Asla İyileşmeyen Çocukluk Yaralarını Hatırlatacak Bir Taşınma Hikayesi: "Balat'a Dönelim"

Sözlük yazarı kumesizsoyutidealist, çocukluğundaki bir anısını samimi bir dille paylaşmış. Onun çocukluğuna doğru giderken kendimizden de birçok şey bulacağımız hikayesi, buyursunlar.
Asla İyileşmeyen Çocukluk Yaralarını Hatırlatacak Bir Taşınma Hikayesi: "Balat'a Dönelim"
iStock.com

siyah ciltli ülkeler ansiklopedisi vardı. bizdeki 1.cildiydi, ve garip bi şekilde alfabetik sıra baz alınmamıştı. son ülke lichtenstein'dı. sayfa sayfa okumuştum. sanırım 8-9 yaşlarındaydım. fazla oyuncağım olmadığı için olan üretilen oyuncakları da beğenmediğim için, defterlerime bu kitapta gördüğüm birbirinden farklı insanları çiziyordum. sonra makasla kesip çıkarıyor ve oynuyordum. gine-bissau, botswana, ekvador, bhutan, yunanistan...

bir ülkeden çizdiğim insanlara o ülkenin nehirlerinden, dağlarından, para birimlerinden isimler veriyordum.
hatta futbol takımları bile oluşturmaya başlamıştım. formaları bayrak renklerinden yapıyordum ve benim dizaynımdı. bu takımları halıya* seriyor, küçük bir kağıt parçasını top haline getirerek maçlar düzenliyordum.* kaleler o zamanın dikdörtgen kasetleriydi. gol olunca "çıtt" sesi çıkardı. ülkeleri, ansiklopedideki sıraya göre salona koltukların üzerine, halılara yayıyordum. bazen oyun gereği cezalandırdıklarım da oluyordu. mesela üzerlerine su döküyordum, kağıt kuruyunca formu değişiyordu. yırtılanları ya bantlıyor ya da yapıştırıyordum; bunlar sakat oluyordu.

iStock.com


ev, benim bu durumumdan çok rahatsızdı. bu yüzden bir gün kağıtlarımı sakladılar.annem, babam, ağabeyim, ablam sanırım sessizce bir karar almışlardı. hiç kimse yerini söylemeyecekti. ama ben her gün senatoya gelip "kartaca yanmalıdır" diyen romalı cato misali, her gün "insanlarım nerde?!" diyordum.* sonunda dayanamadılar verdiler. hepsini bir çuvala doldurup kömürlüğe saklamışlar. kabileler, ülkeler birbirine girmiş karışmıştı. hepsini teker teker düzenledim.

sonra dünyam daha da gelişti. ama çizmek çok fazla vaktimi alıyordu. gazetelerden insan figürleri kesmeye başladım. daha sonra evdeki ansiklopedilere dadandım. binlerce insanım olmuştu. coğrafi isimler bittiğinde bu isimleri bozup yeni isimler türetmeye başladım. bir gün spor ansiklopedisinde o zamana kadar şampiyon olmuş tüm olimpiyat sporcularının listesini buldum. bir olaya o günkü kadar sevindiğimi hatırlamıyorum.

bir gün akşam eve gelince insanlarım için kıyamet koptu. babam ansiklopedilerin içinde resimli sayfa bırakmadığımı görünce çok kızmış. "delirdiğimi" düşünüyordu zaten. önceki hafta tezgaha çıkıp bakmak isterken mutfaktaki aynayı kırmış olmam ve evvelki gün evin avizesini düşürmem (orta katta zıpladığım için alt kattaki avize düşmüştü) ve o gün akvaryumundaki beta balığını ölü bulmasının -ki ben yapmamıştım- etkisiyle de ayakkabı kutularında özenle istiflenmiş olan insanlarımı gözlerimin önünde sobaya döküp yaktı. *

o günden sonra gizli gizli resim yapıp kağıt kesmeye devam ettim. oyunlar gizliydi artık. bir ses duyduğum an koltuğun altına atıyordum acele ile. tabi yürümedi fazla bu gerilla tipi oyun. malum gerilla için mekanın ulaşılmazlığı ve gizliliği hayati önem taşır. ben ise her an açılabilecek bir kapı mesafesindeydim. yakalanma duygusu içinde suçlu gibi her an tedirgindim. evde bağımlı gözüyle bakılıyordum. sarı makas kaybolunca tüm gözler bana çevrilirdi.

sonra taşındık; balat'taki 3 katlı ahşap evden bahçelievler'de bir apartmanın en üst dairesine.

iStock.com


gerillalarımı yanıma alamadım. betonda yaşamamıştım daha önce. sürgün gibi geldi bana bu yeni ev. çok nadir de olsa burda bir süre oyuna devam ettim. üzerinde maç yaptırdığım büyük halının tam ortasında bir figür vardı. kabenin çevresinde tavaf eden hacılar gibi ben de bu figürün çevresinde dönüyor, her dönüşte dilek diliyordum: "balat'a dönelim"

balat'a geri dönmedik. bir kaç yıl sonra oyunu bıraktım. gerillalara ne oldu bilmiyorum, hatırlamıyorum. ancak insanlarımın isimleri hala hafızamdadır. bir dünya ansiklopedisindeki geçen yer isimlerinin neredeyse hepsini ve tüm dallardaki olimpiyat şampiyonlarını bilirim. bir kez gördüğüm birini, duyduğum ismi unutmam.

hala sarı dore renkte metal bir makas ya da siyah ciltli bir kalın kitap görsem o kağıttan insanlarım gözümün önüne gelir. sobada yanan kabilelerim. belki ben onlara birer ruh üflemiştm, çocukça saflıkla. yaşıyorlardır cennette. keşke öyle bi ihtimal olsa. onları tekrar görmekten daha fazla istediğim bir şey yok. şimdi o lanetli kavimlerimden bana anı olarak şehir, dağ, nehir, göl isimleri, para birimleri, olimpiyat şampiyonları kaldı.

içimde çizik bir dünya haritası oldular.