar atıyor, başka bir köşede bir diğer eleman (selçuk) kenara çömelmiş, yüzünü kollarına bastırmış vaziyette ağlıyor, bir başkası (çağdaş) kenarda hemşirelerle gülüşüyor, öbürünün ise (musa) suratı bembeyaz olmuş, polislerin gelip kendisini almasını bekliyor, diğer eleman (burak) ise elinde kocaman bir tepsi içinde çeşit çeşit yemeklerle hastane koridorunda geziniyor. ben, kürşat, aytekin, selçuk, çağdaş, burak, musa, 7 kişi, 7 tane mühendislik öğrencisi.
garip bir sahne değil mi? çakal yönetmenler gibi son sahneyi gösterek başladım. isterseniz geri alıp bi daha bu sahneyi görelim, hemen aşağıda sahnenin oluşumunu dakika dakika izleyebilirsiniz.
sene 2001. 4 kişilik öğrenci evimizde, evrim teorisini doğrularcasına yaşamaya çalışıyoruz. evet işte o pislikten dolayı böceklerin bile yaşayamayıp terk ettiği öğrenci evlerinden biri. 6 katlı binanın en üst katında devasa (gerçekten devasa, 6'ya 6 maç yapabiliyorduk top aşşağı düşene kadar) bir terasa sahip evimizde gül gibi geçinip gidiyoruz. son final haftası. action!
kürşat. en çalışkanımız. haliyle finallerini bitirip bütünlemeye kalmayan karakterimiz, daha doğrusu karaktersizimiz. bütünlemeye kalınmaz mı lan? neyse, birazdan öğreneceğiniz üzere cezasını da aldı zaten. son finaline de giriyor, çok sevinçli, biz daha 2 hafta yaban ellerde kalacakken, o bu akşam eşyalarını toplayıp evine dönecek. sevinçle eve geliyor. saat 16.00. anahtarı yok, kapıyı çalıyor fakat dediğimiz gibi saat 16.00, evde kimse yok. "telefon edeyim" diye düşünüyor, kontörü yok. sevinçli demiştik ya... doğru kararlar alamayacak kadar sevinçli. kararını veriyor ve apartmanın içinden çatıya çıkan tahta merdiveni kullanarak çatıya çıkıyor. çatıdan terasa atlayacak ve eve girecek.
saat 18.00. telefonum çalıyor. arayan aytekin.
ben: ne var la?
aytekin: ahahah olum eve gelin lan ahahah kürşat malı çatıdan terasa atlamaya çalışırken düşmüş, ahahah olum kontörü de yokmuş, 2 saattir terasta yatmış ağlıyormuş, 3 kere de bayılmış ahahah
ben: kötü mü lan?
aytekin: sağ ayağı gitmiş olum, gelin hastaneye götürelim ahahah mal ya...
yanımda diğer ev arkadaşım selçuk var, durumu iletiyorum, durum değerlendirmesi yapıyoruz ve burak'ın arabasının olduğunu hatırlıyoruz. bizde burağın telefonu yok, selçuk çağdaş'ı arayıp durumu bildiriyor ve burağı arayıp söylemesini rica ediyor. selçuk telaşlı, tedirgin, ayrıca duygusal bi adam. nasıl aktardığını aşağıda görebilirsiniz.
çağdaş: alo?
selçuk: olum kürşat terasa düşmüş, çok kötü lan. burağa söyle de hemen bizim eve gelsin. araba lazım.
çağdaş: teras? kürşat? lan? tamam!
çağdaş, aldığı sınırlı bilgilendirmeyle burağı arıyor.
burak: alo?
