Anthony Cinayetinin Hafiften Belli Olduğu Şeker Kız Candy 44. Bölümün Teknik Analizi

24. bölümde ölen Anthony Brown'ın bir cinayete kurban gittiğini düşünüyorsanız bu bölüm, şüphelerinizi haklı çıkartacak nitelikte. Analize buyrun.
Anthony Cinayetinin Hafiften Belli Olduğu Şeker Kız Candy 44. Bölümün Teknik Analizi

az önce pastaneden aldığım tereyağlı simit eşliğinde şeker kız candy'nin 44. bölümünü izlerken, 8 milyarlık nüfusu olan bir gezegende, kimsenin bu bölüme detaylı teknik analiz içeren bir dökümantasyon niteliğinde bir yazı yazmadığını fark edince, bu işe el atmam gerektiğine kanaat getirerek, bu başlığı huzurunuza taşıyorum.

çocukluğumdan beri hayalim araştırmacı gazeteci olmaktı. bakın, sadece gazeteci değil, araştırmacı gazeteci diyorum. bu hayal, maalesef tahmin edeceğiniz üzere ideale dönüşmedi ve imkansızlıklar yüzünden, babamın elektrik elektronik dükkanında tekniker olmam ile nihai sonuçla tamamlandı. ancak, bu beni araştırmaktan, sorgulamaktan, yazmaktan alıkoymadı. geceleri annemler uyuyunca, dedemin 99 yılında, ziraat'ın incirlik şubesi'nde çalıştığı dönemden getirdiği ziraat bankası ajandası ile, yine dedemin 2003 yazında devrimci işçi sendikaları konfederasyonu'nda gönüllü çalıştığı dönemden, getirdiği disk amblemli kalemini elime alıp, yazar yazar dururdum. galiba, bu hayalimin körelmemesi bu detaylı teknik analizi yazarken çok ama çok işime yarayacak gibi görünüyor.

şöyle ki:

şeker kız candy'nin 1. sezon 44. bölümü: jenerik, bölüm içeriği ve sonlanma olarak tam tamına 21 dakika 40 saniyeden oluşmakta. ben, jenerik dahil, her bölümü 5 dakika şeklinde kaydederek, not aldığım detayları, tarafsız ve objektif görüşümü ekleyerek, ingilizce deyimiyle chapter chapter, bu bölümün teknik analizini çıkaracağım.

jenerikten başlayalım:

jenerik, klasik şeker kız candy jeneriği. herhangi bir detaylı değişiklik olduğunu saptayamadım. şeker kız candy, jenerikte tam 10 tane farklı elbise ile karşımıza çıkıyor. enerjik ve sevecen tavrıyla, izleyenlere kendini sevdirdiği gibi, rakun ve sincaplarla şakalaşarak oynaması bize ne kadar hayvan sever bir tarafı olduğunu gösteriyor. jeneriğin 1 veya 1. dakika 30. saniyesinden sonra o şen şakrak kız gidiyor ve gereksiz şekilde hüzünlenen, duygusallaşan bir tarafını görüyoruz. bu da bize candy'nin manik depresif bir ruh haline sahip olduğu hissi aşılıyor. çünkü, tekrar jeneriğin sonunda 20-25 saniye önce ağlayan, zırlayan sanki kendi değilmiş gibi ani şekilde modu değişiyor. yine, jenerikte bolca gördüğümüz çiçek desenleri, sulu boya tonlamalı renk paleti, bize belki de candy'nin, yine bir dönem trt'de çiçekçi kız ismiyle yayınlanmış lunlun olabileceğini düşündürüyor.


