SİNEMA 2 Temmuz 2024
5,9b OKUNMA     134 PAYLAŞIM

What Dreams May Come True Filminin İçindeki Orpheus & Eurydike Metaforu

1998 tarihli Robin Williams filminin içine ustaca yerleştirilmiş sembolik bir anlatım var.

what dreams may come (1998) filmi, vincent ward'ın yönettiği, richard matheson'ın aynı adlı romanından uyarlanan bir dramatik fantastik filmidir. başrollerde robin williams, cuba gooding jr, annabella sciorra ve max von sydow yer almaktadır.

hayal gücünün sınırlarını zorlayan bu filmde, chris nielsen (robin williams) ve annie (annabella sciorra) dünyada cennet benzeri bir yerde, kilşe bir tanışmanın ardından birbirlerine delice aşık olur ve evlenirler. mutlu bir hayat süren çift trajik bir kaza sonucu çocuklarını kaybeder. sadece aşklarıyla kalan çiftimiz bu acıyla başa çıkmaya çalışırken, chris de bir kazada hayatını kaybeder. cennet'e giden chris, başlarda annie'yi de bırakmak istemez ama daha sonra onu kendi hali bırakır. faka ikilinin aralarında ki bağ o kadar kuvvetlidir ki chris annie'yi görmese de onun anlık duygularını hisseder. annie ise chris'in ölümünü kaldıramaz sonrasında intihar eder, ardından ruhu cehenneme düşer.


bu sefer chris, bu durumu kaldıramaz sevgilisini kurtarmak için her şeye göze alarak cehenneme iner. bu fantastik yolculuk boyunca chris, ölümün ve ölümden sonraki yaşamın gizemlerini keşfederken; cennetin ve cehennemin, hayal gücünün ötesinde ki, ruhun renklerini ve duygularını şekillendiren bir yer olduğunu görüyor. bunların hepsini yaparken bazı kuralları da hiçe sayıyor tabii ki.

işte bu bütünün içinde film, ölümden sonra yaşamın nasıl olabileceğine dair farklı bir bakış açısı sunuyor. cennet ve cehennem tasvirleri klişelerden uzak ve oldukça özgün. filmin görselliği, özellikle cennet sahneleri, izleyiciyi büyülüyor ve hayal dünyasına sürüklüyor.

what dreams may come sadece fantastik bir film değil, aynı zamanda ölüm, yas ve aşk üzerine de derin düşüncelere sevk ediyor.

ayrıca film içinde çok eski bir miti görmekteyiz: orpheus ve eurydike’nin aşkı...


kısaca anlatacak olursak; orpheus, trakya'nın dillere destan ozanıydı. liri ve sesi ile kayaları bile ağlatacak kadar yetenekliydi. bir gün, güzeller güzeli su perisi eurydike'ye aşık oldu. aşkları o kadar büyüktü ki, kulak misafiri olan kuşlar bile susup onları dinlerdi.

fakat mutlulukları kısa sürdü. bir gün eurydike yılan ısırığı sonucu hayatını kaybetti. acıdan deliye dönen orpheus, sevgilisini geri getirmek için ölüler diyarına inmeye karar verdi.

lirinin ve sesinin gücüyle yeraltı tanrılarını etkilemeyi başardı. hades ve persephone, orpheus'un acısına dayanamayıp eurydike'yi geri vermeye razı oldular. fakat bir şartları vardı: eurydike yeraltı dünyasından çıkarken orpheus asla geriye dönüp ona bakmayacaktı.

orpheus sevinçle eurydike'yi takip etmeye başladı. fakat tam yeraltı dünyasından çıkacakları sırada, şüphe ve endişe kalbini kemirmeye başladı. dayanamayıp geriye dönüp baktı ve eurydike o anda tekrar kayboldu.

orpheus feryat figan ağladı, eurydike'ye seslendi ama nafile. artık onu sonsuza kadar kaybetmişti. acıdan kahrolan orpheus, kendini bir kayalıktan aşağı atarak canına kıydı.

şimdiden iyi seyirler...