Başkaları İçin Kendimizden Neden Vazgeçeriz?

Neden fedakarlık yaparız? Yeri gelince bizi, kendimizden vazgeçmeye iten o şey nedir? Sorgulayalım.
Başkaları İçin Kendimizden Neden Vazgeçeriz?
Armageddon (1998)

başkasını mutlu etmeye adanmış hayatlar: kendimizden ne kadar vazgeçiyoruz?

sevgili ekşici dostlar hepimiz, iyi bir insan olmak için çabalıyoruz. toplumda saygı görmek, sevdiklerimizle uyum içinde yaşamak ve başkalarına fayda sağlamak güzel şeyler, ancak bazı durumlarda bu çaba, farkında bile olmadan kendimize zarar verdiğimiz bir sarmala dönüşebiliyor. bu konuda ailenizin algı yönetimi uzmanı olarak bir kaç kelam etmek isterim.

çalışmalarını yakından takip ettiğim dr. gabor maté’nin çalışmalarında değindiği belirli karakter özellikleri, kişinin kendini başkalarının mutluluğu ve beklentileri uğruna feda etmesinin sonuçlarına ışık tutuyor. öyleyse bir düşünelim: başkalarını memnun etmek için kendimizden ne kadar vazgeçiyoruz?

sürekli başkalarını ön planda tutmak

bazı insanlar için başkalarının duygusal ihtiyaçları, kendi ihtiyaçlarının çok önünde gelir. kendi mutluluklarını ve isteklerini bir kenara bırakıp, sürekli olarak çevrelerindeki insanları mutlu etmeye çalışırlar. bu davranışın kökeni genellikle çocuklukta, koşulsuz sevgi görmekte zorlanan bireylerin “sevilmek için faydalı olmam gerekiyor” inancı ile büyümesinde yatar. bu insanlar, etrafındakilerin duygusal durumunu sürekli olarak kendi sorumlulukları gibi algılarlar. kendi ihtiyaçlarını ise arka planda tutarlar. ama bu denli “fedakârlık” uzun vadede yorucu ve hatta zararlıdır.

kendini sadece bir rol üzerinden tanımlamak

birçoğumuz, kendimizi toplumun bize biçtiği rollerle tanımlama eğilimindeyiz: iyi bir ebeveyn, başarılı bir çalışan, örnek bir eş… bu rollerin gerekliliklerini yerine getirmek önemli, fakat tüm varlığımızı bu rollere endekslemek sağlıklı değil. kendi değerimizi yalnızca “iyi bir anne,” “fedakâr bir çalışan” ya da “sadık bir dost” olmakla ölçtüğümüzde, yaşamımızın diğer yönleri gölgede kalıyor. ve bu roller sona erdiğinde ya da zorlandığımızda kendimizi derin bir boşlukta bulabiliyoruz. maté’ye göre, bireyin sosyal rolleri ile bu denli katı bir şekilde özdeşleşmesi, onun hem kimlik krizleri yaşamasına hem de psikolojik bir tükenmişliğe sürüklenmesine neden olabiliyor.

kendi değerini başkalarına “fayda” sağlamak üzerinden tanımlamak

kimi insanlar için kendi değerini kanıtlamanın yolu, sürekli olarak başkalarına bir şeyler yaparak veya vererek sağlanır. kendi içsel değerini hissetmekte zorlanan bireyler, başkalarına sağladıkları faydayı bir tür öz-değer ölçütü olarak benimserler. başkalarının işleriyle uğraşmak, onları mutlu etmek ya da her sorunu çözmeye çalışmak, böyle kişiler için kendini “değerli” hissetmenin en kolay yoludur. ancak bu davranış biçimi, sürekli bir “koşuşturma” yaratır ve bireyin kendine dönmesine engel olur. uzun vadede bu yaşam tarzı, kişinin psikolojik ve fiziksel sağlığını zayıflatır, hatta bazı hastalıklara kapı aralayabilir.