şimdi, galiba, sanırsam bölümün ilk 5 dakikalık kısmını inceleyebiliriz

uyuyan güzel candy hanım, yine tavuklar ikinci uykusundan uyandığı zaman güç bela, sevimli mi sevimli, dünyalar tatlısı, rakunu kurin tarafından uyandırılıyor. kurin, hadi oynayalım ya diyor ve candy hanım ikiletmeden hay hay diyerek kabul ediyor ve ikili, iskoçya çayırlarında dolanıyorlar. zira bildiğiniz üzere bu bölüm, iskonçya'nın başkenti edinburg'ta geçmekte. neyse, göreceğiniz üzere koşuyorlar, eğleniyorlar. yakaladığım ilk mantık hatası, candy, kurin'e daha fazla zaman ayıramayacağını, başka zaman oynayalım diyor. ancak bunu demesine rağmen, az önce bunu söyleyen bir başkasıymış gibi, sanki candy kısa süreli hafıza kaybı yaşayan birisiymiş gibi, kurin'le oynamaya, zıplamaya devam ediyor. ikinci mantık hatası ise, kurin ağaca tırmanıyor. candy de aynı tarzan gibi yakaladığı sarmaşık ile kurin'in bulunduğu ağaca gitmeye kalkışıyor. sarmaşığı tutup, atladığı sahnenin başında, candy vücut ağırlığıyla sola doğru giderken, sahne durup, ağaca yakın bir çekim alındığında candy sağ tarafa doğru giderken görünüyor. ayrıca, candy önceki hayatında japonya gülle atma takımında oynamadıysa, o sarmaşığı tek eliyle tutarak, kendi ağırlığını koruyarak aynı ivmeyi, istediği yere sabitleyebilmesi oldukça zor. zira, ilk başta iki eliyle tutarken, ah iyi ya mantık hatası yokmuş derken, neredeyse avuç içiyle o sarmaşığı tuttuğunu görünce burada bir terslik olduğunu anlamıştım.

devam ediyorum. neyse, daha sonra ağaçta candy, züppe piç kurusu terry grandchester'ların evini görüyor. ve terry'nin anası elanor baker'ın oğlu ile arasındaki soğukluğu gidermeye çalıştığını görüyoruz. burada pek görülecek bir şey yokmuş gibi dursa da, kurin ve candy, manastıra dönerken, kurin nasıl olduğu bilinmeyen bir şekilde evet, rakunların koku alma duyuları gelişmiştir ama, kağıt ve mürekkep için değil. bir kitabın kokusunu alıyor ve candy'e gösteriyor. candy de kitabı alıyor ve kitap romeo ve juliet'in oyun kitabı çıkıyor. kitabın kapağında da yazan, e.b kısaltmalarından, terry'nin annesi elanor baker olduğunu düşünüyor. ancak, daha sonra kitabın terry'e ait olduğu anlaşılıyor. neyse, candy apar topar manastıra geliyor ve tabii ki rahibe tarafından yakalanıyor. tam o esnada da 43. bölümde, süt sağmaya yardım ettiği mark ismindeki çocuk ve annesi geliyor. mantık hatası şurada. mark'ın anası, rahibeye, ya işte candy iyi kızdır, hoştur falan cezalandırmayın lütfen ''bayan margaret'' diyor. candy de, ya işte doğruydu, öyleydi diye kadını onaylarken, rahibe insafa gelip, candy'e ceza vermiyor ve candy teşekkür ederken teşekkürler ''rahibe catherine''. bu durumda ya mark'ın anası isimleri karıştıran bir demans hastası, ya rahibenin iki ismi var ve bunlar: margaret catherine, ya da candy, daha yatılı gittiği manastırdaki öğretmeninin ismini ezberleyemeyecek kadar tembel bir öğrenci. bunun muhakemesini, siz değerli ekşi sözlük şürekasına bırakıyorum ve ikinci bölüme geçiyorum.


