Zamanında Atari Salonu Sahiplerinin Canını Çok Yakan Jeton Sahtekarlıkları
flashback ile bi' 15 yıl öncesine dönelim
sene 1997 civarı. her mahallede kesif bok kokulu atari salonları ve içinde cıvıl cıvıl bir nesil. gözleri dönmüş bir şekilde adukent, apargat çekenler, mustafa'yla kadillağa binip kendini miami'de sananlar, mortal kombat, tekken önünde bekleşen zayıf, çelimsiz bir elde ekmek arası domates peynir bebeler... işte bu nesil.
bizim buralarda ne hikmetse atari salonlarındaki aletlerin jeton giriş yeri köşeli değildi. bildiğin düz, yuvarlak bir delik anlayacağın. adam jetona 100 kuruş istiyor o zamanlar. lan it, 100 kuruşu bulsam gidip max, panda stix neyim alıp yerim, içinden beleş çıkar bir daha yerim. para mı basıyoruz biz? hah tam bu soruya müteakip benim jeton düştü. köşeli değildi tabi. ablamın para koleksiyonu kutusu richie rich'in gözlerindeki dolarlar gibi parladı bende. içinde yıllarca biriktirilmiş madeni para koleksiyonunu çekmeceden bulmamla birlikte soluğu atari salonunda alıp hunharca katletmem, ablamda yıllardır "bu benim koleksiyonlarım nerde gören var mı?" sorusuna dönüşmüştü tabi. ama günler haftaları haftalar ayları kovaladıktan sonra iktisadın en mühim konusu kıt kaynaklara yenik düşmüş, sadece domates peynirli ekmeğimle "bi' el versene bak ben geçerim senin için" gibi dravdan laflar etmeye başlamıştım.
11 yaşlarındaki bu veletler için çareler bitmezdi yine de. bisikletlerin fren telini delikten sokup çıkarmak suretiyle sınırsız hak elde edebileceklerini anlamaları çok da zor olmamıştı. matematikte ilk defa x görüp saatlerce bu x ne lan diyen bu gençler bisiklet teliyle saatlerce atari oynuyordu.
ta ki baba atari salonunun kapısında eller cepte dikilip, o dayaktan beter bakışlarıyla seni süzene kadar... kafa yere çevrilir ve salya sümük eve gidilirdi. hakkını helal et amca. her akşam o kasayı açtığında gördüğün suudi dinarları, avusturya şilinleri için beni affet.
atari salonunda jeton sahtekarlığı yapan nesil, kolilerin üzerinde ince, 0.5 cm genişliğinde plastik bağlama iplerini cebine koyup, cebinden çaktırtmadan jeton deliğine sokup, bu plastiği belki 50 cm kadar delikte ilerletip, insert coin yazısı push start olunca geleceğin başarılı insanı olacağını o günlerde ispat etmiştir.
oysa ki sınıfında ceketi önü ilikli, her dersi pekiyi olan, öğretmenlerin aferin uslu çalışkan öğrenci dedikleri arkadaşları, hayatta bu çocuk kadar maddi başarılar kazanamamışlardır.
bu nesil millet 5 sene dersanelerde sürünürken, 1 sene dersaneye gidip gene de o arkadaşlarından daha başarılı olmuştur. çünkü bu nesilin pratik zekası bu salonlarda gelişmiştir.
o atarinin, jeton haznesi boşaltılmak için kapağı her açıldığında, müthiş bir dikkatle mekanizmayı inceleyen nesildir. "heee ulan bak orada dil var. jetonu atığında, tele deyiyor, o da oyunu başlatıyor."
bir taraftan bu saptamaları yaparken diğer taraftan da, yüzlerce jetonun o şıkır şıkır cazibesi, alırdı beni benden. tabi bir de, daha önce bu usulsüzlüğü deneyenlerin ne tür materyalleri delikten atarak başarıya ulaşmaya çalıştıkları.
unutmadan şunu da ekleyelim ki. bu kafaya girmiş ergen, karşısına çıkan her vapur, otobüs, tramvay jetonu için en az bir kere "acaba bu olur mu lan?" sorusunu kendisine sorulmuştur.
mensubu bulunduğum nesil. peynir tenekesini jeton boyutunda kesip, altına gerçek jetonu koyup, üstüne de jetondaki kıvrımlara denk gelecek şekilde çivi koyup çekiçle vurarak şeklin aynısını çıkarırdık.
ama peynir tenekesinin metali hafif geldiği için işe yaramazdı. o yüzden 3 tanesini 404 le yapıştırıp öyle atardık. sonra aramızdan birisi yakalanıp ansiklopedilere girecek derecede epik bir dayak yiyince, korkudan aylar boyunca kendi paramızla dahi gidemedik mekana. ya adam yakalarsa bizi de diye.
bu nesle ben de giriyorum ve hatta niyeyse benim dönemimde atari salonlarını polis basardı birde. jetonu hızlı atma, yavaş atma gibi oyunda fazla kredi çıkartma işleri hiçbir işe yaramazken bir gün çocuğun biri, elinde uzun bir plastik şerit ile geldi (şu beyaz eşya kolilerinin etrafına sarılan cinsten) şeriti jeton bölmesine sokup çıkarttıktan sonra hızlıca, bir anda oyun kredileri uçuştu havada. sonrasında o kadar uzun şeriti yanında taşımak istemeyen kimse bunu kısa kısa kesip jeton şeklinde atıp birer birer kredi çıkartmaya başladık. fakat jeton bölmesinde şeritleri gören salon sahibi işe hemen uyandı tabii ve o zaman anladık uzun şeritin önemini zira arkada delil bırakmadan oyunda kredi çıkartıyordu. ne günlerdi. usta olduğum oyunlar street fighter ve hellfire diye bir uzay gemisi oyunuydu. yıllarca rüyamda 'here comes a new challenge' yazısı gördüm street fighter yüzünden.
sanırsam 2000 yılıydı. atari salonlarının ölmeden birkaç yıl önceki hali. tüm atari salonları artık yavaş yavaş kepenk kapatırken keşfetmiştim. çok güzel günlerdi benim için. okulu asıp atariye kaçan ve derslerinde yine de başarılı olan bi ben vardım etrafta. komşu çocuğu da gıcık olurdu bana. kaz kafalıydı ayrı konu.
tel muhabbetini hiç görmedim ama 10-15 tane kola tenekesini düzeltiyordum. sonra demir boruyla tek tek jeton büyüklüğünde kesiyordum. demir borunun ortasında kalanlar mis gibi jeton oluyordu. sonra kıvrımlı jetonlar geldi , sıkıntı yok onları da bir numune almak vasıtasıyla şekline getiriyordum. en son buz olayını keşfettim. yerler ıslanınca yakalandım.
az dayakla kurtuldum daha da uğramadım atari salonlara.
fakat halen daha oynarım oyunları... bazı şeylerin yerini hiçbir şey almıyor azizim.