sağlıklı sınırlar çizmenin önemi

kendi sınırlarını koruyabilmek için sağlıklı bir saldırganlık göstermek oldukça önemlidir. ancak toplum, bize öfke ve saldırganlık gibi duyguları bastırmamızı öğütler. oysa sağlıklı saldırganlık, başkalarına zarar vermek değil, kendi haklarımızı ve sınırlarımızı savunmak için gereklidir. öfkesini sürekli bastıran ve kendi sınırlarını ihlal eden insanlar, bu duygularını biriktirdikçe hem kendilerine olan saygılarını kaybederler hem de ruhsal olarak tükenirler. bastırılmış öfke, fiziksel bedende bile hastalıklara yol açabilecek kadar güçlü bir etkiye sahiptir. kendi sınırlarını belirleyip gerektiğinde “hayır” demek, kişinin özgüvenini artırır ve sağlıklı ilişkiler kurmasına yardımcı olur.

“başkalarının nasıl hissettiğinden sorumluyum” ve “kimseyi hayal kırıklığına uğratmamalıyım” inançları

bazı insanlar için başkalarının nasıl hissettiği, neredeyse kendi hislerinden daha önemlidir. bir başkasını üzmek ya da hayal kırıklığına uğratmak bu tür bireyler için büyük bir tehdittir. “kimseyi hayal kırıklığına uğratmamalıyım” inancı ile hareket eden bu kişiler, başkalarının beklentilerini karşılamak için kendi sınırlarını zorlar ve sürekli “mükemmel” olmaya çabalar. ancak, kendini başkalarının duygusal durumu ya da memnuniyeti üzerinden tanımlamak sağlıksız bir yaklaşım. bu tür bir davranış, bireyin kendi isteklerini bastırmasına ve kendini değersiz hissetmesine neden olur.

başkalarını memnun etmenin bedeli

gabor maté’nin belirttiği gibi, kendini başkalarının memnuniyeti üzerinden tanımlamak ve kendi değerini dışarıdan gelen onayla ölçmek, hem ruhsal hem de bedensel sağlığımıza zarar verebilir. sürekli başkalarının beklentilerini karşılamaya çalışmak, öfke ve üzüntü gibi doğal duyguları bastırmaya, sonunda tükenmişlik, anksiyete ve hatta bazı kronik hastalıklara yol açabilir. kendi ihtiyaçlarını sürekli arka planda bırakan bir kişi, bir noktada fiziksel ve ruhsal sağlığını tehlikeye atar.

kendinize bir soru sorun: ne kadar vazgeçiyorsunuz?

bu tür davranış kalıplarını bırakmak kolay değil. ancak kendi değerimizi başkalarının mutluluğuna bağlı kılmadan yaşamak, sağlıklı sınırlar koymak ve gerektiğinde “hayır” demeyi öğrenmek, daha tatmin edici bir yaşamın kapılarını aralayabilir. başkalarının beklentilerine esir olmadan, kendi ihtiyaçlarımızı da en az başkalarınınki kadar değerli görmek; bu, özgürlüğümüzün anahtarı olabilir.

kendinize şunu sorun: başkalarını memnun etmek adına kendinizden ne kadar vazgeçiyorsunuz?

bu sorunun cevabı, sizin için yeni bir başlangıç noktası olabilir. unutmayın, başkalarına değer vermek kadar, kendinize de değer vermelisiniz. kendiniz için sağlıklı sınırlar çizmek, yalnızca başkaları için değil, kendi ruhsal ve fiziksel sağlığınız için de gereklidir.

evet sevgili dostlar kısacası zihinsel ve bedensel sağlığınız için sınırlarını korumanız ve kendiniz için yaşamayı öğrenmeniz gerekli.

bir de bu konuda kanalımda ciddi sayıda video var yazıdan gaza geldikten sonra bir de onları izlersen kendine büyük iyilik edersin.

işte buyrun kanal