yatılı manastıra iyi ahlakı, doğruyu ve yanlışı öğrenmeye gelen candy, rahibeye yalan söylemekte beis görmediği gibi, mark ve pörtlek göz annesi, candy'e yalan söylemesi konusunda teşvik ettikten sonra at arabasıyla evlerine gidiyorlar. objektif yorumumu az da olsa iliştirdikten sonra hemen teknik analiz içerisindeki mantık hatasını sizlerle paylaşıyorum. 43. bölümde bu mark ve annesi, gittikleri yönden tam aksi istikametten gelirken, 44. bölümde evlerine giderken tam tersi yönden gidiyorlar. yolda sağa sola falan uğramayacaklarsa, yolu uzatıp atı yormak isteyecek kadar da sadist değillerse, ne diye yolu değiştirsinler. candy, kitabı vermek için terry'lerin eve gidiyor ve terry'nin annesinin amerika'ya gittiğini öğreniyor. ancak, inceleyeceğimiz üçüncü bölümde öğreniyoruz ki, terry'nin annesi amerika'ya gitmemiş. bunlar edinburgh'un bir köyünde kalıyordu. tam lokasyonu bilmiyorum tabii ki. ancak, mantık yürüterek, candy'nin iskoçya edinburgh'da kaldığı tüm bölümleri teker teker izledim ve herhangi bir şekilde yerleşkeye yakınlığını saptayamadım. zira bir yere gittikleri zaman ya at arabasıyla, ya da bisikletle gidiyorlar. bu durumda, incelediğim ilk bölümde terry'nin anası evden uzaklaştıktan sonra, inceleyeceğimiz üçüncü bölümde sanki hiç gitmemiş gibi geri geliyor. ilk bölüm ve üçüncü bölüm arasında geçen tahmini gerçek zaman 2-2.5 saat olsa, bu kadın 2-2.5 saat nerede dolandı, çimende mi oturup bekledi lan. demek istediğim şey, elanor baker aslında hiç evin etrafından ayrılmadı. ve candy'ye, amerika'ya gittiğini söyleyen elemanlara, terry beni sorarsa diye, amerika'ya gittiğimi söyleyin dedi. zira, terry tam anam gitti diye üzülüp pişman olacakken, elanor baker tam o esnada çıkıp gelecekti.

devam ediyorum

sonra, işte kitabın terry'e ait olduğu ortaya çıktıktan sonra, çakma entel terry, sesini öne alarak, candy'i etkilemeye çalışıyor. yok işte, romeo ve juilet'in kitabında bir bölüm varmış diyerek, o bölümü canlandırıyor. daha sonra, bir ara sahne giriyor. romeo ve juilet'te ona benzer ne bir bölüm ne de piyes var. tamamen götünden uydurduğu kahraman şövalye tasviriyle kızın aklını çelme peşinde, gavat terry. bu mantık hatası olmasa da dediğim gibi kendi yorumumu da ara ara katmaya gayret göstereceğim. lütfen beni bunun için mazur görünüz. affınıza sığınıyorum.


işlerin karıştığı, havsalamın idrak sınırlarını zorladığı, inceleyeceğimiz üçüncü bölüme geldik. buraya kadar okuduysanız, siz şeker kız candy hayranı olduğunuz gibi şu meczup, gariban, kimsesiz, afyonlu jamesharden kardeşinizi de seviyorsunuz demektir, o yüzden araştırmacı gazeteci olup olamayacağım konusunda görüşlerinizi de bildirirsiniz. devam ediyorum. candy ve terry eve döndükten sonra kapıda elanor baker'ı görüyorlar. kadın iki gözü iki çeşme ağlıyor. vallahi üzüldüm. zor bir durum. neyse, ilk mantık hatası, bunların hepsi eve girdikten sonra candy 10-15 saniyeliğine kayboluyor ve elinde bir tepsi ve iki fincanla çıkıp geliyor ve galiba içerisinde de çay var. hadi diyelim ki sallama çay kullandı. abicim, 10-15 saniyede o poşet çayın çözülmesini sağlayacak sıcaklıkta suyun kaynaması, bakın imkansız demiyorum ama zor be abicim. hadi diyelim ki poşet çay değil, çayı ne ara koydun, ne ara böldün, ne ara getirdin ya. ikinci mantık hatası, mark ve annesi eve gidiyoruz diyorlardı, meğerse terry'lerin evinde çalışmaya gelmişler. lan, giderken niye eve gidiyoruz, geç kalacağız diyorsunuz, desenize çim biçmeye gidiyorsunuz, ayıp mı lan çalışmak. neyse, en azından 43. bölümden geldikleri istikametin neden ters yönünde gittiklerini öğrenmiş olduk. yine de düzeltmiyorum o kısmı. bir de mark'ın anası lafının eri kadınmış. candy'e bazen yalan söylemekte sakınca yoktur diyordu ya, bunu alışkanlık haline getirmiş.

