"Az Konuşan İnsan" Damgası Yiyen Herkesin Hissettiklerine Tercüman Olacak Bir Muhakeme
muhtemelen iç sesleri hiç susmuyordur az konuşanların.
neden konuşmuyorsun, oğlum sesini duyalım, muhabbetine de doyum olmuyor... çok sık duyarım bu lafları. aslında anlatacak çok şeyim var. ama çoğu zaman gerek duymam aklıma gelen şeyi söylemeye. gerek duyduğum zaman ise abartılı ve çok konuşurum. biraz klişe olacak ama nedensiz konuşmak gerçekten anlamsız gelir bana.
neden susarım? keyifli bir ortam ise bozulmasın diye sanrım. kötüyse vaziyet, hemen geçsin diye. bazen aklıma hiç bir şey gelmez. etrafımda tanıdığım bir sürü kişi varken bile konuşacak hiç bir şey yoktur benim için.
uzun süre konuşmamak ilginç bir deneyimdir. eskiden yurtta kaldığım öğrencilik yıllarında bir gün boyunca, sabahtan akşama kadar hiç konuşmazdım mesela. sınav zamanı kütüphaneden çıkmadan akşama kadar ders çalışır sonra kantine bir şeyler yemeğe gidince sesimin nasıl çıkacağını merak ederdim. kendinle yeniden tanışmak gibi bir durum olurdu.
karşındakine ne hissettiğini, ne kadar değer verdiğini yaptıklarımla anlatmaya çalıştım hep. buna karşın kıvrak ve inandırıcı sözlerle anlatanların hep çok çok gerisinde kaldım. sanırım insan duyduğu şeye daha yakın hissediyor kendini. anılar, yapılanlar, verilen emekler, gösterilen çabalar zaman geçtikçe yıpranıyor, azalıyor, değersizleşiyor.
ama söylenen güzel laflar, iltifatlar, abartılı sevgi sözcükleri daha kalıcı etkiler oluşturuyor. güzel sözlerle sevgisini anlatan birini gören değer verdiğim insan "bak görüyor musun ne kadar seviyor"diye içlenirken yanı başında duran benim bu etkiyi oluşturmam için onun uğrunda verdiğim onca zorlu karar, uğraştığım meseleler, didindiğim günler, aylar yetmemiş olabiliyor. bunu o an sevdiğim insanın duyduğu sevgi sözcükleri, abartılı iltifatlar karşısında verdiği içlenme ve öykünme tepkisinden çok net olarak görebiliyorum.
az konuşan insanın bu hayatta işin zor olacağını söyleyebilirim. her zaman kendini anlatmak ve bunu sık sık tekrar etmek çok önemli. çünkü insanoğlu unutkan bir canlı. vefasızlık değil belki bu. yaşama biçimi. eninde sonunda tüm yaşanmış hatıralar yükü ile dolaşmak mümkün değil. yaşanılan her an kendine özgü yeni şartlar içersinde tekrar var oluyor.
sevdiğin insanın "görüyor musun ne kadar değer veriyor, sahip çıkıyor" içlenmesine "aynı senin gibi" takısını ekleyebilmek için, içinden geçenleri ona ara ara söylemek lazım.
yoksa benim gibi, herhalde o kadar emeğimi, mücadelelerimi, gecelerimi, gündüzlerimi aklında tutarak yaşamını sürdürüyor olmalı hayali ile giderek daha da az konuşan birine dönüşüp küsersin sırayla yakınındaki herkese.
küsersin de... bunu da kimseye anlatmaya değer bulmayacağın için insanlar sana hep neyin var neden konuşmuyorsun diye soracaktır.
- konuşacak bir şey yok amınakoyim.