Beden Dili ve Duruş Kişilerin Dominans Hiyerarşisindeki Konumunu Nasıl Etkiliyor?
hoşunuza veya zorunuza gitmesinden bağımsız olarak; tüm doğada bir dominans(üstünlük) hiyerarşisi'nin vardır.
yaptığı etkileyici konuşmalar, verdiği dersler ve yazdığı kitaplarla dünyadaki fenomen kimliğini günden güne büyüten dr. jordan peterson, (bkz: 12 rules for life) kitabının ilk kuralı olarak "omuzlarınız geride, dik durun" diyor ve bunu, 350 milyon yıldır yaşayan ve evrim geçirmeksizin orijinalini büyük ölçüde koruyan bir canlı olan ıstakozlar üzerinden açıklıyor.
dipnot: 65 milyon yıl önce, dünyada dinozorlar vardı.
doğada gözlenen bu durum, 12 ıstakozun hiç bilmedikleri bir suyun derinliklerine bırakılmasıyla deney olarak da gözlemleniyor. erkek ıstakozlar, suyun altında en korunaklı, en geniş, yiyeceklere en yakın ideal noktaları derhal belirleyip yer tutma mücadelesine giriyorlar ve bu mücadele, zaman zaman iki ıstakozun kavga etmesine kadar tırmanıyor.
ıstakozların kavgası, dört süreçten oluşuyor
1. seviye: iki ıstakoz öncelikle birbirlerine gücü temsil eden sıvılar salgılayarak mesaj gönderiyor. yani konuşuyor, hırlaşıyor, deyim yerindeyse birbirlerine oğlum bak git diyorlar.
2. seviye: ilk hırlaşmada bir taraf diğerine geri vites yapmaz ise, pençeler açılıyor ve taraflar birbirine doğru temas etmeksizin pençe hamleleri yapmaya başlıyor. yani bir nevi itişme süreci başlıyor ve oğlum bak tuttuğum gibi fırlatır atarım seni diyen bir edayla, iki taraf da birbirine diğerinden daha güçlü olduğunu fiziksel unsurları da sergileyerek anlatmaya çalışıyor.
3. seviye: boğuşma başlıyor. ıstakoz, rakibini tutup yere fırlatmak ve sırt üstü yatar şekle sokarak tuş etmeye çalışıyor. zira bu güreşten galip çıkan taraf, rakibini yere sırt üstü uzattığında pes mi lan deme, pes edilmediği noktada da ölümcül darbe vurma şansına sahip oluyor.
4. seviye: bir önceki seviyeye rağmen sonuç alınamamış, yani pes edilmemiş ise artık sonu ölüme varan kanlı bir kavga sürecine geçiliyor ve nihayetinde bir taraf galip geliyor. taraflar bu kavga süresince çok ciddi riskler alıyorlar.
ve biri kazanıyor. esas hikaye de bundan sonra başlıyor
kazanan ıstakoz, yüksek seviyede serotonin salgılamaya başlıyor. kaybeden tarafta ise karşı konulmaz bir octopamine salgısı baş gösteriyor. serotonin salgılayan arkadaş özgüvenle ve heybetle doluyor ve bir sonraki kavga için daha hazır, daha güçlü ve sağlam bir hüviyete bürünüyor. diğer arkadaş ise kavga halinde geri vitese daha yatkın bir özgüvensizlik sürecine giriyor.
tıpkı insan dünyasında olduğu gibi, ıstakoz familyasında da kazanan hepsini alır kültürü var ve tepeyi oluşturan yüzde birlik kısmın aldığı ganimetin, en alt sırayı oluşturan %50'lik kısmın toplam ganimetinden daha fazlasını kazanıyor.
tanıdık geldi mi? bilmeyenler için söyleyeyim; dünyanın en zengin 85 ailesi, dünya nüfusunun yarısını oluşturan 3.5 milyar insandan daha zengin ve varlıklı!