devam ediyorum. candy, yine durumu kendine çevirmeyi başarıp, terry ve annesinin ilişkisinden kendine pay biçip, kendi anasız babasızlığından dem vurarak, birden ağlamaklı şekilde çekip gidiyor. ya ablacım, bir dur ya bir dur. anladık, tüm spot ışıkları senin üzerinde olmalı, ancak bir dur ya. neyse, bu krizden sonra, candy çıkıp gidiyor. ve terry, çocukluğuna dair bir flashback yaşıyor. bu flashback sahnesinde geminin titanic'ten esinlenildiğini söylemek yanlış olmaz sanırım. bu sahnede bolca mantık hatası yakaladım. ilki, tövbe bismillah, terry'nin annesinin boynu, neredeyse 270 derece arka tarafa dönüyor. ben kendi boynumu sağa sola çevirmeye denedim, neredeyse terry'nin annesinin yarısı kadar bile döndürmeyi başaramadım. sanki korku filmlerindeki bir sahne gibi. terry'nin kahpe evladı babası richard grandchester o ağlaya ağlaya koşan kadıncağızın hıçkırıklarına kayıtsız kalıp, terry'e o senin anan diyemedi ya o adamın cibiliyetini sikeyim. yok, yok, dayanamadım. sövmedim sövmedim, ama bu sahnede dellendim. neyse, gemi sol tarafa doğru gidiyor. bu öyle ani manevra yapabilecek, bir anda döndürebileceğiniz kıçı kırık balıkçı teknesi değil. bayağı bayağı dev yarasa, kara parçası büyüklüğünde bir gemi. ama ne oluyorsa, bu kadar ton gemi, sol tarafa doğru giderken, sanki dünyadaki en hassas, en kolay kırılabilen dümene sahipmiş gibi, şakkadanak düz şekilde dönüyor ve düz devam ediyor.

flashback bittikten sonra, terry yumuşuyor annesine karşı ve sen benim anamdın ya anamdın işte biliyorum diyor. ya yavşak, madem bu kadar kolay bir flashback sonrası yumuşayacaktın kadıncağızı niye kapıda beklettin, niye defol git diye kapından kovdun. neyse, o esnada işte tekrar kitap mevzusu açılıyor. terry, o kitapta senin altını çizdiğin yazıları, yerleri okuyordum dedikten sonra, yazarken bile tüylerim diken diken oluyor bakın, mucizevi şekilde bir rüzgar esiyor ve sanki bu rüzgar bir bilince, bir farkındalığa sahipmiş gibi kitabın sayfalarını döndürdükten sonra, altı kırmızı keçeli kalemle çizilmiş bir sayfa açılıyor. bu mantık hatası mı, mucizevi bir raslantı mı bilemedim. of.