çağdaş: olum kürşat terastan düşmüş galiba. ben hemen evden çıkıyorum. sen de hemen bas gel. selçukla konuştuk, sesi çok kötü geliyodu.
burak: teras? kürşat? düşmek? 6 kat? tamam!
evet, işler biraz karıştı, daha da fazla nasıl karışır görelim.
burak da durum değerlendirmesi yapıyor kendince, hastaneye gidilmesi lazım ama durum ciddi, onun için ambulansa ihtiyaç olacağını düşünüyor, hastanenin hemen yanında oturan musa'yı arıyor.
musa: alo?
burak: olum kürşat! ühühühü... kürşaaat :( ühühü düşmüş olum. terastan düşmüş... ühühü :( hemen bi ambulans alıp gel, ben de gidiyorum.
musa: lan? teras? oha!
musa da aldığı bu bilgiden sonra ambulans çağırma işini 112'yi aramak şeklinde algıladığı için arıyor ve adresimizi veriyor, evden çıkıp yola koyuluyor.
bu sırada haftada bir kere falan bize yemek gönderen burağın annesi tepsi hazırlamış, onu burağa veriyor. burak'ta araba yok, o gün babası almış arabayı.
saat 18:30. bizim ev. kürşat'ı sırtıma almışım, aytekin'i de tembihledim "kürşat'ın sağlık karnesini al" diye, sırtımda kürşat, peşimde selçuk ve aytekin, merdivenleri iniyoruz. apartmanın önünde bir polis arabası, bir de ambulans.
ben: hayırdır memur bey?
polis: bir intihar vakası varmış sanırım ama heralde yanlış ihbar. adres burası, görünürde bişey yok.
ben, kürşat, selçuk, aytekin: vay orospu çocukları... polisi de boş yere meşgul etmişler... kolay gelsin memur bey.
burak gelmemiş, arabası yok görünürde, mecburen taksiye biniyoruz. istikamet devlet hastanesi. bu arada çağdaş'ı arayıp hastaneye doğru yola çıktığımızı da söylüyoruz, şimdi herkesin istikameti hastane.
hastaneye geliyoruz. doktor ve hemşirelerin başına üşüşüyoruz. röntgen çekilmesi lazım, kayıt için sağlık karnesini istiyorlar. gözler aytekin'i arıyor, aytekin kayıp. kürşat'ın sağlık karnesini alırken kendi sağlık karnesini de almış, kendine ilaç yazdıracak. kürşat hala sırtımda, yoruldum. hastanede bir kenardan çığlıklar geliyor. bir kadın, eşinin vefat haberi gelmiş, sinir krizi geçiriyor. selçuk bunu görünce fenalaşıyor, kenara geçip ağlamaya başlıyor. çağdaş gelmiş, kürşat'ın bişey olmadığını görüp hemşirelere yazmaya başlamış kenarda, gülüşüyorlar. burak ve musa da geliyor. 112'ye yanlış ihbar yapmanın suç olduğunu, telefon numarasından takip edip polislerin geleceğini bizden duyup buna inanan musa bembeyaz oluyor, burak, elinde tepsiyle peşimizden koşuyor. 15 dakika sonra aytekin'i görüyorum, kendi derdine düşüp ilaç yazdırmasının ne kadar aşşağılık bir davranış olduğunu belirtmek için kovalamaya başlıyorum, kürşat'ın tek terliğini küfür ederek fırlatıyorum aytekin'e, kürşat sırtımda, durumun komikliğine yarılıyor.
bir devlet hastanesinin koridoru. sırtında arkadaşını taşıyan bir üniversite öğrencisi (ben), bir elinde sırtında taşıdığı arkadaşının (taşıdığım arkadaş kürşat) tek terliği, küfürler savurarak başka bir arkadaşını (bunun adı aytekin) kovalıyor ve terliği fırlatıyor, sinirden şakaklarında damarları pörtlemiş, sırtında taşıdığı arkadaşı, bir ayağında terlik, diğer ayağı çıplak, gürültülü kahkahalar atıyor, başka bir köşede bir diğer eleman (selçuk) kenara çömelmiş, yüzünü kollarına bastırmış vaziyette ağlıyor, bir başkası (çağdaş) kenarda hemşirelerle gülüşüyor, öbürünün ise (musa) suratı bembeyaz olmuş, polislerin gelip kendisini almasını bekliyor, diğer eleman (burak) ise elinde kocaman bir tepsi içinde çeşit çeşit yemeklerle hastane koridorunda geziniyor. ben, kürşat, aytekin, selçuk, çağdaş, burak, musa, 7 kişi, 7 tane mühendislik öğrencisi...