Avrupa Birliği, Türkiye ve Rusya Arasındaki Güncel İlişki Nereye Gidiyor?

ab, basit insanların basit düşündüğünü gösteren uluslarüstü kurumdur. amerika'da yaşayan politik medcezirlerden avrupa birliği son derece sert şekilde etkilenmektedir. savaşın başında özellikle almanya biden yönetiminin baskısına rağmen ukrayna'ya yardım etmekte son derece isteksizdi.
bu isteksizliği aşması için abd sağ olsun kuzey akım boru hattını bombalayarak ortadan kaldırdı. gerçi hakkını teslim edelim almanya'nın savaşın başında kararsızlığını aşması ile bu boru hattının sabotajı arasında ciddi bir zaman farkı vardı.
bugünkü tablo ise tersine dönmüş durumdadır. savaşı bitirmek isteyen trump yönetimiyken, savaşın devamından yana olma tutumu ab'nin birçok üyesi arasında ve birleşik krallıkta genel bir politika setine evrilmiştir. merz yönetimi koalisyon görüşmeleri sırasında özellikle borç freninin (schuldbremse) kaldırılması yönünde spd ve yeşillerle bir anlaşmaya varmış gibi görünüyor.
bunun ciddi yansımaları olacaktır. öncelikle avrupa'nın iktisadi ağırlık merkezini yaratan ülkeler, ukrayna savaşı sona erse dahi rusya ile eskisi gibi bir ilişki düzlemini tekrar arzu etmediklerini onaylamış görünüyorlar. açıkçası benim genel düşüncem böyle değildi. savaş sonrasında almanya-rusya ilişkilerinin eski haline döneceğini düşünüyordum. böyle düşünme nedenimse rusya'nın kırım saldırısı sonrasında pek de değişmeyen almanya rusya ilişkileriydi.
ucuz rus gazına erişimin kısıtlanması başta almanya olmak üzere zengin ve kuzeyli birlik ülkelerinde ciddi bir ekonomik sorun yaşattı. bunu ya ikame edecekler ya da dış politikalarını değiştirecekler ya da ikisini hibrit bir şekilde yapacaklar. bu noktada enerjinin maliyetini ucuzlatmak çok kritik bir rol oynuyor.
enerji maliyetini düşürmenin en temel yolu ise boru hatlarından geçiyor. petrol ya da lng ile de enerji ihtiyacınızı karşılarsınız fakat bu maliyetleri artırır. enerjiyi ucuz yoldan taşımanın en güzel yolu boru hatlarıdır. bu yüzden rusya her yerden çeşitli boru hatlarıyla enerji ihraç etme yoluna gitmiştir.
şu soru sorulabilir: avrupa/almanya ucuz enerjiye mahkum mudur?
teorik olarak enerjiye mahkum olsalar da ucuz enerjiye mahkum olup olmadıkları konusu biraz tartışmaya açıktır. ucuz enerji almanya'ya daha çok sermaye biriktirme şansı vererek buna dayalı bir sermaye birikim modelini sürdürmesine imkan tanır. enerji maliyeti arttığında almanya'da önce enflasyon sonra da afd'nin oy oranı artar fakat bu durum mevcut sosyal yapı için geçerlidir.
devletler sosyal yapıya şekil verecek araçlara sahiptir ama tamamen kontrol edecek güce sahip değildir. mesela bürokrasi aslında kendi uzmanlığını en sarıh şekilde askerlik ve güvenlik politikalarında gösterir. askeri tehditler karşısında bürokrasinin hem halka karşı hem de sermaye gruplarına karşı eli güçlenir. yakın çevresinde sürekli savaş riski taşıyan unsurlar karşısında, halk tabanı da sermaye grupları da yaşam koşullarının kötüleşmesine sessiz kalacak medya propagandalarına karşı rıza gösterebilirler.
mesela bu, etkin bir söylem olarak almanya'daki sosyal yapının bozulmasına müsaade etmeme yönünde kullanılabilir. özellikle savaş sonrasında bile rusya ile ilişkiler düzelmeyecekse, ki açıklanan 500 milyar euroluk ek savunma geliştirme bütçesinden bunu anlıyoruz, bir noktada bu adımın atılması kaçınılmazdır. bu noktada afd bir noktada sistemde meşru bir aktör olarak kendi yer bulacak mıdır sorusu ise belirsizdir.