ve nihayet son bölüme, yani dördüncü kısma geldik

her bölümü tahmini 5 dakika uzunluğunda incelediğimiz için, buraya ulaşmamız biraz uzun sürdü. candy, manastıra döndükten sonra arkadaşları, annie ve pattie hadi şöyle akşam yürüyüşüne çıkalım gibi bir şey diyorlar. bu esnada, camdan dışarı baktığınızda güneşin batmak üzere olduğunu hafiften akşamüstü olduğunu görürsünüz. daha sonra, üçlü, tam yolda yürürken, stalker, yılan gibi sessizce ağacın dibinde bekleyen terry isimli mendeburu görüyorlar ve haliyle irkiliyorlar. bir de müstehzi müstehzi niye korkutunuz demez mi bu ibiş. neyse, candy, annie ve patty'e siz gidin ben şu uğursuz ne istiyormuş bir bakayım şeklinde ikisini gönderdikten sonra, candy ve terry baş başa kalacakları bir yere gidiyorlar. ilk başta güneşin batmak üzere olduğunu söylemiştim, ilk mantık hatası burada. zira, bu sahnede gökyüzünün masmavi, ve güneşin ışıl ışıl parıldadığını görebilirsiniz.

neyse, mevzu bu değil

daha önceki bir yazımda, şeker kız candy'deki anthony'nin sır dolu ölümü iskoçya prensi, allah'ın arslanı anthony brown'un sır dolu ölümüne değinmiştim. işte bu bölüm ve bu sahne hem bu yazıyı doğrulayacak hem de alçak bir katilin yakalanmasına ön ayak olacak nitelikte. bildiğiniz üzere anthony, beyaz bir atın üstünden düştükten sonra ölüyordu. hah işte bu sahnede, orospu çocuğu terry, candy'e gel atla birlikte gezelim diyor ve beyaz bir at bulmuş getirmiş, kimin çiftliğinden çaldıysa. benim önceki teorilerime göre candy de bu işin içinde diyordum ama, bu sahnede artık kesin bir şekilde terry grandchester isimli piç kurusunun bu cinayeti tek başına işlediğine ikna oldum. zira candy'nin hal ve tavırlarından ağlamaklı şekilde ata binmek istemediğini, terry'e kendisini bırakması gerektiğini söylemesine rağmen, terry hadi hadi bin şu ata diyerek güç ve zorbalıkla candy'i ata bindirmesinden anladım. bindirmiyor, hatta neredeyse alıkoyuyor. neyse, tam da o esnada candy, o elim hadiseye dair bir flashback yaşıyor. ah be altın saçlı, mavi gözlü, buğday tenli güzel kardeşim, bak yine aklıma geldin. bu şarkı sana gelsin kardeşim, anthony brown.

anthony brown anısına


candy, ağlamaklı şekilde, anthony'nin yaşadığı kazayı düşünürken, şerefini siktiğimin şerefsiz terry'si, sert ve kaba bir tonla, hadi onun adını söyle, hadi söyle onun adını diyerek, kendisini ölü bir adamın sevgisiyle kıyasladığı yetmezmiş gibi bir de kıza tekrar aynı travmayı yaşatıyor. burada cinayeti sadece terry'nin neden işlediğini düşünmeye iten doneler ise: atın rengini, kazanın nasıl gerçekleştiğini ve ne şekilde yaşandığını bilmesi, beni buna düşünmeye itti.

daha sonraki sahnede, işte güya terry, candy'e acısını bırakması gerektiğini, ölenle ölünmez mottosu düsturundan yola çıkarak, bu yüzden böyle hareket etmeye çalıştı gibi göstermeye çalışsalar da piç kurusunun ses tonundan, hal ve hareketlerinden ve mizacından aslında candy'nin halen anthony'i sevdiğine bilendiğini görebilirsiniz. en azından, terry grandchester isimli müptezel yavşak sizlerin de gözünü boyamayı başaramadıysa, bunu görmekte zorlanacağınızı zannetmem. sonra o altın sarısı oğlan, güya candy o travmayı atlattığı için, çiçeklere sarılı bir şekilde ekrandan silinip kayboluyor. vay kardeşim vay, korkusuz, işinin ehli, iskoçya savcılarına sesleniyorum. tüm bunları delil olarak kullanabilir ve bu yavşak terry grandchester'ı tutuklayabilirsiniz.

arz ederim.