Avrupa Et ve Balık Tüketimi Haritalarında Neden Açık Ara Sonuncuyuz?

Et ve balık tüketimimizin birinci dünya ülkelerine kıyasla az olduğunu biliyorsunuz ancak bu kadarını da beklemiyor olabilirsiniz.
Avrupa Et ve Balık Tüketimi Haritalarında Neden Açık Ara Sonuncuyuz?

avrupa'daki et ve balık tüketim haritalarının ikisinde de türkiye'nin sonuncu sırada olması ilginç.

kişi başına düşen et tüketimi


kişi başına düşen balık tüketimi


obezite haritasında birinciyiz gerçi

bu haritalar ülkemizin insanının proteinden ne kadar uzak kaldığını gösteriyor

portekizliler, ispanyollar etleri bayağı bir gömüyorlar fakat bu liste içinde balık ve tavuğun da dahil olduğu genel bir et tüketim haritası. tabii ki chorizo denen sucuk sabah-öğlen-akşam her zaman tüketiliyor, tapas denen şey etsiz olmaz. bunun yanı sıra portekiz'e sardalya zaten sürekli her şeyde yenilen bir balık.

balık etinde ise gerçekten norveçli balıkçılar tüm ülkenin gıda ihtiyacını karşılıyorlar. somon ekmek gibi tüketiliyor. izlanda'nın zaten başka şansı yok. hava ve iklim koşullarından dolayı hayvancılık ve tarım sınırlı ve ithalat kolay değil. mecburen balıkçılık sayesinde doyuyorlar. balkanlardaki et tüketiminin az olması beni şaşırttı ama bunu kültürel yapıdan çok ekonomik yapıya bağlıyorum.

obezite konusunda ise ülkemizin birinci olmasının sebebi hamur işleri ve şekerdir. sabahları ikişer, üçer poğaça ile güne başlayıp 4-5 şekerli çaylar içeriz. zaten biraz buruk, biraz eksi tatları beğenmeyiz. bir tatlının, çikolatanın, meyve suyunun iyi olma kriteri çok tatlı olmasıdır. eğer tatlı değil kakao, meyve veya farklı bir aroma tadı alınırsa bunu kimse beğenmez.

tüm bunların yanında spor alışkanlığı olmaması, kimsenin yürümeyi sevmemesidir. altında araç olan 300 metre yürümeyi bile kendine yediremiyor. en çok yürüdüğümüz yerler avm'lerin içi. bir de gece yatmadan önce yenilen kuruyemişler ve günde 4-5 öğün tüketimler, ekmekler ile bu daha da artıyor. kaliteli ve besin değeri yüksek gıdalar yerine vücudumuza bolca karbonhidrat, şeker ve yağ giriyor.

bosna-hersek'in ise obezitede en düşük ülke olmasının nedeni boşnak böreğini bir kenara bırakırsak ülke halkının genlerinden dolayı sporu sevmesi ve spora olan yatkınlığıdır. aklınıza hemen futbol, basketbol veya voleybol gelmesin. ülkede yapılan sosyal aktiviteler trekking, dağcılık, yürüyüş, kayak, yüzme gibi birçok şey yaşam tarzlarına girmiştir. bosna mutfağı eski yugoslavya ülkelerinde bile kalorisi en yüksek yemekleri barındırmasına rağmen yaşam tarzı ve spor alışkanlıkları obezite oranın düşük olmasına etki eder. bir de çok mantıksız olmasa da boyları yüksek olduğundan dolayı vücut kitle endeksleri düşük çıkar. bir de bu bölgede yugoslavya dönemi ve yakın dönem savaş zamanından dolayı iki öğün alışkanlığı ve bol kahve tüketimi vardır.

ya biz göçebe halk değil miydik?

mevzubahis haritalar avrupa'nın gulfstream ve açık denizlerde balıkçılık yapması sebebiyle türkiye'yi balık tüketiminde katlayıp kıvırıp, sağdan geride bıraktığı bir tablo oluşturmuştur. akdeniz'de o kadar balık yoktur ki zaten, hele hele karadeniz'de. iç denizde az nüfusla yaşıyor, çok daha az kirletiyor olsak hadi neyseydi, ama tuna nehri'nden de bütün avrupa'nın pisliği karadeniz'e akıyor, yapacak bir şey yok.

esas konuşmamız gereken diğer et tüketimi: ya biz göçebe halk değil miydik? nerede bizim koyun/keçi et tüketimimiz? aa sahi ya, onları çok yağlı diye yemekten vazgeçtik, domuz haram (halbuki hayvancılığın belki de en ucuz formudur ve avrupa'nın farkı koyup ilerlemesinde önemli bir yere sahiptir), yabanı av hayvanı yeme kültürümüz yok (çünkü yabani topraklarda ekosistem bırakmadık), dana ve kanatlı hayvan için çiftlik kurmayı marmara bölgesi ve erzurum platosunda denedik, talebe yetişemedik ve artık yerel hayvan türü kalmadı. o yüzden çok pahalı ve halkın alım gücü zaten yoktu, iyice erişilemez hale geldi.

obezite fazla et tüketimi sonunda güt hastalığıyla da gelebilir, hatta kalp damar rahatsızlıklarıyla paralel de gelişebilir, ama sorun o değil zaten. sorun, et yerine yediğimiz hamur ve şeker kültürüyle şehre göçüp orada yattığı yerden para kazanmak istememiz. köydeki arazileri satıp gelen ufak aristokratlarız aslında hepimiz, kötü beslenip, insanlara kötü davranıp, ayrıcalıklı muamele bekliyoruz. sonra da dönüp "ay yaşadığım il merkezi de çok bozdu" oyununu oynuyoruz. ülkecek psikoanaliz için bitmeyen bir malzemeyiz yeminle.

alternatif bir yorumla bitirelim

bu durumun sadece gelirle alakalı olduğunu sanmıyorum. "protein nedir? karbonhidrat nedir?" bilmeyen halk, dengeyi kuramıyor, doysam yeter diye düşünüyor.

birkaç yıl önce, yemekhanesi inanılmaz iyi bir yerde çalışıyordum ve oranın özellikle teknik işlerini yapan, mavi yaka denilen çalışanlarının, o kadar yemek olmasına ve daha kaliteli tabak oluşturabilmesine, kaliteli karbonhidrat alabilecek olmasına rağmen, masalarına ekmekten bir tepe yaparlardı. gerçekten her gün kinoalı salatalar, kırmızı etler, tavuklar vs. her şey olan bir yerdi...