afd gibi tabanı sistemin bütün kaybedenleri ve halkın sosyoekonomik düzey olarak en alt düzeyi olan bir partinin sisteme entegrasyonu demokrasi düzeyini aşındırsa da, ucuza rıza üretme potansiyeli açısından olumlu bir politika olarak görülebilir. fakat hızla gelişen taban büyümesi farklı dinamiklerle taşranın merkezi şekillendirimesini andıran bir patika olmasa da kurumsal yapılarda kırılma yaratabilir.
avrupa birliği için bence asıl kötü haber eğer almanya borç frenini esnetme konusunda gerçekten bir anlaşma sağlarsa yaşanacaktır. birlik içi sanayi politikaları nedeniyle birliğin güney ülkelerinde ciddi bir sanayileşme yaşanamamış ve bu durum güney ülkelerinin durmadan borçlanmasına ve bu borçlanmanın da almanya tarafından finanse edilmesine yol açmıştır.
almanya'nın diğer birlik üyelerine nazaran çok geniş bir borçlanma alanı vardır fakat bu alanın kullanılması, ki özellikle ordu ve savunma teknolojilerinin modernizasyonu için kullanılması, diğer birlik ülkelerinin tahvil faizlerinin uçmasına yol açabilir. bu durum birliğin dağılmasıyla sonuçlanmasa dahi birlik ülkelerinin daha bağımsız politikalar izleyerek bazı birlik uygulamalarını takmamasıyla sonuçlanabilir.
dolayısıyla almanya içindeki sermaye grupları arasında borç freninin kaldırılması sırasında ve ne şekilde kaldırılacağı hususunda çok ciddi bir gerilim yaşanabilir. sıradan insanlar olarak bu gerilimi biz sadece siyasi partilerin demeçlerinde görebiliriz.
kısacası bu politikalar gerçekten hayata geçirilirse yani almanya savunma için ek harcama yapma kararı alır ve bu doğrultuda borçlanma frenini gevşetirse, gelecek mesele yunanistan ekonomisi için pek parlak olmayabilir. yani almanya'nın borçlanması demek, borcu milli gelirini aşmış italyan, yunan, ispanyol tahvil faizleirnin uçması demektir. yani bu ülkelerin bugünkü faizlere amb faiz indirse bile borçlanamaması demektir.
bu bir domino etkisidir aslında. abd, avrupa'ya ne haliniz varsa görün derse, almanya da avrupa'ya ne haliniz varsa görün diyebilir. normal şartlar altında birliğin diğer ülkeleri ve ab içinde almanya'nın konumundan faydalanan sermaye grupları borçlanma freninin aşılması çabalarına taş koymak isterdi fakat belli ki ortada rusya ile ilişkilerin yeniden düzeltilmeyeceği yönünde net bir karar vardır.
kısacası, birliğin ucuz enerjiye olan bağımlılığını nasıl bir politika ile azaltacağı tam bir merak konusudur ve sanırım sürecin bir kısmı da süreç ilerledikçe belli olur. bu noktada da, alternatif enerji güzergahları konusunda rusya karşısındaki diğer alternatif olarak türkiye kalır.
bu enerji bağımlılığın değişen şekline bağlı olsa da, avrupa bu nedenle aynı anda hem rusya ile hem de türkiye ile kötü ilişkilere uzun süre sahip olamaz. birinden biriyle arasını iyileştirmek zorundadır. dikkat ederseniz, türkiye ab ilişkilerinin en kötü olduğu zamanlarda ab-rusya ilişkilerinin en iyi olduğu zamanlar daha önceden hep paralel ilerlemişti.
peki türkiye ab ilişkileri sadece enerji güzergahı üzerinden mi okunmalıdır?
türkiye askeri açıdan ciddi bir bölgesel güce sahiptir fakat avrupa'nın rusya'ya karşı güvenliğini sağlayabilecek kadar, yani abd kadar ciddi bir askeri kapasitesi yöktür. özellikle türkiye'nin rusya'ya karşı verdiği devasa ticaret açığı nedeniyle türkiye rusya ilişkileri dikkatle ele alınması gereken bir süreçtir ki bu durum osmanlı'dan beri de böyledir.