bilimsel makalelerin, listeleri kasıp kavuran müziklerin, best-seller olan kitapların çoğunluğunun aynı imzalarla çıkmış olması sizce tesadüf mü? ya da şöyle sorayım; bach, mozart, tchaikovsky veya beethoven'ın müzik yaptığı dönemde, klasik müziği sadece onlar mı üretiyordu ki, bugün her yerde halen onların eserleri çalınır?
yazdığım başarılı bir senaryo denemesinin gani müjde imzasıyla prodüksiyona sunulması teklifini almam, sizce tesadüf mü?
peki ya kadın ıstakozlar?
işte şimdi ilginizi çekecek noktaya geldik; potansiyel alpha erkekler :)
kadın ıstakoz, içgüdüleri ve gözlemleri ile, yukarıda bahsedilen kavgadan galip çıkan erkeği tam anlamıyla gözünden tanır! ve burada da kadının mücadelesi başlar: en güçlü erkeği elde etme mücadelesi!
kadın ıstakoz derhal harekete geçer, erkeğin görüş alanında dolaşıp ihtişamını ona sunar, ilgisini çekmek için ona davetkar kokular içeren spreyler sıkar ve afrodizyak etkisi yaratacak türlü kur ile onu baştan çıkarmaya çalışır.
tanıdık geldi mi? :)
yüksek serotonin özgüven, düşük serotonin ise içe kapalı, güvensiz, silik bir yaşantı demektir.
dr. peterson, benim kısaca özetlemeye çalıştığım bu 'ilk kural'ı anlatırken, kendisine depresif şikayetlerle gelen hastalarına ilk olarak şunu soruyor
uyku düzeniniz nasıl? geceleri uygun ortamda (karanlık ve sessiz), verimli ve kaliteli bir uyku uyuyup her gün aynı saatlerde uyanıyor musunuz?
ikinci olarak ise kahvaltıyı soruyor peterson. türkiye'de bu soruyu soruyor olsaydı genelde çay-poğaça cevabını alıp 'aha!' diyecek ve depresyonunuzun nedenini şıp diye bulacaktı. neyse; uyandıktan kısa bir süre sonra, protein ağırlıklı, şeker ve karbonhidrattan uzak bir kahvaltı öneriyor danışanlarına.
ana mesaja dönersek; dominans hiyerarşisi'ndeki yerinizi, hayattaki somut duruşunuz ve beden diliniz de önemli ölçüde belirler
eğer kaybetmiş bir ıstakoz gibi boynu bükük, omuzları aşağıda gezecek olursanız, serotoninden uzak, octopamine dolu bir duruşunuz olur ve bu da size düşük bir dominans puanı sunar. daha mutsuz, daha tedirgin ve dik durmanızı gerektirecek anlarda daha ürkek oluverirsiniz. daha kötüsü; böyle bir karakteristik hal, sizi zengin ve sağlıklı çevrelerden uzak tuttuğu gibi, fakir varoşların karanlık sokaklarına iter.
eğer kendinize kaybetmiş bir ıstakoz görünümü verip öyle davranırsanız, çevreniz de sizi böyle kabul buyuracaktır.
biraz da kendimden katarak bitireyim
- iyi uyuyun,
- iyi uyanın,
- dişlerinizi fırçalayın,
- deodorant ve parfüm kullanın, temizliğinize, kozmetiğinize özen gösterin,
- iyi giyinin,
- iyi kahvaltı yapın, iyi beslenin, sizin için kötü olduğunu bildiğiniz hiçbir şeyi (şeker, sigara, aşırı çay veya kahve tüketimi, alkol, fast food vs.) bedeninize göz göre göre sokmamaya özen gösterin (elbette bunun için kendinizi arada bir ödüllendirebilirsiniz!)
- bol bol okuyarak mental egzersizinizi, bol bol spor yaparak da fiziksel egzersizlerinizi sağlayın.
ve en önemlisi...
ıstakozların 350 milyon yıllık geçmişe dayanan bilgeliğine inanın ve derhal omuzlarınızı geriye çekin, başınızı dik tutun, dik durun.
selametle..