Anadolu'da Başkalarının Özel Hayatına Müdahale Etme Eğilimi Neden Yüksek?

Türkiye'de bireylerin özel hayatına müdahale adeta bir kültür. Peki neden böyle bu durum?
Anadolu'da Başkalarının Özel Hayatına Müdahale Etme Eğilimi Neden Yüksek?

“türk kültürü” diyerek anadolu’ya özgü kolektivist(toplulukçu), müdahaleci ve mahremiyet sınırlarını zorlayan yapıyı genellemek yanıltıcı olur. zira, bu kültürel yapı, özellikle anadolu coğrafyasına ve osmanlı sonrası türkiye toplumuna özgüdür.

anadolu'da bireylerin özel hayatına müdahale etme eğilimi oldukça yaygındır. bu durum, her ne kadar etkisi olsa da yalnızca dini inançlarla da açıklanamaz; temelinde kolektivist kültür yapısı yatar. bu yapı bireyin değil, ailenin, mahallenin ve topluluğun öncelenmesini esas alır. bireyin davranışları sadece kendisini değil, ailesinin ve çevresinin saygınlığını da etkileyeceğine olan sonsuz bir inanç vardır. “el alem ne der?” düşüncesi, bireysel bir düşünce yapısının ötesindedir keza. bu sebeple, kişinin toplumsal bakışa göre davranışlarını şekillendirmesi beklenir.

islam’da da bu eğilimi destekleyen bazı ilkeler bulunması ise işin tuzu biberi gibi; "tebliğ" gibi kavramlar bireyi uyarı ve duyarlılığa teşvik eden bir anlayışı iletme sorumluluğu olarak karşımıza çıkar. bu da özel alana müdahale meşru bir hak gibi algılanmakta.

ama dediğim gibi aksi eleştiri olarak getirebileceğim tek nokta “türk kültürü” kavramının genelleyici ve yanıltıcı olması.

nitekim bu anadolu’daki bu sosyal müdahalecilik yapısı, türk toplumlarının tümüne ait değil. örneğin, orta asya’daki türk toplulukları, göçebe geçmiş, sovyet sekülerleşmesi ve farklı inanç mirasları nedeniyle daha gevşek sosyal etkenlere sahipler diyebiliriz. topluluk bağları her ne kadar güçlü olsa da, bireyin özel alanına müdahale genellikle anadolu'ya kıyasla daha sınırlı görülmekte.

uzun süre osmanlı egemenliği altındaki balkanlar’da ise durum daha karmaşık. müslüman halklarda, özellikle de kırsal kesimlerde kolektif yapı hala güçlü; ancak şehirleşme ve sosyalist geçmiş nedeniyle bireysel özgürlük alanı daha belirginleşmiş. ancak bunun aksi gibi sancak bölgesi, bu açıdan dikkat çekici bir istisna misal. içine kapalı olması ve türkiye ile güçlü kültürel bağlarına tek taraflı aşırı tutuculuğu nedeniyle sancak bölgesi, müdahaleci toplumsal refleksler açısından anadolu’ya oldukça benzer bir yapı sergiler. denetim mekanizmaları daha yoğun işlemekte ve mahremiyet algısı türkiye’deki yapıya fazlasıyla benzemektedir, hatta bu bölgeye gittiğinizde hissedeceğiniz şey bir iç anadolu kasabasında olduğunuzdur.

başlık sahibi yazarın dikkat çektiği üzere, türkiye’de bir çocuğun daha bir yaşına gelmeden karşılaştığı ilk toplumsal refleks genellikle “bırak, ben yapayım” cümlesidir. bu, gerçekten de yardımseverliğin ötesinde, bireyin alanını ihlal eden bir karışma dürtüsünün erken bir versiyonudur. zamanla bu refleks büyür, toplumsal denetimin gündelik hayattaki temel aracına dönüşür.

avrupa’da bireyselcilik ve modern vatandaşlık anlayışı, feodal sistemlerin çözülmesi, aydınlanma düşüncesi ve hukukun üstünlüğü gibi süreçlerin sonucu olarak gelişti. birey, devlet ve toplum karşısında hak ve özgürlük sahibi olarak tanımlandı. bu kazanımlar, uzun ve sancılı mücadelelerin sonucunda elde edildi. bizde ise, tebaa kavramı bireyin devlet karşısındaki konumunu belirliyordu; kişi devletin koruması ve denetimi altındaydı, ama tam anlamıyla birey haklarına sahip değildi.

hatta şu aşamada bile, devlet politikalarında gözlemliyoruz ki, bireysel hakların öncelikleri üzerine değil de aile ve toplumun çıkarlarının korunması ve sürdürülmesi önceliği hakim. “birey” yerine “üye” olarak tanımlanan, bireysel iradeden çok toplumun beklentilerine göre hareket eden, özgürlüğü değil toplumsal uyumu esas alan bir model.