avrupa birliği türkiye ile savunma politikalarını ve işbirliklerini geliştirebilir. tabii bunlar politik kararlara da bağlıdır fakat operasyonel kabiliyet ve taktik silahlar konusunda türkiye'nin ab'nin katbekat ilerisinde olduğu da bir gerçektir. nizamı harp, gayrınızamı harp, şehir savaşı, harekat yönetimi gibi konularla türk ordusu senelerce aktif olarak görev almıştır. bu durumu sadece medyadaki haberler üzerinden okumayın. her operasyonda ordunun içinde onlarca rapor yazılır ve bu operasyonlarda yapılan hatalar, elde edilen kazanımlar vs. ordunun genel bilgi düzeyini artırır. mesela türk ordusu gayrınızamı harpte pkk'ya karşı başarı kazanabilmiş çok az düzenli ordudan biridir.
türkiye bu noktada daha sık bir ortak tatbikatlar setiyle avrupa ordularının genel harekat kapasitesini artırabilir, yani bunu yapmaya muktedirdir. bunun karşılığında avrupa'nın şu anki türkiye'ye sunabilecekleri ise alt sistem bazında ürün satışına getirilen örtülü ambargoların kaldırılması ve hatta olabilirse teknoloji transferi olacaktır. mesela, yıllardır motorunu geliştiremediğimiz için bir mesafe kat edemediğimiz altay tankı için ilk aşamada örtülü ambargolar kaldırılarak satışa onay verilebilir.
avrupa birliği/almanya şu anki durumda türkiye olan iş birliğini aslında savunma ve güvenlik politikalarıyla sınırlı tutacakmış gibi görünmektedir. eğer bu alanının dışında da ilişkiler geliştirilecekse ilk olarak doğrudan yatırımlarla türkiye ekonomisini güçlendirmesi gerekir. avrupa ekonomisiyle geleneksel olarak yakın olan grup ise türkiye'de tüsiad'dir. mülteci konusunda olduğu gibi sadece para desteğiyle artık türkiye'de optimal bir rıza üretimi zordur. yani türkiye'ye istediğin kadar para ver, dışarıdan gelecek sıcak parayla enflasyon tek haneye inemez.
2005'te enflasyon tek haneye inerken türkiye'ye avrupa'dan önceki senelerde hiç gelmemiş bir doğrudan yatırım gelmişti. bunun desteğiyle enflasyon tek haneye indirilebildi. eğer bunun bir benzeri yapılacaksa, bunun için türkiye'ye sivil sanayi altyapısı olarak çok ciddi bir doğrudan yatırım gelmesi iktiza eder. bunun kararı politiktir ama tek yönlü değildir.
avrupa birliğinden doğrudan yatırım gelecekse bundan ilk nemalanacak olan grup tüsiad olacaktır. bu durum devlet içindeki kliklerden tüsiad ile yakın ilişkileri olan klikin diğerlerine karşı avantaj kazanmasına yol açar. haliyle bu da devlet içinde bir rahatsızlık yaratır. sosyal taban olarak türkiye zaten konforlu yaşamak isteyen fakir ülke olduğundan böyle bir durumun hikaye anlatısı da güçlü olabilir. bu nedenle, bu zamana kadar sorun yaşanmayan tüsiad sermayesine şekil verme çabaları güçlenecektir fakat bu durumda da dengeli oynamak zorundadırlar. daha sert şekil verme çabaları sermayenin hepten ürkmesine de yol açabilir. türkiye'deki mevcut imamoğlu ve tüsiad gerilimlerini bu zaviyeden okumakta fayda olduğu kanaatindeyim. açıkçası buradaki manevra alanı sermayenin doğası gereği son derece kısıtlıdır.
bütün bunlar karşılığında mevcut durum türkiye'ye avrupa birliği olan ilişkileri için ciddi bir fırsat seti sunmakla beraber bu yakınlaşmadan rusya'nın rahatsız olduğuna dair bazı haberlerin de türk medyasına düştüğünü müşahede ettim. avrupa'da çok ciddi kırılmaların yaşanabileceği bir dönemden geçiyoruz. herkese bol bol akıl sağlığı dilerim.